Konu Başlığı: Bayramlarda tekbir getirmek Gönderen: Sümeyye üzerinde 11 Ocak 2011, 18:47:13 Bayramlarda Tekbir Getirmek 419. Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor: "Bayramlarınızı tekbirlerle süsleyin."[147] İzah Konu ile ilgili bir başka hadis şu mealdedir: "Ramazan ve Kurban bayramlarını 'Lâilâhe ilallah, Allahü ekber, sübhanallah ve elhamdülillah'larla süsleyin."[148] Bediüzzaman, bayramların tekbirlerle süslenilmesinin istenilmesindeki hikmeti meâlen şöyle açıklar: Bayramlarda gaflet istila edip gayr-i meşru dâireye sapmamak için hadislerde Allah'ı zikretmeye ve şükre büyük teşvikler yapılmış. Tâ ki bayramlarda o sevinç nimetlerini şükre çevirip, o nimeti devam ettirsin ve artırsın. Çünkü şükür nimeti artırır ve gafleti kaçırır.[149] Allah'ın Mahşerde Kullarıyla Konuşması 420. Abdullah bin Mes'ud (r.a.) Resûlullahın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: "Allah dünyada iken çok mal ve evlat verdiği iki kulunu diriltti. Sonra bunlardan biriyle aralarında şu konuşma geçti: "Ey filan oğlu filan!" "Buyur ey Rabbim! Emrini yerine getirmekten mutluluk duyacağım." "Sana çok mal ve çocuk vermedim mi?" "Evet, verdin Rabbim." "Verdiğim şeyleri ne yaptın?" "Fakirlik korkusuyla çocuğuma bıraktım." "Senden sonra ne olduğunu bilseydin az güler, çok ağlardın. Korktuğun şeyi [fakirliği] onlara verdim." Diğer kul ile de Allah arasında şu konuşma geçer: "Ey filan oğlu filan!" "Buyur ey Rabbim! Emrini yerine getirmekten mutluluk duyacağım." "Sana çok mal ve çocuk vermedim mi?" "Evet, verdin Rabbim." "Verdiğim şeyleri ne yaptın?" "Senin yolunda harcadım. Ölümümden sonra, çocuklarım hususunda Senin ihsanına güvendim." "Senden sonra ne olduğunu bilseydin çok güler, az ağlardın. Güvendiğin şeyi [ihsanımı] çocuklarına verdim."[150] İzah Hadiste birinci kulun kendisine verilen serveti Allah yolunda harcamadığı, fakirlik korkusuyla yanında tuttuğu ve çocuklarına bıraktığı bildiriliyor. Allah da o kuluna korktuğunun başına geldiğini, kendisinden sonra çocuklarının fakir düştüğünü haber veriyor. İkinci kişi ise Allah'ın verdiği serveti, yine Onun yolunda sarf eden tevekkül ehli bir kul. Servetini Allah yolunda harcamış, çocuklarını da Allah'a emânet etmiş. Yüce Allah onu da umduğuna kavuşturmuş, çocuklarına ihsanda bulunmuş. Kur'ân'da Allah'ın tevekkül ehli sâlih kulların çocuklarına ihsanda bulunduğu ile ilgili bir kıssa vardır. Bu kıssa şöyledir: Hz. Mûsâ Hızır (a.s.) ile bir yolculuğa çıkmıştı. Bir köye geldiklerinde halktan yiyecek istediler. O belde halkı kendilerini misafir etmekten kaçındılar. Sonra orada yıkılmak üzere olan bir duvara rastladılar. Hızır onu doğrultu verdi. Musa'nın (a.s.) sorması üzerine de bunu şöyle açıkladı: "O duvar, şehirdeki iki yetim çocuğa aitti. Altında da onlara ait bir hazine vardı. Babaları ise sâlih bir kimse idi. Rabbin diledi ki, onlar yetişkin çağa gelince hazinelerini oradan çıkarsınlar. Bütün bunlar Rabbinden bir rahmet eseridir."[151] Irkçılık Câhiliye Âdetidir 421. Enes bin Mâlik (r.a.) rivayet ediyor: Evs ve Hazreç Ensardan iki kabileydi. Câhiliyye devrinde aralarında düşmanlık vardı. Resûlullah (s.a.v.) Medine'ye hicret ettiğinde o düşmanlık gitti. Allah onların kalplerini birbirine ısındırdı. Bir defasında bu iki kabile mensupları bir mecliste otururlarken Hazreç'ten birisi okuduğu şiirle Evslileri hicvetti. Ardından Evsli birisi de okuduğu şiirle Hazreçlileri hicvetti. Bu hicivleşme karşılıklı olarak devam etti. Öyleki birbirlerine ağır laflar söylemeye başladılar. Silahlarına sarılarak vuruşmak için kalktılar. Bu durum Peygamberimize ulaştığında ve durum hakkında vahiy indiğinde Resûlullah (s.a.v.) süratli bir şekilde oraya geldi. Onları görünce kendilerine seslenerek hadise üzerine nazil olan âyetleri okudu: "Ey iman edenler! Allah'tan nasıl korkmak gerekiyorsa öylece korkun. Ve son nefesinize kadar hakda sebat edin de Müslümanlar olarak ölün."[152] Ayet bittiğinde her iki taraf da silahlarını bırakarak yaşlı gözlerle birbirlerine sarıldılar.[153] İzah İslâmiyet, Câhiliyye devrinin pekçok çirkin âdeti gibi, ırkçılıkla da mücâdele etti. Dinimizin ırkçılıkla olan bu mücâdelesini Bediüzzaman'ın Görüşleri Işığında İslâm ve Milliyetçilik isimli eserimize havale ederek, burada sadece bu hadisin açıklaması üzerinde durmak istiyoruz: Peygamberimizin Medine'ye hicret ettiği ilk yıllardı. İslâmiyetten önce birbirleri ile kanlı bıçaklı olan Evs ve Hazreç kabileleri arasındaki düşmanlık, İslâmiyet sayesinde kardeşliğe dönüşmüştü. Bu iki kabile oturmuş, tatlı tatlı sohbet ediyorlardı. Bunların birbirleriyle kardeş olmasını hazmedemeyen Yahudi Şes bin Kays, onları tekrar eski günlerine dündürmek, parçalamak istedi. "Bu iki kabile birbirleriyle iyi geçindikleri müddetçe bizim burada rahat etmemiz mümkün değildir" dedi. Sonra da bir Yahudi gencine şu emri verdi: "Kalk onların yanına git, birlikte otur. Sonra Buas Günü'nü hatırlat. Onların bu gün için söyledikleri şiirlerden oku." Bu emri alan Yahudi genci gitti, iki kardeş kavmin sohbet meclisine oturdu. Bir fırsatını bulduğunda da Buas Günü'nü hatırlattı, şiirler okudu. Evs ve Hazrec kabileleri arasındaki kabile asabiyeti damarı hemen nüksetti. Geçmişte olduğu gibi birbirlerine karşı övünmeye, şiirler okumaya başladılar. Hatta Evs Kabilesinden Evs bin Kayziv (r.a.); Hazreç Kabilesinden de Cebbar bin Sahr (r.a.) "İsterseniz eski günlere dönebiliriz" diyerek birbirlerine meydan okudular. Neticede iki taraf da iyice sinirlendiler, "Haydi dönelim. Silah silah" diye bağırışmaya başladılar. Bu durumu haber alan Peygamberimiz (a.s.m.), Muhacirlerden bâzılarını da yanına alarak oraya gitti ve şöyle buyurdu: "Ey Müslüman cemaati! Allah! Allah! Yüce Allah sizi İslâmiyetle doğru yola çıkarıp şereflendirdikten, kalblerinizi birleştirdikten, sizleri küfür karanlığından kurtardıktan, Cahiliye devrine ait bütün kötü işlerden ilginizi kestikten sonra ve ben de aranızda bunları açıklayıp dururken, siz halâ cahiliye dâvasını mı güdüyorsunuz?"[154] Peygamberimizin bu konuşması üzerine Sahabîler yaptıkları şeyin, şeytanın aldatmacası olduğunu anladılar. Silahlarını bırakarak yaşlı gözlerle birbirlerine sarıldılar ve birbirlerinden af dilediler. Bu olay üzerine Yüce Allah şu âyetleri indirdi: "Ey iman edenler! Eğer kendilerine daha önce kitap verilenlerden bir zümreye uyarsanız, onlar sizi imanınızdan çevirip yeniden kâfir yaparlar. "Üzerinize Allah'ın âyetleri okunduğu ve aranızda Onun Resulü bulunduğu halde, nasıl küfre dönersiniz? Her kim Allah'a sığınır ve Onun dinine yapışırsa, işte o küfre düşmekten korunup doğru yola ulaşmıştır. "Ey imân edenler! Allah'tan nasıl korkmak gerekiyorsa öylece korkun. Ve son nefesinize kadar hakta sebat edin de, Müslümanlar olarak ölün. "Allah'ın dinine ve Kur'ân'a hep birlikte sım sıkı sarılın; ayrılığa düşüp dağılmayın. Bir de, Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın ki, siz birbirinize düşman iken, O sizin kalblerinizi kaynaştırdı da, Onun nimeti sayesinde kardeş oluverdiniz. Siz ateşten bir çukurun kenarındaydınız; Allah sizi oraya düşmekten kurtardı. Doğru yola erişesiniz diye, Allah size âyetlerini işte böyle açıklıyor."[155] Birinci âyet-i kerimede Yüce Allah ırkçılık dâvası gütmenin mü'minlerin imanlarını tehlikeye sokacağına, hatta onları küfre dahi sürükleyebileceğine dikkat çekmektedir. Nitekim ırkçılık hareketinin başlamasıyla birlikte, ırkçılığı din yerine koyan pekçok insanın imanı gitmiştir. Bu âyette dikkat çekilen bir diğer husus da "Kendilerine kitap verilenlerden bir zümreye" uymamaktır. Âyette geçen zümre Yahudilerdir. Irkçılığın İslâm dünyasında başlamasında ve Müslümanların birbirine düşman vaziyeti almasına sebep olmasında Yahudilerin rolü düşünülürse, Yüce Allah'ın ikazının mânâsı daha iyi anlaşılır. İkinci âyette, Allah'ın âyetleri kendilerine okunup durulurken ve Peygamberleri de aralarında iken kâfirlere aldanıp Allah'ın haram kıldığı bir dâvanın peşinden gitmeleri hayret ve taaccüble karşılanıyor. Dolayısıyla, yanımızda Kur'ân'-ı Kerim varken, Peygamberimizin hadisleri bizleri bu noktada ikaz ederken, hâin ve münafıkların oyununa gelip ırkçılık dâvası güdersek, âyetteki hayret ve taaccübe bizler de muhatab olmaz mıyız? Demek oluyor ki, bu âyet bizleri de ırkçılık yapmamak konusunda ikaz ediyor. Üçüncü âyette mü'minlere Allah'tan korkmaları ve Müslüman olarak vefat etmeleri ikaz edilerek İslâm dininde ırkçılığa yer olmadığı, dolayısıyla böyle bir dâva peşinde gitmenin insanın ebedî hayatını tehlikeye düşürebileceği ikazı yapılıyor. Dördüncü âyette ise Yüce Allah, mü'minlere birlik ve beraberliği emrediyor ve tefrikaya düşmelerini yasaklıyor. Şu veya bu kavmin değil, İslâmın etrafında birleşmeleri ikazını yapıyor. İslâmiyetten önce kavmiyetçilik yüzünden birbirlerini öldürmekten çekinmeyen iki kardeş kabile olan Evs ve Hazrec kabilelerinin İslâmiyet nimetiyle aralarındaki mânâsız düşmanlığa son verdiği nimetini hatırlatıyor. Son kısımda ise mü'minlerin doğru yoldan ayrılmamaları için emir ve yasaklarını böylece açıkladığını bildiriyor. 305 ve 455 numaralı hadislere ve izahlarına da bakınız.[156] Vaktin Namazını Kılmış Birisi Cemaata Uyabilir Mi? 422. Yezid el-Esved (r.a.) rivayet ediyor: Resûlullah ile beraber Veda Haccında haccettim. Onunla beraber sabah namazını kıldım. Namazı bitirdiğinde da duran iki kişinin insanlarla beraber namaz kılmadığını gördü. Onları çağırdı. Titrer bir halde kendilerini Resûlullaha (s.a.v.) getirdiler. Resûlullah (s.a.v.), "Bizimle beraber niçin namaz kılmadınız?" buyurdu. "Ya Resûlallah, biz sizinle beraber namaza yetişemeyeceğimizi zannederek yükümüzün yanında kıldık" dediler. Resûlullah (s.a.v.), "Böyle yapmayın. Namazı yükünüzün yanında kıldıktan sonra o namazı kılan bir cemaata rastlarsanız namazı tekrar kılın. O sizin için nafile olur" buyurdu. Onlardan biri, "Ya Resûlallah, benim için bağışlanma dile" dedi. Resulullah (s.a.v.), "Allah'ım, onu bağışla" diye dua etti. İnsanlar Resûlullaha (s.a.v.) doğru üşüştüler. Ben o gün oradakilerin en genci ve güçlüsü idim. Resûlullahın (s.a.v.) elini kaptım göğsümün üzerine koydum. Onun elinden daha serin ve daha hoş bir şey görmedim.[157] İzah Konu ile ilgili daha başka hadisler de vardır.[158] Peygamberimiz bir hadislerinde de böyleleri hakkında, "Bu onun için cemaat sevabından bir nasiptir"[159] buyurmuştur. Zikrettiğimiz kaynaklarda hadisin "Ya Resûlallah, benim için bağışlanma dile" ifâdesinden sonraki kısım yer almamıştır. Sadece Dârimî'de şu ilâve vardır: "Sonra cemaat kalktı, Hz. Peygamberin elini tutup yüzlerine sürmeye başladılar. Ben de elini tutup yüzüme sürdüm de, onun kardan daha serin, kokusunun da miskten daha güzel olduğunu gördüm." Hadis, vaktin namazını kılmış olan birisinin bir cemaata rastladığında onlarla beraber namaz kılabileceğini göstermektedir. Bu konuda âlimler arasında ittifak varsa da, hadiste geçen "O sizin için nafile olur" ifâdesi hakkında farklı görüşler ortaya atmışlardır. Safilerden bir gruba göre kişinin tek başına kıldığı nafile, diğeri farz yerine geçer. Hanefîlere, Şâfiîlerin çoğunluğuna ve Hanbelîlere göre ise önce kılınan farz yerine geçer, diğeri nafiledir. Yine Şâfiîlerden bâzıları da bu iki namazdan mükemmel olanın farz, diğerinin nafile olacağını söylemişlerdir. Bâzıları ise Allah'ın dilediğini farz, dilediğini de nafile olarak sayacağını söylerler. İbni Ömer'in (r.a.) şu açıklaması da bu mânâyı kuvvetlendirir: Bir defasında adamın biri İbni Ömer'e (r.a.), "Ben evde namaz kıldıktan sonra imamla namaza yetişiyorum. Onunla da namaz kılayım mı?" diye sordu. Abdullah (r.a.) "Evet" dedi. Adam, "Peki bu durumda kıldığım hangi namazı farz yapayım?" diye tekrar sordu. Hz. Abdullah, "Bu senin elinde mi? Bu Allah'a kalmıştır. Allah dilediğini farz olan namaz yerine sayar" cevabını verdi.[160] Hadisin bahsettiğimiz kısmının farklı anlaşılmış olması, şöyle bir hükme de sebep olmuştur: Hanefîler kişinin imamla kıldığı namazın nafile olacağını söylerler. Bu mezhebe göre sabah ve ikindi namazlarından sonra nafile namaz kılmak mekruh olduğundan, tek başına namaz kılmış olan birisinin sabah, ikindi ve akşamın cemaatine tâbi olması da mekruhtur. Hadisten yukarıdaki fıkhı hükmün yanı sıra, Resûlullahın (s.a.v.) Ashabının eğitimiyle ilgilendiğini, yapılan bir yanlışı karşı taraftaki kimseyi kırmadan düzelttiğini, ilim ehlinin bu konuda da onu örnek alması gerektiğini öğreniyoruz. Hadis ayrıca Ashabın Peygamberimize olan sevgi ve hürmetlerini de göstermektedir.[161] [147] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/83. [148] Câmiü's-Sagir, 4:69. [149] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/83. [150] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/84-85. [151] Kehf: 18/77-82. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/85-86. [152] Al-i İmran: 3/102. [153] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/86-87. [154] İbni Hişam, Sire, 2:204, 205. [155] Al-i İmran: 3/100-103. [156] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/87-90. [157] Tirmizî, Salat: 163; Ebû Dâvud, Salat: 56; Dârimî, Salat: 97; Nesâî, İmame: 54; Müsned, 4:219 (17442.) İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/90-92. [158] Dârekutnî, Sünen, 1:321 (1526); Ebû Dâvud, Salat: 56. [159] Ebû Dâvud, Salat: 56. [160] Muvatta, Salâtü'I-Cema'a: 9. [161] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/92-93. Konu Başlığı: Ynt: Bayramlarda tekbir getirmek Gönderen: Mehmed. üzerinde 20 Haziran 2019, 05:02:14 Esselamu aleyküm Rabbim biz Müslümanlara bayramlarda ve tüm zamanlarda bir olmayı nasip eylesin Rabbim paylaşım için razı olsun
Konu Başlığı: Ynt: Bayramlarda tekbir getirmek Gönderen: Züleyha üzerinde 20 Haziran 2019, 10:46:05 Allah razı olsun selam ve dua ile...
Konu Başlığı: Ynt: Bayramlarda tekbir getirmek Gönderen: Ceren üzerinde 20 Haziran 2019, 19:52:53 Esselamu aleykum. Rabbim razı olsun bilgilerden kardeşim. ..
Konu Başlığı: Ynt: Bayramlarda tekbir getirmek Gönderen: Sevgi. üzerinde 05 Temmuz 2019, 05:48:26 Aleyküm selâm. Rabbim yapılan tüm güzel ibadetlerimizi kabul eylesin inşaAllah 🌷
Bilgiler için Allah razı olsun |