๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Mucemüs Sağir => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 10 Ocak 2011, 14:45:43



Konu Başlığı: Allah ın hayır dilediği kimse
Gönderen: Sümeyye üzerinde 10 Ocak 2011, 14:45:43
Allah'ın Hayır Dilediği Kimse

 

556. Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:

"Allah hayır dilediği kimseyi dinde ince anlayış sahibi ya­par."[496]

 

İzah

 

Başka bir rivayette "Doğru yolunu kendisine ilham eder" ilâvesi vardır.

Hadis, ilim sahibi olmanın faziletini bildirmektedir. Diğer ta­raftan, dinde ince anlayış sahibi olmanın sadece okuyup öğren­mekle değil, ilmi verenin gerçekte Allah olduğunun şuurunda ol­mak gerektiği nazara verilmektedir.

Hadis, "Kim din ilimlerini öğrenme hususunda gayret gös­termezse, hayırdan mahrum kalır" mânâsını da ders verir.[497]

 

Çevreyi Kirletmek
 

557. Ebû Hüreyre (r,a.) rivayet ediyor:

"Kim Müslümanların gelip geçtiği yol üzerine abdest bo­zarsa Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun."[498]

 

İzah

 

Bâzı yerler vardır ki, oralara abdest bozmak çok çirkin bir davranıştır. Ümmetine adabın en inceliklerini öğreten Peygam­berimiz (s.a.v.) abdest bozmanın çirkin olduğu yerleri de bildir­miştir. Hadiste bu yerlerden birisi açıklanmıştır. Bununla ilgili başka hadisler de vardır. Meselâ biri şu mealdedir:

Resûlullah (s.a.v.),

"İki mel'undan sakının" buyurdu.

Sahabîler, "Ya Resûlallah, iki mel'un kimdir?" diye sordular.

Resûlullah (s.a.v.),

"İnsanların gelip geçtikleri yol üzerine ve­ya gölgeliklerine abdest bozanın yaptığı iştir" buyurdu.[499]

Bu ve buna benzer hadisler, dinimizin çevre temizliğine verdi­ği önemi göstermesi bakımından mühimdir.[500]

 

Kişinin Babasının Yerine Haccetmesi
 

558. Abdullah bin Abbas (r.a.) rivayet ediyor:

Bir adam Resûlullaha (s.a.v.) gelerek, "Babam çok yaş­lı. Haccetmeye gücü yetmiyor. Onun yerine haccedebilir miyim?" diye sordu.

Resûlullah (s.a.v.),

"Evet, babanın yerine haccet" bu­yurdu.[501]

 

İzah

 

Dinimizde ibâdetler üç gruba ayrılır:

1. Bedenle yapılanlar: Namaz kılmak, oruç tutmak, Kur'ân okumak gibi.

2. Mal ile yapılanlar: Zekât ve sadaka vermek, fitre vermek, kurban kesmek gibi.

3. Hem mal, hem de bedenle yapılanlar: Hac ibâdeti gibi. Birinci gruba giren ibâdetlerde vekâlet caiz değildir. Yani bir kimse başkasının yerine namaz kılamaz, oruç tutamaz, Kur'ân okuyamaz. Ancak bu ibâdetleri yapanlar, bunun sevabını başka­sına bağışlayabilirler.

Zekât sadaka gibi ikinci gruba giren ibâdetlerde vekâlet caiz­dir.

Hac gibi, hem mâlî, hem de bedenî ibâdetlerde vekâletin caiz olabilmesi için ölüm, devamlı hastalık, yaşlılık, kadın için mah­reminin bulunmaması gibi engellerin olması gerekir. Bunun dışında olup hac ibâdetini bizzat yerine getirebilecek kimseler için vekâlet caiz değildir.

İzahını yaptığımız hadis, yaşlı birisinin yerine vekâletin caiz olduğunun delillerindendir.

Hacda vekâlet ile ilgili olarak Hanefi ve Şâfiilere Göre Büyük İslâm İlmihali isimli eserimizin 587-591. sayfalarına bakılabilir.[502]

 

Resûlullahın Bâzı Ahlâkî Özellikleri

 

559. Âişe (r.a.) rivayet ediyor:

Resûlullah hanımlarından hiçbirisini asla dövmedi. Allah yolunda cihad etmenin dışında asla hiç kimseye vurmadı. Maruz kaldığı bir fenalığın intikamını asla almadı. Ancak Allah'ın haramları çiğnenirse Allah için intikam alırdı.[503]

 

İzah


 

Müslim'de, "Hiçbir hizmetçisine de asla vurmadığı" ilâvesi vardır.

Hadiste Resûlullahın (s.a.v.) bâzı ahlâkî özellikleri nazara ve­riliyor. Bunlardan birincisi hanımlarına karşı iyi davranması, on­lara asla vurmamasıdır.

Aile müessesesinin devamı, karı koca arasındaki karşılıklı sevgi ile mümkündür. Dayak ise eşler arasındaki sevgiyi sarsar. Nazik bir yaratılışa sahîp olan kadının, kendisini döven erkeğe karşı sevgi beslemesi, onun isteklerini gönül rızası ile yerine ge­tirmesi düşünülemez. Bu ise ailedeki huzura tesir eder.

Nitekim günümüzde bir çok aile yuvası, sırf dayak sebebiyle yıkılmaktadır. Diğer taraftan, "kadın hakları" için sokağa dökülen kadınların birçoğu, erkeklerin eşlerini dövdüklerinden yakınmak­tadır. Kısacası dayak, aile hayatı ve huzurunda en mühim prob­lemlerden birisidir.

İşte bugün yüzbinlerce kadının dert yandığı bu meseleyi, Pey­gamberimiz (a.s.m.) bundan asırlarca önce ders vermiş, Müslü­manlara da hanımlarına şefkatle muamele etmeleri tavsiyesinde bulunmuş; kadınları ancak "kötü erkeklerin" döveceğine[504] dikkat çekmiştir. Bir başka hadislerinde ise,

"Sizden biriniz, kölesini döver gibi hanımını dövmesin. Sonra akşamleyin dövdüğü hanım ile cinsî münâsebette bulunabilir"[505]

buyurarak mühim bir nezâket dersi de vermektedir. Elbette aklı başında bir erkek, gündüzleyin dövdüğü kadının yatağına geceleyin girerken bir mahcubiyet du­yar. İşte Peygamberimiz bu hadisleriyle,

"Kadınları dövüyorsu­nuz ama, geceleyin aynı yatağa gireceksiniz" buyurarak, erkekleri düşünmeye davet etmiştir.

Peygamberimizin "Kadınlarınızı dövmeyiniz" buyruğundan sonra bâzı kadınlar bundan cesaret alarak kocalarına karşı gelme­ye, isyan etmeye başlamışlardı. Bu durum aile hayatını bozaca­ğından Hz. Ömer Resûlullaha (a.s.m.) geldi ve "Ey Allah'ın Re­sulü, kadınlar kocalarına karşı kafa tutmaya başladılar. Bundan sonra Resûlullah (a.s.m.) kadınları hafifçe dövmeye izin verdi. Ancak bu defa da erkekler bu izni bir emir olarak düşünerek ka­dınları dövmekte aşırı gittiler. Pekçok kadın Resûlullahın hanım­larına gelerek durumu bildirdiler. Bunun üzerine Resûlullah (a.s.m.) erkeklere hitaben şöyle buyurdu:

"Bu gece Muhammed ailesine kocalarından şikayetçi olan bir­çok kadın geldi. Şunu iyi bilin ki, kadınlarını döven erkekler, ha­yırlı erkekler değildir."[506]

Ümmetine bu tavsiyede bulunan sevgili Peygamberimiz, iza­hını yaptığımız hadiste de bildirildiğine göre kendisi hiçbir hanı­mım dömemiştir.[507] Konu hakkında tafsilatlı bilgiyi Hanefî ve Şâfiilere Göre Evlilik Aile isimli eserimizin 217-220. sayfalarına ha­vale ederek, hadisteki diğer konular üzerinde durmak istiyoruz.

Hadiste, Peygamberimizin (s.a.v.) Allah yolunda cihad etme­nin dışında asla hiç kimseye vurmadığı bildirilmektedir. Evet, Müslüman olsun, gayr-i müslim olsun herkes, Resûlullahın elin­den emin olmuşlar, hiçbir zarar görmemişlerdir. Normal zaman­larda hiç kimseyi incitmeyen Resûlullah, cihad meydanında, Al­lah uğrunda düşmanlarına karşı çıkmış, onlan öldürmüş veya ya­ralamıştır.

Hadiste bildirilen Peygamberimizin (s.a.v.) ahlâkî özellikle­rinden birisi de Allah'ın haramlarını çiğneyenden Allah için inti­kam almanın dışında, şahsî olarak maruz kaldığı bir fenalığın inti­kamını asla atmamasıdır. Gerçekten de Resûlullah (s.a.v.) istese kendisine eziyet edenlerden, kendisini yurdundan çıkaranlardan çok şiddetli intikam alabileceği halde, onlan her zaman affetmiştir. Bunun en güzel misali Mekke'nin fethi esnasında yaşan­mıştır. Resûlullah (s.a.v.) kendisine işkence eden, yurdundan çı­karan, kendisine karşı savaşan müşriklerden asla intikam alma yoluna gitmemiş, onları affetmiştir.[508]

 

Hz. Musa'nın İffeti

 

560. Ebû Zer (r.a.) rivayet ediyor:

Resûlullah (s.a.v.) bana,

"Musa iki vakitten hangisini ta­mamladı?" diye sorulursa, "Daha hayırlı, daha mükemmel ve daha iyi olanı de" buyurdu.

"Eğer kızlardan hangisini nikahladı?" diye sorulursa, ""Küçük olanı nikahladı" de. Çünkü "Babacığım, onu işçi olarak tut. Çünkü ücretle çalıştırdıklarınızın en hayırlısı hiç şüphesiz bu güçlü ve güvenilir adamdır" diyen odur.

Babası "Kuvvetli olduğunu nereden biliyorsun?" diye sordu.

Kızı, "Kuyunun üzerindeki ağır bir taşı kaldırdı" ceva­bını verdi.

Babası, "Peki güvenilir olduğunu nereden biliyorsun?" diye sordu.

Kız, "Buraya gelirken bana 'Arkamdan yürü, önümden yürüme' dedi." [509]

 

İzah

 

Hz. Mûsâ, daha peygamberlikle vazifelendirilmeden önce Mı­sır'dan, Firavun'un zulmünden kaçmıştı. Bu kaçış esnasında yo­lu Medyen'e düştü. Bir çeşme başında kalabalık bir grubun hay­vanlarını suladığını gördü. İki kız da hayvanlarının başında bek­leyip duruyordu. Onların bu hali şefkatine dokundu. Edeple yak­laştı ve "Herkes hayvanlarını suluyor, siz niçin bekliyorsunuz?" diye sordu.

Bunlar bir peygamber olan Hz. Şuayb'ın (a.s.) kızları, idi. Musa'nın (a.s.) kendileri ile konuşmasından çok utandılar. Fakat onun suâlini cevapsız bırakmayı da uygun bulmadılar. Utangaç bir şekilde şöyle dediler:

"Hayvanlarını sulayan erkekler oradan ayrılmadıkça biz hay­vanlarımızı sulayamayız. Aldığımız terbiye erkeklere karışmamamızı gerektiriyor. Yaşlı bir babamız var. Bu işi bizden başka ya­pacak kimse olmadığı için mecburen biz yapıyoruz."

Onların bu iffetli davranışları Hz. Musa'yı duygulandırdı. Kalktı, kuyuya gitti, kuyunun üzerindeki çok ağır taşı yalnız ba­şına kaldırdı. Kova ile kuyudan su çekerek kızlara yardımcı oldu. Sonra da ne yapacağını, nereye gideceğini bilmez bir halde ağacın gölgesine çekildi.

Bu arada kızları eve her zamankinden erken dönünce, Hz. Şuayb bunun sebebini sordu. Kızları hadiseyi babalarına haber ver­diler. Hz. Şuayb, bundan çok memnun oldu. Başka kimse olma­dığından kızlarından birini onu çağırmak için gönderdi.

Hz. Mûsâ hâlâ orada idi. Kız utana utana ona yaklaştı, "Ba­bam hayvanlarımızı sulamana karşılık ücret vermek üzere sizi eve davet ediyor" dedi.

Gidecek yeri olmayan Mûsâ (a.s.) bu daveti kabul etti. Bir ara yolda giderken kıza hitaben şöyle dedi:

"Ey Allah'ın kulu kadın, sen benim arkamdan yürü. Eğer yan­lış gidersem sen bana sözle veya atacağın taşlarla yolu tarif et! Biz Yakuboğulları, yabancı bir kadının avret yerine bakmayız."

Biraz sonra eve geldiler. Tanıştılar. Hz. Mûsâ başından ge­çenleri Hz. Şuayb'e anlattı. Bir müddet sonra ferasetli biri olan Hz. Şuayb'ın kızı Safura, izahını yaptığımız hadiste açıklandığı üzere babasından Hz. Musa'yı ücretli olarak tutmasını istedi. Onun güçlülüğünden, kuvvetliliğinden bahsetti. Bunu nasıl anladı­ğını açıkladı. Kuyunun üzerindeki taşı tek başına kaldırmasını kuvvetli olmasına, yolda yürürken kendisinin önünden yürümesi­ni de güvenilir olmasına delil olarak zikretti. Ayrıca, "Babacığım, suyun başında bizimle konuşurken gözlerini yere dikti. Bir defacık olsun başını kaldırıp da yüzümüze bakmadı" dedi.

Bunun üzerine Hz. Şuayb Hz. Musa'ya kızı ile evlenmesi tek­lifinde bulundu. Şöyle dedi:

"Ey Mûsâ, sana bir teklifim var. Sekiz sene koyunlarımı gü­düp bana hizmet etmen karşılığında şu iki kızımdan birini sana ni­kahlamak istiyorum. Eğer sen bu hizmet seneni on yıla tamamlar­san o senin bileceğin bir şey. Sana fazla meşakkat vermeyi de ar­zu etmeni. İnşaallah beni hizmetçisine yumuşak davranan, verdi­ği sözde duran sâlih kimselerden bulacaksın."

Bu teklif üzerine Hz. Mûsâ, Hz. Şuayb'ın kızı ile evlendi. Karşılığında da ona hizmet etti. İşte izah ettiğimiz hadiste Ebû Zer'e (r.a.) '"Musa iki vakitten hangisini tamamladı?' diye sorul­duğunda" ifâdesindeki iki vakit, sekiz veya on yıldan hangisini tamamladığıdır. Resûlullah (s.a.v.),

"Daha hayırlı, daha iyi ve daha mükemmel olanı tamamladı"

diyerek Hz. Musa'nın Hz. Şuayb'a on yıl hizmet ettiğim bildirmiştir.

"Kadınlardan hangisini nikahladığı şeklindeki?" soruya da "Küçük olanı" cevabını vermiştir.

Konunun tafsilatı için Tarih Aynasında Yahudiler isimli eseri­mize 25-30. sayfalarına bakılabilir.[510]

 

Yatarken Elleri Yıkamak
 

561. Âişe (r.a.) rivayet ediyor:

"Kim geceleyin elinde et kokusu olduğu halde yatarsa, başına bir musibet geldiğinde kendisinden başka kimseyi ayıplamasın."[511]

Tirmizi'de, hadisin baş tarafında,

"Şeytan hassas ve yalayı­cıdır. Kendinizi ondan koruyun" ilâvesi vardır.

Hadis, dinimizin temizliğe verdiği ehemmiyeti gösterir.[512]

 

Hayırlı Ve Şerli Olan Kimdir?
 

562. Ebû Bekir (r.a.) rivayet ediyor:

Bir adam Resûlullaha "Ey Allah'ın Resulü, hangi insan daha hayırlıdır?" diye sordu. Resûlullah (s.a.v.),

"Ömrü uzun, ameli güzel olan" buyurdu.

O zât, "Hangi adam daha şerlidir" diye sordu. Resûlullah (s.a.v.),

"Ömrü uzun, ame­li çirkin olan" buyurdu.[513]

 

İzah


 

Peygamberimiz bu hadislerinde, ömrü uzun, ameli güzel olanı hayırlı insan olarak vasıflandırmaktadır. Çünkü bir insanın ameli iyi ise, ömrünün uzun olması, âhireti için kârlı ticâret yapmasına, âhiret yurdu için daha çok faydalı amel işlemesine sebep olur.

Kişinin ameli kötü olup ömrünün uzun olması ise, bunun ter­sidir. Böyleleri çok yaşadıkça günahlarını daha da çok artırırlar, böylece de ebedî yurtlarında daha büyük azaba maruz kalırlar. Bunun içindir ki, Peygamberimiz (s.a.v.) ameli kötü olup uzun ömürlü olanları "şerli" olarak vasıflandırmıştır.[514]

 

Peygamberimizin Bâzı Tavsiyeleri

 

563. Enes (r.a.) rivayet ediyor:

Resûlullah bana şu nasihatta bulundu:

"Ey Enes, abdesti tam al ömrün artar. Ümmetimden kar­şılaştıklarına selam ver, iyiliklerin artar. Evine girdiğinde ev halkına selâm ver. Duha namazını kıl, çünkü bu namaz evvâbin namazıdır. Küçüklere merhamet et, büyüklere saygı göster, kıyamet gününde benim arkadaş]anmdan olursun."[515]

 

İzah


 

Evvâbin namazı, 618 numaralı hadiste de açıklayacağımız gibi, akşam namazından sonra kılınır. Burada duha namazına evvâbin namazı denilmesi, gerçek mânâsı ile değil, kelime mânâsı itibarıyladır. "Evvâbin"in kelime, "tevbe edenler" demektir.[516]

 

Tevbenin Ehemmiyeti

 

564. İbni Abbas (r.a.) Resûlullahın (s.a.v.) şöyle buyur­duğunu rivayet ediyor:

Allah Teâla şöyle buyuruyor:

"Ey Âdemoğlu! Muhakkak sen Bana duâ ettikçe ve Bana ümit besledikçe, Ben de yap­tığın günahları affederim. Eğer bana yeryüzü dolusu hata ile de gelsen seni yeryüzü dolusu mağfiretle karşılarım. Eğer günahların göğe kadar ulaşsa, sonra Benden bağışlanma dilesen seni bağışlarım."[517]

29, 55, 123, 181 numaralı hadislere de bakınız.[518]

 

Allah'ın Konuşmayacağı Kimseler
 


565. Selman el-Fârisî (r.a.) rivayet ediyor:

Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Üç kişi vardır ki Allah kıyamet günü onlarla konuşmaz onları temize çıkar­maz. Onlara acıklı bir azap vardır. Bunlar: Zina eden ihti­yar, kibirli fakir, yemin etmeden bir mal almayan ve yemin etmeden bir mal satmayan kimse."[519]

 

İzah

 

Kıyamet sahnelerinden birisi de Allah'ın mahşer gününde kullarıyla konuşmasıdır. Peygamberimiz, Mu'cemü's-Sagîr'de riva­yet edilen bir hadiste Allah'ın kulları ile bir tercüman olmadan konuşacağını bildirmiştir.[520] Bir başka rivayette ise Allah'ın örtüsüz ve tercümansız olarak konuşacağı bildirilmiştir.[521]

Bununla beraber, Allah kıyamet gününde bâzı kullarıyla ko­nuşmayacaktır. Bununla ilgili bir âyet şu mealdedir:

"Ahirzaman Peygamberine İman hususunda Allah'a verdikleri ahdi ve ettikleri yemini az bir dünya malı karşılığında değişti­renlere gelince, onların âhirette hiçbir nasibi yoktur. Kıyamet gü­nünde Allah onlara ne bir hitapda bulunur, ne rahmetiyle nazar eder, ne de onları temize çıkarır. Onların hakkı pek acı bir azap­tır."[522]

Peygamberimiz de (s.a.v.) çeşitli hadislerinde Allah'ın kendi­leri ile konuşmayacağı bâzı kimseleri açıklamıştır. İşte bu hadiste Allah'ın kendileriyle konuşmayacağı, temize çıkarmayacağı kim­selerden üç sınıf insan sayılmaktadır.

Bu sayılanlardan başka Allah'ın konuşmayacağı kimselerden bir kısmı da şunlardır:

1. Eteklerini yerde sürükleyerek yürüyen kibirli kimse,

2. Verdiği her şeyi başa kalkan kimse.

3. Kırda su başında bulunduğu halde suyu diğer yolculardan esirgeyen kimse.

4. Bir devlet başkanına sırf dünyalık için bîat eden, idarecili­ğini onaylayan, idareci kendine dünyalık verirse, bîatı üzere ka­lan, vermezse bîatından dönen kimse.

5. Yalan söyleyen idareci.

6. Yemini bir çıkar vasıtası yapıp, yalan doğru demeden her konuda yemin eden kimse.

Bir hadiste Allah'ın bunlarla hoşnutluk ifâde eden bir sözle konuşmayacağı bildirilmiştir.[523]

Allah'ın kullarıyla konuşması hususunda tafsilat için Ölümden Sonra Diriliş isimli eserimizin 214-218. sayfalarına bakılabilir.[524]

 

Hz. Ali'ye Sövdüler
 

566. Abdullah el-Cedelî rivayet ediyor:

Ümmü Seleme bana, "Aranızda, herkesin huzurunda Resûlullaha (s.a.v.) sövülüyor mu?" dedi.

Ben, "Sübhanallah! Resûlullaha (s.a.v.) nasıl sövülür?" dedim.

O, "Ali bin Ebî Tâlib'e ve onu sevenlere sövülmüyor mu? Ben Resûlullahın (s.a.v.) onu sevdiğine şahitlik ede­rim" karşılığını verdi.[525]

 

İzah

 

Emevîler devrinde, maalesef minberde Hz. Ali'ye ve onun ço­cuklarına sövmek, hakaret etmek âdet haline gelmişti. Ümmü Se­leme (r.a.) Abdullah'a bunun yanlışlığını farklı bir üslupla anlattı. Ali'ye ve onu sevenlere sövmenin Resûlullaha (s.a.v.) sövmek olduğunu, çünkü Hz. Ali'yi sevenlerden birisinin de Resûlullah olduğunu, dolayısıyla bu sövgünün ona da gideceğini bildirdi.[526]

 

Çocuk Kokusu
 


567. Abdullah bin Abbas (r.a.) rivayet ediyor:

"Çocuk kokusu Cennet kokusundandır."[527]

 

Hz. Ali'nin Peygamberimiz Yanındaki Değeri
 

568. Sa'd bin Ebî Vakkas (r.a.) rivayet ediyor:

Resûlullah (s.a.v.) Hz. Ali'ye hitaben şöyle buyurdu:

"Sen benim için Musa'ya nisbetle Harun gibisin. Ancak benden sonra peygamber gelmeyecektir."[528]

 

İzah


 

Hadis, Hz. Ali'nin faziletini göstermektedir. Peygamberimizin Hz. Ali'ye bu sözü söylemesinin sebebi şuydu:

Peygamberimiz Tebük Savaşı'na çıkarken Hz. Ali'yi Me­dine'de yerine vekil bırakmıştı. Münafıklar bunu bir dedikodu vesilesi yaptılar. "Herhalde onu önemsemediğinden geri bıraktı" dediler. Bu sözler Hz. Ali'nin ağırına gitti, hemen silahını ku­şandı ve hareket etti. Cürf mevkiinde Peygamberimize yetişti. Peygamberimiz,

"Ey Ali, niçin geldin?" diye sordu.

Hz. Ali, "Münafıklar senin beni önemsemediğini söylüyorlar. Sen beni kadınlar ve çocuklarla beraber mi bıraktın?" dedi.

Peygamberimiz ona şu müjdeyi verdi:

"Ben seni arkamda bıraktıklarıma vekil tayin ettim. Hemen geri dön, gerek benim ev halkım, gerek senin ev halkın için vekilim ol. Ey Ali, bana göre sen, Musa'ya göre Harun gibi olmaya razı değil misin? Şu kadar var ki, benden sonra peygamberlik yoktur."

Hz. Mûsâ da Tur Dağı'na Tevrâtı almak için gittiğinde, karde­şi Harun'u (a.s.) kavmi içinde vekil olarak bırakmıştı.[529]



[496] Buhârî, İlim: 13, frisam: 10; Müslim, İmaret: 98, Zekât: 98, Tirmizî, İlim: 1. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/246.

[497] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/246.

[498] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/247.

[499] Ebû Dâvud, Tahare: 14; Müslim, Tahare: 20.

[500] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/247.

[501] Buhari, Hac: 1; Nesâi, Hacc: 9; Müslim, Hacc: 407. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/247-248.

[502] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/248.

[503] Müslim, Fezâil: 79. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/249.

[504] Câmiü's-Sagîr, 1:534.

[505] Buhari, Nikâh: 93; İbni Mâce, Nikâh: 51.

[506] Ebu Dâvud, Nikâh: 41; İbni Mâce, Nikâh: 51.

[507] İbni Mâce, Nikâh: 51.

[508] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/249-251.

[509] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/251-252.

[510] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/252-254.

[511] Tirmizi, Taam: Tr1921. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/254.

[512] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/254.

[513] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/255.

[514] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/255.

[515] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/255-256.

[516] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/256.

[517] Tirmizî, Daavât: 99. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/256-257.

[518] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/257.

[519] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/257.

[520] Mu'cemü's-Sagîr, 2:53.

[521] Heysemî, Mecmaü'z-'Zevâid,  10:346.

[522] Al-i İmran: 3/77.

[523] Buhâri Şehadet: 22, Ahkâm: 48; Müslim, Eyman: 171, 173; İbni Mâce, Cihad: 42, Ticâret: 30.

[524] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/257-258.

[525] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/259.

[526] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/259.

[527] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/259-260.

[528] Müslim, Fezâilü's-Sahabe: 30; İbni Mâce, Mukaddime: 115; Tirmizî, Menâkıb: 20. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/260.

[529] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/260-261.





Konu Başlığı: Ynt: Allah ın hayır dilediği kimse
Gönderen: Ceren üzerinde 22 Mart 2016, 22:05:42
Esselamu aleykum.Rabbimin yolunda giden onun emir ve yasaklarina uyan onun rahmetini ve merhametini kazanan hayrini kazanan kullardan olalim inşallah...


Konu Başlığı: Ynt: Allah ın hayır dilediği kimse
Gönderen: İkraNuR üzerinde 22 Mart 2016, 23:35:15
selamun aleykum.
sayenizde bir çok konuyu öğrendim inş Rabbimizin emirlerine uyarız onun yasak kıldığı şeylerden uzak dururuz.
Allah c.c. razı olsun.


Konu Başlığı: Ynt: Allah ın hayır dilediği kimse
Gönderen: Sevgi. üzerinde 23 Mart 2016, 07:35:21
  Aleyna Ve Aleykümüsselăm. Her konuda bizlere verilmiş bir çok msjlar var. Mevlam hissemize düşeni hakkıyla almamızı nasip etsin inşaAllah. Amin


Konu Başlığı: Ynt: Allah ın hayır dilediği kimse
Gönderen: Ruhane üzerinde 23 Mart 2016, 12:46:54
Aleykum selam.Allah razi olsun .. Rabbim bizlere rhametiyle muamele etsin..Efendimizin sunnetlerine riayet edenlerden oluruz insaallah


Konu Başlığı: Ynt: Allah ın hayır dilediği kimse
Gönderen: Mehmed. üzerinde 13 Haziran 2019, 14:02:28
Ve Aleykümüsselam Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Allah ın hayır dilediği kimse
Gönderen: Züleyha üzerinde 13 Haziran 2019, 17:36:24
Allah razı olsun inşAllah selam ve dua ile...