Konu Başlığı: Niyyetin Fazilet ve Fâideleri Gönderen: Sümeyye üzerinde 10 Eylül 2011, 15:29:57 Niyyetin Fazilet ve Fâideleri : Niyyetle ilgili bir kaç fâide vardır ve şöyledir : Bıirinci Fâide : Niyyetin fazileti hakkındadır. Niyyetin Fazîleti hakkında cenâbu hak şöyle buyurmuştur : «Halbuki onlar, Allâha, Onun dîninde ihlas (ve samîmiyyet) erbabı ve muvahhitler (Allâhı birleyenler) olarak ibâdet etmelerinden, namazı dosdoğru kılmalarından ve zekâtı vermelerinden başka bir şeyle emrolunma-mışlardır. En doğru dinde bu idi.» Beyyine sûresi, 5 Diğer âyeti celiyle mealleri : «Sabah, akşam Rablerine, sırf onun cemâlini (rızasını) arzu ederek düa edenleri (huzurundan) koğma..» En'am sûresi, 52 «Kim çarçabuk geçen bu (dünyayı) dilerse, bizde burada ona, kimi dilersek diyleceğimiz şeyi çabucak veririz. Sonrada onu cehenneme sokarız. O buraya kınanmış ve (rahmetimizden) koğuEmuş olarak ulaşır. «Kimde mümin olarak âhireti diler ve onun için (o âhirete) gereken bir gayretle çalışırsa, işte onların bu çalışmaları makbul olur». Isrâ sûresi, 18-19 Niyyetin fazîletini beyân eden hadîsi şeriflerden bâzılarını nakledelim. Ebi hüreyre (R.A) den rnervî hadîsi şerif meali : «Muhakkak Allâhü teâla sizin cesetlerinize (beden ve cisimlerinize) ve suretlerinize (kılık ve kıyafetlerinize) bakmaz. Ancak kaiblerinize ve niyyetlerinize bakar.» [34] Ebî Hüreyre (R.A.) dan mervî diğer bir hadîsi şerif meali : «İnsanlar, ancak niyyetleri üzere (kabirlerinden) kaldırılır (ve haşrolu-nur) lar». [35] «Bir kimse, gecenin bir zamanında (nafile) namaz kılmağa niyyet ettiği halde döşeğine yatar ve sabaha kadar (uyku) gâlib gelirse (uykudan gözü açılmaz, uyur kalırsa), o kimse için niyyet ettiği şey (nafile namaz veya teheccüt namazı kılmış ecri) yazılır. Ve o kimse uyku (sabaha kadar uykunun devam etmesi), Rabbisinden bir sadakadır.»[36] Ebû Mûsâ el'Eşarî (R.A.) den mervî hadîsi şerif meali :. «Bir kimse, Allâhü teâlânin kelimesi (emirleri, hükümleri ve âyetleri) yükselmesi içıin savaş yaparsa, işte o kimse, Allah yolundadır. (Zira niyyeti hâlisidir}.» [37] Hz. Âişe (R.A.) den mervi hadisi şerifte şöyledir : «Bir kimse, insanların kazaplanması ile Allanın rızâsını taleb ederse, o kimseden Allâhü teâlâ razî olur ve insanlarıda ondan râzî eder. — Ve bâr kimse, Allâhın kazabi ile (rızasına muhalefetle) insanların rızasını taleb ederse, o kimseye Allâhü teâla kazab eder ve insanlarıda o kimseye kazab ettirir.» Tâlimilmüteallim isimli eserde de şu mealdâki hadîsi şerif mezkûrdur : «Amellerden pek çokları görünüşte dünya amellerinden tasavvur edilir- Fakat iyi niyyet sebebâyfe âhiret amellerinden olur. — Ve amellerden bir çoklarıda görünüşte âhiret amellerinden tasavvur edilir. Sonra niyyetin kötülüğü sebebiyle dünya amellerinden olur.» Yâni; yemek, içmek, yatmak, kalkmak, çalışmak, kazanç yapmak, ekmek dikmek, evladlara sanat öğretmek ve ailevî münâsebette bulunmak gibi, görünüşde dünya ameli olan bu işleri, vücûdun sıhhat ve sağlığı, gıda ihtiyacı, borçların edası, ana baba ve aile efradına ihtiyaç olanları temin maksadı ve ibâdete kuvvetle devam etmek niyyeti ile âhiret ameli olur. Riya, süm'a ve dünyalığa kavuşmak emeli ile yapılan ibâdet ve hayırlarda her ne kadar görünüşte âhiret ameli isede, niyyetin kötülüğü sebebiyle dünya amelidir. Akkirmânîde de İmâmı Birgivi hazretleri şu hadîsi şerifi zikretmiştir : «Dünya hayatı, dört halde yaşayan kişi içindir (ve şöyledir) : a) Bir kula, Alfahütaki mal ve ilim verir oda onların yolunda rabbi-sinden korkar ve akrabalarının hakkını verir ve bu malda Aliahın hakkıda olduğunu bilir. İşte bu bilgi ve iyi amel fazilet mertebelerinin en afdalıdır. b) Bir ku!a, AHahüteâFa ilim verir mal ihsan etmezde okulda iyi bir niyyeîle «Keşke benim mâlim olsaydı da falan kimsenin yapdığı hayırlı amel gibi bende yapsaydım» Derse, İşte o kimse niyyeti iledir vebu iki kimsenin mükafatları müsavidir. c) Bir kula, Aifâhü teâla mal ihsan eder, ilim ihsan etmez ve bilgisizliği iîe mâii cimrilik yaparak hapseder, Allahdan korkmaz ve Akrabasının hakkımda vermez ve mafda Allâhü teâlanın hakkı olduğunuda bilmezse. İşte bu mal ve hareket mertebe ve menzillerin en kötüsüdür. d) Bir kuJada, Al£ahü teâld mal ve ilim ihsan etmez. Fakat o kulu «keşke benim mâlim c!sada falan kimsenin işlediği kötü amel gibi amel etsem» der. İşte bu kimse, niyyeti iledir. Binâenaleyh bu iki kimsenin vizride müsavidir.» [38] Bu hadisi şerifde beyan edildiği üzere, bir kimseye ilim, mal ve mülk veriliyor, oda malın hakkını yerine getirerek iyi amelde bulunuyor. Diğer bir kimseye ilim veriliyor, mal verilmeyor. Fakat bu adamda «keşke benimde mâlim olsada şu hayır sahibi gibi bende hayır ve hasanat-ta bulunsam» diyor. İşte bu adamın iyi niyyeti, kendisine mali mülkü olubda hayr hasanai-ta bulunan kimsenin ecrü mükâfatı gibi, mükâfat veriliyor. Zira «müminin niyyeti amalinden hayırlıdır.» Yine bir kimseye de, mal veriliyor, ilim verilmiyor. İlimsiz, irfansız olan bu adam malın hakkını gözetmiyor, ne kulların haklarını ve nede Allahın hakkını tansmıyor. Cimrilik yapıyor ve kötü yerlerde sarfediyor. - Digar bir kimseyede ma! ve ilimden hiç bir şey verilmeyor ve «keşke benimde mâlim olsaydıda falan kimse gibi bende şu kötülükleri işleseydim» diyerek kötülükleri yapmak temennisini gönlünden geçirerek kötü niyyete sahip oluyor. İşte bu adamda her ne kadar kötü amelde bulunmadı ise de, kötü niy-yetfnin cezası olarak kötülük yapan kimsenin vizri ve cezasını görecektir. Zira bir hadisi şerifde şöyle buyurulmuştur : «Bir kimse, bir mâsi-yetin yanında bulunurda o mâsiyeti kerih ve kötü görürse, sanki o kimse oradan uzak ve orada yokmuş gibidir. «Ve bir kimsede, mâsiyetin yanında olmazda, orada bulunmadığına müteessir olarak keşke olsaydım derse, sanki o kimse de oradaymış gibi günahkardır,» Şirâtül islam, 30 Diğer bir hadisi şerif meali şöyledir : «Bir kimse, bir cemaat (iyi veya kötü) amelleri üzere severse, her ne kadar onların amellerini işlemese de o cemâatin zümresinde haşrolunur. Ve onların hisablan iie hisab olunur.» Şir'atül islam, 30 Evet insan, iyi niyyet sayesinde sadaka, namaz, hacc, Umre ve diğer hayırlı amellerin sevabını işlemediği halde alır. Kötü niyyet sebebiyle de, kötülüğü işleyenlerin ceza ve azabının aynını çekmeğe müstehak olur ve çeker. Niyyetin fazîlet ve üstünlüğünü beyan eden bâzı büyüklerin sözlerini nakledelim : Hz. Ömer (R.A.) demiştir ki; «Amellerin en afdalı, Allâhü teâlanın farz kıldığı şeyleri edâ etmek, — Ve Aifâhü tealânın haram ettiğinden kaçınmak, — Ve Allâhü teâlaya yapılan ibâdette niyyetin doğru olmasıdır.» Hasanı Basrî (R.A.) da şöyle demiştir: «Ancak cennet ehli cennette ve cehennem ehli cehennemde niyyetleri ile ebedi kalırlar.» Süfyâni Sevrı (R.A.) demiştir ki : «Selefi sâlihîn, hayır için amel etmeyi tâlim ettikleri gibi, amel içinde niyyeti tâlim ederlerdi.» Akkirmâni, 17 Evet, bir amelde niyyetin farzlığı, sünnetliği, vacib veya müstehablığı bilinmesi ve ona göre niyyet edilerek işlenmesi gerekir. Hatta niyyektin ihlaslı ve iyi niyyet hâlinde devamı şeklinin bulunması, öğrenmek ve yapmak en lüzumlu bilgilerdendir. Zira amellerde hâlis bir niyyet bulunmazsa, riya ve fesat niyyetin neticesi olarak birçok kötülükler İşlenir, ilim ve ameller süfehâ ve şerlilerin amellerine benzer ve öyle olur. Böyle olunca da dünyada görünüşte iyi olarak yapılan bir cok ameller, makbul olmadığından âhirette o amelleri yapan kimseleri cehenneme mus-tehak kılar. İkincıi fâide : Niyyetin sır ve esrarı vardır. Bâzı muhaddis ve fakihler dediler ki, «Niyyet, bir sırdır. O sırra Allâhü teâladan başka kimse vâkıf olamaz. Amel ise, açıktır. Şu halde sır ve gizli olan meleklerin dahi muttali olamıyacağı amel, açık olan amellerden ef-daldır. Zira niyyet riyâden salimdir. Amellerde riya (gösteriş) ise, her'an olabilir.» Bâzı âlimlerde demişlerdir ki : «Elbette niyyet, demavltdır. Ameller ise, devamlı değildir. Zira bir kişi hayatta olduğu müddet hayır işlemek niyyetine sahib olabilir. Fakat o hayrı işlemeğe kudreti kâfi olamaz.» Nitekim denilmiştir ki; «Cennette ebedî kalmak, niyyetin mükâfatıdır. Zira mümin, dünya ve kendisi ebedî kalacak olsa, ebediyyen Allâha kulluk yapmağa niyyetfidîr. — Keza kâfirde ebedi küfr üzere yaşama niyyetinin cezası ile cehennemde ebedi olacaktır.» Bu mes'elenin aslî esası metinde zikrolunan şu hadîsi şerifle îzah edilebilir: «Ameller, niyyetlere göredir.» Sehl ibni Sâd (R.A.) den nakledilen hadîsi şerif meali şöyledir : «Müminin niyyeti, amelinden hayırlıdır. Munafıkin da ameli, niyyetin-den hayırlıdır. Her ferd niyyefcine göre amel eder. Binâen aleyh mümin iyi ameli istediğinde kalbinde bir nur parlar.» Tabarânî - Fethulkebir, C. 3,265 Bu hadîsi şerif ve îzâhattan anlaşılmıştır ki, her şeyde niyyet esastır. Niyyet olmayan ameller, makbul değildir. Ve bir şeyin ecrü mükâfatı veya cezası, kabul veya reddi, niyyetin hâlis veya fâsitliğine bağlıdır. Hiç bir niyyet ve gaye olmadan yapılan ameller, makbul olmaz. Zira amel, insanın cismi, niyyetde ruhu gibidir. Nasılki, insanın cesed ve cismi ruhsuz yaşayamaz, yok olur. Amelde niyyetsiz yok demektir. Niyyet, kalbin amelidir. Kalb ise, âza.ların en şereflisidir. Binâenaleyh en şerefli azanın ameli olan niyyet işide, her işin şereflisidir. İbâdet ve itâatlardan maksad, kalbi nurlandırmak ve îmânın muhafazasını sağlamaktır. Niyyet sebebi ile, az amel çok olur. Ecri mükâfatı kat kat artar. Bu yüksek ecir amelde olmaz. Niyyetin devamlılık kasdının bulunması ile ecri mükâfatta devam eder. Üçüncü Faide : Niyyetin kısımları vardır ve üçtür. a) Allâhın azabından korkmaktan nâşi niyyet edilerek kulluk yap!-lır. b) Allâhü teâlanın rahmetinden ummak ve cenabu hakkın nimet ve cennetine nail olmak niyyeti ile Allâha kulluk edilir. c) Cenabu hakkı tazim ve büyüklemek kastı ile kulluk. Bu kulluk kasdında rızayıbâriyi kazanmak ve cenabu hakkı tazimden başka hiç bir şeyi kasdetmek yoktur. Ancak ve ancak o maksada bağlıdır. Birinci niyetle amel etmek kendisini tehlikeden korumak kasdı ile olduğundan her varlığın kendisini tehlike ve azabdan koruması hâli vardır ve bu hâlin olması bizzarûre ihtiyaçtır. İkinci niyyetle amel ve itâata devam etmekte, nefsin arzu ve isteklerine kavuşmak emeli vardır. Bu ise, midesine, şehvetine ve nefsânî arzularına hizmetten başka bir şey değildir. Ahmak ve nefislerinin esîri olan İnsanların amelleri gibidir. Üçüncü niyyetle ibâdete devam edenlere gelince, gerçekten akıl ve idrak sâhibidirier. Zîra bunlar cenabu hakkın cemâlından başka hiç bir gayeye bağlı değiller, bütün emel ve amellerini bu maksada nail olmak için yapıyorlar. Bu kişiler akşam sabah cenabu hakka dua ederler ve bu duaları sebebiyle rızâyı bâriyt kazanıb cemâlüllâha kavuşmak isterler. Şu halde Allâhü teâlaya en yakın insanlar, üçüncü niyyete sâhib «ce-mâlüllah maksadına sahib) olanlar, ondan sonra ikinci, ondan sonra birinci niyyete sâhib olanlardır. [39] Dörndücü Föide ; Amel olmadığı halde bir mâsiyet ve kötülüğü kasdetmek ve bu kasdın günah olub olmadığı cihetler. Evet yukarda geçtiği üzere amel etmek ciheti olmadığı halde hayra niyyet etmek, itaat ve ibâdettir. Binâenaleyh hayre niyyet etmeğe ecrü mü1 kâfat vardır. Şerre niyyet etmek ise, o şerri işlemeden sırf niyyet etmenin günah ve vebalı hakkında kitab ve sünnetten olan deliller bir birine muarız ve imamlar arasında ihtilaf olduğundan kesinlikle bir hüküm verilememektedir. Evet mâsiyeti işleme azmî günahtır, ve fakat cenabu hakkın vâdî ilâhîsi ile afv olunur. Küfür ve şirke azmetmek ise, ihtilafsız küfürdür. Mâsiyet ve günahları hatırlama hükmü Mâsiyet ve günahın hatıra gelmesi üç şekilde olur. Ve şöyledir ; 1- Kişinin kendi ihtiyar ve arzusu olmadan ve kendisinin kabul şeklide bulunmadan mâsiyetin kalbe ânz olan şeklidir. Binâenaleyh bu şekiller teklifi ilahiye dahil olmaz, niyyet ve arzunun bulunmamasından dolayı kalbe gelen hayırda olsa sevab yoktur. Şer olursa eezalanmakda yoktur. Kur'anı kerimde şöyle buyurulmuştur. «Allah (c.c.) hiç bir kimseye gücünün yetmeyeceği şeyi yüklemez.» Bakara sûresi, 286 Bu âyeti kerîmede beyan edilen takat ve kudretin yetişemiyeceği tekliflerden biriside, insanın elinde olmayan ve kalbe gelen fakat üzerinde durul-'mayıp geçen arızî hatıralardır. Resûlüllah (S.A.V) efendimizden kalbe gelen vesvese hakkında sorulduğu zaman, şöyle cevab vermişlerdi : «İşte o kalbe gelen vesvese, îmanın ta kendisidir.» Müslim 2 - Kalbe gelen küfür ve Bid'atları îtikad etmektir. Bu îtikatla yaşayan ve Def etmek emelini bulamayan kimse, elbette cezâlanacaktır. 3 - Bir kişinin kendi irâdesi, arzusu ve kabulü ile kalbine vârid olan ve fakat o işi işlemeyen ve bir manîden dolayı âzalarının hiç bîrinde bizzat görülmeyen şeydir. Eğer o kimsenin irâde ve ihtarı ile kalbine vârid olan şey haytr ise, ec-rü mükâfata nail olur. Şayet haksız yere mümini öldürmek, veya zina etmek veya livâtada. bulunmak veya şarab İçmek veya namazı terk etmek gibi serleri işlemek kendi istek ve arzusu ile gönlüne gelir ve yapmağa kadir olduğu halde Al-iahdan korkduğu için, azalarda tezahür edib bu kötülükleri işlemezse, kötülüklerin gönlüne gelmesiyle cezalandırılmaz. Belki o kimseye ecrü mükâfat yazılır. Zira kalbindeki kötülüğü, Allah korkusundan dolayı işlemiyor. Eğer kalbine gelen kötülüğü Allahdan başkasından korkarak terk ederse, işte ulemânın ihtilâfı buradadır. Bâzı âlimler : Kendi irâdesi ile kalbine gelen ve onu her hanki bir se-beble yapamayan kişi, bu niyyeti ile cezalandırılmaz, demişlerdir. Zira ce-nâbu hak bir âyeti kerîmede şöyle buyurmuştur ; «(Her ferdin) kazandığı (hayır) kendi fâidesine, yapdığı (şer) kendi zara-rınadır.» Bakara sûresi, 286 Bilfiil şerri irtikab etmeyince kalbe gelen kötü düşünce ve vehimlerden dolayı muâhaza olunmaz. Resûlüllah (S.A.V) de şöyle buyuruyor. «Şüphesiz benim ümmetimin nefsinin söylMiği şeyi, dili ile söylemediği ve bizzat istemediği müddetçe ondan onu (nebinin söylediği kötülüğü) ÂHâhü teâfa afv eder.y> [40] Ebî Hüreyre (R,Aj dan mervi hadîsi kudsîde de şöyledir : Resûlüllah (S.A.V) buyurduki; «Afıâhü teâtâ (meleklere) derki : «Kulum bir kötüEük yapmak istediğinde, yazmayın. Tâki o işleyinceye kadar (bekleyin). «Eğer o kötülüğü işlerse, işlediği gibi yazın. Eğer benim rızam için o kötülüğü terk ederse, o kimseye bir hasene (iyilik) yazın. «Eğer kulum iyük yapmak murad eder ve işlemez-se, o kimseye o iyi' lik gibi bir iyilik yazın. «Şayet yapmak istediği iyilimi yaparsa, o iyiliğin on mislinden yedi yüz misline kadar (ecir) yazın.» Akkirmâni, 21-keza müslim Diğer bazı ulemâda; Allahdan başkasından korkarak veya utanarak kötülüğü terk eden kimse, rızâyı ilâhiyyeyi kazanmak maksadı olmadan terk ettiği için cezalandırılır, demişlerdir. Delil olarak da şu mealdâki âyeti kerîmeleri okuyorlar : «Şahitliği, gizlemeyin, Kim onu gizlerse, hakikat şudur ki; Onun kalbi bir günahkârdır.» Bakara sûresi, 283 Diğer âyeti kerime mealleri : «Senin için hakkında bir bilgi bulunmayan her hangi bir şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve kalb, bunların her biri bundan mes'uldur.» İsrâ sûresi, 36 «Aflâhü teâla sizin yerninlerinizdeki -lağv- dan dolayı sorumlu tutmaz. Fakat sizi kalelerinizin azmettiği yeminlerden dolayı cezalandırır.» Bakara sûresi, 225 «Ey îman eden kimseler (müminler)! Zannın çoğundan kaçınınız. Şüphesiz (kaib ile yapılan) zannın bâzısı günahdır.» Hucurât sûresi, 12 Alahdan başkasından korkarak veya utanarak yapmak istediği kötülüğü terk eden kimsenin cezalandırılacağını beyan edenlerden birisi de, Huccetülislâm İMÂMI GAZÂÜ hazretleridir. İMÂMI GAZÂLI merhumun kesin delîli de şu hadîsi şeriftir : «İki müslüman kılıçlarını çekerek bir birlerine karşı çıkarlarsa, öldüren ve ölen her ikisi de cehennemdedir. «Denildiki, yâresûlellah! Bu katil (öldüren cehennemde) dir. Ölenin durumu neden böyledir? «Resûlüllah (S.A.V.) buyurdu : «Çünki o da (ölen kimse de) arkadaşını öldürmek ist e yordu.»[41] Bu hadîsi şerifte de beyan edildiği üzere, her ferd niyyeti ile ecre nâii olduğu gibi, niyyeti ile de ceza ve vizre müstehak olur. Ancak ilâhi afvede nail olabilir. Nitekim bir hadîsi şerifte şöyle buyurulmuştur : «İnsanlar, ancak niyyetleri üzere haşrolunurlar.»[42] [34] Müslim [35] İbni Mâce [36] Nesaî, İbni mâce [37] Buhâri, Müslim [38] Ahmeî ibini Hanbel ve tirmizi, Akkirmâni, 22 [39] Hadisi Erbeîin şerhi Akkirmânî [40] Buhârî, Müslim [41] Buhâri, Müslim [42] Beyhakî Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 1/40-47. |