๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Mişkatul Mesabih => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 08 Eylül 2011, 13:33:03



Konu Başlığı: Îzahat
Gönderen: Sümeyye üzerinde 08 Eylül 2011, 13:33:03
 

Îzahat



Hadisi şerifde beyan edilen «nesih» kelimesinin tarifini ve kısa açıkla­masını yaparak «Nâsıh ve Mensuh» ile ilgili bir kaç hüküm beyan etmeye çalışalım.

NESH : Luğatta, tebdil ve tağyir manasındadır. Ayrıca nakil ve izâle manalannada gelir.

Şer'i İstilanda : Her hangi bir şer'î hükmün nihayet bulduğunu beyandır.

Yâni, Şer'i şerifde ayet ve hadisle beyan ediien hükümlerin, sonraki gelen ve beyan edilen âyet ve hadîsi şerifle aynı hüküm ibtal edilib kaldırıl­ması şeklidir.

Neshin meşr»iyyetl, Kur'an ve sünnetle sabittir. Sünnetten olan delil yukardaki hadîsi şerifle bir az ilerde gelen hadîsi şeriflerdir.

Kur'anı kerimde Neshin meşrûiyyetini natık âyeti kerîme meali şöyle dir:

«Biz neshettiğimiz (hükmünü diğer bir âyetle değiştirdiğimiz) veya unutturduğumuz (geri bıraktırdığımız) bir âyetin yerine ya ondan daha ha­yırlısını veya onun benzerini getiririz. Allanın her şeye kadir olduğunu bilme-dinmi? (Elbette bildim), (Bakara sûresi, 106)

Nâsıh ve Metfsuh olan âyetleri ve bu hususda bilinmesi lâzım olan bilgi leri bilmenin gerektiğini beyan eden şu cümlelere de dikkat etmek lâzımdır.

Hz. Ali, günlerden bir gün bir kadıya uğradı ve dediki : Mensuhdan nâ-sıhı bitirmişin?

—  O kadı dedi; Bilmiyorum.

—  Hz. Ali, «Kendin helak oldun ve başkalarını da helak ettin, dedi.»[320]

Dahhakdan mervîdir, İbni Abbas (R.A) bir kadı hüküm verirken onun yanına vardı, ayağını dürttü ve dedi ki : Mensuhdan nâsıhı biliyormusun?

—  O kadı dedi, Mensuhdan nâsıhı kim bilir?

—  İbni Abbas (R.A), yine dedi, Mensuhdan nâsıhı biliyormusun?

—  O hâkim de, bilmiyorum, dedi.

—  İbni Abbas (R.A), «Sen kendin helak oldun ve başkasımda helak et­tin» dedi.  [321]                                                                

Kur'an ve sünnetle ilgili nâsıh ve mensuh hükümlerini ve onların nâsıh olanla mensuh olanlarını ayrı ayrı bilmek mutlaka lâzım ve şart iken, bu hü­kümleri bilmeyen pek çok kimseler, âyeti kertme.ve hadîsi- şerifler okuyar ve başkalarına hüküm öğretmeye kalkışıyorlar. Yukarda sahabenin ulula­rından naklettiğimiz gerçek karşısında aklı başında olan her kişi, evvela nâ­sıh ne demek ve mensuh ne demektir, bunları ve bunlardan hanki âyetin di­ğer âyeti ve hanki hadîsin diğerini neshettiğini teker teker bilmesi lazım­dır. Bu hususda bilgisi olmayan ve bu bilgileri İncelemiş kimselerin eserlerin­deki hükümleri gereği gibi bilemiyenin, hiç bir hüküm beyan etmemesi gere­kir. Bilirse, bu hükümlerin incelenmesini yaparak en kesin ve isabetli hü­kümleri cem etmiş olan fıkıh kitablarındaki hükümleri öğrenib öğretme yolu­nu tercih etmesi en isabetli ve doğru yoldur.

Nâsıh ve mensûhun meşrûiyyetini ve varlığını beyan eden diğer bir âyeti kerime meali şöyledir:

«Biz, bir âyetin yerine, başka bir ayeti değiştirib getirdiğimiz zaman (önceki âyetin hükmünü kaldırdığımız vakit), ALLAH ne indirdiğini pek âla bilmişken, kâfirler dedilerki : Sen ancak bir .iftiracısın. Hayır, onların çoğu Kur'anın hakikatim ve hüküm değiştirmenin faydasını bilmezler.» (Nahl sûresi, 101)

Evet Allâhü tealâ bir âyetin hükmünü değiştirirken, mutlaka onda bir hikmet ve fayda vardır. Daha evvel gönderilen her hanki bir hükmün değiş­tirilmesi, insanların menfeat ve faydalarına yeni gelen hükümde daha fazla bir maslahat olduğu için, o hükmü değiştirmiştir.

Rasûlüllah sallallâhü aleyhi vesellem efendimizin de daha evvei bu­yurmuş olduğu bir hükmü, sonra değiştirmesi, ya daha evvel zarurete binâen söylemiştir, yahut daha evvel o mes'elenin tatbiki küçdür, onun için yasak­lamıştır veya men etmede o an için bir mahzur vardır, Onun için evvelâ mü­sâade eder bilahire ondan men ederek neshetme şekii olmuştur. Yahut da o müsâade veya men ettiği mes'ele şahsa âid olarak beyan edilmiş olur, sonra da o mes'elenin umûma âit olan hükmün açıklamasını yapar. Her ne ise, Rasûlü Ekrem efendimizin de neshetmesinde bir hikmet ve maslahat mutlaka vardır.

Neshin meşrûiyyeti, hem şer'an ve nemde aklen sabittir. Şer'an sabit­liğine dâir yukardaki âyeti kerîmeler ve 195 nolu hadîsi şerifle diğer ha­dîsi şerifler beyan buyurmaktadır.

Adem aleyhisselâmın evladları arasında nikahlanmak caiz iken, sonra bütün Peygamberlerin şeriatında ve aklen kardeşlerin birbirlerini nikahla­maları neshedilib yasaklanmıştır.

Kur'anı kerimde nesh, iki şekildedir.

Birisi, Kur'anı kerimin âyetinin yazılışını bir yerden diğer bir yere nakil şeklinde olur. Bu şekildeki neshin şeklini beyan eden âyet kerîme meali şöyledir:

«Şüphesizki, neler yapıyor idiyseniz bizi (onların hepsimi meleklere) yazdırı­yoruz.» (Câsiye sûresi, 29)

İkinci nesih şekli işe, Bir hitabla sabit olan hükmün diğer bir hitabla kalkmasıdırki, ikinci hitab olmasa evvelki hitab ofduğu gibi sabit olurdu.

NÂSIH : Hükmü kaldırana «nâsıh» denir.

Mensuh : Hükmü kaldırılıp terk edilerek amel edilmeyen şeye de «Men-suh» denir.

Mensuh olan âyet ve hadislerin neshedilme şekilleri de üç şekilde olur ve şöyledir:

a ) Bu neshedilen şekü, âyeti kerîmenin hem hattı ve hükmü kaldı­rılandır. Neshedilen âyeti keriymelerin bu şekillerin vukuu pek çok şekilde ve bir çok sahabe arasında rivayetleri görülmüştür. Cümleden bir tanesi şöyledir:

«İbni Mes'ud radıyallâhü teâla anhden rivayet edilmiştir, dediki : Pey­gamber sallallâhü aleyhi vesellem bana bir âyeti ve sûreyi okurdu, bende ezberleyib mushafıma tesbit edib yazardım. Geceleyin olduğunda ezberle-

diğimi okuyayım diye gayret ettiğimde gönlümde hiç bir şey bulamazdım. Sabahleyin Mushafıma nazar ettiğimde o yapraklarda onu yine bulamazdım, yaprablar beyaz vaziyette idî. Bu hâli Rasûlüllah sallâllâhü aleyhi veselleme olduğu gibi haber verdim.

— Bunun üzerine RasûIüMah sailalfâhü aleyhi vesellem buyurdu ki : Ey İbni Mes'ud! O âyet dün kaldırılmıştır.»[322]

Keza Ahzap sûresinin uzunluğu, Bakara sûresi kadar iken, sonra bir çok âyetler neshedilmiştir ve Ahzab sûresi Bakara sûresinde az kalmıştır.

b ) Neshedilenin ikinci şekli, Hatti-Yazılışı kaldırılıp hükmü kaldı-nlmayandır. Buda Muhtelif kişilerin'rîvâyet ettikleri şu hâdise ve mesele ile açıklanmıştır:

«Ömer Radıyalâhü anh dediki; Eğer İnsanlar, Ömer kitabulâlha ziyâde etti, demeselerdi, Rasûlüllah sallallâhü aleyhi vesellem zamanında; ihtiyar erkek ve ihtiyar kadın zina ettikleri vakit, onları elbette Aliahdan ceza ola­rak recmediniz, hükmünü beyan eden Recim âyetini elimle yazardım.»[323]

c ) Hükmü kaldırılıb lafzı ve hattı kaldırılmayan âyeti kerîmelerdir. Kur'andaki âyeti kerîmelerin hemen hemen hepsi bu kabil mensuh âyetler­dir. Cümleden bir tanesi şu mealdaki âyeti kerîmedir :

«Sizin dîniniz size, benim dînim bana.»  (Kafirûn sûresi, 6)

Bu âyeti kerîme müşrikleri cihad yaparak öldürme Ne ilgili şu mealdaki âyetle nesholunmuştur:

« (Dokunulması) haram olan aylar çıkdığı zaman, artık o müşrikleri, onları nere de bulursanız öldürünüz.»                                   (Tevbe sûresi, 5)

Nasıh da dört kısma ayrılmıştır ve şöyledir:

a ) Kitab, kitabı (Yâni, âyet âyeti) nesheder.

Yukarda Bakara sûresinin 106. âyeti kerimesi ile Nahl sûresinin 101. âyeti kerimesinin hükümleri bu hususu beyan etmektedir. Pek çok misal ve örnekler verilebilir. Fakat hemen yukarda kâfirûn sûresinin 6. âyetini. Tevbe süresindeki Cihad âyetinin neshedişi kifayet eder.

b ) Sünnet, kitabla neshedilir.

Buna da pek çok misal vardır. Ancak biz Rasûlüllah sallallâhü aleyhi vesellem efendimizin Medîneye hicretlerinde oradaki Yahûdîlerin aşura gününde oruç tutmalarını görünce : «Yahudilerden daha fazla biz oruç tut­maya layıkız.» buyurarak oruç tutulmasını beyan etmişlerdi.

Fakat sonra Ramazan ayında oruç tutmanın farzlığını beyan eden şu âyeti kerîme geldi ve bu hadîsin hükmünü (farziyet veya vacibliğini) neshetti:

«Öyle ise, içinizden kim o aya (aramazan ayına) erişirse, onu (orucunu) tutsun.» (Bakara sûresi, 185)

Keza Rasûlüllah salallâhü aleyhi vesellem efendimiz, Peygamberliğinin ilk günlerinde Kâbei muazzamaya karşı veya onun cihetine namazını kılar­dı. Sonra yönünü Beyti makdis - Kudüs tarafına yöneltdi, sonra Cenabu hak Bakara süresindeki kıbleye {mescidi harama) teveccüh etmeyi beyan eden âyeti kerîmesi ile, Rasûlüllahın kendisi tarafından döndüğünü, yani kendi sünnetini âyet neshetmiş oldu.

c  ) Sünnet, sünnet ile nesholunur.

Bu hükmün misaiları da pek çoktur. Fakat biz bir kaçını nakletmekle İktifa edeceğiz.

Meselâ; Rasûlüllah sallallâhü aleyhi veseliem efendimiz, İslamın ilk günlerinde kabir ziyaretini yasaklamış, sonrada ziyaret edilmesini tavsiye ederek şöyle demişti :

«Duymuş olunuz ki, ben daha evvel sizi kabı'r ziyaretinden nehyederdim. Dikkat ediniz ve biliniz ki, artık kabir ziyaretini yapınız.»[324]

Diğer hadîsi şerifde şöyledir:

«Dikkat edimiz, ben daha evvel size Kurban etlerini muhafaza edtb üç gün fazla durdurmanızı yasaklamıştım. Duyunuz ki, bugün, size ne kadar zaman lüzum ve ihtiyaç ederse, o kadar zaman saklayınız.» (Aynı eser, 4)

d) Kitab (Kur'anı kerim), sünnetle nesholunmakdır. Fakat bu ihti­laflıdır. Bâzı ulema caizdir, dediler. Diğer bâzısı da, caiz değildir, dediler.

Cevaz verenlerden birisi de, îmamı âzam Ebû Hanifedir. Ve imamı malik de cevaz vermiştir. Bunların delili şöyledir:

Vasiyyetle ilgili şu mealdaki âyeti kerîme «Sizden bîrinize ölüm gelib çattığı zaman, eğer mal birakacaksa, cnaya, babaya ve yakın akrabaya meş­ru bir şekilde vasiyette bulunması, takva sâhibleri üzerine bir hak olarak farz edildi.» (Bakara sûresi, 180)

Bu âyeti kerîmenin hükmü. Nisa sûresinin veraset ve intikal âyeti ile neshedilmiştir. Ancak o âyeti kerimede varislerin alacakları hükümler be­yan edilmiştir. Fakat Öiüm döşeğine yatan veya her hanki bir sebeble Va­rislerine mal vasiyyet etmenin yasaklığı kesin olarak beyan edilmemiştir. İşte bu hükmü de, Rasûlüllah sallallâhü aleyhi vesellem efendimiz şu sö­zü ile beyan buyurmuştur:[325]

«Varis için, vasiyyet yoktur.»                        

İşte bu hadîsi şerifin hükmü gereğince, biz hanefîlere göre, mümin öldükten sonra kendisinin malını vârislerinden birisine veya bir kaçına va­siyyet edib diğerlerini mahrum etmeyi yapamaz. Yasaktır, doğru değildir.

Hatta Varislerinden birine malını bağışlayıb diğerlerini mahrum etmesi şek­lindeki hibesi dahi, doğru değildir. Bu hükmün cevaz şekli her ne kadar Sûrei bakaranın 180, âyetinde cevaz yönü beyan ediliyorsa da, o ayeti kerî­menin hükmü hem verasetle ilgili âyetle ve nemde vasiyyetin yakın vâris­lere yapılamıyacağını beyan eden hadîsi şerifle neshedilmiştir.

Daha geniş hükümler, Fıkıh kitablarınin «Vasiyyet bahsi» adı altında beyan edilmiştir.

Birde veraset hükümlerini beyan eden nisa süresindeki 11-1k". âyeti ke-rimelerdeki veraset hükümlerinin Peygamberlere tatbik edilmeyeceği husu­sunu Peygamber efendimiz bir hadîsi şerifinde şöyle buyurmuştur :

«Biz Peygamberler topluluğu, Vâris olunmayız.-»[326]

Yani, Peygamberlerin mallarına vâris olunmaz. Onların malları varisieı arasında taksim edilmez. İşte bu hadîsi şerifde verasetle ilgili âyeti kerîme­den istisna ederek bu hükmü beyan etmiş olmakla, hadisin - sünnetin, ki­tabı.neshedeceğine delil gösterilmiştir.

Sünnetin, kitabı neshetmesini caiz görmeyenler ise, îmcmı şâfii, Ahmed bin Hanbel ve İmamı Süfyani sevrîdir.

Bunların deiileride Yukardaki 195. Hadîsi şerifin birinci cümlesidir

«Benim kelamım, Allanın kelamını neshetmez.»

Bu her iki görüşün yönlerini detayN bir şekilde îzah eden've Nasih ve meksuh hükümlerini yazan eserler, zikretmişlerdir. İsteyen oralara mü­racaat eder.

Şimdi umûmî mahiyet taşıyan, Nâsıh ve Mensuh hükümlerini hulâsa ederek neticeleyelim.

Evvelâ Nâsıh ve mensuhun birlikte bulunduğu sûrelerin adedi, otuz bir (31) dir. İsimleri şunlardır; Bakara sûresi, Ali İmran, Nisa, Mâide, Araf, Enfai, Tevbe, Nahl, Benî İsrail, Meryem, Tâhâ, Enbiya, Hacc, Mümin, Nur, Furkan, Şuarâ, Ahzab, Sebee, Hamim Müminûn, Şûra, Muhammed, Zâriyat, Tûr, Vakıa, Mücadile, Mümtehıne, Müzzemmil, Tekvir, ve Asr sûreleridir.

Nâsıh ve Minsuh olmayan sûreler de Kırk üc (43) sûredir, ve şunlar­dır; Fatiha sûresi, Yûsuf, Hucurat, Rahman, Hadîd. Saff, Cumua, Tahrim, Mülk, Hakka, Nuh, Cin, Murselat, Nebee, Nâziat, İnfitar, Mudaffif, İnşikak, Burûc, Fecr Beled, Şems, Leyi, Duha, Elem neşrah, Tiyn, Alak, Kadr, Beyyine Zilzal, Adiyat, Karia, Tekâsür, Hümeze, Fil, Kureyş, Mâûn, Kevser, Nasr, Tei ; et, İhlas, Felak ve Nas sûreleridir.

Nasıh bulunub, Mensuh bulunmayan sûreler de altı (6) adettir ve şun­lardır; Fetih sûresi, Haşr, Münafikûn, Teğcbün, Talak ve âlâ sûreleridir.

Mensuh bulunub da Nâsıh bulunmayan sûreler de otuz dört (34) adettir, ve Şunlardır;  En'am sûresi. Yûnus, Hûd, Râd, İbrahim, Hıcr, Kehf,  Nemi.

kosas, Ankebût, Rum, Lukman, Secde, Fâtır, Yasin, Sâffat. Sad, Zümer, Hamım secde, Zuhruf, Duhan, Casiye, Ahkaf, Kaf, Necm, Kamer, Nûn, Mearic, Kıyamet, İnsan, Abese, Târik, Ğâşiye ve Kâfirûn sûreleridir.

Yukarda Nösıh ve mensûhun bulunub bulunmayanını zikrettiğimiz sû­relerin âyetlerini ve gerekli İzahatı, «Nâsın ve Mensuh» hükümleri mufassa-lan zikreden eserlerden okumak gerekir. Biz burada sâdece kısa yoldan bir nebze malumat hulâsası yapmış olduk. Daha geniş mâîûmat isteyenler, Mezkür.eserlere müracaat ederler.

Kur'an ve sünnette, nâsıh ve mensûhun olmadığını söyleyenler, yahû-dîlerin iddialarını savunan mülhidlerdir - sapıklardır. [327]  

 

Tercümesi:
 

196 - (57) İbni Ömer (R.A) den mervîdir dedi:

Resûlüllah (S.A.V) buyurdu :

«Şüphesizki, benim sözlerimin bâzısı diğer bazısını nesheder, Kur'anın (bâzısı, diğer bâzısını) neshettiği gibi.» [328]

 

İzahat
 

Hadîsi şerifdeki şu birinci cümle, «Şüphesizki, benim sözlerimin bâzısı, diğer bâzısını nesheder.» olan hüküm, yukarda maddeler arasında saymış olduğumuz, «Sünnetin, sünneti neshetmesi» keyfiyetini beyan etmiş oluyor.

Hadisin, hadisi ve sünnetin. Sünneti neshettiğine dâir pek çok misal wcır dır. Kisa yoldan bir kaçını zikretmekle iktifa edelim.

Rasûlüllah sallallâhü aleyhi veselleme çölden gelen ve sıcakdan deve İdrarından başka akıcı bir maddenin bulunmadığını beyan eden, «Irniyyîn» cemaatına, devenin idrarını içmek hususunda izni Resû! vakî olmuştur. Bu izini Rasul, Zarurete binaendi. Sonra normal hayatda başka bir zaman onu yasaklamıştır. Dolaysiyle evvelceki hadîsi şerifini sonra neshederek hükmünü değiştirmiştir. [329]                      

Bu son hüküm gereğince ve kesin olan, develer-in idrarları içilemez. İçilmesi oaiz değildir. Çünkü evvelceki hükmü, sonraki hükmü ile neshedil-' mistir.

Bu nâsın ve mensuh halin anlaşılması güç değildir. Zira günümüzde be­şerî kanunlardan, sonradan çıkarılan kanunlarla, evvelceki kanunlar ibtal

edilmektedir. Yani sonraki hükümler, daha evvel ki hükümleri bozub iptal etmektedir.

Öyle ise, Halikı zülcelal ve Onun Rasülü Muhammed aleyhisseiam da kendi hükümlerini değiştirib, daha evvelki hükümlerinin yerine başka hü­kümler, koymaya elbette daha evla ve yetkilidir. İlâhî âyet ve hadisleri, dîğer beşerler ve onların fikir ve kanunları değiştiremez. Zira kanunu yapan ve yapma yetgisine sahib olan ALLAH ve Resulüdür- Değiştirme yetgisjde onlarındır.

Burada çok mühim bir hususu belirtmek isteriz. Nasıh ve mensuh hü­kümlerini iyi bilmek için âyet ve hadislerin ne zaman ve hanki tarihde beyan edildiğini veya geldiğini bilmek zarûratı vardır. Hal böyle olunca, bu hü­kümlerin bizzat geldiği zamanda bulunulamadığına göre, şimdi bizim zama-nımızdaki kişilere düşen, selefi sâlihînin sağlam eser ve kaynaklarına mü­racaat edib bu meselenin esasını öğrenmektir.

Daha kolay ve doğru olanı, Fıkıh, tefsir, Hadis, akaid ve ahlak kitab larından sağlam eserleri okuyup amel etmektir. Zira selefin tedkik ve tahkik etme imkanları ve gayet iyi bilenleri vardır. Onların eserlerine nazar ederek doğruyu öğrenmeye çalışmak, fevkalâda doğru bir yoldur.

Ayrıca nâsıh ve mensuh hakkında. Usûlü Fıkıh ve Usûlü Hadis kitab-larına da müracaat etmek çok faydalı olur[330]  

 

Tercümesi:
 

197- (58) Ebî salebe Elhuşenî (R.A) den mervîdir, dedi :

Resûlüllah (S.A.V) buyurdu :[331]

«Muhakkakki, Alâhü îeâla bir çok farzları emir buyurmuştur, işte o farzları zayi etmeyiniz, bir çok haramlarıda yasaklamıştır, öyle ise onları işfemekden hazer edininiz, bir çok hududlar {riayet edilmesi gereken hü­kümler) çizib beyan etmiştirki, o hududları tecâvüz edip aşmayınız. Ve Al-lâhü teâla unutma şekli olmaksızın bâzı şeyleri açıklamayıp sükût etmiştir Binâenaleyh o açıklanmayan şeylerden bahsedip sual etmeyiniz.» [332]  

 

İzahat
 

Râvi Ebi Salebe Elhuşeni (R.A), Kudâa kabilesine mensubîur, İsmi, Cürsüm bin Naşirdir. Biatürrıdvando da bulunmuştur. Bu zatı Rasûlü Ekrem efendimiz, müslüman olunca kavmine gönderdi, onlarda hepsi müslüman oldular. Şama geldi ve orada Hicretin yetmiş beş (75) tarihinde vefat et­miştir. Rivayet ettiği hadîsi şerif, kırk (40) adettir. ALLAH ondan râzî oisun,  Hadîsi şerifde, «Muhakkck ki, Aüâhü teala bir çok farzları emir buyur­muştur. İşte o farzları zâyî etmeyiniz.» buyurulan bu cümlede. Beş vakit na­maz, zekat, oruç, hac. Anaya babaya itaat ve bu amellerin şartlarına riayet ederek hakkını vermek gibi hususlara dikkat edilmesini beyan buyurmuştur.

Aüâhü tealanın kesin olarak buyurduğu hükümlere itaat etmek, her mü­minin vazîfesidir. Bu hususa riayet etmez ve beikide inkara kalkışan kişiler, islamla ve İmanla ilgisi kalmaz, ALLAH muhafaza kâfir olurlar.

Hadîsi şerifin devam eden hükümlerinden birinde de, haramlardan ka­çınmayı ve haram olanlara yanaşarak hak tealanın çizmiş olduğu hudutları aşmamayı beyan buyuruyor. Yasaklara riâyet etmekde, kolay bir iş değildir. Fakat nefsine hakim olup, haramlardan kaçınan müslümanlar, elbette yer yüzünde en çok hayrı işleyenlerdendirler. Zira bir hadîsi şerifde, «Zerre ka dar bir haramı terk etmek, insanlarla cinnîlerin ibadetinden hayırlıdır.» buyurulmuştur. [333]              

Hududu ilâhileri aşmamak hususundaki hükümde de şu âyeti kerîme­ye işaret vardır:

«İşte bunlar, Allâhın sınırlarıdır. Kim Alla ha ve Peygamberine itaat eder­se, ALLAH onu altından ırmaklar akan cennetler esokar ki, onlar arada ebedî kalıcılardır. Bu en, büyük bir kurtuluş (ve seadet) dir.

— Kim de, Allâha ve Peygamberine isyan eder ve (Allâhın) sınırlarını ciğneyib geçerse, onuda içinde dâimi kalıcı olarak ateşe atar. Onun için hor ve hakîr edici biir azab vardır.» (Nisa sûresi, 13-14)

Hadîsi şerifin son cümlesinde beyan edilen mesele ise, açıklanmayan hükümler hakkında sormama hususndaki tavsiye ile ilgili geniş malumat. yukardaki hadîsi şeriflerin İzah kısmında beyan edilmiştir. Oradan okuyarak gerçek yolu işlemek gerekir.

Zâtı ilâhî, sıfatı ilâhîler, hükümler, eşya ve ayanlar hakkında açıklan­mayan bâzı meseleler ve müteşâbihler hakkında şuurlu ve isabetli hareket etmek için şu cümlelere dikkat etmek gerekir;

Rasûlüllah (S.A.V) bir hadîsi şeriflerinde şöyle buyurmuştur:

«Allâhü tealanın sayısız nimetlerini düşününüz. Zâtı ilâhîsinin hakîkat ve künhünü düşünmeyiniz. Zira esrarı ilâhisini keşfedip azameti ilâhisine, takdiri ilâhîsine kudretiniz asla kâfi gelmez.»

Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ali (R.A) e isnad edilen şu mısrâlarda calibi dik­kattir :

«İdrak edilebilecek bir hakikatin idrâkinden âciz olmayı bilmek, Cenâbu hakkı bîlmekde kâfidir.

— Ve Allâhü teâlanm zâtı ilâhisinin sırrından bahsetmek, müşriklikdir.»[334]

Akâid kitablarında şu ibare yazılmıştır;

«Akıl, kulluk vazifelerini ifâ etmek içindir. Cenabu hakkın rubûbiyyeti-nin (zatının) esrarını idrak için değildir.»

İmâmı Azam Hz. leride Fıkhulekberinde şöyle demiştir:

«Biz, Allâhü teâlayı kitabı ilâhisinde sıfatı ve isimlerinin cemisi ile nef­sini (zatım) vasıflandırdığı gibi, gerçek şekilde biliriz.»

Evet hak ve hakîkat yolcusu müslüman, dâima haddini ve aczini bilir, kendini ve aczini bilende halikını ve halikının hükümlerini ne şekilde bilip inanmak gerekirse, öylece bilir ve inanır.

Buraya kadar tercüme ve izahını yapmış olduğumuz hadîsi şeriflerde, her hanki bir hata ve eksiklik olmuşsa, evvelâ halikı zülcelâlın affına sığınır, sonra efendimiz ve tek önderimiz mübarek Peygamber sallallâhü aleyhi ve-sellemin şefaatini umarak hakka sığınırım. Ayrıca Meslekdaş ve okuyucu kardeşlerimizin hayır dualarını da beklerim. Sâyu gayret bizden tevfik ve merhamet Allahdandır. [335]  
 




[320] Hamişi celâleyn, C. 2,125.

[321] Hamişi celâleyn, C. 2, 125

[322] Nasıh Mensuh, Lişşeyh Hafız mansur, yazma, 3

[323] Keza aynı Nâsih ve Mensuh eser, 3.

[324] (Nasıh ve Mensuh, yazma, 4)

[325] (Mirkatulmefatih, C. 1, 215)

[326] (Mirkatulmefatih, C. 1, 215)

[327] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 1/412-418.

[328] (Hadîsi, Dâre kudnî rivayet etmiştir.)

Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 1/418.

[329] (Bak, Bedâyî, C. 1, 61 ve Tahtâvî, 84)

[330] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 1/418-419.

[331] (Yukardaki üç hadîsi, Dâre kudnî rivayet ejmiştir.)

[332] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 1/419.

[333] (Bak. Şerhi vasıyyet, Ij İmamı azam, lilhâdimî, 162)

[334] (keza bak, Mirkatül mefâtih, C. 1, 217}

[335] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 1/420-421.