๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Mişkatul Mesabih => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 23 Haziran 2011, 14:12:30



Konu Başlığı: Asbestin sünnetleri ile ilgili ikinci fasıl 2
Gönderen: Sümeyye üzerinde 23 Haziran 2011, 14:12:30
Asbestin Sünnetleri Île İlgili İkinci Fasıl 2



İzahat
 

Hadîsi şerifde, Rasûlü ekrem sallallâllü aleyhi vesellem efendimi­zin abdesti alıb, her azayı üçer defa yîkadıkdan sonra, «Abdest böyle alınır» cümlesini buyuruyor ve mübarek sözlerinin sonunda, «klmki, bunun üzerine ziyâde .ederse, muhakkak o kimse, kötülük işlemiş olur, hududu aşmış olur ve zulüm etmiş olur.» cümlelerini beyan etmiştir.

Şimdi biz bu son cümlelerin üçünü kısa yoldan açıklamaya çalışa­lım :                     .

a)  «Abdestde ziyâde eden kimse, kötülük (günah) işlemiş olur.»

Yani, Peygamber sallallâhü aleyhi ves-ellem efendimizin abdest alı­şındaki sünnetini, azırisıyarak abdest alırken, abdest azalarını üçden fazla yıkayan kimse, sünneti terk etmekle günah işlemiş olur.

b) «Abdest de ziyâde eden kimse, hududu aşmış olur.» Sünnete ilâve ederek abdest azalarını, üçden fazla yıkayanlar, el­bette peygamber sallallâhü aleyhi vesellem efendimizin çizmiş olduğu en son hududu aşmışlardır. Bu ise, çok kötü bir hal ve ameldir.

e) «Abdest de ziyâde eden kimse, zulüm etmiş olur.» buyurulmak-lada, peygamber efendimizin fili nebi ile kavline muhalefet etmekle, o şahıs kendi nefsine zulmetmiş olur. Zira hem efendimize muhalefet zulmü ve hem nefsine daha fazla, fâidesiz ve lüzumsuz bir yük yüklet­mek suretiyle zulüm etmiştir.

İlmi melek merhum dedi: «Bu kötülük ve fenalıklarla ve sünnetin en son kemâlini aşma ile ilgili kelimeler; peygamberin sünnetine mu­halefetin eşed şekilde fenalık ve men'ini izhar etmek içindir.»

Hafızuddîni Nesefî merhumda dediki:

«Bu abdest azalarını üçden fazla yıkamadaki davranış, o şahıs ken­disince sünnet olan böyledir, diyerek îtikad edib kendi görüş ve itikadı ile amel ederse, bu günah olur. Yoksa, Abdestin tamamlanmasında ken­disinde bir şek ve şüphe olursa, bu takdirde üçden fazla yîkadığmda, bir beis yoktur.»[195]                                               

Tercümesi:

418 - (28) Abdullah bin Muğaffel (R.A) den mervidir, bu zat oğ­lunun şu duayı söylediğini işitmiş î

«Allahım! ben senden cennetin sağ tarafından beyaz köşkler, iste­rim.»

Bunun üzerine Abdullah (R.A} oğluna dedi:

«Ey oğlum! Allâhdan cennet iste ve Cehennemden ona sığın. Zira ben Resûlüllah (S.A.V) den işittimki:

«Yakında bu ümmetten bir kavm (cemaat) zuhur edecektir, dua ve temizllkde haddi tecâvüz edecekler.»

(Hadîsi, Ahmet, EM Dâvud ve İbni Mâce rivayet etmişlerdir.) [196]

 

İzahat

 

Râvî Abdullah bin muğaffel (R.A), hakkında gerekli malûmat, yu­karda geçmiştir.

Hadîsi şerifin naklinde şu hususlar beyan edilmektedir :

a) Râvînin, Oğlunun şu duada bulunması:

«Allâhım! ben senden, cennetin sağ tarafından beyaz köşkler İste­rim.»

b) Bu duanm tam yerinde olmayıb, hak teâlâdan dua edib yalvar­manın usul ve âdabını, büyüğü olan babası, evlâdına tâlim sadedinde şöyle dâyor:

«Ey oğlum! Allâhdan cennet iste ve cehennemden ona sığın.»

Bu hal, babanın ciğeri evladına, din yolunda en güzel îkaz ve öğüt­lerinden bir örnektir. Zira evlad, Allâhü teâladan sâde cennet ve nîmet isteyor. Cehennemden korkma ve ondan Allâha sığınmayı terk ediyor.

Halbuki mümin, «Beynel havfi verreca» denilen halde yaşayıb dua edecektirki; Hem Allâhdan korkacak ve nemde onun rahmetinden umu­dunu kesmeyecektir.

Bir âyeti kerîme mealinde şöyle duyurulmuştur : «Allâh-a, hem (azabından) korkarak ve hem (rahmetini) umarak duâ ediniz.»   (Araf sûresi, 56)

c) Hadîsi şerifin son cümlesi olan şu satırlar ise, şayanı dikkattir: «Yakında bu ümmetten bir kavm (bir cemâat) zuhur edecektir, on­lar, dua ve temizlikde haddi tecâvüz edecekler.»

Hadîsi şerifin bu cümlesinin hükmü, hemen tabiîn devrinde gö­rülüyor, dua ederken usul ve âdâbma riâyet edilmeyor. Hem cennet ve rahmeti umarak ve hem cehennem azabından korkarak hakka niyaz­da bulunmak yerine, sâdece cennetin sağ tarafından beyaz köşkler is­teniyor.

" îşte bu hâlin görünüşü, yakın zamanda böyle dua edenlerin olaca­ğını ilâhî ekrandan seyredib gören sevgili efendimizin haber verdiği hâ­lin zuhuru ile, bir mûcizei Rasul müşahede edilmiş oluyor.

Keza abdest ve gusul gibi taharetlerinde haddi tecâvüz edenleri gör­düğümüzde, yine Rasûlü ekrem sallallâhü aleyhi vesellem efendimizin, mûcesini müşahede etmiş oluruz.

Tercümesi:

419- (29) Übeyy bin Kaab (RA) den menidir, Neblyyİ muhterem (SA.V) den rivayet olunmuştur : Resûlüllah (SA.V) buyurdu:

«Abdestde, vesvese vermek için bir şeytan musallat oîurki, o şey­tanın adına - veleham • denir. Bu şeytanın, suyun abdest azalarına eri-şib erişmediği hakkında telkin edeceği vesveseden kaçınınız.»

(Hadîsi, Tirmizî ve îbni Mâce rivayet etmişlerdir. TUrmizî dediki; Bu hadis garibdir.

Zira biz, bu hadîsin isnadını «Hârice» isimli kişiden başkasından bir senet bilmiyoruz. Bu adam ise, biz ehli hadis nazarında, sağlam bir kişi/ değildir.) [197]

 

İzahat

 

Ravî übeyy bin kaab (RA}, hakkında bir nebze malûmat, birinci cildin 246. sahif esinde geçmiştir.

Hadîsi şerifde, abdest esnasında «veleham» isimli bir şeytanın, ya­ni «Şeytanulvuzû» un musallat olubf abdest alan kimseye, bir mi yıka­dığını veya iki, üç yîkayıb pkamadığmı veya.suyun, azalarına ulaşıî) visladıb ıslatmadığını ve bunlara benzer acâib ves'veseîer verebileceğini sevgili efendimiz beyan buyurmuştur.

v'es'vesenin mâhiyet ve fenalıkları hakkında bir nebze malûmat, birinci cildin 189 - 204. sahâfelerinde ve bu cildin «Helanın edenleri Babı» başlığının altında geçmiştir.

Ves'veseyi, hem şeytan ve hem insanın,nefsi verebilir. Hadîsi şerif­de, Abdest esnasında şeytanın ves'vese vereninin ismi beyan edilmiş-ür.                                                         -

Beşer hayatında şeytanın ilk ves'vese verdiği, Atamız Adem aley-hisselamdır.

Bu husus kur'am kerimde şöyle beyan buyurulmuştur :

«Ve nihâyej, şeytan, Adem (A.S) e ves'vese verdi ve şöyle dedi :

—Ey Ademi seni, (cennette kalmana sebeb olacak)^ebedîlik ağacı­na, birde son bulmayacak devlete delâlet edeyimml?» (Tana sûresi, İ2Ö)

Tercümesi:

420 - (30)   Müaz Bin Cebel (RA) den mervîdir, dedi:

Resûlüllah (SA.V) i gördümki:

«Abdest aldığı vakitlerde, yüzünü elbisesinin bir tarafı ile silerdi» (Hafaeri, "Tirmizî rivayet etmiştir.) [198]

 

İzahat
 

Râvî muâz bin Cebel (RA) hakkında, bir nebze malûmat, birinci ciltde geçmiştir.

Hz. Muaz-m beyan ettiği haberde, Rasûlü ekrem sallallâhü aleyhi vesellem efendimiz, abdesti aldukdan sonra, elbisesinin bir tarafı ile yü­zünü sildiği beyan Duyurulmaktadır.

İbnİ Hacer merhum dediki:

«Rasûlüllah (SA.V) in aıbdest hitamında böyle elbisesinin bir ta­rafı île yüzünü sildiği sahih ve vâkî ise, bu takdirde bu şekildeki amel, mazerete binâendir. Veya öyle yapmanın cevazım beyan etmek için­dir.

"— Zira Hz. Meymûne, Rasûlü ekrem (SA.V) e, abdesti aldıktan sonra bir mendil getirmiştir. Fakat Rasûlü ekrem bunu red etmiştir ve suyu eline dökmeye başlamıştır.

—  İşte bu sebebden bizim ashabımız (Şâfi-î âlimlerimiz), demiş-tirki:

«Abdest alan ve gusul yapan kimseye, peygambere tabî olmak için kurulanmayı terk etmesi, sünnettir..»[199]         .               

Şârih Aliyyulkârî merhum devamla şu hükümleri naklediyor :

«Zeylaînin kenz şerhinde de şöyledir :

«Abdestden sonra mendil (havlu gibi şeyler) ile silinmekde beis yoktur.

—  Bu hasusda böyle hüküm, Hz. Osman, Hz. Enes. Hz, Hasan bin AH ve Hz. Mesnık dan rivayet olunmuştur.»

Mîrâci dirâye de dedifci:

«Abdestden sonra ilinîb kurulanmayı mübalağalı yapmamak gere­kir. Sebebide, abdest azalarında, abdestin eseri kalmalıdır.

Münyetül musallî sâhibide,

«Abdestcten sonra silinib. kurulanmanın, müstehaüngim, tasrîh etmiştir.»[200]                                                               

Nûrul izah adlı eserde ise; Abdest aldıkdan sonra mübalağa ile kurulanmamamı, abdestin mendüblanndan saymıştır.

Demek olııyorki, Abdestden sonra kurulanmak, mendübdür. Fakat tamamen azaları kuru hâle getirecek şekilde olmamak kaydiyle silinip kurulanmakdır.

Netekim merâkılfelah haşiyesi tahtâvî de şu hükümler zikredilmiş­tir :                                                   .     .

«Abdestin eseri, azada kalmamak üzere silinib kuruianmakda mu-bâlağa etmemek, demekle, kurulanmaya ihtiyaç olunmadığında kun*-lanmayâ gerek yoktur, kaydı ile mukayyetidir.

—  Kurulanmaya ihtiyaç olursa, Kurulanmanın kerâhatsız cevazı ve belkide kurulanma iktizasında kurulanmanın müstehab veya vacibli-ğinde ihtilafa düşmemek açıkdır.

—  Sahih olan budurki, Rasûlüllah sailallâhü aleyhi vesellem efen­dimiz, abdest aldıklarında, mendile silinirlerdi.»

Hemen aşağıda, Hz. Aişeden mervî haber, bu hükümleri teyid et­mektedir.

Yukardan buraya kadar izahımızdan anlaşılmıştırki, Rasûlü ekrem efendimiz, abdesti aldıkdan sonra mendil gibi bir bez ile silinmiştir.

Hz. Muazın, haberinde ise, elbisesinin bir tarafı ile yüzünü sildiğini beyan buyurması, îbni hacer merhumun beyan ettiği üzere, efendimi­zin öyle işlemesi, ya bir mâzeretden veya cevazını beyan etmek için işlemiştir. [201]                                                       

Tercümesi:       .

421- (31) HazertiAişe(R.A) denmervîdir,dedi: «Resûlüllah (S.A.V) abdesti aldıktan sonra bir bez (havlu) ile abdest azalarım kurular idi»

(Haberi Tirmizî rivayet etmiştir ve Tirmizi dedi, bu hadisin isnadı kâim değildir ve râvî Ebu Muaz ehli hadis indinde zaifdir.) [202]

 

İzahat

Hz Yuşa [RA] inr öu haberi ile ilgili bir nebze malumat, bir üst-deki haberin izahatında nakledilmiştir. Bu rivayetde de bsjirtüdiğl üzere, Rasûlü ekrem sallallâhü aleyhi vesellem ef-endiiraz, mendil, hav­lu, peşkir ve el bezi denilenlere benzer ıbir bezle abdest azalarım silmiş­tir.

Haberdeki, «yüneşşifü» kelimesi, mübalağa ile kurular idi,"mânası­nı ifâde etmektedir. Zira kelimeyi, evvela tef'il babından olduğunu be­yan etmişlerdir. «Yenşifü» ile Şerh. ederek kurutma derecesine varma-dan, silmek mânâsına geldiğinide beyan etmişlerdir.

Fakat ııleinâ-i karam efendilerîmizm pek çoklan, Rasûlü ekrsm sallallâhü aleyhi vesellem efendimiz, aMest âzalarmda abdest suynun nurlarmasi bulunması içm, fazla kurulanarak silinmeyi terk ettiği ni beyan etmişler ve fazla (kurulanmayı terk etmek müstehafedır, demiş-lerdir. Zira AMest sulan, kıyamet gününde bulunduklan yerde bir nur olacatdır. Azanın üzerinde su damlası bırafcmayıb kurudülunca, o nur Denilsmâştirki: «Elbette  Mest azalarında devam ettikçe, îes-bin eâer.»[203]                                                                 

Hulasa-i kelamf Uz hanefîlere göre aMeıst den sonra silinmek, caiz ve müstehabdır. Fakat kurudacak derecede silirtmeyii) aödest âza-larmda ıslaıklıüc koymak suretiyle silinsmek iyidir. [204]



[195] (Keza Mirkaî, C. 1 - 317)

[196] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 2/ 397-398.

[197] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 2/ 398-400.

[198] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 2/ 400-401.

[199] (Mirkat, C. 1 319)

[200] {Mirkat, C. 1, 3319)

[201] (Keza mirkaf, C. 1,319)

[202] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 2/ 401-402.

[203] (Mirkat, C. 1, 319)

[204] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 2/ 403.