๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Mişkatul Mesabih => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 23 Haziran 2011, 14:39:54



Konu Başlığı: Abdest Îcab Edenlerle İlgili Üçüncü Fasıl II
Gönderen: Sümeyye üzerinde 23 Haziran 2011, 14:39:54
Abdest Îcab Edenlerle İlgili Üçüncü Fasıl II


İzahat
 

Bu haberin beyan ve izahı, hemen üsteki haberin altında geçmiştir. Buradaki öpme meselesi, Allâhü âlem fahiş derecede öpüşme şeklinde bulunub zekerin kalkıb mezî gibi bir hâlin meydana gelmesi hâlini îzah-dır.

Burada bir hususu hatırlatmak isteriz. Kur'an ayetlerinde, hadîsi şerif ve haberlerde bir birine zıd hükümlerle karşılaşan kimseler, he­men hüküm kesmeye veya başka fesatlıklara gitmemelidirler.

Bu hususda en doğru ve en isabetli yol, o âyetlerin tefsirlerine ba-kib tevil ve letafcuk yollarını öğrenmektir. Şayet tefsirden anlayacak  kafailiyyette değil iseler; imanlı, ihlaslı ve ilmi ile âmil bir bilgine mu- racaat edib mes'elenin en doğru yolunu öğrenmelidirler.

Hadîsi şerif ve haberlerde de, hadîsi şerif kitablarının sarihleri ve o mes'eleleri halledecek bilginleri ihmal etmeyib hemen müracaat et­mek en doğru yoldur.

Böyle tezatlı hükümlerle karşılaşıldığında yukardaki yollardan tam bir netice alınma imkanı elde edilemediği takdirde; âyet, hadis ve haberleri en iyi şekilde inceleyib, nasırımı, mensurumu, zâifini, kavi­sini, muhkemini ve müteşâbihim bilib ayrı ayrı tasniflerle hüküm ve beyanlarda bulunan dev müctehidlerin ietihad karar ve hükümler ve onların ictihadlarını kanunlar halinde yazan fıkıh kitablanna müra­caat edib sahili selâmete erişmek gerekir. Zira müetehidler, her yönüy­le mes'eleleri inceleyib araştırmak suretiyle en son gayretlerini kul­lanarak hüküm beyan etmişlerdir ve müetehidler, ya nurlu devirde veya onlara ulaşan ve nurlu devre en yakın kimseler olmakla, hakîkat-lan daha iyi bilen ve beyan eden kişilerdir.

Binaenaleyh bizim gibi avamlara yakışan; «Avamın vazifesi, fa-kinlerin kavillerine sarılıb amel etmektir.» kaidesine uymaktır.

Meselâ : «Fahiş bir şekilde oynaşmak karı ile kocanın bir birlerinin fere ve zekerlerini dokundurarak oynaşıp öpüşmeleri, mezî gibi ıslaklık muhakkak geleceğinden İmam-ı Azam ve İmam-ı Ebû Yûsufa (R.A) gö­re, abdesti bozar. İmam-ı Muhammed (R.A) Muhalefet ederek fahiş

şekilde oynaşmak  (mezî gibi ıslaklık gelmedikçe}  abdesti   bozmaz, diyor.»[71]

İbni Mes'ud (R.A) m görüş ve beyanını, bu müctehidlerin görüş-ibti .doğrultusundan anlamak gerekir. Ayrıca ailesiyle oynaşma ve Öpüş m e neticesinde zekerin kalkdığmda mezînin gelmesi hâlinin abdesti  usul lâzım gelmeyeceği yukarda beyan ediimiştir.

Tercümesi:

332  - (33) îfeni Ömer (R.A) den mervîdir, Ömer Bin El Hattab (R.A) dedi:

«Şüphesiz öpmek, Iems (dokunmak, münâsebette bulunmak) dan-dır, öyle olunca öpmekden sonra abdest alınız.»

333  - (34) Ömer İlin Abduî'aziz (R.A) den mervîdir, oda Temîmî ed Dârîden rivayet etmiştir, dedi:

Resûlüliah (S.A.V) buyurdu:

«Akıcı her kandan dolayı abdest lazımdır.»

(Yukardaki her iki hadîsi, Dâre kudnî rivayet etmiştir. Ve Dâre kudnî dedi : Ömer bin Abdul'aziz, Temimi ed Dârîden işitmemiştir ve onu görmemiştirde: Yezid bin Hâlid ve yezid bin Muhammed isimli kişiler ise, meçhul kimselerdirler.) [72]

 

İzahat
 

Yukardaki haberin hükmü hakkında bir nebze malumat, biraz, evvel yazılmış idi.

Râvî Ömer bin Abduî'aziz (R.A}, Ebu Hafs künyesiyle künyeli eme-vî halîfelerinden ve kureyş kabilesine mensub bir muhterem zatdır.

Ömer bin Abduî'aziz (R.A) m annesi, Hz. Ömer (R.A| m kızının oğlu âsimin (R.A) annesidir ve annesinin ismi, Leyla (R.A) dır.

Emevî Halifelerinden Süleyman bin Abdulmelik den sonra hicre­tin 96 senesinde hilâfete geldi ve hilâfet müddeti, iki şene teş -m/ ve bir kaç gün olmuştur.                                                  

Hz. Ömer bin Abduî'aziz; âbid, zâhid, müttekî, güzel huy sahibi, âdil ve merhametli bir halîfe idi.

Maiyyetindekiîere gönderdiği bir yazılı emir nâmesinde şöyle de­miştir :

«Bilmelisinki; dînin direği doğrulukdur. İdarende yaşayan ahâlî­den fazla vergi isteme. Herkes kudretinin yettiği kadar versin. Bütün düşüncen ahâlinin (halkın) rahatı olsun. Her kese iyilik et. Her ne suretle olursa olsun, kimseden hediye alma.»

îbâdete çok düşkün bir zat olmakla, evinde bulunduğu, zaman, ge­ce gündüz ibâdetle meşkul oluyor ve hakka niyaz ederek ağlayor ve hemen evinin içindeki mescidine (namazgahına) girib huzuru ilâhîde bulunuyor.

Vefatı, hicretin yüz bir (101) inci senesinde, kırk yaşında humu­sun arazisinde «Bedir Sem'an» denilen yerde ve Reçel) ayında vuku bulmuştur. ALLAH ondan razı olsun.

Hadîsi şerifdeki hüküm, gayet açıktırki, abdestli bir kimsenin vü­cudunun bir yerinden kan çıkar ve akarsa, abdesti   bozulduğundan, abdest alması lâzmdır. Ebû Hanîfe (R.A) in mezhebide, bu hadisi şe­rifin hükmü üzeredir. [73]

 

Helanın Edebleri Babı (2) Birinci Fasıl
 

Tercümesi:

334- (I) EbîEyyûbelErtsârî (R.A) den mervîdir, dedi:

Resûlüllah (S.A.V) buyurdu :

«Helâye kazayı hacet için geldiğiniz vakit, kıbleye istikbal etmeyi-niz ve kıbleye arkamzıda dönmeniyiz, fakat doğuya veya batıya dönü­nüz.»

(Hadîsi, Buharı, Müslim ittifakla rivayet etmiştir.) Şeyh imam Muhyissünne (imamı Beğâvî) rahimahüllah dedi : Bu hadis sahradadır, ama binaların içinde olursa, beis yoktur. [74]

 

İzahat
 

«Âdâbül Hela» başlığındaki, «Âdâb» kelimesi, kavlen ve fîlen iyi olub öğülen şeylerde kullanılır.

Hela ise; insanın hacetini def ettiği her yere «Hela» denir.

Helaya hela denmesinin sebebi; insan orada tek başına hâlî (yalı­nız ve boş) kaldığı içindir.

Râvî Ebû Eyyub el Ensârî (R.A}, Medîne-i münevvereli ensârı ki­ramdan Halid bin zeyd bin küleyb (R.A) dir. Neseb cihetinden hazrecî ve Neccârîdir.

Hicretten evvel îman eden Ensarı kiramdandır. Bedir muharebe­sinde, uhud, handek ve ondan sonraki diğer muharebelerde hazır bu­lunmuştur. Kendisi bizzat Resûlüllah (S.A.V) den yüz ellibeş (155) ha­dis rivayet etmiştir.

Nebiyyi muhterem sallallâhü aleyhi vesellemin hicret edib me­dîne-i münevvereye teşriflerinde mescidi şerifin ve hücre-i saadetinin (kendi evinin) yapımlarının bitimine kadar yedi ay kadar bu zâtı muh­teremin evlerinde ikâmet buyurmuşlardır.

Hz. Resulü ekrem sallallâhü aleyhi vesellem efendimiz, Hz. Ebû Eyyûfc (R.A) m evinin alt katında ikâmet buyurmuşlardır.

Hz. Ebû Eyyûb (R.A) m kendilerinden rivayet olunmuştur ki :

«Bizim sakin olduğumuz üst katta su dökülmekle ben ve ümmü tyyûb (Eyyûfcun annesi = yani hanımım) dökülen suyun aşağıya ak­maması için bez ile onu (suyu) almağa (beze emdirmeye) gayret gös­terdik ve aşağıya akında zâtı hazreti risâleti rahatsız edecek diye kork-duk.

__Ondan sonra Hz. Resûlüllâha yukarı katda ikâmet buyurmaları

için Ând verib (rica edib) evimizin üst katımda nebiyyi muhteremin karargahı kılma şerefine nail olduk.» buyurmuştur.

Yine Hz. Hâlid den mervidirki:

«Resûlüllah (S.A.V) bana yemek yollayıb bende o yeniekde Hz. .Resulün mübarek parmaklarının eserlerini görerek onu yer ve alır idim.                                                                                          

— Bir gün gönderdikleri taamda yediklerinin eserini görmemek­le, kendilerinden sorduğumda : «Evet sarımsaklı olduğundan melek-in eziyetlenmemesi için yemedim. Siz yiyiniz.» buyurdular, demiştir.»

Resûlüllah (S.A.V) efendimiz ashabı kiram arasında kardeşlik usû-iunu icra ederken, Ebû Eyyûb (R.A) medine-i münevvere halkının iyi İcraatçılarından Mus'ab bin umeyr (R.A) hazretleri ile kardeş yapmış­lardır.

Ibnül Esîrin «Üsdül ğâbe» adlı eserinde yazdığıma göre, Hz. Ebû Eyyûfc, Emîril müminin Hz. Alinin en yakın ashab ve adamlarından olub cemel vak'asmda ve diğer muharebelerinde hazır bulunmuştur.

Kendileri muhârib ve cihâda pek gayretli ve düşgün olduğundan, hayatı boyunca muharebeye gitmedikleri, yalnız bir sene vuku bul­muş, diğer senelerin hepsinde cihadda hazır bulunmuştur.

îstanbula teşriileri,, hicretin kırk dokuz (49) tarihinde Hz. Muâvlye (R.A) tarafından süfyan bin Avf (R.A) m emirliğinde Rum beldelerine muharebe için gönderilen askere takviye olmak üzere sonradan oğlu yezid maiyyetiyle gönderilen asker ile beraber olmuştur. İşte bu takvi­ye kuvvetinin içinde Hz. Hâlid de bulunub islam ordusuna muharebe­ye iştirak ediyor. Hicretin elli (50) târihinde îstanbulun garb cihetinde ve sur haricindeki kabri şerifinin olduğu mahalde ishal hastalığına tu­tuluyor ve orada Ebedî hayata intikal ediyor.

Kabri şeriflerinin üzerinden süvari gezdirilerek belirsiz hâle getiri­liyor. Sonra Fâtih Sultan merhumun yanındaki değerli ilim, ahlak ve takva adamı büyük velî Ak Şemseddln hazretlerinin keşfi ile zahir olub meydana çıkarılıyor. ALLAH hepsinden râzî olsun.

Hadîsi şerifde helada (keza sahrada) hacetini def etmek isteyen­lere, kâbe-i muazzamaya tazim ederek o tarafa istikbal etmemeleri ve ikram içinde arkalarını kıblaya doğru oturub veya arkalarını dön­dükleri halde ayakta akıtmamaları buyurulmaktadır.

Bu sebebden müetehid ve fakihlerde, kıble tarafa ön ve arkayı dö­nerek akıtmanın kerâhat olduğunu beyan buyurmuşlardır.

Kazayı hacet yaparken; «Doğuya veya batıya dönünüz» tmyurula-rak, her hanki bir duvar içinde, helada veya güneş ve ay bizzat insan­ların göbeklerine ve edeb yerlerine doğarak görünmediği zaman sahra ve meydanlarda, doğu tarafa veya batı tarafa dönerek akıtmak gerek­tiği beyan edilmekledir.

Güneş ve ay görünür vaziyette iken, o haklarında ayat ve hadis­ler fcuyurulan kıymetli varlıklara saygısızlık olacağından, onların ışık ve aydınlıkları bizzat açıkça görülür iken onlara karışı tuvalet yâp-makda mekruhdur. Çünkü «veşşemsi, velkameri... gibi» kasemlerle âyetlerde zikredilen bu varlıklara saygısızlık olur.

Bu hükmü yanlış anlayib, doğu ve batıya dönerek akıtmanın ke-rahatlığmı zannedenler olabilirler. Dikkat edilirse, ay ve güneşin «ay­nına» tabiri vardır. Yani tuvalette, duvar dibinde, veya her hanki bir perde arkasında veya ay ve güneş bulut içinde veya doğmadıkları tak­dirdeki haller gibi zaman, mekan ve durumlarda asla ve kat'â kerâhat-lık yoktur. Ay ve güneş, insanın göbeğine varmadığı takdirde, önünü ve arkasını dönmekte hiç bir mahzuru şer'î yoktur. Tuvalette, doğu . ve batı tarafa dönmek lâzımdır.

Tercümesi:

335 - (2) Abdullah bin Ömer (R.A) den mervidir, dedi : «Bâzı ihtiyacımı temin etmek için Hafsa-mn evinin üstüne çıkdım, o anda ResûlüIIah (S.A.V) i Şam tarafına yönünü dönüb arkasını kıb­leye yönelttiği halde hacetini {büyük abdest veya küçük abdestini) ka­za eder gördüm.»(Haberi, Buhârî ve Müslim ittifakla rivayet etmişlerdir.) [75]

 

İzahat
 

Râvî Abdullah bin Ömer (R.A) hakkında bir nebze malumat, bi­rinci cildin 81. sahifesinde zikredilmiştir.

Haber içinde geçen ev sahibi ise, Hz. Hafsa (R.A) hakkında kısa bir malumatı yazalım.

Hafsa (R.A), Râvî Hz. Abdullah bin Ömer-in kız kardeşi, ResûlüIIah (S.A.V) efendimizin zevcesi ve Hz. Ömer (R.A) in kızıdır. Resulü ek-reîn efendimiz, Hicretin üçüncü senesinde nikahlamıştır.

ResûlüIIah (S.A.V) den altmış (60) hadîsi şerif rivayet etmiştir. Vefatı; Hicretin kırk bir veya kırk beş senesinde vufcû bulmuştur. ALLAH

ondan razî olsun.

Haberde; Resulü ekrem sallallâhü aleyhi vesellem efendimizin Hz. Hafsanm evinin üst kısmındaki helasında kazayı hacet yaparken ön tarafının Şam tarafına müteveccih olub arka tarafınmda kıbleye dönük olduğu beyan edilmektedir.

Sevgili efendimizin böyle amel edişi hakıknda beyan edilen açık­lamalar şöyledir :

a)   ResûlüIIah {S.A.V) in ön tarafının Şam tarafına ve arkasmında kıbleye dönük oluşu, helada kazayı hacet esnasında, «kıbleye istikbal etmeyiniz ve kıbleye arkanızı dönmeyiniz.» hükmünü buyurarak neh-yetmeden evvel olabilir.

b)  Veya orada bir zarurete binâen öyle olması gerekmiştir.

c)  Veya Resulü ekrem sallallâhü aleyhi vesellem efendimiz hak­kında güçlük olmaması için ona mahsus olarak orada öyle yapmıştır.

Şimdi bu beyanlardan anlaşılmıştırki; zarurete binaen ve çeşitli nedenlerle büyük abdest ve idrar için kıbleye yönelmek veya arkasını dönmek îcab ettğiinde bir mahzuru şer'î yoktur.

Böyle olunca her hanki bir ev ve binanın tuvaleti yanlışlıkla Ön veya arkayı kıbleye getirilerek yapılmış ve bu tuvalet dar biçimde olur, doğu ve batıya dönülerek otur(ulamazsa, yapıldığı şekilde otur­mak caizdir. O tuvaleti yıkmak ve yeniden tanzim etmek pek çok mas­raf ve güçlüklere sebeb olacak olursa, yapıldığı üzere bırakıb defi ha­cette bulunmak gerekir. Zira zaruretler, haramları mubah kılar.

Tercümesi:

336 - (3) Selman (RA) den mervîdir, dedi : Bizi nehyetti-yani, ResûlüIIah (S.A.V), büyük veya küçük abdest için kıbleye istikbal et­memizi veya sağ el ile taharet yapmamızı veya istinca temizliğini üç taşdan aşağısı ile yapmamızı veya tahareti pislik veya kemikle yap­mamızı nehyetti.» (Haberi, Müslim rivayet etmiştir.) [76]
 


[71] (Keza mülteka el ebnur)

[72] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 2/ 284-286.

[73] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 2/ 286-287.

[74] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 2/ 288.

[75] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 2/ 288-290.

[76] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 2/ 290-291.