๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Mişkatul Mesabih => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 23 Haziran 2011, 14:42:45



Konu Başlığı: Abdest İcab Edenle İlgili İkinci Fasıl II
Gönderen: Sümeyye üzerinde 23 Haziran 2011, 14:42:45
Abdest İçab Edenle İlgili İkinci Fasıl II



İzahat
 
Râvî Büsre (R.A), safvânm kızı, oda Nevfelin oğludur. Kureyş ka­bilesinin esedî sülâlesine mensubdur. .              

Hz. Büsre (R.A), vereka bin Nevfelin kız kardeşidir. Peygamber sallallâhü aleyhi vesellem efendimizin sahâbelerindendir. ALLAH ondan Tâzî olsun.

Hadîsi şerif, Şâfi-î hazretlerinin delilidir. Ancak elin zekere dokun­ması, elin içinin zeker mes edib dokunduğundadır.

İbnl Hacer (R.A), dediki : «Hadîsi şerifde : zekerine, zikredilmiş­tir. Bir rivayette de; Bir zekere mes eden kimse, zikredilmiştir. Öyle olunca başkasının zekeride, insanın kendi zekeri gibidir.»

Şârih Aliyyulkârî merhum şu cümleyide zikrediyor :

«İmam-ı Tahâvî (RA), zekere elin dokunmasıyle abdest alma hük­münü, müstehab olarak eli yıkamak mânasına hamletmiştir.»[54]

İmam-ı Ta hâvi (R.A) def «Şerhi maânilâsâr» adlı eserinde erkeğin zekerine ve kadının fercine dokunub elleyince abdest almaları lâzım olduğu ve abtiest alma gerekmediği cihet ve beyanları uzun uzun nak-îedib yazdikdan sonra, son satırlar, şöyledir :

«Hasanı Basrî (R.A) den mervîdir. Bu zat, ferce mesedib dokunma­yı kerih görürdü. Fakat eğer ferce mes edilirse, abdest almayıda lüzum görmezdi.

—  Keza Hasam Basrî (R.A) den mervî diğer bir rivâyettte İse, zeke­re mes ediüb dokunulduğunda, abdest almayı lüzum görmezdi.

—  İşte Hasam Basrî ve Saîd bin müseyyeb (R.A) gibilerin bu gö­rüşlerini bizde alırız ve bu görüş, Ebu Hanîfe, Ebû Yûsuf ve Muham­met! bin hasan (ALLAH hepsine rahmet eylesin) in kavlidir.»[55]

Hanefî fıkhmdaki hükümde, bu hüküm gibidirki, hanefî imamları­na ve ulamasına göre, abdest kelimesi, eli yıkamak manasınadır veya mensuhdur. Öyle olunca elin, zeker ve ferce dokunmasiyle abdest bo­zulmaz ve abdesti yenilemeye gerek yoktur.

Tercümesi:

320 - (21) Talk bin Ali (R.A) den mervîdir, dedi: Resûlüllah (S.A.V) bir adamm abdest aldıkdan sonra zekerine mes­edib dokunması soruldu.

Resûlüllah (S.A.V) buyurdu:

«O zeker, ancak o adamdan bir et parçası değilmidir?»

(Hadîsi, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî ve îbni Mâce de aynısını ri­vayet etmiştir.)

— Şeyh imam Muhyissünne fîmamı Beğâvî)rammahüllah dedi : Bu hüküm, mensuhdur. Zira Ebî Hureyre (R.A) ravî Talkın (R.A) in teşrifinden sonra müslüman olmuştur.} [56]

 

İzahat
 

Yanı, bu hadîsi şerif mensuhdur. Zira Râvî talk bin Ali (R.A) ye­menden medîne-i münevvereye hicretin birinci senesi gelmiş ve Resu­lü ekrem sallalîâhü aleyhi vesellem mescidi nebiyi inşa ile meşgul iken müslüman olmuştur ve o zaman bu hadisi şerifi rivayet etmiş oluyor.

Ebî Hureyre (R.A) ise, hicretin yedinci senesi, hayberin fethi yılın­da müslüman oluyor.

İmam-ı Bağavl hazretleri, bu sebebden bu hadisi şerifin hükmü, hemen aşağıda zikredilen Ebî Hureyre (R.A) in rivayet ettiği hadisi şerifle neshedilib kaldırılmıştır, diyor. Zira sonraki beyan edilen hü­küm ve kararlar, evvelce söylenen ve yazılan hükümleri iptal eder.

Ravî Talk bin Ali (R.A)r yemen ehlinden olub oradan Resulü ek­rem sallalîâhü aleyhi vesellem efendimizin hüzûru risâleîine gelib müslüman olanlardandır. Künyesi, Ebû Ali dir. Hadîs rivayet edenler­den fcays bin talkın pederidir.

Resulü ekrem sallalîâhü aleyhi vesellem ile namaz kıldıklarım ve memleketlerinde boş vaziyette bulunan bir yahûdî mabedi olduğunu arz ye haber veriyor. O yahûdî mabedini mescid yapmaları hakkında Resulü ekrem efendimizin emrini alması üzerine, nebiyyi muhterem sallalîâhü aleyhi vesellem efendimizin abdest suyunun fazlasından is-teyib alarak peygamber sallalîâhü aleyhi veseîlemin emri hümayunu üzere o suyu, mabede serpiştirerek orasını mescid yapdıklarını nakli hikâye etmiştir.

«Bir kimse, zekerine mes ederse, abdest alsın.» hükmünü rivayet ettiği hadisdeki «abdest» kelimesi, luğâvî mânaya hami olunmuşturki, «el yıkamak» manasınadır.[57]

Tercümesi:

321- (22) Elbet Ebî Hureyre (R.A) Resûlüllah sailailâhü   aleyhi vesellemden rivayet eti, Resûlüllah (S.A.V) buyurdu :

«Sizin biriniz, zekeri ile eli arasında bir şey olmadığı halde elini zekerine dokundurursa, hemen abdest alsın.»[58]

322- (23) Bu hadîsi Nesâî; Büsre (R.A) den rivayet etmiştir. An­cak; «zekeri ile eli arasında bir şey olmadığı halde» cümlesini zikret-memiştir.

Tercümesi:

323- (24) Aişe (E.A) de mervîdir, dedi:

«Nebiyyi muhterem sallailâhü aleyhi vesellem bâzı hanımlarını öperdi, sonrada abdest almadan namaz kılardı.»[59]

Tirmizî dediki : Bizim ashabımız nazarında (ehli hadis indinde) Aişe (R.A) den urveye isnad hiç bir suretle doğru değildir. Keza Hz. Aişe den İbrahîmi temim iye isnad da sahih değildir.

Ebû Dâvud dedi : Bu hadis, mürseldir. Ve İbrahîmi Temîminin Aişe (R.A) den rivayeti, işitilmemiştir.

(Not: Hz. Aişenin, Resûlüllah sallailâhü aleyhi vesellem efendimi­zin, aile hayatındaki fîlini beyan ederek dînin hükümlerini açıkla­ması şayanı dikkatır. Zira, «dinde âr olmaz, âr eden behredar olmaz» sözünün .yaşantısı görülmektedir.)

Tercümesi:

324 - (25) İbniAbbas {RA) den mervîdir, dedi:

«Resûlüllah (S.A.V) koyunun omuz etinden pişirilmiş eti yedi, son­ra elini altındaki kâseye (bez ve emsaline) sildi : Sonra kalkdı ve na­maz kıldı.»[60]

 (NOT : Bu habere göre, bâzı yerlerde işlendiği gibi, bir şeyler ye-dikden sonra bir el bezi getirib silerek temizlenmek, caizdir.)

Tercümesi:

325 - (26) Ümmü seleme (R.A) den mervîdir, muhakkak o (üm-mü seleme) dedi:[61]

«Nebiyyi muhterem sallailâhü aleyhi veselleme böğür etinden ke-bab yapılmış bir eti getirdim, hemen o etten yedi, sonra abdest alma­dan namaza kalkdı.» [62]
 


[54] (Mirkat,C. 1,278)

[55] (Şerhi maânilâsâr, C. ı, 79|

[56] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 2/ 275-276.

[57] (KezaElhakâık,C. 2, 235)

[58] (Hadîsi, Şafiî ve Dâre Kudnî rivayet etmiştir.)

[59] (Hadîsi, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî ve İbni Mâce rivayet etmiştir.)

[60] (Haberi, Ebû Dâvud ve İbni Mâce rivayet etti.)

[61] (Hadîsi, Ahmet rivayet etmiştir.)

[62] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 2/ 277-279.