๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Minhacut Talibin => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 22 Kasım 2010, 13:03:59



Konu Başlığı: Büyü'(Alış-Veriş)
Gönderen: Ekvan üzerinde 22 Kasım 2010, 13:03:59
YEDİNCİ BÖLÜM

BÜYÜ'(ALIŞ-VERİŞ)

A.ALIŞ-VERİŞİN ŞARTLARI

Satışın bir şartı icab (teklif)'tır. Satıcının: "Bu malı şu fiyata sana sattım veya şu malı sana mülk ettim." demesi gibi. Diğer şartı ise kabuldür. Müşterinin: "Satın aldım veya mülk edindim veya ka­bul ettim." demesi gibi.

Akid esnasında alıcının kabul sözünün satıcının icab sözünden önce olması caizdir. Meselâ alıcı satıcıya: "Şu malı bana sat." der ve satıcı da: "Sattım." derse, en zahir kavle göre akid tamamdır. En sa­hih kavle göre satış akdi kinayeli kelimelerle de olur. Satıcının müşteriye: "Şu malı senin için kıldım." demesi gibi.

İcab ve kabul kelimeleri arasına uzun bir fasılanın girmemesi ve icab ile kabul lafzının birbirine uygun olması şarttır. Buna göre, satıcı müşteriye: "Şu malı kırık bin lira ile sana sattım." der, müşte­ri de: "Sağlam bin lira ile kabul ettim." derse, akid sahih olmaz.

Dilsiz olanın alışveriş ile ilgili işareti sözü gibi olup, satıcı ve müşterinin reşid olmaları şarttır.

Ben diyorum ki; alışverişte haksız yere bir zorlama olma­malıdır. Kafir kimseye Kur'an-ı Kerim'i ve en zahir kavle göre müslüman köleyi satmak caiz değildir. Ancak azad etmesi maksadı ile köleyi kafire satmak en sahih kavle göre caizdir. Müslümanlarla sa­vaş halinde olan kafire silâh satmak da caiz değildir. ALLAH daha iyi bilir.

Üzerine akid yapılan malın şartları şunlardır:

1-
Üzerine akid yapılan mal bizzat temiz olmalıdır. Şu halde; köpek, içki ve temizlenmesi mümkün olmayan necis sirke ve süt gi­bi şeyleri satmak caiz değildir. Keza en sahih kavle göre, temizlen­mesi mümkün olmayan necis yağın hükmü de böyledir.

2-
Satılan mal, kendisinden yararlanılabilen bir mal olmalıdır. Faydası olmayan haşerelerin, tüm yırtıcı hayvanların, bir iki buğday tanesi gibi şeyler ile haram olan çalgı aletlerinin satışı caiz değildir. Zayıf kavle göre çalgı aletinin parçası bir mal sayılırsa satışı sahih­tir. En sahih kavle göre nehirdeki suyu ve sahradaki toprağı satmak caizdir.

3-
Satılan malın müşteriye teslim edilmesi mümkün olmalıdır. Kayıp olan bir malı, kaçmış köleyi veya gasp edilmiş bir malı satmak caiz değildir. Müşteri malı ele geçirmeye muktedir ise, en sahih kav­le göre satış akdi caiz olur.

Kap ve kılıç gibi şeylerin belli bir kısmını satmak caiz değildir. En sahih kavle göre, bir parçasını kesmekle kendisinde noksanlık meydana gelmeyen elbiseyi satmak caizdir. Rehin verenin izni olma­dan rehineyi satmak ve en zahir kavle göre, boynuna mal taallûk eden cani köleyi satmak caiz değildir. Zimmetinde mal bulunan köle­yi satmanın zararı yoktur. Keza en zahir kavle göre, zimmetinde kısas cezası bulunan köleyi satmanın da zararı yoktur.

4- Satılık mal, satıcının mülkü olmalıdır. Fuzuli akid (mal sahi­binin izni olmadan veya velayet hakkı olmadan yapılan akid) geçer­sizdir. İmam'm ilk kavline göre fuzuli satış dondurulur; sahibi rıza gösterirse geçerli olur, rıza göstermezse akid geçerli olmaz. Bir kim­se hayatta olduğunu zannederek mirasçısı olduğu kişinin malını sa­tar da sonra öldüğü ortaya çıkarsa, en zahir kavle göre satış sahihtir.

5-
Satılık malın miktarı ve nitelikleri satıcı ve alıcı tarafından bilinmelidir. Buna göre kıymetleri eşit olsa da iki elbiseden biri satılırsa akid batıldır.

Bir yığın buğdaydan belli sayıda birkaç sa' (avuç) satmak sa­hihtir. Keza en sahih kavle göre, sa'm sayısı bilinmezse de akid sa­hihtir. Mal sahibi müşteriye: "Şu malı bu ev dolusu kadar buğdaya veya şu çakıl taşlarının sayısı kadar altına, filanın atını sattığı ücre­te, bin dirhem ve dinara sana satım." derse, böyle bir satış akdi sa­hih değildir. Bir kimse, malını herhangi bir para karşılığında satar da akid mahallinde genelde kullanılan bir para varsa, o para belirle­nir. Akid mahallinde iki çeşit para olur da biri genelde kullamlmi-yorsa, hangi para karşılğında sattığını belli etmesi şarttır.

Her bir sa' (avuç) bir dirheme olmak üzere, sa' sayısını belli et­meden bir yığın buğdayı satmak sahihtir. Bir sa' bir dirheme olmak üzere bir yığın buğday yüz dirheme satılır ve buğday yığını yüz sa' çıkarsa böyle bir satış sahihtir. Yığın yüz sa' çıkmazsa, en sahih kav­le göre akid caiz değildir.

Malın bedelinin hazırda olması, miktarının bilinmesi için ye­terlidir. En zahir kavle göre, hazırda olmayan eşyanın satışı sahih değildir. Ezhere karşı olan ikinci kavle göre satışı sahihtir. Fakat müşterinin malı görmesi halinde kendisi için muhayyerlik hakkı vardır.

Akdin gerçekleşeceği zamana kadar bozulmayan malın akid-den önce görülmesi, akdin sahih olması için yeterlidir. Akdin gerçek­leşeceği ana kadar bozulan malı önceden görmek yeterli değildir. Malın gerisine delalet etmesi şartıyla satılık malın bir bölümünü görmek yeterlidir. Bir yığın buğdayın dış kısmını veya numunesini görmek gibi.

Malın gerisine delalet etmeyen nar ve yumurta gibi yaratılış itibariyle malın iç kısmını koruyan dış kabuğunu görmek, ceviz ve bademin yaratılış itibariyle olan iç kabuğunu görmek yeterlidir.

Her mal, kendisine mahsus özeliklere göre dikkate alınır. (Me­selâ satılık mal ev ise; tavanı, çatısı, duvarı, hamamı, kanalizasyonu ve yolu; bahçe ise ağaçları ve su arkı gibi özellikleri dikkate alınır.) En sahih kavle göre satılık malı selem akdi için geçerli olan sıfatlar­la belirtmek, görme şartı için yeterli olmaz.

Kör olanın selem akdi yapması caizdir. Zayıf kavle göre ise tem­yiz çağına varmadan kör olmuşsa selem akdi yapması caiz değildir.

 

1. Riba Ve Ahkamı
 

Aynı cins yiyecek maddelerinin birbiri karşılığında satılması üç şartla caiz olur.

1- Hulul, yani her iki mal peşin olmalıdır.

2-
Temasül, yani bedeller misli misline eşit miktarda olmalıdır.

3-
Tekabud, yani taraflar akid meclisinden ayrılmadan teslim ve tesellüm el be el olmalıdır.

Buğdayın arpa karşılığında satılması gibi malın cinsi ayrı ise, birinin diğerinden fazla olması caizdir. Bununla birlikte hulul ve te-kabudun bulunması şarttır.

Taam; gıda, meyve veya tedavi maksadıyla insan için yiyecek olan maddelerdir. Riba ancak bu maddelerde söz konusudur. Cinsi değişik maddelerin unu, sirkesi ve yağı ayrı cinsler sayılır. En zahir kavle göre, et ve sütün hükmü de böyledir.

Eşitlikte kile ile olan şeylerde kile, tartı ile olan şeylerde tartı dikkate alınır. Bir şeyin ölçüsünün kile veya tartı olduğunu tespit et­mek için genellikle Resûlüllah (a.s.)'m devrindeki Hicaz halkının adeti dikkate alınır. Ölçüsü bilinmeyen eşyada kile, tartı, muhayyer­lik veya malın elde edildiği bir usul varsa o usûl ölçü olarak alınır di­yen zayıf kaviller de vardır.

Altını altın veya gümüşü gümüş karşılığında satmanın hükmü yiyecek maddelerinin hükmü gibidir. Ribevi olan mallar kendi cins­leri ile tahmini olarak satılırsa, akid sahih olmaz. Bedelleri eşit ol­duğu anlaşılsa da hüküm böyledir.

Meyve ve hububatta denklik, kuruma vaktinde tahakkuk eder. Bazen denklik, olgunlaşma vaktinin ilk döneminde dikkate alınır. Buna göre yaş hurma, yaş ve kuru hurma karşılığında; taze üzüm, yaş ve kuru üzüm karşılığında satılamaz.

Kurutulmayan üzüm, salatalık gibi meyve ve sebzeleri kendi cinsleri karşılığında satmak caiz değildir. Bir kavle göre meyvenin yaş olması eşitliğin tahakkuku için yeterlidir.

Un, kavut ve ekmek gibi maddelerde mümaselat yeterli olmaz. Belki hububattaki denklik habbelerde olur. Yağı çıkan susam gibi habbelerde denklik , habbelerde veya yağda tahakkuk eder. Üzümün kuru olanında ve sirkesinde eşitlik tahakkuk eder. Keza en sahihkavle göre, üzümün şırasında da denklik tahakkuk eder.

Sütte denklik; katıksız süt, katıksız yağ ve katkısız kaymakta tahakkuk eder. Sütten elde edilen peynir ve çökelek gibi diğer nevi-lerde ise denklik tahakkuk etmez.

Ateşte pişirilen veya kızartılan veya haşlanan maddelerde denklik tahakkuk etmez. Örneğin ısıtılarak ateşte tasfiye edilen balı mumdan ve yağı sütten ayırmak gibi maddelerde ateşin eşitliğe za­rarı olmaz.

Taraflar arasında ribevi akid cereyan eder ve mal ile paranın cinsleri ayrı ayrı ise, bir avuç hurma ve bir dirhemi, bir avuç hurma ve bir dirhem karşılığında veya bir avuç hurma ve bir dirhemi, iki avuç hurma veya iki dirhem karşılığında satmak gibi veya sağlam ve kırık para ile veya bunlardan biriyle akid yapmak gibi nevileri ayrı ayrı ise akid batıldır.

Bir hayvanın etini, aynı cins canlı hayvan karşılğmda satmak; keza en zahir kavle göre, eti helal olsun veya olmasın ayrı cins canlı hayvan karşılığında satmak haramdır.

 

2. Caiz Olmayan Satışlar
 

Caiz olmayan satışlar şunlardır.

a.Asb'ül-Fahl Satışı: Resûlüllah (s.a) böyle bir satışı yasak­lamıştır. Bu, erkek hayvanı dişi hayvan üzerine çektirmektir. Buna, döl suyu veya erkek hayvanı dişi hayvan üzerine çektirme ücreti de denilmiştir. Erkek hayvanın döl suyunun ücreti haramdır. Keza en sahih kavle göre, erkek hayvanı dişi hayvana çektirme karşılığında ücret almak da haramdır.

b. Hablü'l-Hable Satışı: Bu, doğacak olan yavrunun doğura­cağı yavrudur. Doğacak olan yavrunun doğuracağı yavruyu satmak veya parasını doğacak olan yavrunun, yavru doğuracağı zamanda ödemek üzere bir şeyi satmak geçersizdir. Kişinin şu evimi, doğacak olan yavrunun yavru doğuracağı zamana kadar borca sana sattım demesi gibi.

c. Melakih Satışı: Gebe hayvanın karnındaki cenini satmaktır, d.- Mezamin Satışı: Döl hayvanının sulbundakini satmak.

e. Mülamese Satışı: Katlanmış bir kumaşa dokunmak veya ka­ranlıkta el değdirmekle yetinip, görmesi halinde de seçme hakkının olmaması şartı ile yapılan veya satıcının müşteriye: "Dokunduğun anda sana sattım." demek sureti ile yapılan satıştır.

f. Münabeze Satışı: Alıcı ve satıcının "atmayı" satış olarak ka­bul etmeleridir. Bu taraflardan birinin diğerine: "On liraya olmak üzere elbisemi sana atıyorum" demesi, diğerinin de elbiseyi alması sureti ile yapılan satıştır.

g. Hasat Satışı: Atılacak çakıl taşının üzerine düştüğü kumaşı satmaktır. Bu, taraflardan birinin diğerine: "Bu taşın isabet ettiği kumaşı sana sattım." diyerek veya atışı bir satış olarak kabul etme­leri veya: "Taşı atıncaya kadar muhayyerlik hakkın olmak üzere bu malı sana sattım." diyerek malı satmasıdır.

h. Bir Satışta İki Satış: Satıcının: "Peşin bin lira, bir sene ve­resiye olarak iki bin lira olmak üzere sana sattım veya evini bana şu fiyata satman şartıyla şu köleyi sana bin liraya sattım." demesi su­retiyle aynı anda bir satışta iki satış yapmasıdır.

ı. Şartlı Satış: Bir borç veya bir satış karşılığında yapılan akid-dir. Bir kimse, satıcı tarafından hasadı yapılmak şartı ile bir ziraatı veya satıcı tarafından dikilmek şartı ile bir elbiseyi satın alırsa, en sahih kavle göre bu caiz değildir.

Satışta bazı şartların zikredilmesi istisna edilmiştir: Muhay­yerlik şartıyla satış yapmayı, malın kusurdan beri olmasını, meyve­lerin satıcı tarafından toplanmasını, zimmete olan ücreti almak üze­re vade tayin etmeyi, rehine bırakmayı, kefil ve şahit tutmayı şart koşmak gibi. En sahih kavle göre şahit tayin etmek şart değildir. Şa­yet müşteri rehine bırakmaz veya kefil tayin etmezse, satıcı için mu­hayyerlik hakkı vardır.

Bir kimse azad edilmesi şartı ile bir köleyi satarsa, meşhur kavle göre hem şart hem de satış geçerlidir. En sahih kavle göre satıcı, köleyi azad etmesini müşteriden isteyebilir. Şayet azad etmek şartı ile birlikte velayet hakkının kendisinde kalmasını veya azadlığı kendi ölümüne bağlamasını veya onunla kitabet akdi yapmayı veya bir ay sonra azad edilmeyi şart koşarsa, akid sahih olmaz. Satıcı malı kabz etmek, ayıplı olması halinde malı geri vermek gibi akdi ik­tiza eden bir şeyi şart koşarsa veya bir garaz olmadan sadece belli

bir yemeği yemesini şart koşarsa bu caizdir.Satıcının akdin gerektirdiği bir niteliği, örneğin; kölenin katip olmasını veya hayvanın gebe veya sütlü olmasını şart koşması caiz­dir. İleri sürülen şartlar mevcut değilse, müşteri için muhayyerlik hakkı vardır. Bir kavle göre hayvan ile ilgili akid, şartlı akid oldu­ğundan geçersizdir. Şayet satıcı müşteriye: "Hayvanı ve hamlini ve­ya memesindeki sütünü sana sattım." derse, en sahih kavle göre akid geçersizdir. Sadece hayvanın karnındaki cenini satmak veya hayvanı karnındaki cenini dışında satmak veya karnındaki çocuğu hür olan cariyeyi satmak caiz değildir. Hamile olan mutlak şekilde satılırsa, cenin de onunla birlikte satışa girer.

 

3. Batıl Olmayan Satışlar
 

Yasaklanan akidlerden sayılan, ancak akde bitişik bir sebepten dolayı batıl olmayan akidler şunlardır:

a.  Şehirlinin Çölden Gelenin Malını Satması: Bu, halkın ihti­yaç duyduğu malı köy veya çölden getirerek şehirde piyasa fiyatına satmak isteyen yabancı kişiye şehirlinin: "Malını yanıma bırak, onu yavaş yavaş yüksek fiyatla satayım." demesidir.

b.  Kervanı Şehir Dışında Karşılamak:Şehre mal getiren ker­vanı karşılayarak daha kervan şehre girmeden ve piyasa fiyatını öğrenmeden kişinin malları ucuza almasıdır. Kandırıldığı ortaya çıkarsa, satıcı akdi feshedebilir.

c. Başkasının Pazarlığı Üzerine Pazarlık Yapmak: Her iki taraf fiyatta anlaştıkları zaman bu pazarlık üzerine ikinci bir pazarlık yapmak haramdır. Bu başkasının aynı malı satmak için, müşteriye ilk akdi feshetmesini emretmesidir.

d. Başkasının Satışı Üzerine Satış Yapmak: Kişinin malı satın almak için muhayyerlik müddeti içerisinde satıcıya akdi bozmasını emretmesidir.

e.  Necş Satışı: Satışa arz edilen malı satın almak için değil de başkasını kandırmak maksadı ile fiyatı arttırmaktır. En sahih kavle göre bu durumda müşteri için muhayyerlik hakkı yoktur.

f. İçki Yapan Kimseye Taze Hurma veya Üzüm Satmak.

g.  Cariyeyi Çocuğundan Ayırarak Satmak: Henüz yedi yaşmagirmemiş çocuğundan ayırarak cariyeyi satmak haramdır. Bir kavle göre çocuk buluğ çağına girmeden cariyeyi satmak haramdır. Satış veya hîbe şekli ile cariyeyi çocuğundan ayırarak yapılan akid en za­hir kavle göre geçersizdir.

h. Arabun Satışı: Bu satış sahih değildir. Bu, müşterinin malı alıp parasının bir kısmını kapora olarak satıcıya vererek malı beğe­nirse, fiyata dahil etmesi, beğenmezse kaporamn satıcıya hîbe ola­rak kalmasıdır.

 

4. Bir Satışta İki Satış Akdi Yapmak
 

Bir kimse, bir satışta sirke ve içkiyi veya kölesi ile birlikte hür olanı veya kölesi ile birlikte başkasının kölesini veya ortağının izni olmadan ortaklık malını satarsa, en zahir kavle göre satış akdi ma­lik olduğu şeyde geçerli sayılır. Müşteri satın aldığı malın durumun­dan habersizse, muhayyerlik hakkı vardır. Akdi kabul ederse, satıcı kendisine ait olan malın ücretini alır. Bir kavle göre, müşteri malın tümünü alır ve satıcı için muhayyerlik hakkı olmaz.

Bir kimse kendisine ait iki köleyi satar da müşteri henüz tes­lim almadan biri telef olursa, mezhep alimlerince kabul edilen riva­yete göre, geri kalan köle için akid geçerlidir. Fakat müşterinin mu­hayyerlik hakkı vardır. Şayet müşteri akdi kabul ederse, kesin ola­rak mevcut kölenin bedelini öder.

Bir akidde icare ve satış veya icare ve selem akdi gibi hükümle­ri değişik iki akid bir arada olursa, en zahir kavle göre akid sahihtir ve her malın bedeli değerine göre tevzi edilir. Satış ve nikah akdi bir arada olursa, nikah akdi sahih olur. (Satıcının müşteriye: Kâzımı sa­na tezvic ettim ve kölemi sana sattım demesi gibi.)

Bir akidde satış ve sıdak akdi olursa farklı iki kavilden birine göre akid sahihtir.

Akidde fiyat taaddüt ederse, akid de taaddüt eder. Satıcının: "Şu malı şu fiyata, şu malı da şu fiyata satıyorum." demesi gibi. Satıcı taaddüt ederse, akid de taaddüt eder. Keza en zahir kavle göre müşteri taaddüt ederse akid de taaddüt eder. Satıcı ve müşteri bir kişiyi veya ikisinden biri, iki kişiyi vekil tayin ederlerse, en sahih kavle göre vekile itibar edilir.

 

5. Muhayyerlik Hakkı
 

Muhayyerlik hakkı üç çeşittir:

a- Meclis Muhayyerliği: Bu çeşit muhayyerlik, parayı para karşılığında veya yiyecek maddelerini yiyecek maddeleri karşılığın­da satmak, selem akdi, tevliye, ortaklık ve bir bedel üzerine yapılan sulh gibi satış akdinin nevilerinde geçerlidir.

Bir kimse azad etmesi gereken asıl veya füruundan bir köleyi satın alırsa, muhayyerlik müddeti içerisinde mülkiyet hakkı satıcıya aittir veya mülkiyet durdurulur dememiz halinde, muhayyerlik hakkı hem satıcı için hem de alıcı için vardır. Mülkiyet hakkı müşte­riye aittir dediğimiz takdirde, muhayyerlik hakkı müşteri için değil de satıcı için olur. İbra, nikah ve bedelsiz hîbe akidlerinde muhay­yerlik hakkı olmaz. Keza bir bedel ile verilen hîbe, şüf a, icare, müsâkât ve sıdak gibi akidlerde de en sahih kavle göre muhayyerlik , hakkı olmaz.

Meclis muhayyerliği iki şeyle düşer:

1-  Tarafların satış akdini geçerli kılmaları: Taraflardan biri muhayyerlik şartından vazgeçerse, onun muhayyerlik hakkı düşer diğeri için devam eder.

2- Tarafların akid meclisinde bir birlerinden ayrılmaları: Şayet mecliste kalmaları uzun sürer veya beraber ikamet ederler veya odaya beraber yürürlerse, muhayyerlik hakları devam eder. Taraf­ların birbirlerinden ayrılmaları, insanların örfe göre ayrılma say­dıkları şeyle olur. Şayet taraflardan biri akid meclisinde ölür veya delirirse, en sahih kavle göre bu hak mirasçılarına veya velilerine geçer. Taraflar birbirlerinden ayrıldıkları veya ayrılmadan önce ak­di feshettikleri konusunda anlaşmazlığa düşerlerse, inkar eden ye­min eder ve sözü doğrulanır.

b- Şart Muhayyerliği: Satış akdi nevilerinde taraflardan ikisi veya birisi için şart muhayyerliği vardır. Ancak riba ve selem akid­lerinde malın mecliste teslim alınması şart koşulursa, şart muhay­yerliği caiz olmaz.

Şart muhayyerliği şu şartlarla caiz olur:

1-
Zaman belli olmalıdır.

2- Belli edilen zaman üç günden fazla olmamalıdır.

3-
Zaman art arda ve akidden itibaren hesaplanmalıdır. Zayıf kav­le göre ise zaman, akid meclisinden ayrıldıktan itibaren hesaplanır.

En zahir kavle göre şart muhayyerliği süresince satıcı muhay­yerlik hakkına sahip ise, malın mülkiyeti onundur. Muhayyerlik hakkı müşterinin ise mülkiyeti de onundur. Taraflardan ikisi de mu­hayyerlik hakkına sahip ise mal, akdin neticesi belli oluncaya kadar durdurulur. Akid kesinleşirse mülkiyet hakkı akidden itibaren müşteriye ait olur. Akid feshedilirse, mülkiyet hakkı satıcının olur. Akdin feshi veya kabulü, buna delalet eden lafızlarla olur. Ki­şinin fesih için: "Satışı feshettim, satışı kaldırdım veya malı geri çe­virdim." demesi gibi. Akdin kabulü için ise müşteri: "Akdi kabul et­tim veya akdi geçerli kıldım." gibi bir lafzı söylemelidir.

Muhayyerlik müddeti içerisinde satıcının sattığı cariyesi ile cin­sel ilişkide bulunması veya sattığı köleyi hürriyetine kavuşturması akdin feshine delalet eder. Keza bu müddet içerisinde malı satmak, icareye vermek veya cariyeyi evlendirmek de en sahih kavle göre ak­din feshine delalet eder. Yukarıda belirtilen tasarrufun müşteri ta­rafından yapılması, en sahih kavle göre satışın kabulüne işaret eder. Malı satışa arz etmek veya onda vekil tayin etmek satıcı için akdin feshine delalet etmez. Müşteri için de akdi kabul etme sebebi olmaz, c- Ayıp muhayyerliği: Satın alınan kölenin testislerinin buruk olması, zinakar, hırsız veya efendisinden kaçan cinsten olması, ya­tağını ıslatması, nefesinin veya dişlerinin kokması, hayvanın ise ser­keş veya ısırgan olması gibi eski bir ayıbın ortaya çıkması halinde müşteri için ayıp muhayyerliği vardır.

Maldaki ayıp, malın kendisini veya değerini eksilten ve asıl maksadı giderecek şekilde olan noksanlıktır. Ayrıca bu ayıp, satılan malın mislinde genellikle bulunmamalıdır. Ayıbın akde bitişik ol­ması veya teslimden önce olması hüküm açısından aynıdır. Teslim­den sonra meydana gelirse müşteri için muhayyerlik hakkı olmaz. Ancak ayıp kölenin elinin kesilmesi gibi eski bir cinayete dayalı ise, en sahih kavle göre müşteri malı geri verebilir. Kölenin eski hastalık sebebiyle ölmesi en sahih kavle göre, bu hükmün hilâfinadır. Eski dininden dönmesi sebebiyle öldürülürse, en sahih kavle göre satıcı ücreti tazmin eder.

Kişi bir hayvanı satar ve ayıplardan beri olduğunu şart koşarsa, en zahir kavle göre, bildiği değil, satıcının bilmediği tüm gizli ayıplardan beri olduğu kabul edilir. Bu şartlarla birlikte teslimden önce yeni bir ayıp zuhur ederse, müşteri malı geri verebilir. Satıcıy meydana gelecek ayıplardan beri olması şartı ile malı satarsa, en sahih kavle göre akid sahih olmaz. Mal müşterinin yanında telef olduktan veya köleyi azad ettikten sonra ayıbı anlaşılırsa, müşteri değer farkını ister.

Erş, fiyatın bir parçasıdır. Fiyata göre oranı, mal sağlam iken , ayıb sebebiyle kıymetinden noksanlaşan orandır. En sahih kavle ;, göre malın değeri, malın satış günü ile teslim alındığı gün arasında­ki değerinin en azma itibar edilir. Mal değil de malın bedeli telef ol­duktan sonra müşteri malın ayıplı olduğunu öğrenirse, onu geri ve­rir ve paranın aynısını veya değerini satıcıdan alır. Müşterinin mülkünden çıkıp bir başkasının mülküne girdikten sonra malın ayı­plı olduğunu Öğrenirse, en sahih kavle göre ilk müşteri değer eksik­liği farkını alamaz. Eğer ikinci müşteri malı iade ederse, ilk müşte-, ri malı ilk sahibine geri verebilir. Zayıf kavle göre ise, ikinci müşte­ri ayıp sebebi olmaksızın malı geri verirse, ilk müşterinin malı ilk sahibine geri verme hakkı olmaz .Ayıplı malı iade etmek acele üzere olur. Müşteri malı örfe göre acele üzere geri vermelidir. Şayet vakti giren namazı kılmakta iken veya yemek yemekte iken malın ayıbını Öğrenirse, bunlardan ayrılıncaya kadar bekleyebilir. Ayıbı akşam öğrenmişse iadeyi sabaha kadar erteleyebilir.

Satıcı aynı beldede ise, müşteri malı bizzat veya vekilinin vası­tasıyla satıcıya veya vekiline teslim eder. Malı satıcıya teslim etmez de durumu hakime bildirirse bu daha iyi olur. Satıcı kayıp ise duru­mu hakime bildirir. En sahih kavle göre müşteri malı satıcıya veya hakime teslim edinceye kadar akdi feshettiğine dair mümkünse şa­hit tutar. Şahit tutmaktan aciz kalırsa, en sahih kavle göre: "Akdi feshettim." şeklinde telaffuzda bulunması lazım değildir.

Müşteri malı iade etmek isterse, onu kullanmaması şarttır. Şa­yet köleyi çalıştırır veya hayvanın üzerindeki eğer ve semeri indirir­se, malı geri verme hakkı düşer. Ancak zorla sevk edilen veya çekip götürülmesi zor olan serkeş hayvana binmekte müşteri mazur sayılır. Müşteri kendi kusurundan dolayı iade etme hakkını kaybe­derse, değer farkını alamaz.

Mal müşterinin elinde iken bir kusur meydana gelir ve sonra maldaki eski ayıbı öğrenirse, onu zorla iade etme hakkı düşer. Bu durumda satıcı malı geri almak isterse, müşteri yeni ayıbın farkını ödemeksizin onu iade eder veya müşteri eski ayıbın farkını al­maksızın malı kabul eder. Şayet satıcı malı kabul etmezse, müşteri yeni ayıbın değer farkı ile birlikte malı iade eder veya müşteri eski ayıbın değer farkını satıcıdan alır ve malı geri iade etmez. Satıcı ve müşteri bu iki durumun birinde anlaşırlarsa mesele yoktur. Anlaş­mazlarsa, en sahih kavle göre malı almak isteyene icabet edilir.

Satıcının malı geri alması veya müşteriye bırakması veya de­ğer farkını ödemesi şıklarından birini seçmesi için müşterinin yeni ayıbı satıcıya hemen bildirmesi vacibtir. Şayet müşteri Özrü ol­maksızın durumu bildirmeyi geciktirir de malı iade etmezse, değer farkını isteyemez.

Yumurtayı kırmak, hindistan cevizini delmek, kurtlu olan ka­vunu kesmek gibi malın bozuk olup olmadığı yeni bir ayıbın oluş­masıyla anlaşılıyorsa, en zahir kavle göre ayıplı çıkması halinde mal, sahibine iade edilir ve değer farkı ödenmez. Eski ayıp, yeni ayıbın en az miktarı ile bilinirse hükmü sair yeni ayıpların hükmü gibidir.

 

6. Bir Satışta Ayıplı İki Malı Satın Almak
 

Bir kimse bir satışta ayıplı iki köleyi satın alırsa, ikisini de ia­de edebilir. En zahir kavle göre biri ayıplı çıkarsa, sadece ayıplı olanı değil her ikisini de iade eder. Bir kimse iki kişiye ait ayıplı bir köle­yi satın alırsa, birinin hissesini iade eder. Bir köleyi iki kişi satın alır ve kölenin ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, en zahir kavle göre bir müşterinin hissesi iade edilir.

Satıcı ve müşteri maldaki ayıbın eski olduğu konusunda anlaş­mazlarsa, vereceği cevaba göre satıcı yemini ile birlikte doğrulanır. Ayıplı olan mal iade edilirken hayvanlarda besili olma gibi meydana gelen ziyadelikler malın aslına tabi olur. Yavru ve ücret gibi maldan ayrı meydana gelen ziyadelikler, malı geri vermeye mani değildir. Müşteri malı teslim aldıktan sonra iade ederse, bu fazlalıklar kendi­sinin olur. Keza en sahih kavle göre mal teslim alınmadan geri veri­lirse, ayrı olan ziyadelikler müşterinin olur.

Bir kimse gebe olan hayvanım satar da hayvan müşterinin yanında iken doğurur ve ayıbı nedeniyle iade edilirse, en zahir kav­le göre, yavrusu ile birlikte iade edilir. Müşteri satın aldığı hayvanı istihdam ederse veya dul olan cariye ile cinsel ilişkide bulunursa bunlar malı iade etmeye mani teşkil etmez. Müşteri, teslim aldıktan sonra cariyenin bekaretini giderirse, bu malda yeni bir noksanlık olarak kabul edilir. Bu fiil teslimden önce olursa, mala karşı işlenen bir cinayet olarak kabul edilir,

 


 7. Musarrat Hayvanın Satışı

Musarrat (satıcının, hayvanın sütü fazla sanılsın diye satıştan bir müddet önce sağmaması) satışı haramdır. Musarrat hayvanı alan kişi için muhayyerlik hakkı acele üzere vardır. Zayıf kavle göre mu­hayyerlik hakkı üç güne kadar devam eder.

Müşteri hayvanı iade ederken sütü telef etmişse, sahibine telef ettiği süt yerine bir sa' hurma vermesi gerekir. Zayıf kavle göre, bir sa' gıda maddesi kafidir. En sahih kavle göre süt çok da olsa sa'm sayısı değişmez. Tesriye muhayyerliği, sadece naam diye tabir edilen hayvanlara mahsus değildir. Belki eti yenen tüm hayvanlarda, cari­ye ve dişi merkep hakkında da geçerlidir. Ancak bunlar hakkında tesriye muhayyerliği sabit olursa, telef edilen sütün yerine bir şey vermek gerekmez. Cariye hakkında ise bir vecih vardır. Yani tüketi­len süt yerine bir sa' hurma verilir.

Satış esnasında kanalın suyunu tutmak, değirmenin suyunu salıvermek, cariyenin yüzünü kırmızıya, saçını da siyaha boyamak veya perma etmek gibi durumlar muhayyerlik hakkını sabit kılar. Kölenin katib olduğunu göstermek için elbisesini boyamak, en sahih kavle göre muhayyerlik hakkını sabit kılmaz.

 

8. Malın Teslimden Önceki ve Sonraki Hükmü
 

Mal, müşteri tarafından teslim alınmadıkça satıcının zimme­tindedir. Telef olması halinde akid fesholur ve satıcı malın bedelini alamaz. Şayet müşteri, satıcıyı zimmetten beri kılarsa en zahir kav­le göre, satıcı zimmetten kurtulmuş olmaz ve hükümde bir değişik­lik olmaz.

Müşteri malı telef eder ve satılık mal olduğunu bilirse, bu onun için malı teslim alma sayılır. Satılık mal olduğunu bilmezse, bunda iki görüş vardır: Bunun hükmü, kişinin misafir olarak gasp edilmiş malını yemesinin hükmü gibidir. Mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre, satıcının malı telef etmesi, malın semavi bir afetle telef olması gibidir. En zahir kavle göre bir başkası malı telef ederse akid fesholmaz. Müşteri dilerse akdi kabul eder ve telef ede­ni borçlandırır, dilerse akdi fesheder. Bu durumda satıcı, yabancıyı (malı telef edeni) borçlandırır.

Mal teslimden önce semavi bir afetle ayıplı hale gelir ve müşte­ri akdi kabul ederse fiyatın tümünü öder. Mal müşteri tarafından ayıplı hale gelirse, artık onun için muhayyerlik hakkı olmaz. Bir başkası malı ayıplı kılarsa, müşteri için muhayyerlik hakkı vardır. Ancak akdi kabul ederse malı ayıplı kılan kişiden noksanlık farkını tazmin eder. Satıcı malı ayıplı hale getirirse mezhep alimlerince ka­bul edilen rivayete göre müşteri için muhayyerlik hakkı sabit olur. Fakat onu borçlandırma hakkı olmaz.

Müşterinin malı henüz teslim almadan satması caiz değildir. En sahih kavle göre, henüz teslim alınmamış malı ilk sahibine geri satmanın hükmü, başkasına satmanın hükmü gibidir. İcare, rehin ve hîbe akidlerinde de hüküm, satış akdinin hükmü gibidir. Müşte­rinin köleyi teslim almadan azad etmesi ise bu hükmün aksinedir.

Tayin edilmiş olan bedel, satılan mal gibi olup, satıcı onu tes­lim almadan satamaz. Satıcı başkasının elinde emanet, ortaklık, mudarebe ve rehine olmaktan kurtulan malı satabilir. Ancak miras malı ve velinin elinde bulunan mal, sahibi reşid olduktan sonra satılabilir. Keza kişi iğreti malını ve müşterinin elindeki malını da satabilir.

Üzerine selem akdi yapılan malı teslim almadan satmak veya bedelini almak sahih değildir, imam'm son kavline göre, selem akdi için şart koşulan paranın yerine bir başka parayı almak caizdir. Şa­yet bedel, dirhem yerine dinar almak gibi ribevi bir mal ise, bedeli aynı mecliste almak şarttır. En sahih kavle göre, bedeli akid mecli­sinde tayin etmek şart değildir. Keza dirhem yerine elbise vermek gibi her iki bedelin illeti aynı değilse aynı mecliste almak da şart de­ğildir. Borcu başka bir mala değiştirip aynı mecliste almak ve telef olmuş malın değerini aynı mecliste almak caizdir. Bedeli aynı mec­liste teslim almanın şartı; daha önce geçen ribevi ve ribevi olmayan malın teslim ve tesellümün şartları gibidir.

Bir kimsenin borcunu üzerinde borcu bulunan kimseden baş­ka bir kişiye satması, ezher kavle göre geçersizdir. Meselâ, bir kim­senin Amr'da bulunan yüz liralık alacağına karşılık Zeyd'in kölesini satın alması gibi. Şayet Zeyd ile Amr'm bir kişiden alacakları olsa ve Zeyd borcunu Amr'a borcu karşılığında satarsa, bu akid ittifakla ge­çersizdir.

Gayri menkul gibi bir malın teslimi satıcının eşyalarım çıkar­ması, müşteri için akarı tahliye etmesi ve müşteriye onda tasarruf yapma imkanını vermesi ile olur. Alıcı ve satıcı satılık malın bulun­duğu yerde değillerse, en sahih kavle göre, teslimat için satılık malın bulunduğu yere gitmelerine imkan veren bir zamanın geçmesi dik­kate alınır.

Menkul olan bir malın teslimatı ise, malı bulunduğu yerden bir başka yere nakletmekle olur. Şayet akid satıcıya ait olmayan bir yerde cereyan etmişse, teslimatın gerçekleşmesi için malı bulundu­ğu yerden bir başka yere nakletmek yeterlidir. Akid satıcının evinde cereyan etmişse, malı bulunduğu yerden başka bir yere nakletmek teslimat içim yeterli olmaz. Ancak satıcının iznini almak şartı ile mal bulunduğu yerde ariye olarak kalabilir.

 

9. Müşterinin Malı Teslim Alması
 

Malın bedeli tecilli ise veya teslim edilmişse, müşteri malı tes­lim alabilir. Aksi halde müşteri satıcıdan izin almadan malı alamaz.

Bir mal, meselâ; elbise metre ile, arsa uzunluk birimi ile, buğ­day kile veya tartı ile ölçülerek satılırsa, malı teslim almak için nak­letmekle birlikte metre veya uzunluk birimi veya kile ile ölçerek tes­lim almak şarttır. Bunun misali şudur: Satıcı müşteriye: "Şu buğday yığınını her bir sa'ı bir dirheme olmak üzere sana sattım." veya: "Şu on sa' buğday yığınını beş dirheme sana sattım." demesi gibi. Be­kir'in on ölçek buğdayı Zeyd'de ve Amr'm da on ölçek buğdayı Be­kir'de olsa, Bekir önce on ölçek hakkını Zeyd'den teslim alır. Sonra Amr'a on ölçek teslim eder. Şayet Bekir Amr'a: "Zeyd'de bulunan alacağımı kendi alacağının verine al." der, Amr gider de Zeyd'den on ölçek buğdayı teslim alırsa, bu şekilde olan teslim alma fasittir.

 

10. Satıcının Malı Teslim Etmesi
 

Satıcı: "Malın karşılığını almadan malı teslim etmem." der, müşteri de: "Malı teslim almadan karşılığını ödemem." derse, malı teslim etmesi için satıcı icbar edilir. Bir kavle göre müşteri icbar edi­lir. Başka bir kavle göre ise, icbar yoktur. Biri malı teslim ederse di­ğeri icbar edilir. Bir kavle göre, hem alıcı hem de satıcı icbar edilir. Ben diyorum ki fiyat belli ise, ilk iki görüş düşer ve en zahir kavle göre hem alıcı hem de satıcı icbar edilir. ALLAH daha iyi bilir.

Satıcı malı teslim eder ve karşılığı hazır ise, ödemesi için müşteri icbar edilir. Malın karşılığı hazır olmaz ve müşteri malî sıkıntıda ise, iflas sebebiyle satıcı akdi feshedebilir. Müşteri malî sıkıntıda olmaz da malı bir başka beldede veya yakın bir mesafede olursa, parayı teslim edinceye kadar malı hacr edilir. Mal, kasır me­safesi kadar bir uzaklıkta ise, getirilinceye kadar bekleyip sabretme­si için satıcıya teklif yapılmaz. En sahih kavle göre, satıcı akdi fes­hedebilir. Şayet bekleyip sabrederse, belirtildiği şekilde müşterinin malı hacr edilir.

Satıcı parasını alıncaya kadar malını alıkoyabilir. Şayet pa­ranın yok olacağından korkarsa malını alıkoyması ihtilafsız caizdir. Parayı kaçırma korkusu olmayıp hangisinin (mal veya paranın) önce verilmesi konusunda anlaşmazlık varsa, bunun hükmü yukarıda ge­çen görüşlere göre dikkate alınır.

11. Tevliye Ortaklık Murabaha ve Muhatat
 

Tevliye (malı alış fiyatına satmak): Bir kimse bir eşyayı satın aldıktan sonra ilk fiyatını bilen birisine: "Seni bu akde veli kıldım." der ve o da kabul ederse, aynı fiyatı ödemesi lazım gelir. Tevliye, şartları ve kendisine terettüp eden hükümler açısından bir satış ak-didir. Ancak tevliye akdinde fiyatı zikretmeye gerek yoktur. Şayet muvelli (tevliye akdi yapan) için fiyattan indirim yapılırsa, bu indi­rim muvella (tevliye akdini kabul eden) için de yapılır.

İşrak (ortak etme): Ortak olunan miktar belli ise, malın bir kısmına ortak olmak tevliyede olduğu gibi tümüne ortak olmak gi­bidir. Şayet ortaklık mutlak şekilde yapılırsa caiz olup müşteri malın yarısına ortak olmuş olur. Zayıf kavle göre ise mutlak ortaklık caiz değildir.

Murabaha
(Bir malı alış fiyatına kâr ekleyerek satmak): Mura­baha akdi sahihtir. Bu, satıcının yüz dirheme aldığı malı, alış fiyatını bilen bir başkasına: "Bu malı her onda bir dirhem kârla satın aldığım fiyata veya onda biri kârla sana sattım." demesidir.

Muhatat (Bir malı alış fiyatından düşük bir fiyatla satmak): Bu, satıcının müşteriye: "Bu malı satın aldığım fiyattan onda bir ve­ya on birde bir indirimle sana sattım." demesidir. Bu takdirde her on bir dirhemden bir dirhem indirim yapılır. Zayıf kavle göre her on dirhemden bir dirhem indirim yapılır.

Satıcı müşteriye: "Bu malı aldığım fiyatla sana sattım." derse, Ödemede sadece alış fiyatı söz konusu olur. Şayet satıcı: "Şunu mal oluş fiyatına sattım." derse, bu fiyata ölçenin ücreti ve tellal, bekçi, kasarcı, yamacı, boyacı ve boya ücreti ile kâr artışı amaçlayan sair giderlerin ücreti eklenir. Şayet satıcı, kasarcılığı bizzat kendisi ya­par veya kendisi ölçer veya kendisi malı taşırsa veyahut bir başkası bunları ALLAH rızası için yaparsa, bunların ücreti fiyata eklenmez.

Bu akidlerin (tevliye, ortaklık, murabaha ve muhatatm) sahih olması için alıcı ve satıcının, fiyatı veya mal oluş fiyatını bilmesi lazımdır. Şayet biri fiyattan habersiz ise, sahih görüşe göre satış ge­çersizdir. Satıcı malın fiyatını veresiye mi yoksa eşya karşılığında mı alıp almadığını ve mal kendisinde iken peyda olan ayıbın beyanını müşteriye doğru söylemelidir.

Satıcı malı yüz dirheme aldığını söyler de sonra doksana aldığı anlaşılırsa, en zahir kavle göre fazla olanını indirir ve kârdan indi­rim yapar. Fakat müşteri için muhayyerlik hakkı olmaz. Şayet satıcı malı yüz liraya aldığını söyler ve kârla sattıktan sonra satıcı malın fiyatının yüz on olduğunu zanneder, müşteri de bu konuda onu tas­dik ederse; en sahih kavle göre bu akid sahih olmaz. Ben diyorum ki; en sahih kavle göre akid sahihtir. ALLAH daha iyi bilir. Şayet müşteri fiyat konusunda satıcıyı yalanlar ve bu yanlışlığın olabileceğinin muhtemel bir yönünü açıklamazsa, sözü ve şahitleri kabul edilmez. En sahih kavle göre müşteri asıl fiyatı bilmediğine dair satıcıya ye-

min eder. Şayet satıcı hata işlediğini açıklar ve bu hata ihtimal da­hilinde ise, yemin eder ve en sahih kavle göre şahitleri dinlenir.

 

12. Arazi Satışı
 

Bir kimse başkasına: "Şu araziyi veya şu sahayı veya içinde bi­na ve ağaç bulunan şu tarlayı sana sattım." derse, mezhep alimle-rince kabul edilen rivayete göre içindekiler de satışa girer. Ancak re­hine olarak verilen tarlanın içindekiler akdin kapsamına girmez. Tarlada kökü iki sene kalabilen yonca ve hindiba (acı marul) gibi baklagillerin hükmü ağaçların hükmü gibidir.

Yılda bir defa mahsulat veren buğday, arpa ve sair ziraat tar­layla birlikte satışa girmez. Mezhep alimlerince kabul edilen rivaye­te göre ekilmiş tarlanın satışı caizdir. Müşterinin ziraattan haberi yoksa, muhayyerlik hakkı doğar. Tarlanın müşterinin eline geçmesi ziraata mani değildir. En sahih kavle göre satıcı tarlayı tahliye eder­se, müşterinin zamin olması da ziraata mani değildir.

Tarlaya atılan tohumun hükmü, ekinin hükmü gibidir. En sa­hih kavle göre, ekinin tarlada kaldığı sürede müşteriye bir ücret ta­hakkuk etmez. İçerisinde tohum veya ekin bulunan bir tarla satılır da tohum veya ekinin tek başına satılması caiz değilse, satış hepsin­de geçersiz olur. Zayıf kavle göre ise tarla konusunda iki kavil vardır.

Satılan tarladaki tabii taşlar satışa girer, gömülü taşlar ise satışa girmezler. Eğer müşteri tarlada gömülü taşların bulunduğu­nu bilirse muhayyerlik hakkı olmaz. Satıcının bu taşları nakletmesi lazımdır. Keza müşteri tarlada gömülü taşların olduğunu bilmez ve taşlar nakledilirken tarlaya bir zarar gelmezse, yine müşteri için muhayyerlik hakkı olmaz. Ancak taşlar nakledilirken tarlaya bir za­rar gelirse, müşteri için muhayyerlik hakkı vardır. Şayet müşteri ak­di kabul ederse, satıcı taşları nakleder ve yerlerini tasfiye eder. Na­kil süresince müşteriye ücret-i misil ödenmesinin vacib olduğu ko­nusunda birkaç vecih vardır. En sahih veçhe göre nakil, tarlanın tes­liminden sonra ise ücret-i misil vacip olup teslimden önce ise vacib olmaz.

Bostan satışına tarlanın içerisindeki ağaçlar ve ihata duvarı gi­rer. Keza mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre, varsa içindeki bina da satışa girer. Köy satışına binalar ve köyü ihata eden sur ve saha girer. En sahih kavle göre köye ait ekinler satışa girmez.

Ev satışına ise yerleşim sahası, evin tüm odaları hatta hamamı girer. Su kovası, makara ve divan gibi menkul olan şeyler satışa gir­mezler. Eve nispet edilen kapı, kapı halkası, lavabo, raf ve bağlı mer­diven satışa girer. Keza en sahih kavle göre değirmenin her iki taşı ve en sahih kavle göre kapıya bağlı kilidin anahtarı da satışa girer.

Hayvan satışına nalı, keza en sahih kavle göre kölenin satışına da elbisesi dahildir. Ben diyorum ki; en sahih kavle göre köleye ait elbiseler satışa girmez. ALLAH daha iyi bilir.

 

13. Ağaçların Satışı
 

Satılan ağacın kökü, damarları ve yaprakları satışa girer. Bir veçhe göre dut ağacının yaprakları satışa girmez. Ağacın kuru dal­ları değil de yaş dalları satışa girer. Kesmek, sökmek veya bulundu­ğu yerde bırakmak şartı ile ağacı satmak caizdir.

Yaş ağaç mutlak şekilde satılırsa bulunduğu yerde kalır. Ağacın bulunduğu yer, en sahih kavle göre satışa girmez. Fakat ağaç sökülmedikçe müşteri o yerden faydalanabilir. Ağaç kuru ise, müşte­rinin onu söküp götürmesi lazımdır.

Satılan hurma ağacının üzerindeki meyve satıcı veya müşteri için şart koşulursa, koşulan şarta göre hareket edilir. Aksi halde ağacın çiçekleri döllenmemişse meyveler müşteriye, döllenmişse satıcıya ait olur. İncir ve asma ağacı gibi beyaz tomurcukları olma­yan ağaçların meyvesi gözle görünürse satıcıya, görünmezse müşte­riye ait olur.

Kayısı ve elma ağacı gibi beyaz tomurcuklu ağaçların tomur­cukları dökülür de meyveler gözle görünmezse müşteriye ait olur. Keza meyveler belirir de beyaz tomurcukları dökülmezse en sahih kavle göre meyveler müşterinin olur. Ancak beyaz tomurcuklar döküldükten sonra meyveler görünürse satıcının olur.

Bir kimse meyvelerinin bir kısmı belirmiş, bir kısmı da olgun­laşmış bostanın birkaç hurma ağacını satarsa, meyveler satıcıya ait olur. Olgunlaşmamış meyveler ayrı ise, en sahih kavle göre, onlar müşterinin olur. Şayet meyvelerin her biri (olgunlaşmış olanlar ile olgunlaşmamış olanlar) ayrı ayrı bostanlarda ise, en sahih kavle göre her biri ayrı bir bostan gibi sayılır. Meyveler satıcı için olur da toplanmaları şart koşulmuş ise, satıcının meyveleri toplaması lazımdır. Eğer koparılmaları şart koşulmamış ise, satıcı meyveleri toplama zamanına kadar ağaçta bırakabilir.

Ağaç ve meyvelerin sulanmaya ihtiyaçları varsa, hem satıcı hem de müşteri sulamayı yapabilir. Biri diğerini sulama işinden men edemez. Şayet sulama sebebi ile hem ağaç hem de meyve zarar görürse, müşteri ve satıcının rızası alınmadan sulama yapılamaz.

Ağaç veya meyveler sulamadan dolayı zarar görür ve bu sebep­le müşteri ile satıcı anlaşmazlığa düşerlerse, akid feshedilir. Ancak zarar gören taraf müsamaha gösterirse akid feshedilmez. Zayıf kav­le göre sulamayı yapmak isteyen taraf, diğerinin zararına aldırma­dan yapabilir. Meyve, ağacın rutubetini emerse, satıcının meyveleri toplaması veya zararı def etmek için ağaçları sulaması lazımdır.

 

14. Meyve ve Zirai Ürünlerin Satışı
 

Meyveler olgunlaştıktan sonra mutlak şekilde veya toplamak veya ağaç üzerinde bırakmak şartı ile satmak caizdir. Meyveler ol­gunlaşmadan ağaçla birlikte değil de tek satılırsa, toplamak ve isti­fade edilir durumda olmaları şartı ile satmak caizdir. Bu şart armut için geçerli değildir. Zayıf kavle göre ağaçlar müşteriye ait ise, bu iki şart (koparmak ve istifade etmek şartı) koşulmadan müşteriye sat­mak caizdir.

Ben diyorum ki; ağaçlar müşterinin malı olur da meyvelerin koparılması şart koşulursa bu şarta uymak vacib değildir. ALLAH da­ha iyi bilir. Meyveler ağaçla birlikte satılırsa akid mutlak şekilde ca­izdir. Ama satıcı meyvelerin koparılmasını şart koşarsa akid caiz ol­maz.

Tarladaki yeşil ziraatı satmak haramdır. Ancak hemen biçmek şartı ile satılırsa caizdir. Ziraatı tarla ile birlikte satmak veya tane­leri sertleştikten sonra şartsız satmak caizdir. Ziraat ile meyveler ol­gunlaştıktan sonra satılırsa, istifade edilir halde olmalanı şarttır. İncir, üzüm ve arpa gibi.

Buğday ve mercimek gibi tanesi başakta görünmeyen zirai ürünleri başaksız satmak caiz olmaz, imam'm son kavline göre, zi­raat başakta olsa bile tanesi görünmeden satmak sahih değildir. Ye­mek sırasında kabuğunun soyulması gereken kabuklu meyveleri satmanın bir sakıncası yoktur.

Ceviz, badem ve bakla gibi iki kabuğu olanlar, iç kabukları ile satılırlar. Üst kabukları ile satmak caiz değildir. Bir kavle göre, iki kabuğu olanları taze halde iken üst kabukları ile satmak caizdir.

Renksiz olan meyvelerde olgunlaşma yumuşaklık ve tatlılığının zahir olması ile anlaşılır. Renkli olan meyvelerde ise; kızarma, sararma ve morarmaya yüz tutması ile anlaşılır. Az da ol­sa meyvelerin bir kısmının olgunlaşmaya başlamış olması, satış ak­dinin sahih olması için yeterlidir. Bir kısmı olgunlaşmaya başlamış bir veya birkaç bostanın meyvesi satılınca bunun hükmü, te'bir (döllenme) bahsinde geçen hükümler gibidir.

Bir kimse olgunlaşmaya başlamış meyve ve zirai ürünleri sa­tarsa ürünün tahliyesinden önce ve sonra tarlayı sulaması lazımdır. Mahsulat tarladan tahliye edildikten sonra müşteri tarladan tasar­ruf yapma hakkına sahip olur. Mahsulat tarladan tahliye edildikten sonra soğuk veya sıcak gibi semavi bir afete maruz kalırsa, imam'm son kavline göre müşterinin zimmetinde olduğu kabul edilir. Satıcı, sulama işini terk eder ve bir noksanlık meydana gelirse, müşterinin muhayyerlik hakkı olur.

Bir kimse olgunlaşmadan önce meyveleri satar ve meyvelerin derhal koparılmaları şart koşulduğu halde daha koparılmadan bir afetle helak olursa, müşterinin zimmetinde olduğunun kabul edil­mesi evladır.

İncir' ve salatalık gibi genellikle mevcut mahsulat henüz top­lanmadan, yeni mahsulat çıkıp mevcut mahsulata yetişen meyveler­de satış akdi sahih olmaz. Ancak meyvenin müşteri tarafından top­lanması şart koşulursa akid sahih olur.

Yeni çıkan mahsulatın mevcut mahsulata karışması nadir olan meyvelerde, en zahir kavle göre satış akdi fesholmaz. Fakat müşte­rinin muhayyerlik hakkı vardır. Satıcı, müşteri akdi feshetmeden önce yeni yetişen mahsulat konusunda kendisine müsamaha göste­rirse, en sahih kavle göre muhayyerlik hakkı düşer.

Başaktaki buğdayı kabuğundan tasfiye edilmiş buğday karşılığında satmak caiz değildir. Buna muhakele denir. Ağaç üze­rindeki taze hurmayı, kuru hurma karşılığında satmak da caiz de­ğildir. Buna müzabene denir. Fakat ariye satışına ruhsat verilmiştir. Ariye, ağaçtaki taze hurmayı, tarladaki kuru hurma karşılığında ve­ya asmadaki üzümü, kuru üzüm karşılığında satmaktır. Üzüm veya hurma beş yükten az olmalıdır. Ancak iki satışta beş yükten fazla satış yapmak caizdir.

Ariye satışının caiz olması için müşterinin kuru hurmaları satıcıya kile ile teslim etmesi, satıcının da malı teslim etmek için müşteri ile hurma ağacını baş başa bırakması şarttır. En zahir kav­le göre ariye satışı, şeftali ve badem gibi sair meyvelerde caiz olmaz. Ariye satışı, sadece fakirlere mahsus bir akid değildir.

 

15. Satıcı ve Müşterinin Anlaşmazlığı
 

Müşteri ve satıcı akdin sahih olduğu konusunda anlaşırlar da sonra paranın miktarı, sıfatı (sağlam/kırık gibi), ödeme zamanı, süresi (bir-iki ay gibi), malın miktarı gibi akdin keyfiyeti konusun­da anlaşmazlar ve şahitleri de yoksa, her iki taraf yemin eder. Her biri yemin ederken arkadaşının iddiasını reddetmek ve kendi iddi­asını ispat etmek üzere yemin eder. Önce satıcı yemin etmeye baş­lar. Bir kavle göre ise önce müşteri yemin eder. Bir başka kavle göre ise her ikisi aynı seviyede olup hakim istediği kişiye önce yemin et­tirebilir. Zayıf kavle göre ise, yemin etmede öncelik sırası kura ile tespit edilir. En sahih kavle göre, her birinin ret ve ispatı kapsaya­cak şekilde bir defa yemin etmesi yeterlidir.

Yemin edilirken önce red sonra ispat lafzı söylenir. Satıcı ye­min ederken: 'ALLAH'a yemin ederim ki bu fiyata değil, şu fiyata sat­tım." der. Taraflar yemin ederlerse, en sahih kavle göre akid feshol-maz. Akde rıza gösterirlerse, akid ona göre karara bağlanır. Rıza göstermezlerse, ikisi veya biri veyahut hakim akdi fesheder. Zayıf kavle göre, akdi ancak hakim feshedebilir. Akid feshedildikten son­ra müşteri malı satıcıya iade eder. Şayet mal vakfedilmiş, köle azad edilmiş, satılmış, kendisiyle kitabet akdi yapılmış veya ölmüşse, en zahir kavle göre müşteri, malın telef olduğu günün değerini iade eder. Mal kusurlu hale gelmiş ise, değer farkı ile birlikte iade eder.

Müşteri ve satıcının mirasçıları anlaşmazlığa düşerlerse, bunun hükmü yukarıda açıklanan hüküm gibidir.

Şayet satıcı müşteriye: "Bu eşyayı sana şu fiyata sattım." der, müşteri de: "Hayır onu bana hîbe ettin." derse, bu sebeple yemin et­mezler. Bilakis her biri diğerinin iddiasını reddetmek üzere yemin eder. Yeminden sonra malın hîbe edildiği tespit edilirse, davacı hibe­yi artışı ile birlikte iade eder.

Taraflardan biri akdin sahih, diğeri akdin fâsid olduğunu iddia ederse, en sahih kavle göre akdin sahih olduğunu iddia edene yemin ettirilir ve sözü doğrulanır. Bir kimse satın aldığı köleyi geri iade eder ve onun yerine ayıplı bir köleyi getirir de satıcı: "Sattığım köle bu köle değildir." derse, satıcının sözü doğrulanır. En sahih kavle göre, selem akdinde de durum bunun benzeri olup malı teslim ede­nin sözü doğrulanır.

 

16. Kölenin Ticaret Yapması
 

Ticaret yapmak üzere yetkili kılınmamış kölenin efendisinden yetki almadan alış veriş yapması en sahih kavle göre caiz değildir. İzin almamışsa mal ister kölenin elinde, isterse efendisinin elinde bulunsun, satıcı malını geri isteyebilir. Mal kölenin elinde telef olur­sa, zimmetine geçmiş olur. Efendinin elinde telef olursa, satıcı efen­diyi borçlandırır. Köle azad olursa, mal sahibi malını köleden isteye­bilir. Kölenin borç muamelesinde bulunmasının hükmü, satış akdi yapmasının hükmü gibidir.

Ticaret yapmak üzere yetkili kılman köle, verilen yetkiye göre hareket eder. Şayet belli bir nevide ticaret yapmak üzere yetkili kılmmışsa sadece o nevide ticaret yapabilir. Ticaret için aldığı yetki ile nikah akdi yapamaz ve izin almadan ücretle çalışamaz. Köle tica­ret için satın aldığı köleye ticaret yapmak üzere izin veremez, tasad-dukta bulunamaz ve onun efendisi ile ticaret akdi yapamaz. Yetkili kılman köle efendisinden kaçıp giderse, yetki hakkı ortadan kalkmış olmaz. Kölenin yaptığı tasarrufa karşı efendisinin sükut etmesi köle için izin sayılmaz. Borç akidlerinde kölenin sözü geçerlidir.

Bir kimse, kölenin köle olduğunu bilir de ticarette yetkili kılındığını efendisinden veya bir delille veya kölenin yetkili olduğu insanlar arasında yaygın olan yollardan biri ile bilmedikçe onunla mu­amele yapamaz. Kölenin yetkili olduğunun yaygın şekilde bilinmesi konsunda bir vecih vardır. Yani kölenin yetkili olduğunun yaygın şe­kilde bilinmesi yeterli değildir. Kölenin: "Ben ticaret konusunda yet­kiliyim." demesi de onun yetkili olduğuna yeterli delil olmaz.

Ticaret için kenisine yetki verimiş köle, bir mal satıp bedelini alır da bu bedel telef olur ve sattığı malın bir başkasının malı oldu­ğu anlaşılırsa, müşteri ödediği bedeli köleden ister. Efendisinden de isteyebilir. Zayıf kavle göre ise bedeli efendiden isteyemez. Bir baş­ka zayıf kavle göre kölenin elinde para varsa, bedel efendisinden is­tenmez.

Yetkili köle bir şey satın alırsa, satıcı için bedeli efendisinden istemesinde az önce geçen ihtilâflar geçerlidir. Ticaret borcu kölenin boynuna taallûk etmediği gibi efendisinin zimmetine de geçmez. An­cak ticaret malından ödenir. Keza en sahih kavle göre borç, kölenin av ve benzeri çalışmalarla elde ettiği kazancından ödenir. En zahir kavle göre efendi bir malı kölenin mülkiyetine geçirirse, kölesi mülkiyetine geçirmiş sayılmaz.

 

B. SELEM (PEŞİN PARA İLE VERESİYE MAL ALMAK)
 

Selem akdi, zimmette vasıflanan bir şeyi selem lafzı ile sat­maktır. Satış akdinde geçen şartlar, selem akdi için de geçerlidir. Bu şartlara ek olarak selem akdinin diğer şartları şunlardır:

1-Ana para (re's'ül-mal) akid meclisinde teslim edilmelidir. Akid esnasında para mutlak şekilde zikredilir de sonra belirlenecek akid meclisinde teslim edilirse, akid caizdir. Müşteri (müslim), satıcıya (müslemun ileyhe) parayı havale eder ve akid meclisinde teslim alsa bile akid caiz olmaz. Ancak satıcı, parayı mecliste alır ve henüz meclisten ayrılmadan müşteriye iade ederse caizdir. Ana pa­ranın kirada kalması gibi belli bir menfaat şeklinde olması caizdir. Ana parayı teslim almak, onu mecliste ele geçirmek sureti ile olur.

Selem akdi feshedilir ve ana para mevcut ise aynısı iade edilir.

Zayıf kavle göre ise ana para, akid esnasında değil de akid meclisin­de belirlenmişse, satıcı malın bedelini iade eder. En zahir kavle göre ana paranın görülmesi, miktarının bilinmesi için yeterlidir.

2- Üzerine selem akdi yapılan mal (müslemu flh) borç ol­malıdır: Bir kimse başkasına: "Şu elbiseyi şu köle karşılığında sana selem olarak verdim." derse, selem akdi gerçekleşmiş olmaz. En za­hir kavle göre, burada lafızlar muhalif olduğundan satış akdi de ol­maz. Bir kimse başkasına: "Şu nitelikteki elbiseyi şu kadar dirhem karşılığında senden satın aldım." der, o da: "Sana sattım." derse; satış akdi olur. Zayıf kavle göre ise selem akdi olur.

3-
Malın teslim edileceği yer: Malın teslim edileceği yer teslime elverişli değilse veya teslime elverişli olur da bir masraf gerektiri­yorsa, mezheb alimlerince kabul edilen rivayete göre teslim mahal­linin belirtilmesi şarttır. Malın nakli bir masraf gerektirmiyorsa, teslim mahallinin belirtilmesi gerekmez.

Üzerine selem akdi yapılan malın peşin veya vadeli olması sa­hihtir. Şayet akid mutlak şekilde yapılırsa peşin gerçekleşmiş olur. Zayıf kavle göre. mutlak şekilde yapılan akid geçerli değildir.

Selem akdi vadeli ise, teslim süresi bilinmelidir. Vadenin hicri, fars veya rum aylarına göre tespit edilmesi caizdir. Süre mutlak şe­kilde zikredilirse, hilâl aylarına göre yorumlanır. Süre ayın yarısın­dan itibaren başlamışsa, geriye kalan günler hilâl ayına göre hesap­lanarak ilk günlerle birlikte otuz güne tamamlanır. En sahih kavle göre, vadenin bayram gününe, Cemaziyelevvel veya Cemaziyelahir ayına göre yapılması caizdir. Bu takdirde sürenin sonu için ilk gelen bayram veya ay dikkate alınır.

 

1. Selem Akdinin Diğer Şartları
 


1-
Üzerine selem akdi yapılan mal teslim vaktinde teslim edi­lebilir olmalıdır. Mal bir başka beldede olur da satış için nakli adet haline gelmişse, üzerine selem akdi yapmak sahihtir. Aksi halde sa­hih olmaz. Yaygın olan bir mal üzerine selem akdi yapılır da teslim vaktinde piyasadan çekilirse, en zahir kavle göre akid fesholmaz. Müşteri akdi feshetmekte veya mal ortaya çıkıncaya kadar sabredip beklemekte muhayyerdir. Müşteri daha teslim vakti gelmeden malın teslim zamanında piyasadan çekileceğim öğrenirse, en sahih kavle göre mal piyasadan çekilmeden önce muhayyerlik hakkı olmaz.

2- Üzerine selem akdi yapılan malın tartı, sayı veya metre ile miktarı belli olmalıdır. Ölçeklenen malı tartı ile, tartılan malı da ölçek ile ölçerek üzerinde selem akdi yapmak sahihtir. Ancak ölçüsü şu kadar olmak üzere yüz sa' buğday üzerine selem akdi yapmak sa­hih değildir.

Kavun, patlıcan, salatalık, ayva ve nar gibi meyve ve sebzeler üzerine tartı ile selem akdi yapmak şarttır. Ceviz ve badem gibi ne­vileri az farklı olan yemişlerde tartı ile selem akdi yapmak sahihtir. Keza bu yemişlerde kile ile selem akdi yapmak da en sahih kavle göre caizdir. Kerpiçlerde ise hem sayı hem de tartı dikkate alınır.

Bir kile tayin edilerek ona göre selem akdi yapılır da bu kile örfe göre bilinen bir kile değilse akid fesholur. Şayet örfe göre bilinen bir kile ise ve miktarı belli ise, en sahih kavle göre akid fesholmaz.

Küçük bir beldenin belli miktardaki meyveleri üzerine selem akdi yapmak sahih değildir. Büyük bir beldenin belli miktardaki mey­veleri üzerine selem akdi yapmak ise en sahih kavle göre caizdir. Çünkü büyük beldenin meyveleri genellikle piyasadan çekilmezler.

3- Üzerine selem akdi yapılan malın zahiren değişiklik göster­mesi sebebi ile maksadı etkileyen nitelikleri bilinmelidir. Malın nite­likleri, az bulunduğunu göstermeyecek şekilde akid esnasında zikre­dilmelidir. Şu halde; kavrulmuş undan yapılmış helva, macun, misk, amber ve öd ağacından yapılmış koku, astarlanmış mest ve madde­si karışık panzehir gibi başka maddelerle karışık ve sıfatları için bel­li bir kaide olmayan nesnelerin üzerine selem akdi yapmak sahih de­ğildir.

En sahih kavle göre pamuk ve ipekten veya yün ve ibrişimden yapılmış kumaş, peynir, süzme yoğurt, mumlu bal, hurma veya ku­ru üzüm sirkesi gibi maddeleri karışık, fakat sıfatları için belli bir kaide bulunan şeyler üzerine selem akdi yapmak sahihtir. En sahih görüşe ve alimlerin çoğunluğuna göre ekmek üzerine selem akdi yapmak caiz değildir.

Nadir beldelerde ender bulunan av eti ve selem akdi için sıfat­ları nadir bulunan bir mal üzerine selem akdi yapmak caiz değildir.

Örneğin; bulunması mümkün olmayan ve üstün vasıfla nitelenen büyük mücevherler, yakutlar, kız kardeşi veya çocuğu olan cariye üzerine akid yapmak caiz değildir.

 

2. Hayvanlar Üzerine Selem Akdi Yapmak
 


Hayvanlar üzerine selem akdi yapmak caizdir.

Kölelerde yapılan selem akdinde kölenin milliyetini ve rengini belirtmek şarttır. Rum ve beyaz renkli köle gibi. Beyaz rengi de es­mer veya sarışın şeklinde nitelendirmek lazımdır. Ayrıca cinsiyeti, yaşı ve boyunun uzunluğu belirtilmelidir. Bu sıfatların tümü takri­bi olarak açıklanmalıdır. Kölenin kara gözlü ve tavlı olması gibi ni­teliklerini belirtmek en sahih kavle göre şart değildir.

Deve, at, katır ve merkep gibi hayvanların cinsiyet, yaş, renk ve nevini belirtmek şarttır. Kuşların tür, cüssenin küçüklüğü ve büyük­lüğü gibi niteliklerini; etin ise sığır, koyun, keçi veya koç eti olduğu­nu veya hayvanın buruk olup olmadığını, süt veya yem ile beslendi­ğini veya bu sıfatların aksine olarak etin but, kol veya kaburga kısmı gibi hayvanın neresinden alındığım belirtmek şarttır. Etin kemiği adet olduğu şekil üzere kabul edilir. Kumaşın; cins, uzunluk, geniş­lik, kalınlık ve incelik; dokumanın ise sıklık, gevşeklik, yumuşaklık ve sertlik gibi niteliklerini belirtmek şarttır. Kumaş mutlak şekilde belirtilirse, ham kumaş dikkate alınır. Maksur kumaşta ve hırka gi­bi dokumadan önce ipi boyanmış kumaşta selem akdi yapmak caiz­dir. Kıyasa göre kumaş dokunduktan sonra boyanmışsa, yine selem akdi sahihtir. Ben diyorum ki; en sahih kavle göre kumaş dokunduk­tan sonra boyanmışsa selem akdi sahih değildir. Alimlerin çoğunlu­ğunun kesin görüşü böyledir. ALLAH daha iyi bilir.

Hurmanın rengini, türünü, beldesini, küçük veya büyük tane­li olduğunu, eski veya yeni olduğunu açıklamak lazımdır. Buğday gi­bi hububatın hükmü de hurmanın hükmü gibidir.

Üzerine selem akdi yapılan balın dağ, şehir, yaz veya sonbahar balı; renginin ise beyaz veya sarı olduğunun belirtilmesi şarttır. Balın eski veya yeni olduğunu belirtmek şart değildir.

Ateşte pişirilmiş veya kızartılmış nesne üzerine selem akdi yapmak sahih değildir. Güneşten etkilenmiş olmanın zararı yoktur.

En zahir kavle göre, hayvanların kellesi üzerine selem akdi yapılmaz.

Elle yapılan kazan, testi, leğen, ibrik, mumluk, tencere, deri gi­bi parçaları değişik olan nesneler üzerine selem akdi yapmak sahih değildir. Dörtgen olan tencere ve kalıpta yapılan şeyler üzerine akid yapmak caizdir. Üzerine selem akdi yapılan malın iyi veya kötü ol­duğunu açıklamak en sahih kavle göre şart değildir. Mal mutlak şe­kilde zikredilirse iyi olanı dikkate alınır.

Selem akdinin bir şartı da üzerine selem akdi yapılan malın sıfatının, taraflarca bilinmesidir. Keza en sahih kavle göre satıcı ve müşterinin dışında, malın sıfatının başkalarınca da bilinmesi lazımdır.

 

3. Selem Malı Yerine Başka Bir Malı Vermek Malın Teslim Zamanı ve Yeri
 

Üzerine selem akdi yapılan malın yerine, cins ve çeşidi ayrı bir malı vermek sahih değildir. Zayıf kavle göre çeşidi aynı olan malı, üzerine akid yapılan malın yerine vermek caizdir, ancak müşterinin bunu kabul etmesi zorunlu değildir. Şart koşulan maldan daha kötüsünü vermek caiz olup müşterinin bunu kabul etme zorunlulu­ğu yoktur. Daha iyisini vermek ise caiz olup müşterinin kabul etme­si en sahih kavle göre vacibtir.

Satıcı malı şart koşulan vakitten önce hazır bulundurur da müşteri kabul edilir bir mazeret ile onu teslim almaktan çekilirse, kabul etmeye zorlanamaz. Örneğin, teslim edilen mal bakıma muh­taç bir hayvan ise veya dönem baskın dönemi ise, müşteri malı al­mak mecburiyetinde değildir. Müşterinin malı kabul etmemesi için makul bir mazereti yoksa ve bu durumda satıcı için de rehineyi kur­tarmak gibi kabul edilir bir mazereti varsa, müşteri malı teslim al­mak mecburiyetindedir. Keza en zahir kavle göre, satıcı acele ediyor­sa bu durumda da beratı zimmet için müşteri malı teslim almaya ic­bar edilir.

Malın ödeme zamanı girdikten sonra müşteri teslim yerinden uzak bir yerde satıcıyı görürse ve malı oraya götürmek masraflı ise, satıcının malı orada teslim etmesi gerekli değildir. Sahih olan kavle göre müşteri burada mal teslim edilmediği için onun bedel ve kıyme­tini isteyemez.

Müşteri teslim mahalli için teklif edilen yerin dışında malın nakli bir masraf gerektiriyorsa veya zayi olma korkusu varsa, malı teslim almaya icbar edilemez. Bu iki sebep yoksa en sahih kavle göre, müşteri malı almak için icbar edilir.

 

C. İKRAZ (BORÇ)
 

Borç vermek menduptur. Borç akdinin lafzı: "Şu malı sana borç olarak veya selef yolu ile verdim veya mislini veya karşılığını ödemen şartiyle sana mülk ettim." şeklindedir. En sahih kavle göre müşterinin borcu kabul etmesi, borç veren kişinin de teberru ehli­yetine sahip olması şarttır.

Üzerine selem akdi yapılması sahih olan şeyleri borç olarak vermek caizdir. Ancak en zahir kavle göre, kendisine nikahı helal olan kişiye cariyeyi borç olarak vermek caiz değildir. Üzerine selem akdi yapılması caiz olmayan malı borç olarak vermek en sahih kav­le göre caiz değildir.

Borç verilen mal benzeri bulunan bir mal ise, iade edilirken benzeri iade edilir. Değer biçilen bir mal ise, yerine aynı özellikte olan bir mal iade edilir. Zayıf kavle göre ise kendisine değer biçilen mallarda değer ödenir. Alacaklı, borçluyu borç akdinin yapıldığı ma­halden başka bir mahalde bulur da borcun karşılığı olan malın nak­li için bir masraf gerektiriyorsa, akdin yapıldığı beldeye göre malın kıymetini isteyebilir.

Borç akdi yapılırken kaliteli mal karşılığında kalitesiz olanı verme veya ziyadesiyle bir ödeme şart koşulursa akid caiz olmaz. Fa­kat borçlu borcunu öderken bir şart olmaksızın fazlası ile ödeme yapması güzel bir davranıştır.

Borç alan (mükteriz), şayet sağlam para karşılığında kırık pa­ra vermeyi veya başka bir şeyi vermeyi şart koşarsa, bu şart geçer­sizdir. Fakat en sahih kavle göre akid fâsid olmaz. Borç veren kimse ödeme için bir zaman şart koşar da bunda kendisinin bir amacı yoksa; bunun hükmü, yukarıda geçen kaliteli mal karşılığında kalitesiz mal vermenin hükmü gibidir.

Zamanı şart koşmakta borç verenin bir amacı varsa; meselâ ta­yin edilen zamanda mallar talan ediliyorsa, en sahih kavle göre bu­nun hükmü, kalitesiz mal karşılığında kaliteli mal vermenin hükmü gibidir.

Borç veren kişi, borç karşılığında rehin veya kefil bulundur­mayı şart koşabilir. Borç alan kişi, malı almakla mülkiyetine geçir­miş olur. Bir kavle göre ise borç alan kişi, malı sarf etmekle mülki­yetine geçirmiş olur.


Konu Başlığı: Ynt: Büyü'(Alış-Veriş)
Gönderen: Ceren üzerinde 17 Aralık 2016, 16:53:07
Esselamu aelyküm.rabbim alış veriş yaparken ticaret yaparken Allahın bize vermiş olduğu haklar dogrultusunda yapan ve haramdan  yalandan uzak kalıp peygamber efendimizin sünnetine tabi ticaret yapan ve helal kazanç sağlayan kullardan olalım inşallah....


Konu Başlığı: Ynt: Büyü'(Alış-Veriş)
Gönderen: Mehmed. üzerinde 17 Aralık 2016, 16:55:07
Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri doğru yoldan ayırmasın Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Büyü'(Alış-Veriş)
Gönderen: Ruhane üzerinde 17 Aralık 2016, 17:49:26
Rabbim helal kazanclar nasp etsin ..Ve hayirlinyerlerden hayirli alışveriş yapmamizi nasip eylesin