๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Mezheplerin Doğuşu => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 09 Aralık 2007, 19:29:12



Konu Başlığı: Mezheplerin Hükmü
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 09 Aralık 2007, 19:29:12
Usul-i dinde (akaidde) ihtilaf zararlıdır. Akaidde ihtilaf, bid'at ve sapıklığa götürür. Sapıklık da büyüdüğü zaman küfre kadar iletir. Akaidde ihtilaf, İslam ümmetinin birliğini bozar, dinde tefrika doğurur. Bu sebeple, sahabe ve bunlara güzellikle tabi olan selef alimleri Usul-i dinde (akaidde) ihtilafı haram saymlş1ar ve buna asla cevaz vermemiş1erdir. Çünkü ümmetin birlik ve dayanışmasını aynı iman esasları etrafında ittifak etmek sağlar. Kamil imanın mü'minleri birbirleriyle birleştirdiği kadar başka hiç bir şey birleştiremez: "Ve (Allah) onların gönüllerini (iman ve Allah sevgisiyle birleştirendir. Sen yeryüzünde bulunan her şeyi harcamaz olsaydın yine onların (müslümanların) gönüllerini bu derece kaynaştıramazdın Çünkü Allah onların aralarını (iman ile) birleştirip kaynaştırdı. Çünkü O mutlak galibtir, yegane hüküm ve hikmet sahibidir" (el-Enfal, 8/63).

    İslam birliğini parçalayıcı nitelikteki akide ayrılıklarının haram olduğuna delalet eden ayetler çoktur: "Hepiniz toptan Allah'ın ipine sarılınız. Ayrılıp parçalanmayınız." "Siz kendilerine apaçık deliller geldikten sonra ihtilaf ederek dağılıp parçalananlar gibi olmayın"(Alu İmran, 3/103,105). Hz. Peygamber'in Allah tarafından' getirmiş olduğu kesin delillerle sabit olan bir hükmün kendisi ihtilaf konusu yapılamaz. Dinden olduğu kesin delillerle bilinen esaslardan (zarurâtı diniyyeden) birini veya birkaçını inkâr eden bir mezhebin İslâm ile alakası kesilir.

     Fıkıhtaki ihtilaflar, itikattaki ihtilaflar gibi bid'at ve delâlete götürmez. Usul-i din ile füru-ı dindeki (amelî hükümdeki) ihtilaf arasında büyük fark vardır. İslâm dininin akaidinde kesin delilsiz ihtilaf haram, bid'at ve dalalet sayılırken fıkhi meselelerde içtihadların farklılığı rahmet sayılmıştır. Böylece zaman ve mekânlara göre Muhammed ümmetine geniş imkânlar sağlanmış olur. Hz. Peygamber (s.a.s.) Muaz İbn Cebel'i (v.19/640) Yemen'e vali olarak gönderirken ona sordu. "Ne ile hükmedeceksin?" O da "Allah'ın kitabıyla" "-Onda bulamazsan." Muaz: "Rasulullah'ın sünnetiyle hükmederim" dedi- "Bunların herikisinde de bulamazsan ne yaparsın." diye sorunca, Muaz: "O zaman re'yimle içtihad ederim." dedi. Rasulullah bu cevaptan memnun kalarak "Rasulünün elçisini, rasulünün razı olacağı bir şeye muvaffak kılan Allah'a hamdolsun " dedi (Ebû Dâvûd, el-Akdiye, 11; Ahmed b. Hanbel,Müsned, V, 230, 236). Böylece Rasulullah Kitab ve Sünnet'te hükmü bulunmayan meseleler hakkında ictihad etmesine izin verdi. Fakih sahabiler de Muaz b. Cebel'in yolunu takip ettiler.

     Yalnız "mevrid-i nas'da içtihada mesağ yoktur" yani Kitab ve Sünnet'te hükmü bulunan bir mesele içtihad konusu olamaz. Nasslardaki hükmü ne ise onunla hüküm verilir. Hadisler mütevatir, meşhur, ahad, muttasıl, munkatı, mürsel gibi kısımlara ayrılır. Mütevatir (bunun sayısı çok azdır) ve meşhur hadisi her müctehid delil olarak alır. Hanefiler hadis hususunda titiz davrandıkları için çoğu zaman ahad haberi delil olarak kabul etmezlerdi. Şâfiî, ahad haberi kıyasa tercih ederdi.

     Tabiin ve Tebe-i Tabiin devrinde Hicaz'da hadis bilenler çok olduğu için Hicaz fukahasına "Ehlül-Hadis" denmiştir. Irak'ta daha çok rey, kıyas ve içtihad yoluyla hüküm verildiği için, Irak fakihlerine de "Ehl-i Rey" denilmiştir.

    Hicri I. asrın sonlarından itibaren mezheblerin kurucuları, akaid ve fıkıhtaki görüşlerini beyan ederler, meselelerin hükümlerini açıklarlardı. Bunlardan okuyanlar ve yazanlar, sözlerini ve içtihadlarını duyan insanlar, bunların görüş ve açıklamalarına uyarlardı. Böylece bu zatların görüş ve içtihadları halkın anlayışlarında bir mezheb olarak yerleşir kalır. Mezheb sahibi olan bu büyük âlim ve imamlar hiç bir zaman, biz bir mezheb kuruyoruz, bize uyunuz, diye halkı görüşlerine uymaya çağırmazlardı. Hükümdar, emir gibi kimselerin davet ve emriyle de bir mezheb kurmaya yeltenmemişlerdi.

    Fıkhi ihtilafın cevazıyla beraber mezhebi içtihadın Kur'ân'ın ruhuna uygun olması gereklidir. Yani içtihat tevhid, mahlukata şefkat, başkalarının can, namus ve mal haklarına hürmet, iffet, adalet, eşitlik, istikamet, emanet ve vazifelere riayet, iyilik ve bunda yardımlaşma esaslarına aykırı olmamalıdır. Peygamberimiz, müctehidin içtihadında isabet ederse, iki sevab, iyi niyetle Allah rızası için yaptığı içtihadında hata ederse, bir sevab alacağını söylemiştir (Buhari, el-İ'tisam, 21; Müslim, el-Akdıye, 6).


Konu Başlığı: : Mezheplerin Hükmü
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 22 Mayıs 2009, 18:52:33
Sevgili hocam insanlar şu zamanda tarikat  , cemaat , topluluk , nurculuk ,süleymancılık vs... gibi ibadet topluluklarını hala mezheb sanmakda ama bilmezlerki bunların hicbiri bir mezhebi temsil etmez...Sadece takva yolunda yürümek için vesilelerdir.Mezhebler konusunda denilebilecek her şey dendigi için bu bölümün tamammında ekleme yapmıyacagım saygılar sevgiler şu hizmetde çalışmasına olsun...Elçi


Konu Başlığı: Ynt: Mezheplerin Hükmü
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 04 Eylül 2014, 15:53:15
Yazıda da belirtildiği gibi usul-u din ile furu-u dinin iyi ayırt etmek gerekli. Mezhebler konusunda bizlerin bilgilenmesine sebep olduğunuz için Rabbim sizlerden razı olsun.


Konu Başlığı: Ynt: Mezheplerin Hükmü
Gönderen: Rüveyha üzerinde 30 Mart 2016, 05:45:22
Ve aleykumusselam.Âmin ecmain inşallah..Mezhep konuları çok sorulan, konulardan biri..Konu öz bir şekilde açıklanmış..Çok faydalu oldu.Allah razı olsun İnşaAllah


Konu Başlığı: Ynt: Mezheplerin Hükmü
Gönderen: Sevgi. üzerinde 30 Mart 2016, 06:23:07
  Aleyna Ve Aleykümüsselăm. Emeklerinize sağlık kardeşim.Vesileniz ile konu tekrarı yapmış olduk Mevlam Razı olsun inşaAllah..


Konu Başlığı: Ynt: Mezheplerin Hükmü
Gönderen: Mehmed. üzerinde 14 Kasım 2018, 14:52:59
Ve Aleykümüsselam Dinimizde fıkıh konularında ayrılık hoş görülürken itikad yani iman esasları konusunda ayrılığa müsaade edilmemiştir Rabbim paylaşım için razı olsun