> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > Mevlana Kitaplığı > Mesneviden Hikayeler II
Sayfa: 1 [2]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Mesneviden Hikayeler II  (Okunma Sayısı 3781 defa)
29 Ocak 2010, 09:20:26
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #5 : 29 Ocak 2010, 09:20:26 »



AYKIRI GİDİŞ
Aykırı gidişe Kurandan getireceğimiz başka bir misal de dinlesen yerindedir.
Münafıklar, buna benzer bir çift, tek oyununu da Peygamberle oynamışlardı. “Ahmet
dinini yüceltmek için bir mescit yapalım” dediler. Halbuki bu mürtetlikten başka bir
şey değildi. Bu çeşit aykırı bir oyuna girişerek Peygamberin mescidinden başka bir
mescit yaptılar. Döşemesini, tavanını, kubbesini düzdüler.
Fakat bununla cemaati ayırmak diliyorlardı. Yalvararak Peygamberin yanına geldiler,
deve gibi huzuruna çöktüler. “ Ey Allah Peygamberi, lütfedip o mescide kadar bir
zahmet etsen; kademlerinle kutlasan. Günlerin kıyamete kadar ter-ü taze olsun!
Topraklı, bulutlu günün, zaruret ve yoksulluk gününün mescidi işte. Diledik ki oraya
bir garip gelirse yer bulsun, bu hizmet konağında bolluğa ersin.
Bu suretle de din şiarı çoğalsın, etrafa yayılsın, dostlarla olunca acı yemiş bile hoştur.
Bir an orayı şereflendir, bizi tezkiye et sen aysın biz de gece. Bir an olsun bizimle ol
da. Gece cemalinle gündüze dönsün, ey cemali, geceleri aydınlatan güneş.!” Dediler.
Ah ne olurdu bu sözleri gönülden söyleselerdi de muratları olsaydı. Gönül istemeden
ağza gelen latif sözler, külhandaki yeşilliğe benzer dostlar. Uzaktan bak, geç. Yavrum
onlar yemeye kokmaya değmez.
Vefasızlara gitme. Onlar; iyi dinle, yıkık köprüdür. Bilgisiz biri oraya ayak basarsa
köprü de yıkılır, ayağı da kırılır. Asker, nerede bir bozgunluğa uğrarsa iki üç karı
tabiatlı adamın yüzünden uğrar. O, erkek gibi silahlanıp savaş safına girer. Diğerleri
de, işte tam dost diye ona güvenirler. Fakat savaş zahmetlerini gördü mü yüz çevirir.
Onun kaçışı senin manevi kuvvetini de kırar. Bu bahis, uzundur. Uzadıkça uzar,
maksat da gizli kalır, geçelim.
Halk Peygambere masallar okumakta; yalan dolan atını sürmekteydiler. O
merhametli, şefkatli Peygamber gülümseyerek ancak “ Peki” diyebildi. O cemaatin
teşekkür edilmesi icap eden işlerini anladı, icap edeceğini söyleyerek haber
getirenleri sevindirdi. Onların hileleri gözünün önünde görünüp duruyor, o hileleri sür
içinde kıl görür gibi birer, birer görüyordu. Fakat o lütuf sahibi Peygamber, kılı
gömemezlikten geliyor, o zarif kimse sütü övüyordu. Yüz binlerce hile ve hud’a
kıllarına o an gözünü yummuştu.
O kerem denizi doğru buyurmuştu. “ Ben sizi sizden ziyade esirgerim, ben adeta
dehşetli surette alevlenmiş, yalınlanmış bir ateşin kıyısına oturmuş bir adama
benzerim. Siz pervane o tarafa koşuyorsunuz. Ben de iki elimle pervane
koymaktayım” Münafıkları dileği üzerine Peygamber, o tarafa yürüyünce Allah gayreti
haykırdı: “ Gul sesini dinleme, bu habisler hile ettiler, söyledikleri sözlerin hepsi
aykırıdır.
Maksatları kara yüzlülükten başka bir şey değildir. Hıristiyanlarla, Yahudiler, en
hayırlı dini nasıl olur da aralar? Cehennem köprüsü üstüne bir köprü kurdular, Allah’a
tavlada hileye giriştiler” maksatları Peygamberin sahabesinin arasını bozmaktı. Her
herzevekil Hakk’ın fazıl ve ihsanını nasıl tanır? Şam’dan buraya bir Yahudi getirmek
niyetindeydiler. Yahudiler, o Şamlı Yahudi’nin va’zından sarhoş olmuşlardı.
Peygamber, “ Gelmeğe gelirim ama şimdi yol üstündeyiz. Savaşa gidiyoruz. Savaştan
dönünce o mescide giderim” buyurdu; Onları defetti; savaşa gitti. O kötü, o yalancı
kişileri bu suretle avuttu. Dönünce münafıklar, tekrar gelip evvelki va’dini
hatırlattılar. Allah, “ Peygamber, açıkça söyle. Neticesi savaş bile olsa onların
hıyanetlerini açığa vur” dedi. Peygamber de “ Ey hilebaz Kavim susun da sırlarınızı
söylemeyeyim” deyip sırlarından birkaçını söyleyiverdi. Derhal halleri kötüleşti.
Münafıkların elçileri ,hemen “haşa, haşa” demeğe başladılar.
Her münafık, koltuğuna bir Mushaf urup hile ile Peygambere koştu; yemin etmeye
koyuldu. Çünkü yemin etmek siperdir ve yemin etmek,yalancı kişilerin adetidir.
Yalancı, dolancı adam, dinde vefakar olmadığından her an yemininin bozar.
Doğruların yemin etmeğe ihtiyaçları yoktur. Onların gözleri aydındır. Ahdi, misakı
bozmak, ahmaklıktandır.
Yeminine vefa etmek ve yemininde durmaksa temiz kişinin işidir. Peygamber dedi ki :
Sizin yemininize mi inanayım, Allahnın yeminine mi?” Münafıklar, yine ellerin de
Mushaf olduğu halde güya ağızlarının orucuyla yemin etmeye giriştiler. “ Bu doğru ve
temiz kelam hakkı için o mescidi kurmamız Allah rızası içindir.
Bu hususta hiçbir hilemiz, düzenimiz yok. Orada ancak Allah’ı anacak, doğru bir
yürekle Allah’a ibadet edeceğiz” dediler. Peygamber dedi ki : “ Allahnın sesi, kulağına
diğer sesler gibi gelmekte. Hak, kulaklarınızı mühürledi de Allah sesini
duymuyorsunuz. İşte apaçık kulağıma Allah sesi gelip duruyor. Adeta tortuyu saftan
süzmekteyim” nitekim ey bahtı kutlu, hak sesi, Musa’ya da bir ağaçtan gelmişti. “ Ben
Allah’ım” sesini bir ağaçtan duymuştu. O sesle beraber nurlar belirmiş, parlamıştı.
Vahiy nuruna karşı aciz kalınca yine yemin etmeye koyuldular. Allah yemine siper
demiştir. Savaşçı ,siperi elden bırakır mı? Peygamber, yine apaçık onları yalanladı ve
fasih bir surette onlara “ Şüphe yok, yalan söylüyorsunuz” dedi.
Peygamber, va’dinden dönünce sahabe beden birisinin gönlüne inkar düşüncesi
düştü. Peygamber böyle ak sakallı, kamil, koca kişileri utandırıyor. Nerede kerem,
nerede ayıp örtmek, nerede haya? Hani Peygamber, yüz binlerce ayıbı örterlerdi?
Dedi; derhal yine bu itiraz, yüzümüzü saratmasın, mahcup düşmeyeyim diye
gönlünden istiğfar etti.
Münafık kişilerle dost olmanın şomluğu mümini de onlar gibi çirkinleştirdi, asileştirdi.
Yine “ Ey gizli şeyleri bütün inceliğiyle bilen Allah, beni küfrümde ısrar eder bir halde
bırakma. Bakışım nasıl elimde değilse gönlüm de elimde değil. Yoksa bu an hışımla
gönlümü yakardım” dedi.
Bu düşünceyle uykuya daldı, münafıkların mescidini fışkı ile dolu gördü. Mescidin
taşları pislik içinde harap olmuştu. Onlardan kara dumanlar tütüyordu. Çıkan
dumanlar, adamın boğazına girdi, boğazı yandı. O acı dumanın kokusundan uyandı.
Hemen yüzüstü kapanıp ağlamaya başladı. Allah bunlar, münkirlik nişanesi.
Kahır ve gazap, beni iman nurundan ayıran böyle bir şefkatten daha iyi” diyordu.
Mecaz ehlinin çalışıp çabalamasını araştırsan görürsün ki soğan gibi kat, kattır. Fakat
her katı, öbüründen daha içsiz, daha boş. Halbuki doğruların her işi öbüründen daha
iyi, daha yerindedir. Münafıklar, ziyneti libaslarının üsütne. Kuba Mescidini yıkmak
için yüzlerce gayret kemeri kuşanmışlardı. Onlar, Eshab-ı Fil’e benziyorlardı.
Habeşistan’da bir Kabe yapmışlardı da Allah, Kâbelerine ateş vurmuştu.
Bunun üzerine öç almak için Kabe’yi yıkmaya niyetlendiler. Halleri nice oldu, Kuranı
oku anla! Dinde kara yüzlü olanların hileden düzenden,savaştan başka bir şeyleri
yoktur. Her sahabe, mescit hakkında apaçık bir rüya gördü, bu suretle münafıkların o
mescidi yapmaktaki maksatları meydana çıktı. Bu rüyaları bir, bir söylesem şüphe
edenlerce de hakikat apaçık anlaşılır. Fakat sırlarını açmaktan ürküyorum. Çünkü
peygamberler nazenindirler, onlara naz yaraşır.
Onlar şeriatı, taklide uymaksızın kabul etmişler, o peşin parayı mehenge vurmadan
almamışlardır. Kuranın hikmeti müminin kayıp malıdır. Herkes kaybını bilir, tanır.
Mesela bir deven olsa da kaybetsen, araştırmaya koyulsan bulunca, senin deven
olduğunu nasıl bilmezsin? Arapça da “ Dalle” kaybolmuş, elinden kurtulup kaçmış, bir
yere gizlenmiş deveye derler. Kervan, yükü yüklemeğe gelmiş. Seninse deven
kaybolmuş, ortada yok. Dudağın kupkuru o yana bu yana koşup durmaktasın, kervan
da uzaklaşıyor. Gece de yakın.
Pılı pırtı kokulu yerde, toprak üstünde kalmış, sen deve peşinde şuraya buraya dönüp
dolaşıyorsun. “ Müslümanlar; sabahleyin ahırdan bir deve kaçtı göreniniz var mı ? kim
söylerse kim haber verirse şu kadar para veririm” demeye başlarsın; Herkesten sorup
soruşturursun. Her aşağılık adam, sana bıyık altından güler. Biri “ Bir deve gördük, şu
tarafa, çayıra doğru gidiyordu” der. Öbürü “ Ha ,ha kulağı da kesikti” der, bir başkası
da der ki: “Üstünde nakışlı bir çuval vardı.” Diğer biri “ Gördüm, tek gözlüydü” der, bir
diğeri de der ki “ uyuzluktan tüyü filan da kalmamıştı Müjde almak için her bayağı
adam, yüzlerce nişan söyler durur.
Bu şuna benzer: herkes marifet hususunda gayp mefsufunu bir sıfatla över. Filozof
onu başka bir çeşitte anlatır. Mübahase eden, onun sözünü cerh eder. Başka biri her
ikisini de kınar. Bir başkası da riya ile can çekişir. Halk, bunları da o köyün adamı
sansın diye her biri, bu yola ait deliller söyler. Hakikatten şunu bil ki bunların hepsi
hak değildir. Fakat bu sürünün hepside sapık değil. Çünkü hak olmadıkça, batıl
meydana çıkmaz. Ahmak, kalp altını, altın kokusunu duyar da alır.
Alem de sağlam ve geçer akçe olmasaydı kalpı nasıl harcıya bilirdin? Doğru olmasaydı
yalan olur muydu hiç? O yalan, doğrudan nurlanır. Doğru ümidiyle eğriyi de alırlar.
Zehri şekere dökerler de öyle içerler. Güzel ve tatlı buğday olmasaydı buğday gösterip
arpa satan ne yapardı?
Şu halde bütün bu sözler batıldır. Batıllar hak ümidiyle gönüle tuzaktır. Ama hepsi
hayalden, sapıklıktan ibarettir de deme. Çünkü alemde hakikatsiz hayal olmaz. Allah
kadir gecesidir. Kadir gecesi, insan her geceyi ibadetle geçirsin diye geceler içinde
gizlidir ya Allah da öyle gizli.
Ey genç, her gece Kadir gecesi değildir ama bütün geceler de ondan hali değil. Hırka
giyenler arasında bir Allah fakiri vardır. Sana da haksa ona yapış! Nerede anlayışlı bir
mümin ki padişahtan yoksulu ayırt ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Mesneviden Hikayeler II
« Posted on: 25 Nisan 2024, 04:31:16 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Mesneviden Hikayeler II rüya tabiri,Mesneviden Hikayeler II mekke canlı, Mesneviden Hikayeler II kabe canlı yayın, Mesneviden Hikayeler II Üç boyutlu kuran oku Mesneviden Hikayeler II kuran ı kerim, Mesneviden Hikayeler II peygamber kıssaları,Mesneviden Hikayeler II ilitam ders soruları, Mesneviden Hikayeler IIönlisans arapça,
Logged
29 Ocak 2010, 09:22:20
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #6 : 29 Ocak 2010, 09:22:20 »

SECCADESİZ NAMAZ
Bir gün Ayşe, peygambere dedi ki “ Ey Allah resulü, sen aşikar, gizli, neresini bulursan
orada namaz kılmaktasın. Halbuki evde pis adamlar da gezip tozuyor. Sen de bilirsin
ki pis çocuklar, nereye varırsa orasını pislerler.”
Peygamber, şunu “ Bil: Allah, büyükler pis şeyleri temiz etmiştir. Hakkın lütfu, bu
yüzden secdegahımı, ta yedinci kat göğe kadar arıttı” diye cevap verdi. Kendine gel,
kendine. Padişahlara hasede kalkışma. Terke hasedi. Yoksa alemde sen de bir iblis
olursun. Veli zehir yese bal olur. Sen bal yesen zehir kesilir. O varlığını Allah varlığına
tebdil etmiştir. İşi de eşyayı tebdil etmedir.
O lütuftan ibaret bir hale gelmiştir, her türlü ateşi de nur olmuştur. Ebabil kuşlarında
Allah kuvveti vardı. Yoksa bir kuşcağız nasıl olurda bir fiili helak edebilirdi? Koca bir
orduyu birkaç kuş kırıp geçirdi. Bak da bu kudretin Allahdan olduğunu bil. Eğer
bundan şüpheye düşersen yürü var, Eshabı fil suresini oku. Onunla inada kalkışır,
beraberlik davasına girişirsen, yok mu? Eğer onlardan başını kurtarabilirsen beni de
kafir bil sen?
Bir fareceğiz, bir devenin yularını eline aldı. Kurula, kurula yola düştü. Deve ,
tabiatındaki mülayimlik yüzünden onunla beraber yürümeye koyuldu. Fare “ Ben, ne
de pehlivan, ne de yiğit ermişim” diye gurura düştü. Düşüncesinin ışığı deveye
aksetti. “ Hele hoşindi. Ben sana gösteririm!” dedi.
Gide, gide bir büyük ırmak kenarına geldiler. Öyle büyük, öyle derindi ki ulu bir fil bile
o ırmakta zebun olurdu. Fare orada duru, kaskatı kesildi. Deve “ Ey dağda, ovada
bana arkadaş olan, bu duraklama ne, niye şaşırdın? Irmağa ercesine ayak bas, gir
suya1 sen kılavuzsun, benim öcümsün. Yol ortasında durup susma” dedi.
Fare dedik ki: “ Bu su, pek büyük, pek derin bir su, arkadaş,ben boğulmaktan
korkuyorum” deve “ Hele bir göreyim, ne kadarmış bu su ?” deyip hemen ayağını attı.
Dedi ki: “ A kör sıçan, su diz boyuymuş. A hayvanların kusuru, neden şaşırdın?” fare,
“ Sana karınca bize ejderha1 dizden dize fark var. Ey hünerli deve, sana diz boyu ama
benim tepemden yüz arşın geçer.” Dedi.
Deve dedi ki. “ Öyleyse bir daha küstahlık etme de cismin, canın yanıp yakılmasın.
Sen kendi gibi farelerle boy ölçüş. Deveyle sıçanın sözü yoktur.” Fare “ tövbe ettim,
Allah hakkı için beni bu helak edici sudan geçir.” Dedi. Deve acıdı, “ haydi hörgücüme
sıçra otur. bu geçiş benim işim. Seni de, senin gibi yüzlercesini de geçiririm” dedi.
Madem ki peygamber değilsin. Yola düş de günün birin de kuyudan kurtulup yüce bir
makama erişesin. Sultan değilsen yürü, riayet ol. Kaptan değilsen gemiyi öyle
alabildiğine yürütme. Ticarette kamil değilsen yalnız başına dükkan açma; yoğrulup
kemale gelinceye dek birisinin hükmü altına gir.! “ Susun, dinleyin” emrini işit, sükut
et. Madem ki Allah dili olamadın, kulak kesil.
Söylersen bile sual tarzında söz söyle. Padişahlar padişahıyla edepli konuş! Kibir ve
kinin başlangıcı şehvettendir. Şehvetinin yerleşip kuvvetlenmesi de itiyat
yüzündendir. Kötü huy, adet edindiğinden dolayı sağlamlaşır, yerleşir. Seni ondan
vazgeçirmek isteyene kızarsın. Toprak yemeye alışırsan kim seni bundan menetmeye
kalkışırsa onu düşman sayarsın. Puta tapanlar bu tapmayı huy edindiklerinden men
edenlere düşman olmuşlardır. İblis ululanmayı huy edinmişti de eşekliğinden Adem’i
kendisinden aşağı gördü.
“ Benden daha ulu başka birisi yok ki. Benim gibi bir kişi, ona secde eder mi?” dedi.
Ululuk zehirdir. Ancak, ta ezelden panzehire sahip olan ruh müstesna. Dağ yılanla
dolu ise içersinde panzehir yeri bulundukça korkma. Kafana ululuk yerleşmiş, onun
için kim seni kırarsa onu ezeli düşman sayarsın.
Birisi huyuna aykırı söz söylerse ona bir hayli kinlenirsin. Beni huyumdan çevirecek,
şakirt haline sokacak, kendisine tabi kılacak dersin. Böyle adamın kötü huyu serkeş
olmasa, o huya aykırı şeylere niye ateşlenir, kızar; yahut muhalife müdana eder, onun
gönlünde bir yer kazanır. Çünkü kötü huyu adamakıllı kuvvetlenmiştir.
Karınca gibi olan şehvetti, itiyat yüzünden adeta ejderha kesilmiştir. Şehvet yılanını
önceden öldür. Yoksa hemencecik ejderhalaşır. Fakat herkes, yılanını karınca görür.
Sen kendini bir gönül sahibine sor! Bakır altın olmadıkça bakırlığını; gönül padişah
olmadıkça müflisliğini bilmez.
Bakır gibi sen de iksire hizmet et. Gönül dildarın cevrini çek. Dildar kimdir? İyice bil.
Dildar ehli dildir. Çünkü ehli olan, gece ve gündüz gibi cihandan kaçıp durmakta,
alemde eğleşmemektir. Allah kulunun ayıbını az söyle, padişahı hırsızlıkla az kına.
GEMİDEKİ DERVİŞ
Bir gemide bir derviş vardı. Erliği kendisine arka yastığı yapmış, ona dayanmıştı.
Gemide bir kese altın kayboldu. Herkesi aradılar. Birisi onu da gösterip, “ Bu uyuyan
yoksulu da arayalım” dedi. Para sahibi derdinden onu da uyandırdı. “ Bu gemide bir
kese kayboldu. Herkesi aradık, bu arayıştan sen kurtulamazsın. Hırkanı çıkar, soyun
da senin hakkında kimsenin şüphesi kalmasın” dedi.
Derviş “Yarabbi, şu aşağılık kişileri, kulunu töhmet altına alıyorlar, fermanını eriştir”
dedi. Dervişin gönlü dertlenir dertlenmez hemen denizin her tarafından yüz binlerce
baş çıkardı. Her birinin ağzında bir inci vardı. Ama ne inci? Her tanesi bir memleket
haracı. Allahdan geliyor, elbette eşi bulunmaz. Derviş gemiye birkaç inci atıp fırladı,
havayı adeta kendisine bir taht edip oturdu.
Padişahlar gibi tahtının üstüne bağdaş kurup kuruldu. O havanın yücesin de, gemi de
onun önünde! Dedi ki: “Yürüyün, gidin. Gemi sizin Hak benim, yoksul bir hırsız sizinle
bir arada olasın! Bakalım, bu ayrılıktan kim ziyan eder? Ben hoşum, Hak’la çift,
halktan tek! O, beni hırsızlıkla töhmet altına alır ne yularımı bir gammaza verir!”
Gemidekiler dediler ki: “ Ey ulu, sana bu yüce makamı ne yüzden verdiler?” derviş,
“Yoksulu töhmet altına almak, hor hakir bir şey için Hakk’ı incitmek yüzünden. Haşa
bu yüzden değil. Ululara tazim ettiğinden çünkü ben, yoksullar hakkında hiç kötü
zanna düşmedim. Onlar öyle latif, öyle nefesleri hoş kişilerdir ki onları ululamak için
Allahdan “ Abese” suresi geldi.
Onların yoksulluğu, dünyayı dönüp dolaşma yüzünden ve dünyalık için değil. Hak’tan
başka hiçbir şey olmadığından onlarda yokluğu, yoksulluğu kabul etmişlerdir. Nasıl
töhmet altına alabilirim ki Hak, ondan yedinci kat göğe kadar hazinelerine emin
etmiştir” dedi. Töhmetli duygudur; latif nur değil. Nefis sofestai olmuştur, vur nefsin
kafasına! Çünkü hakikati kötekle anlar delil getirmekle değil.
Mucize görür, aydınlanır. Sonradan der ki: o bir hayaldi. Hakikat olsaydı o gördüğüm
şaşılacak şey gece gündüz gözümün önünde dururdu. Halbuki o temiz gözlerde
mukimdir, hayvan gözüne karin olmaz. O şaşılacak şey, o mucize, bu duygudan utanır
çekinir. Tavus kuşu, hiç dar bir kuyuya girer mi? Sakın bana, çok söylüyor deme. Ben
yüzde birini söylüyorum, söylediğim de pek cüzi, muhtasar!
Sofiler, bir sofiyi kınayıp tekke şeyhinin yanına gelerek, Şeyhe “ Ey ulumuz, medet bu
sofiden öcümüzü al”dediler. Şeyh “ sofiler, şikayetiniz neden” diye sorunca birisi “ bu
sofinin üç kötü huyu var; söze başladı mı çan gibi susmak bilmez, boyuna söyler.
Yemeğe girişti mi yirmi kişinin öğününden fazla yemek yer.
Yattı mı uyudu mu Eshabı Kehf’ benzer” dedi. Sofiler, bu üç huy, yol ehline yaraşmaz
diye şeyhin huzurunda savaşa giriştiler. şeyh o fakire yüz çevirip dedi ki: “ Ne halin
olursa olsan, o halde itidali koru. “ işlerin hayırlısı orta hallidir” diye haberde bile var
vücuttaki ahlat itidal yüzünden faydalı.
Bunların biri herhangi bir arızî sebeple fazlalaştı mı insanın bedeninde hastalık
meydana gelir. Yoldaşına pek yüklenme çok söz söyleme, onu pek övme, çünkü bu,
nihayet ayrılığa sebep olur. Musa’nın sözü, kendince haddindeydi ama o iyi dosta
fazla geldi. o fazlalık da Hızır’la arasının açılmasına sebep oldu. Musa’ya “ Haydi git
sen çok söylüyorsun gayri ayrılık gelip çattı! Musa, sen ne fazla konuşuyorsun, git
uzaklaş yahut da benimle olunca kör dilsiz kesil.
Yok eğer gitmez, inadına oturursan hakikatte de bence gitmiş, benden ayrılmış
sayılırsın” dedi. Mesela namazda ansızın yellensen , biriside sana git yeniden aptes al
dese, gitmez orada kakılır kalır namaz kılmaya devam edersen istediğin kadar eğil
bükül yat kalk be şaşkın, zaten namazın gitti. Yürü seninle eş olanların, sözünü
sohbetini susamışçasına sevenlerin yanına var.
Bekçi uyuyanlara göredir. Balıkların bekçiye ne ihtiyacı var? Çamaşırcıya elbise
giyenler muhtaçtır. Çırçıplak canın ziyneti Allah tecellisidir. Ya çıplakları bırak, bir
yana çekil yahut onlar gibi elbiseden vazgeç! Yok eğer tamamıyla soyunamıyorsan
bari elbiseni azalt da orta halli ol!”
Fakir, o şeyhe ahvalini anlattı, suçuna özürler diledi. Şeyhin sualine, Hızır’ın cevapları
gibi güzelce, doğruca cevaplar verdi. Nitekim Kelimin suallerine Hızır’ın Alim Allahdan
verdiği cevaplarlarla; Musa’nın müşkülleri halloldu. Hızır Musa’ya her müşkülü için
anlatılamayacak derecede miftahlar verdi.
Dervişe Hızır’dan mirastı, o da şeyhin suallerine cevap vermede himmet etti. Dedi ki :
“Orta yol hikmetse de bu orta hallilik de nispidir. Su deveye göre azdır, fakat fareye
göre deniz gibiydi. Birisinin dört ekmeğe ihtiyacı olurda iki, yahut üç tanesini yerse
bu, orta bir yiyiştir. Fakat dördünü de yerse bu yiyiş, orta bir yiyiş değildir ki. O adam,
kaz gibi hırsına esir olmuştur. Birisinin on ekmeğe iştahı olsa da altısını yese bu orta
say...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: 1 [2]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes