> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > Mevlana Kitaplığı > Mesnevi-i Şerif Tercümesi VI.
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Mesnevi-i Şerif Tercümesi VI.  (Okunma Sayısı 1864 defa)
27 Ocak 2010, 17:35:53
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 27 Ocak 2010, 17:35:53 »



Mesnevi-i Şerif Tercümesi VI.

RAHMAN VE RAHİM ALLAH ADIYLA

Bu, Mesnevi kitabının ve mânevi delillerin altıncı cildidir. Vehim ve şüphe karanlıklarını aydınlatan, zan ve tereddüt
hayallerini gideren bir ışığa benzer. Fakat bu ışığı hayvani duyguyla görmenin imkânı yoktur. Çünkü hayvanlık durağı,
aşağılıkların en aşağısıdır ve o duraktakileri, aşağılık âlemin suretini yapsınlar, düzsünler diye yaratmışlardır. Onların
duygularıyla anlayışlarına, o, çizgiyi aşmasınlar diye bir daire çekmişlerdir. ”Yüce,üstün ve her şeyi bilen Allah’nın
takdiridir bu. ” Yani,Allah,onlara işleyecekleri işlerle, bakıp görebilecekleri yeri göstermiştir. Nitekim her yıldızın da
gökyüzünde bir yeri, bir tezgâhı vardır, ancak kendisine ait olan yerde, kendisine ait olan işi işler. Bir şehrin hâkimi gibi
hani. Onun hükmü de yalnız o şehirde geçer, o şehrin dışında geçmez. Allah, bizi bir yerde hapsolmaktan, (gözlerimizi,
kulaklarımızı, kalplerimizi) mühürlemekten, perde altında bıraktığı kullara göstermediği şeyleri bize de göstermekten
korusun. Öyle olsun ey âlemlerin Rabbi!
Rahman ve Rahim Allah adıyla
1. Ey gönüllerin hayatı Hüsameddin, nice zamandır altıncı cildin yazılmasına meyledip durmaktasın.
Husami-name, senin gibi bilgisi çok bir erin çekişiyle dünyayı dönüp dolaşmada.
Ey mânevi er, Mesnevinin son cildi olan altıncı cildi de sana armağan sunmaktayım.
Bu altı ciltle altı cihete nur saç da çevresini dolanmayan dolansın.
5. Aşkın beşle, altıyla işi yoktur. Onun maksadı, ancak sevgilinin kendisini çekmesidir.
Belki bundan sonra bir izin gelir de söylenmesi lâzım olan sırlar söylenir.
Bu ince ve gizli kinayelerden daha açık, daha anlayışlı bir tarzda anlatılır.
Sır, ancak sırrı bilenle eşittir. Sır, onu inkâr eden kişinin kulağına söylenmez.
Fakat Allah’dan davet etme emri gelince artık halkın kabul edip etmemesiyle ne işimiz var?
10. Nuh, tam dokuz yüz yıl kavmini davet edip durdu. Her an da kavminin inkârı arttı.
Fakat söylemeden vazgeçti mi? Hiç sükût mağarasına çekilmeye kalkıştı mı?
Köpeklerin havlaması ile kervan, hiç yolundan kalır mı?
Ay ışığı olan gecede dolunay, köpeklerin havlaması ile yürüyüşünü ağırlaştırır mı, dedi.
Ay, ışığını saçar, köpek de havlar durur. Herkes, yaradılışına göre bir hizmette bulunur.
15. Takdir herkese bir hizmet vermiş, herkesi bir işe lâyık görüp iptilâya salmıştır.
Ay der ki: Köpek, o pis sesini bırakmıyorsa ben ayım, gidişimi nasıl bırakırım ki?
Sirke, sirkeliğini artırdıkça şekerin artması gerek.
Kahır, sirkedir, lütuf da bala benzer. Sirkengübinin temeli, bu ikisidir.
Bal, sirkeden az oldu mu sirkengübin, iyi olmaz.
20. Nuh’un kavmi de, ona sirke döküp duruyorlardı, fakat Allah’nın lütuf ve ihsan denizi ona daha fazla şeker
dökmekteydi.
Onun şekerine cömertlik denizinden yardım edilmekte idi de o yüzden âlem halkının sirkesinden fazlaydı onun şekeri.
Tek bir kişi ama bine bedel... Kimdir o? Allah velisi. Hattâ o yüce Allah kulu, yüzlerce zamanın tek eridir.
Denize bir yol bulmuş olan küpün önünde ırmaklar bile diz çöker.
Hele şu deniz yok mu? Bütün denizler, bu örmekleri, bu sözleri duyunca,
25. Ulu bir ad, küçücük, ehemmiyetsiz bir ada eş oldu diye utançlarından ağızları acılaşır.
Bu dünyanın o dünya ile birleşmesinden bu dünya, utanır, ortadan kalkar.
Bu söz dardır, derecesi pek aşağıdır. Yoksa bayağı bir şeyin hasın hası ile ne münasebeti var?
Kuzgun,üzüm bağında kuzgunca bağırır. Fakat bülbül, bunu duyup sesini azaltır mı?
Bu “Allah dilediğini yapar” pazarında her ikisi için de ayrı alıcı var.
30. Dikenliğin gıdası ateştir; sarhoş dimağının gıdası da gül kokusu.
Bir leş, bizce kötüdür, pistir ama domuzla köpeğe şekerdir helvadır.

Pisler, şu pisliklerini yapa dursunlar, sular da pisleri arıtmaya savaşır.
Yılanlar zehir saçar, acılar bizi perişan eder ama,
Bal arıları dağlarda, kovanlarda, ağaçlarda baldan şeker ambarları doldurur.
35. Zehirler, tesirlerini yapıp dururlar ama panzehirler de hemen o tesirleri gideriverir.
Şu âleme baksan görürsün ki baştanbaşa savaştan ibarettir. Zerre, zerreyle âdeta dinin kâfirlerle savaşması gibi
savaşır durur.
Bir zerre sola doğru uçmaktadır, öbürü sağa doğru gidip arayacağını aramada.
Bir zerre yücelere çıkmada, öbürü baş aşağı düşmede. Şöyle durur gibi görünürler ama onların savaşını bu durgunluk
âleminde gör.
Onların fiilî savaşları, gizli savaşlarından ileri gelmededir. Bu aykırılığı gör de o aykırılığı anla.
40. Fakat güneşte mahvolan zerrenin savaşı, vasıftan, hesaptan dışarıdır.
Zerrenin kendisi de, nefesi de mahvoldu mu artık onun savaşı, ancak güneşin savaşıdır.
Onun kendiliğinden hareketi de kalmamıştır, duruşu da. Neden? “Biz Allahya dönenleriz” sırrından.
Biz, kendimizden geçip senin denizine döndük. Asıldan süt içtik, geliştik.
Ey gulyabaniye aldanıp yolun ferilerine dalan, ey usulsüz kişi asıllardan az bahset.
45. Bizim savaşımız da hakikatte bizden değildir. Sulhumuz da. Her halimiz, Allah’nın iki parmağı arasındadır.
Tabiat, iş ve söz bakımından cüzüler arasındaki savaş, pek korkunç bir savaştır.
Fakat bu âlem, şu savaşla durmadadır. Unsurlara bak da anla.
Dört unsur, dört kuvvetli direktir. Dünyanın tavanı, onlarla düz durmada.
Her direk, öbürünü kırar. Su direği, ateş direğini yıkar.
50. Halkın yapısı, zıtlar üstüne kurulmuş. Hâsılı biz, zarar bakımından da savaştayız, fayda bakımından da.
Ahvalin, birbirine aykırı. Tesir dolayısıyla her biri öbürüne zıt.
Her an kendi yolumu vurup durmadayım, artık başkasına nasıl bir çare bulabilirim?
Bana gelen hal askerlerinin dalgalarına bak; her biri, öbürüyle savaşmada, her biri, öbürüne kin gütmede.
Kendindeki şu müthiş savaşa bak. Başkalarının savaşı ile ne meşgul olup durursun?
55. Meğer ki Allah, seni bu savaştan çeke de sulh âleminde bir tek renge boyanasın.
O âlem, ancak bâkidir, mamurdur, başka türlü olmasına imkân yok. Çünkü terkibi, zıt olan şeylerden değil.
Bu yok olma, bitme, zıddın zıddını yok etmesinden ileri gelir. Zıt olmadı mı ebedilikten başka bir şey olamaz.
O eşsiz, örneksiz Allah, cennetten zıddı giderdi. Orada güneş de yoktur, zıddı olan zemheri de.
Renklerin asılları, renksizliktir... Savaşların aslı, barışlardır.
60. Bu gamlarla dolu olan bucağın aslı, o âlemdir. Her ayrılığın aslı, buluşmadır.
Hocam, neden biz bu aykırılıklar içindeyiz? Neden birlik bu sayıları doğuruyor?
Çünkü biz fer’iz, bu birbirine zıt olan dört asıl, feride kendi huyunu işliyor.
Halbuki can cevheri, ayrılıkların ötesinden. Onun huyu bu değil, onun huyu, ulu Allah’nın huyu.
Savaşlara da bak. O savaşlar, barışların asılları. Allah uğrunda savaşan Peygamber gibi hani.
65. O, iki cihanda da üstündür. Bu üstünü dil anlatmaz ki.
Irmak suyunu tamamıyla içmenin imkânı yok. Yok ama susuzluğu giderecek kadar içmenin de imkânı yok.
Mâna denizine susamışsan Mesnevi adasından o denize bir ark aç.
O arkı o derece aç ki her an Mesneviyi, ancak ve ancak mâna denizi göresin.
Yel, derenin üzerindeki saman çöplerini temizledi mi su, tek renkliliğini meydana çıkarır.
70. Sen Mesnevide ter-ü taze mercan dallarını gör, can suyundan bitmiş meyveleri seyret.
Söz, harften, sesten ve soluktan ayrıldı mı hepsini bırakır, deniz kesilir.
Harfi söyleyen de, duyan da, hattâ harfler de, bu üçü de sonunda can olur.
Ekmek veren, ekmek alan ve pak ekmek, suretlerden kurtulur, toprak olur.
Fakat mânaları, yine birbirinden ayrı olarak ve daimî bir surette üç makamdadır.
75. Suret toprak olur ama mâna olmaz. Kim, olur derse de ki: Hayır buna imkân yok.
Ruh âleminde gâh suretten kaçarak, gâh surete bürünerek üçü de beklerler.
Suretlere gidin diye emir gelir, giderler. Yine onun emri ile suretlerden ayrılırlar.
Hâsılı “Halk da onundur, emir de” sırrını bil. Halk, surettir, emir de o surete binen can.
Binek de padişahın buyruğundadır, binen de. Cisim kapıdadır, can huzurda.
80. Su, testiye dolmak istedi mi padişah, can askerine binin diye emreder.
Sonra yine canları yücelere çekmek diledi mi padişah nakiplerinden ses gelir: İnin!
Bundan öte söz inceldi. Ateşi azalt, odunu çok atma.
Atma da küçücük çömlek kaynamasın. Anlayış çömlekleri pek küçük ve pek yufka.
Noksandan münezzeh Allah, bir elmalık meydana getirmede, onları ağaçlara, yapraklara benzeyen harfler içinde
gizlemede.

85. Bu ses, harf ve dedikodu ağaçlığı arasında elmadan ancak bir koku alınabilir.
Bari sen de bu kokuyu aklına iyice çek, bu kokuyu iyice al da seni kulağından tutup asla kadar götürsün.
Nezle olmamaya, koku almaya bak. Halkın yelinden, nefesinden bedenini ört.
Onların havaları, kış rüzgârlarından da soğuktur. Örtün, bürün de burnuna girmesin.
Onlar, cansız, donmuş kişilerdir. Nefesleri, karlı dağlardan gelir.
90. Fakat yeryüzü bu karlı kefene büründü mü durma, hemen Hüsameddin’in güneş kılıcını vur.
Derhal doğudan Allah kılıcını çek, o doğuyla bu tapıyı ısıt.
Güneş, karı hançerledi mi dağlardan ovalardan seller yürür.
Çünkü o, ne doğudadır, ne batıda. Gece gündüz müneccimle savaşır durur.
Neden der, benden başka ve yol göstermeyen yıldızları bayağılık ve körlük yüzünden kıble edindin?
95. Kuran’da o emin erin “Ben batanları sevmem” sözü hoşuna gitmedi.
Ayın önüne geçtin, beline eleğim sağmadan kulluk kemerini bağladın da o yüzden ayın ikiye bölünüşünden incindin.
“Güneş dürülür” âyetini inkâr edersin. Çünkü sence güneş, en yüce bir mertebedir.
Havanın değişmesini yıldızların tesirinden bilirsin de “And olsun yıldıza, indiği zaman” âyetinden hoşlanmazsın.
Ay, ekmekten de tesi...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Mesnevi-i Şerif Tercümesi VI.
« Posted on: 24 Nisan 2024, 00:06:41 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Mesnevi-i Şerif Tercümesi VI. rüya tabiri,Mesnevi-i Şerif Tercümesi VI. mekke canlı, Mesnevi-i Şerif Tercümesi VI. kabe canlı yayın, Mesnevi-i Şerif Tercümesi VI. Üç boyutlu kuran oku Mesnevi-i Şerif Tercümesi VI. kuran ı kerim, Mesnevi-i Şerif Tercümesi VI. peygamber kıssaları,Mesnevi-i Şerif Tercümesi VI. ilitam ders soruları, Mesnevi-i Şerif Tercümesi VI.önlisans arapça,
Logged
27 Ocak 2010, 17:36:54
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #1 : 27 Ocak 2010, 17:36:54 »

1035. Sıddıyk dedi ki: Bu kahkaha neden? Herif cevap vereceği yerde büsbütün gülmeye kahkahasını arttırmaya başladı.
Dedi ki: Bu kara köleyi almaya bu kadar düşmesen, bu kadar sevdalanmasan,
Ben de ısrar etmezdim , bu verdiğin paranın onda biriyle almış olurdun.
Bence o yarım akça bile etmez. Fakat pahasını bağıra çağıra sen arttırdın.
Sıddıyk, a ahmak diye cevap verdi, çocuk gibi bir cevize karşılık bir inci verdin.
1040. Bence o iki cihana değer. Ben cana bakıyorum sen renge bakıyorsun.
O kızıl altın, fakat şu ahmaklar yurdunda oturanların hasedi yüzünden kara görünmede.
Cisimlerin şu yedi rengini gören baş gözü, bu perde ardından o ruhu göremez.
Eğer satışta biraz daha nekeslik etseydin bütün malımı mülkümü verirdim.
Daha ziyade üstüne düşseydin başkalarından bir etek dolusu altın borç alır, onu da verirdim.
1045. Fakat bedava buldun da ucuz verdin. Hokkayı açıp da içindeki inciyi görmedin.
Cahilliğinden üstü kapalın okkayı verdin, yakında görürsün sen ne zarara girdin!
Lâl dolu hokkayı yele verdin. Zenci gibi kara yüzlü oluşuna da seviniyorsun.
Sonunda çok eyvah dersin. Hiçbir kimse bahtı, devleti satar mı?
Baht sana köle elbiselerini bürünmüş de gelmişti. Fakat talihsiz gözün, zâhirden başka bir şey görmedi ki.
1050. O sana kulluğunu gösterdi, fakat çirkin huyun onunla hileye, düzene girişti.
A herzevekil bu bedeni ak, gönlü kara köleyi puta taparcasına al bakalım.
Bu senin, o da benim. İkimiz kârlıyız a kâfir. Senin dinin senin, benimki benim!
Puta tapanların lâyığı budur zaten. Çulu atlas olur atı sopa.
Kâfirlerin mezarı gibi dumanla ateşle doludur içi, fakat dışarısı yüzlerce nakışla, ziynetle bezenmiştir.
1055. Zâlimlerim malları gibi hani. Dışarıdan güzel görünür ama hakikatte mazlûm kanıdır, vebalidir.
Münafık gibi görünüşte orucu, namazı görünür de hakikatte otsuz, çimensiz kapkara topraktır.
Gar gur edip duran boş buluta benzer. Ondan ne yeryüzünde bir fayda vardır, ne buğdaya bir kuvvet.
Hileli ve yalan vâde gibi hani. Sonu rüsvaylıktır, fakat önü parlak görünür.
Ondan sonra Bilâl’in elini tuttu, o mihmetin dişlerinde bir hilâle dönmüş olan dostun eline yapıştı, yola düştüler.
1060. O bir hilâle dönmüş de ağza yol bulmuştu, tatlı dilli birine gitmekteydi.
Zayıf, hasta bir haldeydi. Mustafa’nın yüzünü görünce sırt üstü düşüp bayıldı.
Uzun müddet kendisinden geçmiş olarak öyle baygın kaldı. Kendine gelince sevincinden gözyaşları dökmeye başladı.
Mustafa onu kucakladı. Ona ne bağışladı, ne ihsanlarda bulundu kim bilir?
Sanki bir bakırdı, iksire kavuşmuş. Sanki bir müflisti, bol bir define elde etmiş.
1065. Perişan balık denize düşmüştü, yolunu kaybetmiş kervan yol bulmuştu.
Peygamberin o anda söylediği sözler, geceye söylenseydi gecelikten çıkar,
Sabah gibi apaydın olurdu. Ben, o sözleri anlatamam ki!
Hamel burcundaki güneş, otlara ve henüz olmamış hurmalara ne yapar? Bilirsin ya.
Arı duru su, çiçeklerle fidanlara neler söyler? Onu da bilirsin.
1070. Allah’nın sanatı, cihanın bütün cüzilerine karşı âdeta afsuncuların ağzından çıkan soluğun, harfin tesirini yapar.
Allah çekişi, tesir ve sebeplerle olur. Harfsiz, dudaksız yüzlerce söz söyler Allah.
Tesir ediş de kaderden değil midir? Fakat tesiri, akılla anlaşılmaz.
Akıl, asıllarda mukallit olduğu için bil ki ferilerinde de mukallittir.
Akıl peki, ben aslı bilmede de mukallidim, fer’i bilmede de fakat asıl maksat nedir, diye sorarsa de ki: Asıl maksat öyle
bir şeydir ki sen onu bilemezsin vesselâm!
Mustafa aleyhisselâm’ın Allah razı olsun
Sıddıyk’a “Ben sana beni de ortak et dememiş
miydim ? Neye yalnız aldın? Diye darılması
onun da özür getirmesi
1075. Peygamber dedi ki: Ey Sıddıyk, sana demedim mi ki bu ihsanda beni de ortak et.
Ebubekir, biz dedi, ikimiz de senin kullarınız. Ben, onu senin rızan için azat ettim.
Sen beni kul et,bana dostum de, de senden hiç azatlık istemem.
Benim azatlığım sana kul olmamdır. Sensiz olursam mihnetlere, azaplara uğrarım.
Ey Allah seçilmişi, bu seçilişinle dünyayı dirilttin. Halkın geri kalanlarını ileri götürdün, hele beni yok mu?
1080. Gençliğimde rüya görmüştüm, değirmi güneş, bana selâm vermişti.
Beni yerden almış, gökyüzüne çıkarmıştı. Bu yücelişte ona yoldaş olmuştum.
Bu rüya, olmayacak bir şey, malihulyadan ibaret. Hiç olmayacak şey, benim halime uyar mı, benim vasfım olur mu?
demiştim.
Fakat seni görünce kendimi gördüm. Aferin o güzel aynaya!
Seni görünce olmayacak şey, bana hâl oldu. Canım ululuklara daldı.

1085. Ey şehirlerin ruhu, seni görünce bu güneşin sevgisi, harareti, gözümden düştü.
Gözüm senin yüzünden yüce bir himmet sahibi oldu, artık çayırlığa, çimenliğe hor bakıyor, onları hoş görmüyor.
Nur aradım, kendimi nurun nuru olarak gördüm. Huri aradım, kendimi hurilerin bile kıskandıkları derecede güzel
buldum.
Lâtif ve gümüş bedenli bir Yusuf aradım, sen de bir Yusuf’lar yurdu gördüm ben.
Cennet peşindeydim, arayıp duruyordum. Her cüzün, bana bir cennet göründü.
1090. Bu övüşte bana nispetledir, yoksa bu övüş sana bir kınamadır, bir hicivdir.
Hani, Allah Kelim’i Musa’ya karşı, o sâf çoban, Allah’yı övüyor.
Gel de bitlerini kırayım sana süt içireyim,çarığını dikeyim, önüne çevireyim diyordu ya.
Fakat Allah onun bu sözlerini medih, saydı; sen de merhamet eder, benim sözlerimi medih sayarsan şaşılmaz.
Anlayışlara acı, kusurludur onlar ey akılların, vehimlerin ötesinde olan Allah!
1095. Ey âşıklar, eskileri yenileyen âlemden yepyeni bir ikbal, bir devlet erişti.
O âlem, öyle bir âlemdir ki biçarelere çareler, arar. Dünyanın yüz binlerce bulunmaz matahı o âlemdedir.
Ey kavim, müjdeler olsun, ferahlık vakti geldi, zahmet devri geçti, ferahlanın ey kavim!
Ey Bilâl, bizi ferahlandır demek için bir güneş, hilâlin evine gitti.
Ey Bilâl, düşman korkusu ile dudak altından söylediğin sözü minarelere çık da kâfirlerin körlüğüne rağmen bağır!
1100. Müjdeci, her dertlinin kulağına, kalk ey talihsiz, devlet yolunu tut diye bağırmada.
Ey bu hapiste, şu kokmuş yerde, bitler içinde kalan, kendine gel... kimse duymasın, kurtuldun ,sus!
Dostum, her kılın dibinden bir davul sesi gelmede... Neden şimdi susuyorsun?
Hasetçi düşman öyle bir sağır oldu ki bu kadar davul sesine karşı hani, ses nerede ki diyor.
Bak, ne taze diye yüzüne reyhan vuruyorlar da körlüğünden bu eziyet de nedir ki demekte.
1105. Huri, elini sıkar; kör neden beni incitiyor diye hayretlere düşer, elini çeker.
Bedenimi, elimi ne diye çekiştirip duruyorlar... Ben uyuyorum, bırakın da güzelce dalayım, bir rüya göreyim der.
Rüyada arayıp durduğun burada... gözünü aç, o izi kutlu ay, önünde!
Onun için yücelere daha fazla belâ geldi. Çünkü sevgili, güzellere daha fazla cilvelenir.
Her yolda güzellerle lâtife eder, kendisini onlara gösterir, onlarla cilvelenir. Fakat bazen körleri de bir coşturur.
1110. Bir an için kendisini körlere de verir. Bu yüzden de körlerin mahallesinden bir feryattır kopar.
Hilâl Allah’ya ihlâs güder bir kuldu. Mukallit
değildi,can gözü açıktı.Aczinden değil de kendini
gizlemek için mahlûklara kulluk ederdi.
Nitekim Lokmanla Yusuf ve saire de görünüşte
kul olmuşlardı. Hilâl de beyin kulu
ve seyisiydi. O bey müslümandı ama kördü.
Kör de bilir ki bir anası vardır.
Fakat o ana nasıldır?Vehmine bile getirmez
Bu bilgisiyle anasını ulularsa körlükten kuttulması
mümkündür .”Allah, bir kuluna hayır
vermek isterse kalbinde iki göz açar,o kul o
gözlerle gayb âlemini görür”
Bilâl’in bazı vasıflarını duydum. Şimdi de Hilâl’in zayıflığını dinle.
O, yürüyüşte, gidişte Bilâl’den ileriydi; kötü huylarını daha fazla tepelemişti.
Senin gibi ardına ardına gitmez, her an daha ziyade gerilemezdi; senin gibi mücevheri bırakıp taşa koşmazdı.
Hani şunu gibi: Bir adama konuk geldi. Adam, konuğun yaşını sormaya, ne vakit doğduğunu araştırmaya koyuldu.
1115. Oğul dedi, kaç yaşındasın? Söyle, saklama anlat bakalım.
Konuk, on sekiz dedi ,yahut on yedi, on altı. Yahut da kardeşlik, on beş!
Ev sahibi hadi bakalım şaşkın hadi, biraz daha geri geri git de ananın rahmine gir!
Bu sözü anlatan bir hikâye
Birisi bir beyden at istedi. Bey, yürü dedi, o güzel atı al. Adam, ben onu istemem deyince neden dedi. Adam dedi ki:
Pek huylu geri geri gidiyor.
1120. Boyuna gerisin geri gitmede. Bey dedi ki: Sen de kuyruğunu eve çevir!

Senin nefis atının kuyruğu da şehvettir. Bu sebepten, o kendisine tapan, geri geri gider.
Şehvet, sana aslından kuyruk olduysa o şehveti çek çevir, ahirete şehvetlen.
Şehvetini yemeden içmeden kestin mi, şehvet yüce akıl cihetine düşer, oradan baş gösterir.
Hani bir ağacın kötü dallarını budarsın da iyi dallarından dal budak verir, o dallar kuvvetlenir ya.
1125. Kuyruğunu o tarafa çevirdin mi geri geri gitse bile sığınılacak yere kadar varır, dayanır.
Ne mutludur binicisine râm olan ve doğru giden atlar. Onlar, ne geri giderler, ne huysuzluk ederler.
Allah Kelim’i Musa gibi hızlı hızlı gider, bir kilim gibi Bahreyn’e kadar varır, yayılır.
Musa’nın gittiği yol, tam yedi yüz yıllık yoldu, o sevda ile bu kadar uzun yolu aştı.
Bedenindeki gidiş gayreti bu kadardı. Canındaki gayretse ta İlliyn’e değdi.
1130. İyi biniciler, birbirlerini geçmek için atlarını sürdüler. Karınları şiş battallarsa ahırda kala kaldılar.
Örnek
Hani bir kervan bir köye gelip çatmış, orada açık bir kapı görmüştü.
Kervan halkından biri bu kocakarı soğuğunda eşyamızı buraya atalım, birkaç gün burada kalalım dedi.
İçeriden bir ses geldi: Hayır ,neyiniz varsa önce dışarıya bırakın da ondan sonra içeri girin.
Atılm...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

06 Mart 2019, 20:32:03
Ceren

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 26.620


« Yanıtla #2 : 06 Mart 2019, 20:32:03 »

Esselamu aleyküm. Rabbım razı olsun bilgilerden kardeşim...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes