> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > Mevlana Kitaplığı > 40 Hadis-i şerif´in tasavvufî şerhi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: 40 Hadis-i şerif´in tasavvufî şerhi  (Okunma Sayısı 2136 defa)
30 Ocak 2010, 15:44:33
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 30 Ocak 2010, 15:44:33 »



40 Hadis-i Şerif´in Tasavvufî Şerhi


Sadreddin Konevi (ks) Hazretlerinden

40 Hadis-i Şerif´in Tasavvufî Şerhi



Mukaddime

Allah´a hamd olsun..

Ki O, zâtı ile zâtında ve zâtı için esma ve sıfat tecellileriyle tecelli eder.

Ve O, sıfatının çokluğu ile, zâtının birliğinde zâhir olur.

Sonra O nimetlerinin ve iyiliklerinin zuhur yerlerinde isim ve sıfatlarının gömleklerine bürünür de görünür.

Yine O, öyle bir zattır ki, kendi kendini gizlemiştir ve saklanmıştır.

"Nerede?" derseniz; deriz ki, “Gayb hali tekliğinde... hem de şanına yakışan bir gizlilikle.”

Delilini isterseniz; işte O´nun kavli:

"Ben gizli bir hazine idim. Bilinmemi istedim. Halkı, bilinmem için yarattım... “



En kâmil, en tam bir mazhar olana Allah-ü Teala´dan salât... Ki O en faziletli ve bu fazileti umuma şamil bir tecelligahtır. Ve O en güzel duyan olup, keza mana kokusunu da en çok alandır. Madde ve mana arasında, tam nailiyete eren, O olmuştur. Madde ve mana suretine yine haiz olan O´dur. Nüsha-i kübra ile, nüsha-i suğra´yı câmi bir zattır. Yani, dünya ile ukbayı temsil eden zat...

Onun ismi şerifi Muhammed´dir. İşte, Allah-ü Teâlâ´dan salat ve selam dileğimiz bu zâtadır.

Salât ve selam bütün âline, pek keremli ve şerefli ashabına da olsun.

Şimdi kısaca derim ki:

Bu eser; Hadis-i Erbain´dir, Kırk Hadis´tir...

Hepsinden nübüvvet kokusu gelir. Mustafa buğusu tüter.



Bu Hadis-i Şerifler benim virdimdi.

Hepsini topladım, şerhettim. Ama bu şerhim, sofıye meşrebi üzerine oldu. Yani, Tasavvuf...

Başarı dileğimi, yüce Allah´a arz ederim.







1. Hadis-i Şerif: Resulullah (SAV) Efendimiz şöyle buyurdu:


"Merhameti olanlar... Bunlara Rahmân olan Allah merhamet eyler. Yerde olanlara merhamet ediniz ki, göktekiler de size merhamet edeler."

Manası ve tasavvufi yönden tefsiri:

Ey cüz´î ruh, sır ve ruhanî kuvvetler... Keder şüphesinden yana temiz olan, Rahmanî damga taşıyan rahmet feyzini saçınız. Kime bilir misiniz? Kendinize... Beşeriyet vasfinızın arzına.

Yani bu tabiî varlığınızın toprağına... Ve onları çağırınız, şer´î hükümlerin esasına uysunlar. Onlara muvafakat etsinler.

Tabiî sıfat taşıyan resmiyetler de manen muhalif davranmaya...

Bu işe böyle devam ediniz. Ta ki, feyyaz olan küllî ve ilahî ruhumuz, Sema mertebesinden yükseklik getire, rıfat vere. "Neyle bunları yapar?" derseniz, "Rabbanî varidat şimşeklerinin eseri ile, Rahmanî tecellilere ait nurların doğmaları ile..." deriz.

Bunlar yaptıklarınıza birer mükâfattır. Yani amellerinize. Ama yararlı amellerinize.

Nasıl ki Hak Teâlâ, Vehhab ismi hürmetine manalar feyzini ve rahmanî hikmetlerini önce ruha verdi, ruh da sırra, sır da kalbe, kalp de nefse, nefs de diğer duygulara ve onlar da cisme...

Netice: Her kim, şefkat ve merhamet vasıflarına bürünürse, Yüce Rabb’ın rahmetini kazanmış sayılır. Yavaş yavaş ondan gelen rahmet esintisi önce ruhunu sarar; sonra derece derece bütün dış yapısını kaplar.

Ama dış temiz olunca... Ama şer´î hükümler onda eksiksiz tatbik edilince. Aksi halde, gelmiş olsa dahi kaçar gider.







2. Hadis-i Şerif: Resulullah (SAV) Efendimiz şöyle buyurdu:

"Allah-ü Teâlâ Hazretleri her yüz yılın başında bu dini ikâme edecek birini baas eder."

Bu Hadis-i Şerifte üç mühim mana vardır: Kutbiyet, Müceddid makamı, Allah İsm-i Celâli.

İşbu üç mananın tefsirini aşağıdaki cümleler içinde bulacaksınız:

Kutup; Kutbiyet makamında tahakkuk edip oturabilmesi için, önce bir evvelki kutup ile arasında yüz senenin geçmesi lazım. Ta ki, ilâhî isimlerin küllisi onda tam tecelli edilebilsin. O isimlerin hemen hepsi, Hadis-i Şerifın metninde geçen Allah lafz-ı celâlinin tesiri altındadır. Burada bu kutbun meydana getirilmesine `baas´ (diriltme) deniyor. Bu da ancak Allah tarafından yapılır. Yani, yalnız bu yüce ismin tecellisi sonunda olur. Diğer isimler, bunun tevabiidir, buna bağlıdır. Kaldı ki, "Allah baas eder.." (Hac Suresi, Ayet-7) mealine aldığımız ayette de, baas işini bizzat Allah-ü Teâlâ yapmaktadır. Çünkü; Allah lafza-i Celâli, bütün isimleri câmidir.

Dikkat buyurulursa, "Rahman baas eder" denmiyor. Çünkü Rahman da Allah İsm-i Celâli´nin şumulündedir. Anla.. Bu bapta hidayet eden Allah´ tır..

Netice: Her yüz sene başında bir müceddid gelir. Esasta değil teferruatta, önemsiz değil, önemli değişiklikler yapar. Asrın icabına göre bazı ahkâm çıkarır. Muannidlere (inatçılara) cevap verir. Açıklanması kendi zamanına kalan bazı meseleleri açıklar. İmam-ı Rabbanî gibi.

Bu vazifeyi yapan aynı zamanda bir kutuptur.

Bu yazımıza son verirken, Seyyid Şerif Cürcanî Hazretlerinin kutb´ u tarifıne de kısaca bir göz atalım. Diyor ki: "Kutb´ a gavs da denir. Çünkü O, hacet sahiplerine aynı zamanda bir ilticâgâhtır. Bu öyle bir kimsedir ki bulunduğu zamanda Allah-ü Teâlâ´ nın nazargâhıdır. Ve Allah-ü Teâlâ zatından ona en büyük mana tılsımını ihsan buyurmuştur. Bu manayı iyi anlamak için kendimizi ruhî bir safiyete devretmemiz gerekir.

Cenab-ı Hak feyzimizi artırsın.







3. Hadis-i Şerif: Resulullah (SAV) Efendimiz şöyle buyurdu:

“Salacağınız bir ip, sizi mutlaka Allah´a ulaştırır..."

Bu Hadis-i Şerife verilecek mana biraz uzun olacak. Şöyle ki:

Şehadet mertebesine geçen insanlık nurunun eli ile makul nazarı olan fikrî kuvvetinizin ipini saldığınz zaman mutaka taayyünat arzının isbatında Allah´a ulaşır ve O´nun mutlak şuhudunun ipi ile karışan ve O´nun boyası ile boyanan bu ipin ilgisi cüz´î olan süfliyat taayyünatı zımnındadır. Yani ulaşıp tutunacağı makam orasıdır.

Buna bir misal vermek gerekirse efkâr (fikirler) kuşlarını verebiliriz... Şöyle ki; efkâr kuşlarını, müşahede vasfına bürünmüş olarak ulvî ve nuranî âlemlerin evcine uçurduğunuz zaman elbette Mutlak Hakkı müşahede edersiniz... Ama, orada ve açıktan.

Sonra, bundan şu hakikati idrak etmiş olursunuz: süflî ve ulvî mertebelerde müşahede edilen varlık, ulvî mertebelerde müşahede edilen varlığın aynıdır. Sonra, keşif ve müşahede nuru ile şu hakikati de idrak edersiniz: Bütün bu ulvî/süflî mertebeler ancak aklî itibarlara göredir. Bir de vehmî nisbedere.. . Çünkü varlığın tümü o taayyün halinde olan mutlak vücuddur.

Bu taayyün hali ise iki şekilde olur:

Ulvî ve nuranî

Süflî ve zulmanî.

Düşün: O´ndan gayrı tek varlık yoktur... Abadan´dan öte bir karye (şehir) yoktur.







4. Hadis-i Şerif: Resulullah (SAV) Efendimiz şöyle buyurdu:


"Her kim Allah için olursa... Allah onun için olur."

Hadis-i Şerifin metin tercümesi, zahir açıdan yukarıdaki mealden ibarettir. Bunun manevi bir tercümesi vardır ki, onu özet olarak aşağıya alacağız.

Şöyle ki: Bir kul, benliğinden fenâ bulur, zamanını bir yana atar; varlığı, mevhum nefsine izafe etmekten geçerse, Hak Teâlâ ona kayıtsız şartsız tecelli eder.

Bir başka mânâ daha: Her kim fiiller, sıfat ve zat yönüyle fenâfillah mertebesine ererse, onun mazharında İsm-i Âzam zuhur eder -zat, sıfat ve esma, efal (fiiller) olarak-.

Bu manada bir şiir:

Fenaya er; sonra fena bul, sonra fena bul.

Bekaya er; sonra beka bul, sonra beka bul...

Hülâsa, fena hali mertebelerinin herbiri, beka makamına varmayı gerektirir.

Bir şiir daha:

Fenadan fenâ bul, arzun beka ise eğer,

Böylece, bu önemsiz şey, beka bulurmuş meğer...







5. Hadis-i Şerif: Resulullah (SAV) Efendimiz şöyle buyurdu:


"Yüceliğine yüce, mübarekliğine mübarek Allah, dünya semasına nüzul tecellisi eyler ve buyurur:

Yok mu tevbe eden?... Ki, onun tevbesini kabul edeyim.

-Hani duacı?... Ki, onun duasına icabet edeyim.

-Bağış talebinde bulunan yok mu?... Ki, onu da bağışlayayım”

Hadis-i Şerifin tercümesi, kısaca yukarıda arz edildiği gibidir. Ama onun bir manası var ki hiç de buna benzemez; iç açan... gönül ferahlatan... göz aydınlatan.

Aşağıdaki cümlelerde o manayı bulacaksınız:

Bilmelisin ... Yüce Allah´ın nüzulu bir başkadır. O´nun adına: Ruhanî... Nuranî... ve Manevî... denir. Sonra bu nüzul tecellisi, özellikle isimlerin hükümlerini, izlerini, yer ve sema boşluğu alanında zuhurlarını göstermekten ibarettir. Keza, cümle vadileri, alabildiğine, önden sona böylece doldurmaktır...

Unutmamalı ki, bütün bu zuhurlar, yani sema boşluğunda meydana gelen zuhurlar -ama ne olursa olsun, ister hakikat, hakikat babından tümden olsun, isterse gizli, saklı yaratılış yönü ile incelikleri ve remizleri taşısın- hemen hepsi lafızlarla ve harflerle tahakkuk edip, bir gerçek olduğunu gösterir...

Bütün bu olanlar, ahadiyet makamından coşarak gelir. Öyle bir gizli gecede ki, ona "Ben gizli bir hazine idim..." mealine gelen Kudsî Hadisi ile işaret edilir..

Evet... Yüce Allah daima tecellisini ve zuhurunu meydana getirir. Ama vahidiyeti makamında. Ve öyle bir âlemde ki ona "Bilinmemi istedim... Halkı o sebeple yarattım" Kudsî Hadisi ile işaret edilmektedir.

Başta anlatılan ve mevzumuz olan Hadis-i Şerife tekrar dönelim. Özellikle, Allah-ü Teâlâ´nın o kelamı buyurma şekli üzerinde duracak, ondaki daha başka manaları da anlatacağız...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: 40 Hadis-i şerif´in tasavvufî şerhi
« Posted on: 19 Nisan 2024, 01:53:32 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: 40 Hadis-i şerif´in tasavvufî şerhi rüya tabiri,40 Hadis-i şerif´in tasavvufî şerhi mekke canlı, 40 Hadis-i şerif´in tasavvufî şerhi kabe canlı yayın, 40 Hadis-i şerif´in tasavvufî şerhi Üç boyutlu kuran oku 40 Hadis-i şerif´in tasavvufî şerhi kuran ı kerim, 40 Hadis-i şerif´in tasavvufî şerhi peygamber kıssaları,40 Hadis-i şerif´in tasavvufî şerhi ilitam ders soruları, 40 Hadis-i şerif´in tasavvufî şerhiönlisans arapça,
Logged
30 Ocak 2010, 15:47:41
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #1 : 30 Ocak 2010, 15:47:41 »

16. Hadis-i Şerif: Resulullah (SAV) Efendimiz Rabbından naklen anlatıyor:

"İsmi aziz ve celil olan Yüce Allah şöyle buyurdu: -Kulum bana kavuşmayı severse, Ben de ona kavuşmayı severim... Ama Bana kavuşmayı sevmeyince Ben de ona kavuşmayı sevmem."

Bu Kudsî bir Hadis-i Şeriftir. Şimdi manasına geçelim.

Bilesin ki, yolculuk iki şekilde olmaktadır:

Bu büyük alemdeki yolculuk, enfüsî olan küçük alemdeki yolculuk.

Büyük alemde yapılacak yolculuk için binek hayvanına, ya da başka bir vasıtaya ihtiyaç vardır. Keza enfüsî olan küçük alemde de binek hayvanına, ya da bir başka vasıtaya ihtiyaç vardır. Ne var ki küçük alemdeki vasıta ancak zâti muhabbetten ibarettir. Ama, sıfatlara ve fıillere ait muhabbetten değil. Yalnız zata muhabbet...

Bu manaya "Kulum severse..." cümlesi işaret etmektedir. Yani "Kul bana kavuşmayı, hakikî müşahedemi severse..." demektir. Bu durum, yani hakikî müşahedem onun izafî ve mecazî varlığından sıyrılmasına bağlıdır. Bundan sonradır ki muhabbet Burak’ ına biner... Şevk kamçısını alır... Aşk vadisine geçer... Böylece nice sırlar mesafeyi kateder... Ve parlak bir menzile varır ki bu, fena halidir. Bu fani varlığın erimesidir, bitmesidir...

İşte o kul bu hali bulduktan sonradır ki Allah-ü Teâlâ onunla karşılaşmayı sever. Zât, hakikî mevcudiyeti ile ona tecelli eder... Bu tecelli, fena haline geçtikten sonra onun beka makamını bulmasıdır. Bu makam onun fena haline geçmesine bir mükafat olarak yapılır.

Hadis-i Şerifin, anlatılan kısmın zıddı olan ikinci kısmına gelince, onu da şu şekilde anlatmak mümkündür:

"Kul hayvâni arzularına dalıp helake gitmesi sebebi ile Bana kavuşmayı istemezse Ben de ona kavuşmayı istemem." Yani tecelli etmemekle... Bilhassa, zâti bir tecelli etmemekle... Böylece o, tabiî olan şehvet deryasına batar gider... hayvaniyet unsuru vadisinde helak olur.

Bu Kudsî Hadis için bir başka açıdan şöyle bir şerh yapmak icab eder. Şu mana anlatılmak istenmiştir:

"Kâmil ve kullukta tahakkuk eden bir kul, zatımın, sıfatımın ve fiillerimin müşahedesini isterse, sıfatımın fenası zımnında, zatımı müşahede ile onu severim... Zatımın, sıfatımın ve fiillerimin bekası ile de onu severim. Şayet o istemezse Ben de istemem." Ama, bu istememek tard ve yukarıda anlatılan mananın aksi olarak tecelli eder.

Sonucu bir iki cümle ile bağlayalım. Şöyle ki:

Şayet bir kul, özünde hayır bulursa Allah´a hamd etsin. Şayet şer bulduysa, o zaman da yalnız nefsini ayıplasın. Sebebine gelince, bütün bu haller, Allah-ü Teâlâ´nın o kulunu sevmesi ya da sevmemesi babında birer delildir, işarettir, alâmettir.

En iyi bilen, en iyi hükmü veren Allah´dır.







17. Hadis-i Şerif: Resulullah (SAV) Efendimiz Rabbından naklen anlatıyor:

“Allah-ü Teâlâ, şöyle buyurdu:

-Ben; uğrumda kalpleri kırık olanların yanındayım..."

Görüldüğü gibi bu da bir Kudsî Hadis-i Şeriftir. Manasına gelince, şöyle demek icab eder:

"Bizzat Ben, esma ve sıfatla, zatından, sıfatından ve efalinden geçip fena haline yıkılıp gelene tecelli edenim. Böylece, onun beka makamında tahakkuk edebilmesi için bir gözetici müşahid olurum. Bir bakıma onun kefili olurum... Çünkü o fena haline geçmiştir. Fena haline geçen ise her şeyi bir yana atar, dağınık olur, toparlanamaz. Beka makamına çıkamaz, fena denizinde boğulur... Orada helak olur. O kadar ki, istidadının zafiyeti icabı, sahile de dönemez... Meczublar sınıfına girer. Bir türlü beka makamına çıkamaz."

Şimdi, "Uğrumda" kelimesini biraz açalım. Bu, "Bende beka bulmak..." manasına alınmalıdır. Sebebine gelince, bizzat fena, aranan birşey değildir. Esasen matlub olan beka makamıdır...

Ne var ki, tahakkuk bunda olamaz. “O” olmadan imkansızdır.

Bir irfan sahibi, bu manaya, şu şiiri ile işaret eder:

Bir köşe vuslat köşesi olamaz heyhat;

Sadık dahi olsan... ki sende varsa hayat.







18. Hadis-i Şerif: Resulullah (SAV) Efendimiz Rabbından naklen anlatıyor:

"Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:

- Kıyamet günü Ben şu üç zümrenin hasmıyım:

Bir kimse ki: Kendisine ihsan ettim, ama o zulmetti... Bir kimse ki: Bir hürü sattı, parasını da yedi... Bir kimse ki: İşçi tuttu. Ondan istifade etti. Ama ücretini ödemedi."

Bu da Kudsî bir Hadis-i Şeriftir. Manasını aşağıdaki şekilde anlatabiliriz. Şöyle buyurulmaktadır:

"Bir kimse ki, kendisine ihsan ettim ama o zulmetti." Bu cümlenin mana derinliğinde şu cümleler saklıdır: "Ben ona varlık verdim. Ta ki Varlığımın mazharı, yani Zuhur yeri ola. Fakat o, Benim belli sebep için verdiğim varlığı kendisine mal etti. İddiası bu yolda oldu... Tıpkı Firavun´un "Ben sizin Yüce Rabbınızım..." (Nâziat Suresi, Ayet-24) dediği gibi...

"Bir kimse ki hürü sattı, parasını da yedi..." Bu da şu manayadır:

Bir kimse vardır; kalb nurunu nefsin zulmetinden kurtardı. Çeşitli taatle meşgul oldu. Yüce makamlara çıktı ve üstün mertebelere erdi. Sonra gerisin geri döndü. Şöyle ki: Kalbin nurundan çıktı. Nefsin karanlık yuvasına, onun yoluna girdi. İşbu mana, şu Ayet-i Kerime ile anlatılır: "Onlar ki kâfır oldular; dostları putlardır. Onları nurdan zulmete geçirir. Bunlar cehennem ehlidir. Orada sonuna kadar kalacaklardır." (Bakara Suresi, Ayet-257)

Anlatılan halin sonundadır ki, o, amellerine aldandı. Şehvet afetlerinin iptilâsına uğradı. Mal ve şöhret sıkıntısına çarpıldı.

İşbu hal üzerinedir ki: Nefsin hür başı hürlüğünü yitirir; boynuna yersiz istekler zinciri geçer, bağlanır. İşte bundan sonradır ki: Nefsin hürriyetini, görsünler ve işitsinler pahasına satmış olur...

Bu kudsî mana taşıyan Hadis-i Şerifın bir başka yönden şerhini yapmak gerekecek. Allah-ü Teâlâ adeta şöyle buyuruyor: "Bir kimse ki Mutlak Varlığı müşahede etmeden varlıkta bir yer iddiasında bulunur... Nefs de görsünler işitsinler dileği ve isteği ile kabarır... Zühde karşı bir arzu duyup, vera haline sahip olarak, taattan da, yine nefsin yersiz istekleri için bir yardım payı çıkarırsa... Ve nefse ancak hakettiği kadarını vermezse... Evet Ben, böyle olan bir kimsenin herşeyin ayrıldığı ceza günü geldiği vakit hasmı olurum."

En iyi bilen Allah-ü Teâlâ´dır.







19. HADİS-İ ŞERİF: Resulullah (SAV) Efendimiz Rabb’ ından naklen anlatıyor:

“Allah-ü Teâlâ şöyle buyurdu:

-Herkim Benim veli kuluma düşman olursa bana harb açmış olur."

Bilesin ki, İlahî isimlerden herbirine karşı düşen benzerleri vardır. Kahhar ve Latif isimleri gibi... İsimlerin durumu böyle olduğu gibi, o isimlere mazhar olanların durumu da budur. Meselâ evliya ile onların zıtları olan adamlar, düşmanlar...

Velîler, Cemâl, Lâtif, Lütuf ve Yemin (sağ) isimlerinin mazharlarıdır. Düşmanlar ise Celâl, Kahhar ve Şimal (sol) isimlerin mazharlarıdır. Ayrıca her iki kelime arasında da zıtlık ve düşmanlık vardır.

Şimdi, “Bana, harb açmış olur" cümlesi üzerinde duralım. Bu, şu demektir:

"O, nefsini Bana karşı kaldırdı..." Halbuki o batıldır, Ben ise Hak. Şüphesiz Hak batıldan daha güçlüdür.

Bu yol da delil olan manalar anlatır: Cemâl tecellisi, daima Celâle galip gelir...

Şimdi bir başka açıdan bu Hadis-i Şerifın şerhini yapalım. Burada, Allahü Teâlâ´nın şöyle buyurduğunu anlatabiliriz: "Her kim benim velî kuluma düşmanlık ederse Bana Celâl tecellisi yoluyla karşı durmuş olur. Bana gelince ona hem Celâl hem de Cemâl tecellisi ile karşı çıkarım.Ve bilindiği gibi bu şekildeki bir tecelli onu ezer."

Bu mana şu Kudsî Hadisten de anlaşılır: "Rahmetim gazabımı geçti..."

Kaldı ki bu mana şu âyet-i kerime´nin özüne de uygundur: "Onlardan intikam aldık... Denizde boğduk. Çünkü, onlar âyetlerimizi yalan saydılar." (A´râf Suresi, Ayet-136)

Burada ayetlerden murad Allah´ın velî kullarıdır.







20. HADİS-İ ŞERİF: Resulullah (SAV) Efendimiz Rabb’ ından naklen anlatıyor:

"Allah-ü Teâlâ şöyle buyurdu:

-Ben kulumun zannına göreyim... O halde, Benim için hayır zannında bulunsun. Ve Ben, Beni andığı zaman kulumun yanındayım."

Bu da Kudsî bir Hadis-i Şeriftir.

Bilesin ki, Yüce Hakk’ ın her şeyde bir zuhuru vardır. Bu, has bir zuhurdur ki o zuhura mahal olan şeyin istidadına göre şekil alır. Şundan ki: Tecelli, kendisinde tecelli vâki olanın durumuna göre olmaktadır...

Zuhur da aynı şekilde Hakk’ ın mazharlarından bir mazhardır. Ve tecelli, mazharın durumuna göre olmaktadır. Durum böyle olunca, kendisinde bir şey zuhura gelecek olan korkulu bir kimse ise, onda meydana gelecek şey korku sûretinde gelir. Şayet kendisinde bir şey zuhura gelecek olan ümidli bir kimse ise, onda muhabbet zuhur eder. Hâsıl-ı kelâm, yukarıda anlatılan kıyas yapılarak: Aşklı ise aşk zuhura gelir... İşbu anlatılan mânâ, Cüneyd-i Bağdadî Hazretleri´ nin şu cümlesinde saklıdır: "Suyun rengi kabının rengidir."

Yukarıda anlatılan cümlelerden de anlaşılacağı üzere, O, her bilginin aynıdır. Her sanılanın aynıdır. Her anlaşılanın aynıdır. Hatta her ilmin, her zannın, her fehmin aynıdır. Ve O ancak itikat edenin itikadına göre zuhur eder. Her şey onun tecelli suretleridir. Zuhuratının çeşitleridir. Zâtının tecelligâhıdır. Esmasının ve sıfatlarının aynalarıdır. Ve O her itikad sahibinin ve itikad edilen şeyin de aynıdır.

Buraya kadar anlatılanlar: "Ben kulumun zannına göreyim. O halde benim için hayır zannında bulunsun" cümlesinin bir açıklaması idi. Diğer kısmın açıklamasını aşağıda...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

06 Mart 2019, 20:40:42
Ceren

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 26.620


« Yanıtla #2 : 06 Mart 2019, 20:40:42 »

Esselamu aleyküm. Rabbım bizleri hadisler ısıgın da peygamber efendimizın yolunda giden kullardan eylesin inşallah. Rabbim razı olsun paylaşımdan kardeşim...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

07 Mart 2019, 17:50:23
Mehmed.
Görevli Sorumlusu
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 18.663


Site
« Yanıtla #3 : 07 Mart 2019, 17:50:23 »

Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri doğru yoldan ayırmasın Rabbim paylaşım için razı olsun
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes