๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Metalib ul Aliye => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 09 Ekim 2011, 15:44:39



Konu Başlığı: Yapamayan Kişiye İdarecilik Vermenin Mekruh Olduğu
Gönderen: Sümeyye üzerinde 09 Ekim 2011, 15:44:39
Yapamayan Kişiye İdarecilik Vermenin Mekruh Olduğu



2043. Rafı b. Ebî Râfi et-Tâî bildiriyor: Zâtu's-Selâsil gazvesine çıkıldığı zaman Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bir ordu göndermiş ve aralarında Ebû Bekir'in bulunduğu orduya Amr b. el-As'ı komutan tayin etmişti. Bu gazve Şam halkının kendisiyle övündüğü ve şöyle dedikleri bir gazvedir: "Resûlullah (saMlahu aleyhi vesellem), aralarında Ebû Bekr'in bulunduğu bir ordunun başına Amr b. el-As'ı komutan tayin etmiş ve onlara uğrayacakları müslüman bölgelerdeki İnsanları seferber etmelerini emretmiştir. Bu ordu bizim olduğumuz bölgeye uğradı, bizi cihada davet etti, biz de onlarla cihada çıktık." Ben, kendi kendime şöyle dedim: "Resûlullah (sallallahu aleyhi veseüem)'in ashabından birini seçip ona hizmet edeyim de ondan birşeyler öğreneyim, zira ben, her istediğimde Medine-i Münevvere'ye gitme şansına sahip değilim" Bunun üzerine Ebû Bekir'i seçtim ve ona eşlik ettim. Ebû Bekir'in bir elbisesi vardır ki, bineğe bindiği zaman büyük kısmı aşağıya sarkacak şekilde giyer, indiği zaman da onu tamamen üzerine alır, toplardı. Hevazin kabilesinin Ebû Bekr'i ayıpladığı ve alay konusu yaptığı elbiseydi bu elbise. Şöyle demişlerdi: "Resûlullah (saliallahu aleyhi vesellem)'den sonra şu elbiseyi giyen kişiye mi biat edeceğiz?!" Biz gazamıza gidip döndük ve ben ona hiçbir şey sormadım. Bir gün ona dedim ki: "Ben sana eşlik ettim ve senin üzerinde bir hakkım var ve üstelik sana hiçbir soru sormadım, bana faydası dokunacak bir şey öğretir misin? Zira ben, her istediğim an Medine'ye gitme şansına sahip değilim." Bunun üzerine Ebû Bekir bana şöyle dedi: "Bana hatırlatmadan bunu sana söylemeye niyetim vardı: Allah' a kulluk et ve O'na asla hiçbir şeyi ortak koşma, farz namazını kıl ve farz zekâtını ver" dedi. Allah'ın evi Kabe'yi haccet ve Ramazan orucunu tut, sakın iki kişiye de olsa emir/idareci olma!" Bunun üzerine ben şöyle dedim: "Namaz ve zekâta gelince bunları anladım, idareciliğe gelince insanlar onun vasıtasıyla hayır kazanırlar." Bana şu karşılığı verdi: "Madem ısrar ediyorsun ifade etmeye çalışayım: İnsanlar islâm dinine isteyerek ve istemeyerek girdiler, girdikten sonra da Allah Teâlâ onları zulümden korudu, artık onlar Allah'ın korumasına ve himayesine girdiler, kim onlardan birine karşı haksızlık ederse Rabbine karşı nankörlük etmiş olur. Allah'a yemin olsun ki, sizden birinizin komşusunun koyunu veya devesi elinden alınacak olursa Allah haberdar olmasına rağmen komşusu için başkalarına öfkelenecek ve onlara suratını asıp oturacaktır. Yurtlarımıza dönüp bilâhare Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem), hayata veda ettiğinde müslümanlar Ebû Bekr'e biat etmiş ve onu halife seçmişlerdi. Ben: "Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'den sonra kim halife oldu?" diye sordum; 'Senin dostun Ebû Bekir" dediler. Bunun üzerine Medine'ye gittim. Ebû Bekir'i yanlız halde buluncaya kadar onu kolladım. Mûsafaha ettikten sonra ona: "Beni tanımadın mı, ben senin dostunum" dedim. O da: "Evet, tanıdım" dedi. Ben: "Bana söylediğin şeyi hatırlıyor musun? İki kişiye bile olsa başkan olma dedin, oysa sen müslüVıanlarm başına halife olarak geçtin" dedim. Ebû Bekir şu cevabı verdi: "Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) vefat ettiğinde insanlar Cahiliye döneminden yeni çıkmışlardı, arkadaşlarım bu görevi kabullenme konusunda beni zorladılar, insanların tekrar din değiştirmelerinden korktum." Allah'a yemin olsun ki, Ebû Bekir çok gerekçeler ileri sürünce ben onu mazur gördüm.
Cerîr'in rivayetinde şöyle bir ilaveye yer verilir: Râfî b. Ebî Râfi dedi ki: "Cahiliye döneminde koyun otlatırdım, daha sonra yavaş yavaş mertebe kaydedip hac idaresi başkanı oldum." (İshâk) [4]
2044. Zİyâd b. el-Hâris es-Sudâî naklediyor: Resûlullah (sallallahu aleytdveseüem) şöyle buyurdu: "Miİ'ınin bir kişi. için idarecilikte hiçbir hayır yoktur." (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe) [5]
2045. Umeyr b. İshâk naklediyor: Resûlullah (sallaikhu aleyhi vesellem), el-Mikdâd b. el-Esved'i bir yere vazifeli olarak gönderdi. Döndüğünde ona: "Kendini nasıl gördün?" diye sordu. O da: "Etrafımdakileri köle ve cariye zannettim; Allah'a yemin olsun ki, hayatta kaldığım sürece iki kişiye dahi olsa idareci olmam" cevabını verdi. (Müsedded) [6]
2046. Ömer b. el-Hattâb, Resûîullah (sallallahualeyhiv€sellem)'in sahabelerinden birisini idareci tayin etmek istedi de o sahabi sanki bu vazifeyi istemedi, bunun üzerine Ömer, öfkelenip şöyle dedi: "Üstlendiğimiz yönetim konusunda mutlaka yardımcılarımızın olması gerekir. Bu durum karşısında o sahabi Ömer'e onay verip ona şöyle dedi: "Aileme gidip onlara bir takım tavsiyelerde bulunayım, sonra istenilen yere gideyim." Ömer de: "Evet, olur" dedi. O zat Ömer'in yanından çıktıktan sonra amcasıyla karşılaştı, amcası ona: "Gitmemeni tavsiye ederim" dedi. Sahabi: "Nasıl olacak?" diye sordu. Amcası da şu karşılığı verdi: "Ona dön, ben de seninle geleyim; zira Ömer seni gördüğünde sana: Daha gitmedin mi? diye soracak. Sen de ona şöyle de: Ey Mü'minlerin emiri! Sizinle istişare etmek istiyorum." Sahabi amcasının dediğini aynen uygulayıp Hz. Ömer'e geldiğinde Ömer ona: "Kim seni engelledi?" diye sordu. O da amcasını kasdederek: "Falanca" dedi ve şunu ekledi: "Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bir vazife veya müslümanlarla ilgili bir göreve bir kişiyi tayin etmek istediğinde o kişi: Yâ Resûlallah! Senin istişare edeyim, sen ne dersin?> diye sormuş ve Resûlullah (sallallahualeyhi vesdlem)'in de şöyle buyurduğunu işitmiştim: "Ben sana gitmemeni tercih ederim/tavsiye ederim; zira on kişiye İdareci tayin edilen herkes kıyamet günü eli kolu bağlı Allah  Teâlâ'nm huzuruna getirilecektir,  sonra da ameli onu kurtaracaktır." Ben bunları söylerken Hz. Ömer yaslanır vaziyette idi, işitir işitmez doğruldu ve şöyle seslenmeye başladı: "Hangi amel onu kurtaracak?!" Bunu birkaç kez tekrarladı. (İshâk) [7]
2047. Bişr b. Âsim naklediyor: Hz. Ömer, Bişr b. "Âsım'a bir ferman yazdı. O ise: "Benim bu yazılanlara ihtiyacım yok" diyerek Allah'ın Resûlü'nden (sallahualeyhivesellem) şu sözünü işittiğini bildirdi: "Valiler kıyamet gününde Allah'ın huzuruna getirilecek ve cehennem köprüsü üzerinde durdurulacaklar. İçlerinden Allah'a itaat edenler kitablan sağlarından verilecek ve kurtuluşa ereceklerdir. İçlerinden Allah'a isyankâr olanlar ise, köprüden düşecek ve ateşten bir vadiye yuvarlanacaklardır." Bunun üzerine Hz. Ömer, Ebû Zer ve Selman'ı çağırtıp önce Ebû Zer'e: "Sen bu hadisi Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'den işittin mi?" diye sordu. O da: "Allah'a yemin olsun ki, işittim" dedi ve: "Söz konusu vadiden sonra ateşten bir vadi daha var" kısmını ilave etti. Daha sonra Selman'a aynı soruyu sordu, ancak o bununla ilgili birşey söylemek istemedi, peşinden Ömer: "Bütün sorumluluklarıyla bu emaneti kim alır?" diye sordu. Ebû Zer de: "Allah kimin gözünü kör, kulağını sağır ettiyse o alır" karşılığını verdi. (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe)
2048. Bişr b. Âsim babasından naklediyor: Zekât vergilerini toplamak üzere Ömer b. el-Hattâb kendisine haber gönderdiğinde bu görevi kabul etmeye yanaşmadı. Ömer: "Niçin?" diye sorunca o da şu karşılığı verdi: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in şöyle buyurduğunu işittim: "Kıyamet günü olduğunda vali Allah'ın huzuruna getirilecek ve cehennem köprüsü üzerinde durdurulacaktır. Allah Teâlâ köprüye emredecek, o da öyle bir sallanıp silkelenecek ki, vücudun her kemiği yerinden dağılacak. Sonra Allah Teâlâ kemiklere emredip yerlerine dönmelerini isteyecektir. Şayet o idareci Allah 'a itaat eden birisi ise Allah Teâlâ onun elinden tutacak ve rahmetini iki kat ona bahşedecektir. Yok, eğer idareci isyankâr birisi ise köprü onu aşağıya yuvarlayacak ve cehennemde yetmiş yıl derinliğinde bir çukura yuvarlanacaktır. [8] Bunun üzerine Hz. Ömer ona şöyle dedi: "Bizim işitmediğimiz şeyi mi Resûlullah (sallallahu aleyhi veseUem)'den işittin?" Aynı mecliste Selman: "(evet Ömer) Allah'a yemin olsun ki, Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) böyle buyurmuştur" dedi ve: "Ayrıca alevle kaynayan yetmiş yıl uzunluğunda bir vadi daha var" dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer elini alnına koyarak: "Eyvah! Biz mahvolduk, ölmüşüz de ağlayanımız yok" dedi ve: "Bu emaneti bütün sorumluluğuyla kim alır?" diye sordu. Ebû Zer de: Allah Teâlâ'nm gözünü kör ettiği, yüzünü toprağa sürttüğü kimse ancak üstlenir" dedi. (Ahmed b. Menf)
2049. Abdullah b. el-Ayzâr, Şam'lı bir kişiden naklediyor: Hz. Ömer, Bişr b. Âsım'ı bir yere idareci tayin etmek istediğinde Bişr: "Senin idarecin olmam!" karşılığını verdi. Bunun üzerine Ömer: "Niçin?" diye sorduğunda Bişr şu cevabı verdi: "Resûlullah (sallallahu aleyhi veseöem)'in şöyle buyurduğunu işittim: "Vali/idareci kimse kıyamet günü sırat köprüsünde durdurulur, kendisine öyle bir seslenilir ki, vücudundaki her organ yerinden çıkar. Şayet bu kişi adil birisi İse sırattan geçer, yok eğer zalim birisi ise yetmiş yıllık ateşten bir kuyu içersine düşer." Bunun üzerine Hz. Ömer yüzünün rengi solmuş vaziyette mescide girdi. Ebû Zer ona: "Ey Mü'minlerin Emiri! Neyin var?" diye sordu. O da: "Bişr b. Âsım'ın bana naklettiği bir hadis yüzünden" cevabını verdi. Bu defa Ebû Zer: "Hangi hadis?" diye sorunca Ömer, hadisi nakletti. Ebû Zer: "Evet, Resûlullah (sailallahu aleyhi vesellem)'den böyle bir hadisi ben de işittim" dedi. Bunun üzerine Ömer: "Bu hadisi işittikten sonra kim idareci olmaya talib olur ki?!" dedi. Ebû Zer: "Allah Teâlâ'nın burnunu sürttüğü ve kendisini zelil kıldığı kimse..." dedi. [9] (Abd b. Humeyd)
2050. İbn Ömer naklediyor: Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem), Sa'd b. Ubâde'yi bir bölgeye idareci tayin etti. Sa'd tayin edildiği yere gitmek üzere yola çıkmadan gelip Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) ile vedalaştı. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) ona: "Ey Sa'd! Kıyamet günü sakın boynunda böğüren bir deve taşıyan birisi olarak Allah'ın huzuruna çıkınayasın" buyurdu. Bunun üzerine Sa'd: "Ey Allah'ın Resulü! Ben idareci olursam da böyle bir şey olur mu?" diye sorunca Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): ''Evet" dedi. Bunun üzerine Sa'd şöyle dedi: "Ey Allah'ın Peygamberi! Bilirsin ki benden bir şey istendiği zaman reddetmem, beni bu konuda mazur gör"diye rica etti. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) de onu mazur gördü. (Ebû Ya'lâ) [10]




[4] Müsneâe'âe denir ki: "Bu hadis garîbtir; el-A'mcş'in hocası olan Süleyman'ı henüz tanıyabilmiş değilim. İmam Ahmed hadisin bir kısmını rivayet etmiştir."
[5] Bûsîrî der ki: Bu hadisin tarikleri, el-Efrîkî etrafında dolaşmaktadır ki, bu zât zayıftır." Heysemî der ki: "Bu zât zayıftır. Ahmed b. Salih bu zâtı güvenilir addetmiş ve onu cerh edenlere cevap vermiştir, hadisin diğer ricali ise güvenilir kimselerdir. (Mecma 5/204) Bûsîrî,   hadisi İbn Ebî Ömer ve İshâk'a dayandırmakla yetinmiş ve: "Ahmed bu hadîsi muhtasar olarak tahrîc etti" demiştir.
[6] Bûsîrî hadisin isnadını zikretmiş, ancak hakkında herhangi bir değerlendirmede bulunmamıştır.  Heysemî  der  ki:   "Hadisi  Taberânî  rivayet  etmiştir  ve  ricali   Sahih şartlarına uygun râvilerdir, Umeyr b. İshâk hariç, İbn Hibban ve daha başkaları onu güvenilir kabul ederken, İbn Maîn ve daha başkaları onu zayıf kabul etmiştir." (Mecma 5/201)
[7] Bûsîrî, hakkında herhangi bir değerlendirmede bulunmamıştır.
[8] Taborânî'nin rivayetinde hadis buraya kadardır. Zevâid'de de bu kadarıyla ^. Heysemî der ki: "İçerisinde bilmediğim râviler mevcuttur." (Mecma 5/206) Aynı zamanda Taberânî bu hadisi Süveyd b. Abdülazîz tarikiyle de tahrîc etmiştir. Bu zât hakkında Heysemî: "Metruktür" der. {Mecmu 5/206)
[9] Müsnede'dc denir ki: îbn Mende şöyle der: Bişr b. Âsım'ın, babasından rivayeti ile gelen hadis sahîh değildir, bu hadisi Süveyd b. Abdülazîz, Ebû Vâil'den, o da Bişr b. Asım'dan aynı şekilde rivayet etmiştir.
[10] Bûsîrî, hakkında herhangi bir değerlendirmede bulunmamıştır.