๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Metalib ul Aliye => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 01 Ekim 2011, 13:15:07



Konu Başlığı: Uhud Savaşı
Gönderen: Sümeyye üzerinde 01 Ekim 2011, 13:15:07
Uhud Savaşı




4313. Zübeyr anlatıyor: Allah'a yemin olsun ki ben o gün kadınların halhal seslerini ve feryatlarım İşitiyordum. O zaman kafirler mağlup olmuşlardı. Kadınlar alacakları bir şey bulamıyorlardı. Onların hepsini ölü sayıyor ve kimsenin döneceğini hesaplamıyorduk. Sancağı taşıyanlar yaralanmış; fakat Savâb denilen Habeş'li bir kölenin yanında durmuşlar, direniyorlardı. Sonra Savâb da öldürüldü ve sancağı attı. Hiç kimse sancağa yaklaşamıyordu. Sonra Amre binti Alkame el-Hârisiyye sıçradı ve sancağı kaldırdı. İnsanlar tekrar onun etrafında toplanmaya başladılar.
Zübeyr anlatmaya devam ediyor: İşte biz bu halde kafirlere üstünken ve onlara galipken okçuların Resûlullah'ın (salkülahn aleyhi vesellem) emrine muhalefet etmeleri ve yerlerini bırakıp ganimet toplamaya başlamaları üzerine müşriklerin atlıları bize tekrar saldırdı ve bizi mahvetti. Yenilmiş kimseler tekrar saldırıya geçtiler. Şeytan kılığında birisi yüksek sesle: "İşte Muhammed öldürüldü!" dedi. Bunun üzerine insanlar paniğe kapıldılar ve üç bölüğe ayrıldılar. Kimisi yaralı, kimisi ölü, kimisi de yenilgiye uğramıştı. Savaş doruğa çıkmıştı. Okçular kendi aralarında ihtilaf etmişler. Bazıları: "Bakınız, insanlar ganimet toplamaya başladılar. Müşrikler yenildiler, müslümanlar ganimetleri topluyorlar. Daha ne bekliyorsunuz?" dediler. Diğer bir kısmı: "Resûlullah (saüaUahu aleyhi veseUem) size, müslümanlarm üzerinde leş kargaları görseniz dahi kesinlikle yerlerinizden ayrılmamanızı emretti. Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) emrine itaat edin" dediler. Fakat okçular bu konuda tartıştılar ve çekiştiler. Birinci grup yerlerini bırakıp askerlere iltihak edince okçular bölündü ve yerlerini terketti. İşte bunu gören müşrik atlıları tekrar saldırıya geçti. (İshâk) Bu hadisin isnadı sahihtir. Sahîh'teki Berâ hadisi bunu destekler mahiyettedir.
4314. Aynı isnâdla Zübeyr şunu anlatıyor: "Allah'a yemin olsun ki uykunun beni bürüdüğü esnada İbn Kuşeyr'in sözlerini işitiyordum. Bunu rüyada işitiyor gibiydim." Sonra: "İki topluluğun karşılaştığı gün içinizden yüz çevirip gidenleri yaptıkları bazı işlerden dolayı şeytan yoldan kaydırmak istemişti; ama yine de Allah onları affetti. Şüphesiz Allah bağışlayandır, halimdir [283] âyetini okudu. İnsanların geri döndüğü an Osman b. Affan, Sa'd b. Osman ez-Zurakî ve kardeşi Ukbe b. Osman da geri dönmüşlerdi. Nihayet Medine'nin vadisinde Hâcib denen bir dağa gidip orada üç gün kaldılar. Onlar ResûluUah {sallallahu aleyhi vesellem)'e döndükleri zaman onun şöyle dediğini iddia ettiler: "And olsun siz oraya korumasız olarak gittiniz."
Sonra Allah Teâlâ: "Ey inananlar! İnkar edenler gibi, yeryüzünde sefere ya da savaşa çıkan gazi kardeşleri için eğer bizim yanımızda olsalardı ölmezler veya vurulmazlardı diyenler gibi olmayın. Allah onların bu düşünce ve sözlerini kalplerinde dert yapar. Yaşatan da öldüren de Allah'tır. Allah elbette yaptıklarınızı görmektedir. [284] âyetini nazil etti.
Ayette geçen "...inkar edenler gibi olmayın..." ifadesinden kasıt, münafıklardır. Âyette geçen: "İki topluluğun karşılaştığı gün sizin başınıza gelen ancak Allah'ın izniyle olmuştur ki o, inananları denesin -yani ortaya çıkarsın- ve münafıkları da bilsin, -yani ortaya çıkarsın. Abdullah b. Ubey ve beraberindekileri, onlarla birlikte Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in düşmanına yürüdüğü esnada geri dönmelerini mü'minler de bilsin- Onlara Allah yolunda savaşmaya gelin veya savunun dendiği zaman, Eger biz savaşmayı bilseydik sizinle birlikte gelirdik derler, -bunu Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in ashabı Uhud'da düşmanla karşılaşmaya gittiği zaman onlara söylemişlerdi. Fakat onlar sahabenin bu sözüne kulak asmamışlar ve onlardan ayrılmışlardı. Sahabeler: "Sizler bizi bırakıp düşmanımıza mı teslim ediyorsunuz" dediler. Münafıklar: "Biz savaşın olacağını tahmin etmiyoruz. Eğer savaşın olacağını tahmin etseydik size tâbi olur ve sizinle beraber gelirdik" dediler-. İşte onlar, o gün imandan daha çok küfre yakındılar. Kalplerinde olmayan şeyi ağızlarıyla söylüyorlar. Allah onların gizlediklerini en iyi bilendir. 0 kimseler ki kardeşleri hakkında Eğer bize itaat etselerdi ve sözlerimizi dinleselerdi öldürülmezlerdi dediler. De ki: Eğer doğru söylüyorsanız ölümü başınızdan savın bakalım.[285] (İshâk) [286]
4315. Zübeyr anlatıyor: Uhud günü beni Resûlullah'la (sallallahualeyhivesellem) birlikte görecektin! O zaman korkumuz şiddetli idi. Allah Teâlâ bize bir uyku gönderdi. Her birimizin çenesi göğsüne yapışmış şekilde idi. Allah'a yemin olsun ki Muattib b. Kuşeyr'in sözlerini hayal gibi işitiyorum. "Eğer elimizde bir şey olsaydı burada öldürülmezdik" diyordu. Ben onun bu söz­lerini ezberledim. Sonra Allah Teâlâ bu konuda şu âyetleri indirdi: "Sonra o üzüntünün ardından size bir güven ve bir kısmınızı bürüyen bir uyku indirdi. Bir kısmınız da kendi canlarının kaygısına düşmüştü. Allah'a.karşı Cahiliye zannı gibi haksız bir zanda bulunuyorlar ve elimizde bir şey olsaydı burada öldürülmezdik diyorlardı. [287] Fakat Allah Teâlâ, İbn Kuşeyr'in bu sözlerine karşılık şöyle cevap verdi: "Eğer evlerinizde dahi olsaydınız öldürülmesi takdir edilmiş olanlar mutlaka yatacakları yerde dahi vurulup öldürülürlerdi. Allah göğüslerinizdekini denemek, kalplerinizdekini açığa çıkarmak için bunları başınıza getirdi. Allah göğüslerinizdekini en iyi bilendir.[288] (İshâk) [289]
4316. Zübeyr b. el-Avvâm anlatıyor: Resûlullah'la (sallallahu aleyhi vesellem) birlikte Uhud dağına doğru çıkiyorduk... Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Hz. Ali'den kendisine su getirmesini istedi. Ali ona deriden yapılı bir kap içerisinde su getirdi. Resûlullah (sallallahu aleyhi veseUem) suyu içmek isteyince suyun koktuğunu hissetti ve tiksindi. O suyla yüzüne bulaşmış kanları yıkadı. Şöyle dedi: "Resûlullah'in yüzünü kanatan kimselere Allah'ın gazabı şiddetlidir." O zaman Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) yüzünü Utbe b. Ebî Vakkâs kanatmıştı. (İshâk) [290]
4317. Amr b. Yahya el-Mâzinî der ki: Uhud günü Resûlullah'm {sallallahu aleyhi vesellem) yüzü yaralandı, ön taraftaki dişi kırıldı. Hz. Ali geldi ve Resûlullah'm {saUallahu aleyhi vesellem) üzerine kapanıp ağlamaya başladı. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ona: "Bana su getir!" dedi. Ali taştan yapılmış bir kapla Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) su getirdi. Onu ağzına yaklaştırınca Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) tiksindi, içmedi. O suyla yüzündeki kanları yıkadı. Şöyle diyordu: "Peygamberlerinin yüzünü yaralayan kimselere karşı Allah'ın gazabı şiddetlidir." Sonra şöyle dedi: "Bakın bakalım, Sa'd b. er-Rabi ne yaptı? Onun on iki oku yerine İsabet ettirdiğine şahit oldum." Bunun üzerine Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) gönderdiği kimse Sa'd'm yanma geldi ve: "Resûlullah senin ne yaptığına bakmam için beni gönderdi" dedi. Sa'd: "Benden Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) selâm söyle ve ona son nefeste olduğumu haber ver. Benden kavmine selâm söyle ve onlara: Eğer Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) vefat ederse, gözümüz kıpırdadıkça hiçbirimizin Allah'a karşı söyleyeceği bir özrü olamaz" dedi. Sonra Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) eline bir kılıç aldı ve: "Bu kılıcın hakkını kim verir?" dedi. Ben: "Yâ Resûlallah! O kılıcı ben alırım" dedim. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) benden yüz çevirince ben: "Herhalde Resûlullah (sallallahu aîeyhi vesellem) bendeki bir kötülükten dolayı benden yüz çevirdi" dedim. Sonra Resûlullah (sallalIahualeyhiveseEem) tekrar: "Kim bu kıhcı hakkı ile alır?" dedi. Ben tekrar: "Ben alırım" dediğim halde Resûlullah (salialiahualeyhivesellem) benden yüz çevirdi. Üçüncü defa tekrarladığında, Ebû Dücâne: "Ya Resûlallah! Bükülünceye kadar savaşmak üzere o kılıcı ben alırım" dedi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) kılıcı ona verdi. Zübeyr der ki: Ebû Dücane'nin ne yaptığına bakmak için onun peşinden gittim. Müşriklerden kimin yanına varsa onu öldürüyordu. Sonra savaşa dalmış bir adamın yanma geldi ve onu da öldürdü. Sonra bir kadının yanma geldi. Kadın, savaşanlara şöyle diyordu:
Karği koyarsanız sizinle kucaklaştı; yastıkları yayarız. Dönüp kaçarsanız da sizden ayrılırız, nem de kavuşması olmayan bir ayrılıkla...
Ebû Dücâne ona da vurmak için kılıcı kaldırdı; ancak daha sonra vazgeçti. Ben: "Ey Ebû Dücâne! Sen şöyle şöyle yaptın. Nihayet kadının yanma vardın, ona kılıcı kaldırdın; ancak sonra vazgeçtin" dedim. Ebû Dücâne: Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) kılıcını onun kanma bulaştırmamakla bu kılıca değer verdim" cevabını verdi. (İshâk) [291]
4318. Zührî şöyle dedi: Şeytan Uhud günü: "İşte Muhammed öldürüldü" diye bağırdı. Ka'b b. Mâlik der ki: Bu sözden sonra miğferin altından gözlerini görerek Resûlullah (sallallahu aleyhi veseUem)'i tanıyan ilk kimse ben oldum. Avazım çıktığı kadar: "İşte Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) burada!" diye bağırdım. Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) eliyle bana işaret ederek susmamı istedi. Allah Teâlâ bunun üzerine: "Muhammed ancak bir elçidir. Ondan önce de elçiler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse sizler gerisin geriye mi döneceksiniz? Kim geriye dönerse Allah'a hiç bir zarar veremez. Allah şükredenleri mükafatlandıracaktır [292] âyetini indirdi. (İshâk) Bu hadisin ravileri güvenilir kimselerdir. Ancak mürsel yahut mu dal bir hadistir. [293]
4319. Ebû Humeyd es-Sâidî anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Uhud günü yola çıktı. Veda tepesine kadar geldiğinde arkasından bir bölüğün kendisini terk ettiğini gördüm. "Dönenler kimlerdir?" diye sordu. Sahabeler: "Abdullah b. Ubey b. Selûl ve beraberindeki Kaynuka oğulları yahudileridir" dediler. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Onlar İslam'a girmişler miydi?" diye sordu. Onlar: "Hayır, onlar dinleri üzereler" dediler. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Onlara söyle; geri dönsünler! Çünkü biz müşriklere karşı müşriklerden yardım istemeyiz!" dedi. (İshâk} [294]
4320. Âmir b. Sa'd, babasından naklediyor: "Resûlullah'ı (sallallahu aleyhi vesellem) Uhud günü gördüğümde üzerinde iki zırh vardı. Şöyle diyordu: "Keşke ben de Uhud dağının eteğinde ashabımla birlikte şehid edilenlerden olsaydım." (el-Hâris) [295]
4321. Teymoğullan'ndan Muâz adında biri, Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) Uhud günü iki zırh giydiğini söyledi. (Ebû Ya'lâ) [296]
4322. Ebû Useyd anlatıyor: Ben, Resûlullah'la (sallallahu aleyhi vesellem) birlikte Hamza'nın kabrinin basındaydım. Elbisesi başa çekilince ayakları açılıyor, ayaklarına çekilince başı açılıyordu. Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem): "Elbisesini başının üzerine çekin, ayaklarını da üzerlik ağacının yapraklarıyla örtün" dedi." (Ibn Ebî Şeybe) [297]
4323. İkrinıe anlatıyor: Hz. AH bana şöyle dedi: "İnsanlar Uhud günü Allah'ın Resûlü'nün (sallallahu aleyhi vesellem) etrafından dağılınca ölülere baktım; aralarında Resûlullah'ı (sallallahu aleyhi vesellem) göremedim. Ben: Allah'a yemin olsun ki kesinlikle Resûluliah (sallallahu aleyhi vesellem) savaş meydanından kaçmaz ve onu ölülerin arasında da göremiyorum. Öyleyse Resûluliah (sallallahu aleyhi vesellemj'in sözünü tutmadığımızdan Allah'ın bize kızıp gazap etti ve peygamberini kendisine kaldırdı dedim. Artık benim için ölünceye kadar savaşmaktan daha hayırlı bir şey yoktur dedim ve kılıcımın kınını kırdım.
Sonra kafirlere saldırdım. Daha sonra baktım ki Resûluliah (sallallahu aleyhi vesellem) ashabının arasında." (Ebû Ya'lâ) [298]
4324. Cebr b. Atîk'in kölesi Ukbe anlatıyor: Ben, efendilerimle Uhud savaşma katıldım ve müşriklerden birini devirdim. Onu öldürdüğümde şöyle dedim: "Bu da benden olsun! Ben İranlı biriyim." Bu sözüm Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) ulaşınca şöyle dedi: "Şöyle deseydin ya: Bu da benden! Ben Ensar'dan bir kişiyim.  Çünkü bir kavinin azatlı,  kölesi o kavimden saydır.." (Ebû Ya'lâ) [299]
Hasan b. Süfyân, senediyle Ukbe b. Abdurrahman kanalıyla babasından: "Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) ile Uhud savaşında bulundum..." diye başlayan hadisi nakletti. Bu durumda Ebû Nuaym ile Seleme b. Nâfi'nin, Abdurrahman b. Ukbe'yi sahabe içinde vermeleri icab ederdi. Bunun aslı yoktur. Allah en doğrusunu bilir.
4325. Ka'b b. Mâlik anlatıyor: ResûluUah (sallallahualeyhivesellem) Uhud günü: "Kim, Hamza'mn şehit edilişini gördü?" diye sordu. Teçhizatı olmayan bir adam: "Ben onun şehit edilişini gördüm" dedi. Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem): "O halde bizi onun yanına götür" dedi. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) o adamla birlikte Hamza'mn yanma gidip onun başında durdu. Adam, Hamza'mn karnının yarıldığmı ve uzuvlarının kesildiğini görünce: "Yâ Resûlallah! Hamza'ya müsle yapılmış" dedi. ResûluUah (sallallahu aleyhi vesellem) ona bakmayı hoş görmedi ve ölülerin arasında durup şöyle dedi: "Bu kimselerin şehit olduğuna ben şahidim. Onları kanlarıyla birlikte defnediniz. Çünkü Allah için açılan yara, kıyamet günü içinden kan aktığı halde gelir. Rengi kan rengi, kokusu da misk kokusu gibidir. En çok Kur 'ân'ı bileni Önce kabre koyun, sonra diğerlerini. " (Ibn Ebî Şeybe)
4326. Sehl b. Huneyf anlatıyor: Uhud günü Hz. Ali kılıcıyla birlikte Hz. Fâtıma'mn yanma geldi ve: "Şu kılıcımı yıka! Bugün bu kılıçla güzel çarpıştım" dedi. ResûluUah (saUallahu aleyhi vesellem) de: ''Eğer bugün sen güzel savaştıysan, aynı şekilde Asım b. Sabit, Sehl b. Huneyf ve el-Hârİs b. es-Sımme de güzel savaştılar" dedi. (Ahmed b. Menî')
4327. Mü'minlerin  annesi Âişe  anlatıyor:   Ebû  Bekir,  Uhud  gününü hatırladığında:    "0   günün   hepsi   Talha'mn   günüydü"   der,   sonra   şöyle anlatmaya devam  ederdi:  Uhud günü ResûluUah  (sallallahu aleyhi vesellem)'in yanma ilk dönenlerden biriydim. Fakat benden önce ResûluUah (sallallahu aleyhi vesellem)'in önünde savaşan birini gördüm, onun Allah'ın Resûlü'nü (sallallahu aleyhi vesellem) koruduğunu zannediyordum. Ben, kendi kendime: "Bu Talha olsun. Çünkü artık elimden kaçan kaçmıştır. Resûlullah'ı (sallallahu aleyhi vesellem) savunan kimsenin kavmimden olması hoşuma gider" dedim.   Benimle Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)'in arasında tanımadığım bir adam vardı ve ben ondan daha çok Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) yakındım.  Onun yürüdüğü   şekilde  yürüyemiyordum.   Baktım  ki   o,   Ebû  Ubeyde  b.   el-Cerrâh'mış.   Sonra  ResûluUah  (saOallahu aleyhi veseUem)'in yanına  geldim.  Azı dişinin   kırıldığını,   yüzünün   yarıldığmı   ve   miğferin   halkalarından   iki halkanın yanaklarına battığım gördüm. Resûlullah: "Arkadaşlarınıza bakın, onlara yardım edin" buyurdu. Bununla Talha'yı kastetti. O yaralanmıştı. Biz ise Resûlullah (sallallahua]eyhivese]lem)'in sözünü dinlemedik ve O'nun yüzündeki halkayı çıkarmaya gittik. Ebû Ubeyde: "Allah'a yemin olsun ki beni bırak, ben kendim çıkartacağım" dedi, Bunun üzerine ben de onu bıraktım. Ebû Ubeyde onları eliyle çıkarıp Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) eziyet etmeyi hoş görmedi, ağzıyla halkaları tuttu ve halkalardan birini çıkarınca kendi ön dişi de halkayla birlikte çıktı. Sonra ben tekrar onun yaptığı gibi yapmak için yanma gittim; fakat o aynı şekilde bana ant verince onu bıraktım. İlk yaptığı gibi dişleriyle Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in yüzündeki halkaları çıkardı ve diğer ön dişi de düştü. Ebû Ubeyde insanlar arasında dişleri en güzel şekilde kökünden söken biriydi. Resûlullah'ı (sallallahu aleyhi vesellem) tedavi ettikten sonra bir çukurda olan Talha'yı tedavi etmeye gittik. Üzerinde büyük küçük yetmişten fazla veya daha az kılıç, ok ve mızrak yarası vardı. Parmağı kopmuştu, onu da tedavi ettik. (Ebû Dâvud et-Tayâlisî) [300] Bunu İbn Hibbân Sahîh'inde tahrîc etmiştir.




[284] Âl-i İmrân sur. 156
[285] Âl-i İmrân sur. 166-168
[286] Müsnede'de şöyle geçer: "İshâk dedi ki: Vehb bu şekilde rivayet etmiştir. Sanıyorum bazı yorumlar İbn İshâk tarafından yapılmıştır. Yani, şu sözü şöyledir, şunu kastediyor şeklindeki açıklamalar. Ben derim ki: Bilakis Zübeyr'in'hadisi "O, gafur ve halimdir" sözünde bitmiştir. "İki topluluğun karşılaştığı gün..." ibaresinden hadisin sonuna kadar İbn İshâk hadisi, isnâdsızdır." Bûsîrî bunları değiştirmeden vermiştir.
[287] Âli-i İmrân sur. 154
[288] Âl-i İmrân sur. 154
[289] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır. İsnadı ceyyiddir.
[290] Bûsîrî senedini sahih görmüştür.
[291] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır. Son kısmını da Bezzâr, Zübeyr hadisi olarak tahric etmiştir. Heysemî der ki: "Ravileri güvenilir kimselerdir." (Mecmn VI, 109) Ben derim ki: "İsnadı hasendir, ancak mürseldiv, Bezzâr'ın isnadı muttasılda."
[292] Âl-i İmrân sur. 144
[293] Bûsîrî, isnadını vermeden naklehniştir.
[294] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi hasen bir isnâdla İshâk rivayet etmiştir."
[295] Bûsîrî der ki: el-Hâris, Vâkıdî'den rivayet etmiştir ki zayıftır. Ayrıca hnsen bir isnâdla Bezzâr tahrîc etmiştir."
[296] Heysemî der ki: "Bu hadisi Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir; ricali Sahîh ricalidir."
[297] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır. Ahmed'in Müsned'inde "Ayaklarına izhir otu koyun" ifadesi vardır. Taberânî'nin rivayet ettiği Abdullah b. Cafer hadisinde ayaklarına üzerlik konulmuştur. Bunun senedinde Abdülazîz b. Yahya el-Medenî vardır ki metruk bir ravidir. (Zevâiâ'de de böyledir: FV/120) Taberânî'nin rivayet ettiği Ebû Useyd hadisinde ise "Ayaklarına bu ağaçtan koyun" ifadesi yer alır.   Heysemî der ki: "Ravileri güvenilir kimselerdir." (Mecnın VI, 119)
[298] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi /wsen bir isnâdla Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir." Heysemî der ki: "Senedinde Muhammed b. Mervan el-UkayİÎ vardır. Ebû Dâvud ve İbn Hibbân onu güvenilir görürken, Ebû Zür'a ve başkaları zayıf görmüştür." (Mecma VI, 112)
[299] Heysemî der ki: "Bu hadisi Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir. Ravileri güvenilir kimselerdir." Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır.
[300] Bûsîrî bu hadis hakkında bir değerlendirme yapmamış, "Bu hadisi Ebû Ya'lâ da rivayet etmiştir" diyerek o rivayetin metnini vermiştir.