> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > Mevlananın Eserleri > Mesnevi  > Mesnevide Geçen Hikayeler > Putların Secdesi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Putların Secdesi  (Okunma Sayısı 570 defa)
14 Temmuz 2011, 15:35:47
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 14 Temmuz 2011, 15:35:47 »



24.PUTLARIN SECDESİ

 
Sana Halime’nin gizli hikayesini söyleyeyim de gönlünden gam gitsin! Mustafa’yı sütten kesince fesleğen ve gül gibi elini alıp bağrına basarak... Her iyi ve kötüden kaçırıp esirgeyerek o padişahlar padişahını atasına teslim etmek üzere Mekke’ye geldi.

O emaneti, zayi etmeden korkarak Kabe’ye geldi, Hatim’e girdi. Fakat bu sırada havadan “ Ey Hatim, sana pek büyük bir güneş doğdu...Ey Hatim, bugün sana cömertlik güneşinden yüz binlerce nur isabet ediverdi... Ey Hatim, bugün sana, talih ve bahtın, ardında çavuş olduğu ulular ulusu bir padişah gelip kondu...

Şüphe yok ki yeni baştan yücelikler alemine mensup canların konağı olacaksın... Tertemiz canlar her yandan bölük bölük, takım takım, şevklerinden sarhoş olarak sana gelecekler” diye ses geliyordu. Halime bu sese şaşırıp kaldı... ne önde kimse vardı, ne artta!

Altı cihette de kimse yoktu... fakat bu canlar feda olası ses, ardı ardına gelip durmaktaydı. Halime, o güzel ses nereden geliyor, kim söylüyor diye araştırmak üzere Mustafa’yı yere bıraktı. Her tarafa göz gezdirdi... o sırlar açan, gizli şeyler söyleyen padişah nerede diye her tarafa baktı. Yarabbi, böyle yüce bir ses sağdan, soldan gelmede... fakat söyleyen kim? Diyordu.

Kimseyi göremeyince şaşırdı, ümidi kesildi, söyleyeni bulamayacağını anladı... söğüt dalı gibi her tarafı tir tir titriyordu. Tekrar o aklı başında olan çocuğu bıraktığı yere döndü... bir de ne baksın, Mustafa, koyduğu yerde yok! Büsbütün şaşırdı... Konağı dertlerle karardı adeta!

Şu yana, bu yana koşup bağırmaya, bir tanecik incimi kim aldı benim diye feryat etmeye başladı. Mekke’liler biz bilmiyoruz... hatta orada bir çocuk olduğunu bile görmedik dediler. Halime öyle bir feryat edip ağlamaya başladı ki onun ağlamasını görüp başkaları da ağladılar! Göğsünü döverek öyle yanık yanık ağlıyordu ki ağlamasına bakıp yıldızlar bile ağlamaya koyuldular!

Bu sırada ihtiyar bir adam, elindeki sopasını kaka kaka çıkageldi. Dedi ki: “A Halime, başına ne geldi senin ? Neden böyle ağlıyor, yasla ciğerler dağlıyorsun?” Halime “Ben Ahmed’in inanılır, güvenilir süt ninesiyim...onu atasına teslim etmek üzere getirdim. Fakat Hatime gelince kulağıma havadan sesler gelmeye başladı.

Gökten gelen o sesleri duyunca çocuğu oraya bıraktım...Bu sözleri kim söylüyor, göreyim dedim... çünkü pek latif, pek güzel bir sesti o. Ne etrafımda kimseyi gördüm, ne de bir an o ses kesildi. Şaşırıp kaldım, şaşkınlıkla şuraya buraya giderken bir de baktım ki çocuk, koyduğum yerde yok... eyvahlar olsun, yazık oldu bana!”

İhtiyar, “Meraklanma, kederlenme... ben sana bir padişah göstereyim. O sana çocuğun ne olduğunu, nereye gittiğini, nerede bulunduğunu söyler” dedi. Halime, canım feda olsun sana ey güzel yüzlü, tatlı sözlü ihtiyar!

Hadi, hemen bana o yüce bakışlı padişahı göster de çocuğun halinden haber alayım, dedi. İhtiyar, Halime’yi Uzza’nın yanına götürdü... dedi ki: “Bu put, kayıpları haber vermede tecrübe edilmiştir.

Biz, ona tapı kılarak vardık mı binlerce kaybımızı bulmuştur.” İhtiyar, puta secde edip derhal “Ey Arabın velinimeti, ey cömertlik denizi! Ey uzza! Sen bize nice lutuflarda bulundun da biz tuzaklardan kurtulduk. Lutufların yüzünden Arap’ta hakkın var... Arab’ın sana ram olması farz olmuştur.

Sad kabilesinden olan Halime, derdine derman olacağını umarak senin gölgene gelip sığındı. Onun bir küçük çocuğu kaybolmuş... adı Muhammedmiş!”dedi. Arap, Muhammed derdemez derhal bütün putlar yere kapandılar, secde ettiler.

“A ihtiyar, Muhammed’i ne çeşit arayış bu? Biz onun yüzünden işten kalacak, hor hakir olacağız! Biz onun yüzünden yüz üstü düşeceğiz, taşlanacağız... onun yüzünden karımıza kesat gelecek, ayarımız mahvolacak!

Fetret zamanında heva ve heves ehlinin arada bir bizden gördükleri o hayaller, Onun devri gelince yok olacak... su görününce teyemmümüm hükmü kalmayacak! A ihtiyar, uzaklaş bizden sınama ateşini alevlendirme; Ahmed’in kıskançlığıyla bizi yakma!

Allah aşkına uzaklaş ey ihtiyar... uzaklaş da takdir ateşi, seni de bizimle beraber yakmasın! Biliyor musun ki bu, adeta ejderhanın kuyruğunu sıkmaktır... hiç biliyor musun, bu ne çeşit haber getiriştir? Bu haberden denizin de yüreği coşar, madenin de ... bu haberden yedi kat gök bile tir tir titrer!” dediler.

O gün görmüş, yaş yaşamış ihtiyar, taşlardan bu sözleri duyunca sopasını yere attı. Titremeye başladı... o seslerden korkmuştu; dişleri takır takır birbirine vuruyordu. Kışın çıplak adamın titremesi gibi titremekte “ Eyvahlar olsun, helak olduk” demekteydi.

Halime ihtiyarın bu halini görünce büsbütün şaşırdı, ne yapacağını unuttu. Dedi ki: “ A ihtiyar, ben de mihnetteyim ama şimdi temelli şaşırdım kaldım! An olur rüzgar bana hatiplik eder, zaman gelir taşlar edep öğretir!

Rüzgar, bana söz söyler... taş ve dağ, eşyanın hakikatını anlatır! Gah olur gayb erleri, gökyüzünün yeşil kanatlı melekleri çocuğumu kaparlar! Kime ağlayıp sızlanayım... kime şikayet edeyim? Yüzlerce gönülle sevdalara kapılanlara döndüm şimdi.

O çocuğun gayreti, gayb sırlarını söyletmiyor, ağzımı yumuyor benim...şu kadar söyleyeyim: çocuğum kayboldu! Fakat şimdi başka bir şey söylesem halk, beni delirdi sanır, zincirlere vurur!”

İhtiyar dedi ki: “Halime, şad ol... şükür secdesine kapan, yüzünü pek yırtma. Gam yeme... o kaybolmaz, belki bütün alem onda kaybolur! Her an onun önünde, ardında yüz binlerce gözcü bekçi var; onu korurlar.

Görmedin mi? O hünerli putlar, çocuğun adını duyunca nasıl yerlere kapandılar, secde ettiler! Bu devir yeryüzünde acayip bir devir... ben ihtiyarladım gittim de buna benzer bir şey görmedim. Bu haberden taşlar nasıl feryada geldiler ? Bilmem artık suçlulara neler olur?

Taşa biz mabut diyoruz, mabut oluşta onun bir suçu yok ... sen de ona kul olmaya mecbur değilsin! ( Fakat ona sen mabut diyorsun, o da bunu reddediyor, kabul etmeye mecbur.) O, mecburken bu derecede korkarsa artık suçluya neler olacak, bir düşün!

Mustafa’nın ceddi, Halime’nin halini, halk içinde ağlayıp sızladığını, sesi, bir millik mesafeye yetişecek kadar feryat ve figan ettiğini duyunca, işi anladı... eliyle göğsünü yumruklamaya, bağırıp ağlamaya koyuldu. Derken yana yakıla Kabe kapısına gelip dedi ki: “ Ey gece sırlarını da, gündüzün gizlenen işleri de bilen Tanrı!

Kendimde bir hüner, bir marifet görmüyorum ki senin gibisiyle sırdaş olayım. Kendimde bir ehliyet görmüyorum ki bu kutlu kapıda makbule geçeyim. Ne başımda bir değer var, ne secdemde... ne de ağlamamla bir devlet gülümser benim.

Ancak o eşi bulunmaz tek incinin yüzünde senin lutuf eserlerini görmüşüm ey kerem sahibi Tanrı’m. O bizden ama bize benzemiyor... biz hep bakırız, Ahmet kimya! Onda gördüğüm şaşılacak şeyleri ne bir dostta gördüm ben, ne bir düşmanda!

Bu çocuğa ihsan ettiğin faziletleri, birisi yüzyıl mücadelede bulunsa elde edemez”, nişanesini bile bulamaz. Senin ona olan inayetlerini iyice gördüm... anladım ki o senin denizinin biricik incisi!

Ben de işte sana onu şefaatçı getirmedeyim... onun yüzü suyu hürmetine ey herkesin halini bilen Tanrı, o ne haldedir; bana bildir! Kabe içinden derhal bir ses geldi: “şimdi sana yüz gösterecek ! O yüzlerce devletle bizden nasip almıştır... yüzlerce bölük melek, onu korumadadır.

Onun zahirini, aleme meşhur edeceğiz... batınını da herkes den gizleyeceğiz! Su ve toprak altın madeniydi; bizse kuyumcuyuz... gah onu halhal yaparız, gah yüzük! Gah kılıç bağı yaparız... gah aslanın boynuna tasma! Gah onu tahtı bezeyen turunç yaparız, gah devlet isteyen padişahların başına taç ederiz!...

Bu toprakla aşklarımız vardır bizim...çünkü o rıza ka’desine oturmuştur. Gah ondan böyle bir padişah çıkarırız... gah o padişahı da bir padişaha aşık ederiz! O topraktan yüz binlerce aşık, yüz binlerce maşuk yaratırız... hepsi de feryad-ü figandadır, arayıp taramadadır!

Bizim işimize candan meyli olmayanın körlüğüne işimiz budur işte! Nevaleyi azıksızlar üzerine koruz...işte o yüzden toprağa bu faziletleri veririz biz. Çünkü toprak, tozlu ve kapkara görünür ama içinde nurlu sıfatlar vardır. Dış yüzü iç yüzüyle savaştadır... iç yüzü inci gibidir, dışı taşa benzer.

Dışı, biz, ancak buyuz der... içi, dikkat et, işin önüne, ardına iyi bak der! Dışı içimizde hiçbir şey yoktur diye inkarda da bulunur... içi hele dur da sana hakikatimizi gösterelim der. Dışıyla içi savaştadır... ve içi, dışına sabrettiğinden Tanrı yardımına nail olur.

İşte biz bu ekşi suratlı topraktan suretler düzer onun gizli gülümsemesini meydana çıkarırız. Çünkü toprağın dışı kederden, ağlayıştan ibarettir ama içinde yüz binlerce gülüşler vardır. Biz sırları açığa vururuz... işimiz budur bizim!bu gizli şeyleri pusudan çıkarır dururuz! Hırsız inkardan gelir, susar bir şey söylemez ama sahne onu sıkıştırır, hırsızlığını meydana çıkarır!

Bu topraklarda da nice nimetler çalmıştır...onu belalara uğratır, ikrar ettirir.

Onun nice şaşılacak çocukları var... Fakat Ahmet hepsinden üstün! Yerle gök, bizim gibi iki çiftten böyle bir tek padişah doğdu diye gülmekte, sevinip neşelenmektedir. Gökyüzü neşesinden yarılmada ... yeryüzü, azadeliğinden süsene dönmektedir!

Ey güzel toprak, mademki dış yüzün iç yüzünle savaşta, çekişte... kim kendisiyle savaşa girişirse nihayet hakikati, bulur, rengin, kokunun ( görünüşün ) düşmanı olur. Karanlığı nuruyla muharebeye girişenin can güneşine zeval yoktur.

Bizim için sınamalara giren, bizim için çalışan kişinin ayağına gök bile sırt verir! Zahirin karanlıklardan feryat etmede ama içyüzün gül bahçesi içinde için de gül bahçesi! O, ekşi suratlı sofiler...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Putların Secdesi
« Posted on: 16 Nisan 2024, 11:56:59 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Putların Secdesi rüya tabiri,Putların Secdesi mekke canlı, Putların Secdesi kabe canlı yayın, Putların Secdesi Üç boyutlu kuran oku Putların Secdesi kuran ı kerim, Putların Secdesi peygamber kıssaları,Putların Secdesi ilitam ders soruları, Putların Secdesiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes