> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > Mevlananın Eserleri > Mesnevi  > Mesnevide Geçen Hikayeler > Peygamber Takdiri
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Peygamber Takdiri  (Okunma Sayısı 612 defa)
14 Temmuz 2011, 15:34:22
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 14 Temmuz 2011, 15:34:22 »



25.PEYGAMBER TAKDİRİ

 
Peygamber, kafirlerle savaşmak, abes şeyleri gidermek için bir ordu gönderiyordu. Huzeyl kabilesinden bir genci seçti, orduya emir etti. Askerin aslı kumandandır... kumandansız kavim, başsız bedene benzer! Şu ölüşün, solup gidişin, hep başbuğu terk etmendendir. Usançtan, nekeslikten, benlikten baş çekmede, kendini başbuğ saymadasın!

Tıpkı yükten kaçan katır gibi... o da başını alır, dağları boylar! Sahibi, a sersem... her tarafta eşek avlamak üzere sinmiş bir kurt var... şimdi gözümden kayboldun mu her yandan kuvvetli bir kurt çıkagelir. Kemiklerini şeker gibi ezer, ufalar... artık bir daha diriliği göremezsin bile!

Hadi kurdu bir tarafa bırak... odsuz kalırsın ya! Ateş, odun olmadı mı söner gider. Kendine gel de sahipliğimden kaçma, yükün ağırlığından çekinme... senin canın benim diye ardına düşer, koşar durur! Sen de bir katırsın... çünkü nefsin üstün. A kendisine tapan, hüküm üstünündür.

Fakat ululuk ıssı Tanrı, sana eşek demedi at dedi... Arap, arap atına “Taal” der. Cefakar nefis katırlarını bakmak, yola getirmek için Mustafa, Hakk’ın imrahorudur. Kerem ve ihsan çekişiyle “Kul tealev” dedi... “Gelin de sizi riyazatla terbiye edeyim dedi, azgın ve serkeş atları alıştırır, yola getiririm ben.

Nefisleri azgınlıktan geçinceye dek bu katırlardan ne tekmeler yedim. Nerede azgınları yumuşatan bir er varsa onların tekmelerinden kurtulmasına bir çare yoktur! Hasılı belaların çoğu peygamberlere gelir. Çünkü ham kişileri yola getirmek, zaten bir beladır. Siz, kaidesiz, nizamsız gitmektesiniz; sözüme uyun da rahvan gidin... bu suretle de uysal bir hale gelin,padişahın bineceği bir at olun!

Tanrı dedi ki: “onlara gelin de, ey terbiyeye alışkın olmayan katırlar, gelin de! Fakat gelmezlerse gamlanma... o iki temkinsiz için kinlenme! Bazılarının kulakları bu, gelin sözüne karşı sağırdır... her hayvanın ayrı ahırı vardır. Bazıları bu sesten ürker, kaçarlar...her atın ahırı ayrıdır.

Bazılarının de bu hikayelerden canı sıkılır...çünkü her kuşun kafesi başkadır. Melekler bile bir cinsten değildirler; bu yüzden göklerde saf saf dururlar. Çocuklar, gerçi bir mektebe giderler, giderler ama ders bakımından her biri, öbüründen üstündür.

Doğuya mensup olanın da duyguları var, batıya mensup olanın da... fakat görmek göze kısmet olmuştur, mesnet ona verilmiştir. Yüz binlerce kulak saf saf düzülse yine de hepsi aydın bir göze muhtaçtır. Sonra kulakların da can sesini, Tanrı haberlerini, Peygamber buyruklarını duymada bir mesnedi var

Yüz binlerce göze ses duyma kabiliyeti verilmemiştir; hiçbir gözün ses duymadan haberi yoktur. Böylece her duyguyu birer birer say... her biri, öbürünün işini göremez! Beş tane dış, beş tane de iç duygusu... hepsi on tane duygu, ayakta saf kurmuştur. Din safından baş çeken giden, gider, en son safa katılır!

Sen, gülün sözünü terk etme... söyleye dur! Bu söz pek büyük bir kimyadır. Bir bakır senin sözünden nefret eder, kaçmaya kalkışırsa yine sen kimyayı ondan esirgeme! Büyücü nefesi şimdi, bu söze uymadıysa sözün, belki sonunda ona tesir eder, bir fayda verir.

Oğul, gelin de gelin... sizi Tanrı esenlik yurduna çağırmada! Hocam, benliği bırak, başbuğ olma sevdasından vazgeç! Bir başbuğ ara, ona uy... başbuğ olmaya pek özenme!

Peygamber, Tanrı yardımına nail olan askerine Huzeyl kabilesinden olan o genci başbuğ yapınca, bir herzevekil, hasedinden dayanamadı... itiraza bunu kabul edemeyiz bayrağını kaldırmaya kalkıştı. Halka bak hele... bunlar karanlık alemindendir...geçici bir matah için nasıl geçici bir hale düşer, nasıl itiraza kalkışırlar! Ululuk yüzünden hepsi dağınıklığa düşmüşler, canlarını vermişler, ölü bir hale gelmişlerdir. Fakat savaşta, diridir onlar!

Şaşılacak şey şu: Zindanın anahtarı, bu çeşit adamın elindedir de yine kendisi zindanda mahpustur! O genç tepeden tırnağa kadar pisliğe batmıştır... fakat akarsu, eteğine dokunup akmaktadır!Dilediği ile daima yan yanadır da yine de bir dayanacak, huzur bulacak kişinin yanına varabilsem diye ne sabrı vardır, ne kararı!

Nur gizlidir... arayıp sormak, gizliliğine şahit. Fakat gönül, saçma sözlerden kurtuluş dilemez ki! Fakat dünya zindanında bir kurtuluş yeri olmasaydı gönül ne sıkılırdı, ne de halas olmayı araştırır, isterdi! Sıkılıp üzülmen, seni bir memur gibi “ Hadi ey sapık, ey yolsuz... bir doğru yol ara” diye çekip çekiştirmededir...

Doğru yol vardır... fakat pusuda gizlidir. Bulmak için durmadan, dinlenmeden delicesine aramak gerek; böyle arayan bulur! Dağınıklık, pusuda topluluğu arar... sen hemen bu isteyende istenenin yüzünü gör! Bağdaki cansız mahsulat, köklerinden sürmüş, yetişmiştir... onlara diriliği vereni anla!

Hiç müjde verecek biri olmasaydı bu zindandakilerin gözleri, hep kapıya dikilir, kalır mıydı?

Irmak olmasaydı yüz binlerce ırmağa batıp ıslanan olur muydu? Yanını yere koyup yatamıyor, rahatsız oluyorsun... bil ki evde bir yatağın, yorganın var! Karar edilecek bir yer olmadıkça karasız kişi olmaz...sersemliği gideren bir şey bulunmasa sersemlik bulunmaz!

O adam dedi ki: “Hayır hayır ey Tanrı elçisi. Askere ihtiyar birisini başbuğ yap!

Ey tanrı elçisi, genç, aslan oğlu aslan bile olsa askere , ihtiyardan başkası kumandan olmasın! Zaten sen söyledin...şahidim senin sözün: Kendisine uyulacak kişi pir olmalıdır, pir! Ey tanrı elçisi, şu askere bak! Ondan daha yaşlı daha ileri bunca kişi var! Bu ağaçtaki şu sarı yaprağa bakma da onun olgun elmalarını devşir!

Onun sarı yaprakları nasıl olur da bomboş olur... zaten yaprağının sararması, olgunluk ve kemal alametidir. Yüzün sararması, saçın sakalın ağarması, olgun aklı müjdeler! Yeni sürmüş, yeni yeşermiş yapraklarsa meyvenin hamlığına delalet eder. Azıksızlık azığı her şeyden vazgeçiş, ariflik nişanesidir.

Altının sarılığı, sarrafın yüzünü kızartır,benzine kan getirir. Gül yüzlü, sakallı, bıyığı yeni terlemiş genç, henüz mektepte okuma, yazma öğrenmededir. Yazısı, yazısının harfleri eğri büğrüdür... gürbüz olsa bile delikanlıdır, aklı azdır onun! İhtiyarın ayağı, hızlı adım atmasa da aklının iki kanadı vardır, yücelerde uçar!

Örnek istiyorsan Cafer’e bak! Tanrı, ona elinin, ayağının yerine iki kanat verdi! Altını bırak... bu söz örtülüdür, gönlüm civa gibi ıstıraplara düştü! İçimizden güzel sözlü, güzel sesli yüzlerce sükut, elini ağzına komada, yeter artık demede!

Sükut denizdir, söylemek ırmağa benzer... deniz seni aramada, sen ırmağı arama! Denizin işaretlerinden baş çevirme... sözü bitir doğrusunu Tanrı daha iyi bilir! O edepsiz, Peygamberin huzurunda o soğuk dudaklarından sözler çıkarmada, böylece söylenip durmadaydı.

O bihaber, söz fırsatını bulmuştu, boyuna söylenip duruyordu...zaten haber de görüşe göre saçma sapan bir şeydir! Bu haberler, hep görüş yerine geçer, görüş olmayınca habere ehemmiyet verilir...göz önünde olandan haber verilmez; göz önünde olmayandan haber verilir!

Birisi görüş makamına vardı mı artık bu haberlerin onca hiçbir değeri yoktur. Sevgiliye ulaştın, onunla düşüp kalkmaya başladın mı kılavuzları affet artık! Çocukluktan geçip adam olan kişiye mektup da soğuk gelir, kılavuzluk eden kadın da! Mektubu okusa bile bilmeyenlere öğretmek için okur...söz söylerse bile anlatmak için söyler!

Gözlüler önünde haberden bahsetmek hatadır...çünkü bu bahis bizim gafil olduğumuza noksanlığımıza delalet eder. Gözlünün önünde susmak, sana fayda verir. “Kuran okunurken susun, dinleyin” emri, bu yüzden gelmiştir. Can gözü açık olan kamil, sana söyle derse güzelce, edeplice söyle, sözü uzatma! Uzat diye emrederse yine emre uy, utanarak söyle!

Nitekim şimdi ben de bu güzelim Mesnevi’yi yazarken öyle yapıyorum ey Hak Ziyası Hüsamettin! Akıllı davranıp kısa kesmeye kalkıştım mı,o, beni yüz çeşit vesileyle söyletmeye kalkışır. A ululuk ıssı Tanrı’nın ışığı Hüsamettin, görüyorsun mademki; sözden ne istersin ki? Bu herhalde fazla iştahtan olacak... hani şair de “Bana hep şarap sun, hem de işte bu, şaraptır”da demiştir ya!

Şu anda onun kadehi, senin ağzında... fakat kulak da kulağın nasibini ver, diyor! Ey kulak, senin nasibin hararetlenip kızarmaktır... işte hararet, işte sarhoşluk! Fakat kulak, ben bundan daha fazlasını istiyorum, harisim ben demekte!

Şeker huylu Mustafa’nın huzurunda o Arap, sözü haddinden aşırınca, O “Vecnecmi” padişahı, “Abese” sultanı, o soğuk nefesiyle “ Sözün kafi artık” diye dudağını ısırdı. Söylemesin diye elini ağzına koydu... gizlileri bilen kişinin yanında nice bir söyleyip duracaksın?

Kuru fışkıyı gözü açık erin önüne götürmüş, bunu misk yerine satın al diyorsun! Deve pisliğini burnunun altına koyuyor, bir de oh oh diyorsun a beyni kokmuş kişi! A akılsız şaşı! Kötü kumaşın revaç bulsun diye bir de oh ohtur tutturmuşsun!Bu suretle bu tertemiz burnu aldatmak, o göklerin gül bahçelerinde yayılan eri kandırmak istiyorsun!

Onun yumuşaklığı, kendisini ahmak göstermede ama senin de kendini bir parçacık bilmen lazım! Bu gece de tencerenin ağzı açık kaldıysa kedinin de utanması icap eder! O ışığı güzel arif kendisini uyuyor göstermede ama adamakıllı uyanıktır... sakın sarığını aşırmaya kalkışma!

A pis inatçı, bu Şeytan masalını Mustafa’nın huzurunda nice bir söyleyeceksin? Bunların yüz binlerce hilmi vardır...bir tek hilmleri bile yüzlerce dağa bedeldir! Hilmleri, uyanık adamı bile aptal eder... yüz binlerce gözü olan zeka sahibini şaşırtır, yolunu kaybettirir, sapığa döndürür! Hilmleri, güzel ve latif bir şarap gibi tatlı ta beynin üst yanına gider, bütün bedene yayılır!

O sert şaraptan sarhoş olana bak! Sarhoş Ferzin gibi eğri büğrü gitmeye başladı!o adamın çabuk alan şarabın tesiri...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Peygamber Takdiri
« Posted on: 25 Nisan 2024, 09:05:21 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Peygamber Takdiri rüya tabiri,Peygamber Takdiri mekke canlı, Peygamber Takdiri kabe canlı yayın, Peygamber Takdiri Üç boyutlu kuran oku Peygamber Takdiri kuran ı kerim, Peygamber Takdiri peygamber kıssaları,Peygamber Takdiri ilitam ders soruları, Peygamber Takdiriönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes