> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > Mevlananın Eserleri > Mesnevi  > Mesnevide Geçen Hikayeler > Kötülük Bir Tohumdur
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Kötülük Bir Tohumdur  (Okunma Sayısı 646 defa)
14 Temmuz 2011, 15:44:27
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 14 Temmuz 2011, 15:44:27 »



19.KÖTÜLÜK BİR TOHUMDUR


Sofinin biri, bir gün eve geldi... evin bir kapısı vardı, karısı da bir kunduracıyla içerdeydi. Kadın, nefsinin hilelerine uymuş, kunduracıya kul köle kesilmiş, odada adamla buluşmuştu. Sofi, kuşluk çağı kapıyı sıkıca döver dövmez ikisi de şaşırdılar... ne bir hileye başvurmaya imkan vardı, ne kaçıp kurtulacak bir yol!

Sofinin, o zamanda dükkanı bırakıp eve gelmesi hiç adeti değildi. Karısından bir şeyler sezinlenmiş, şüpheye düşmüş, bu yüzden o gün mahsus vakitsiz gelmişti. Kadınınsa onun, hiçbir defa işini bırakıp o zamanda eve gelmeyeceğine itimadı vardı. Fakat nasılsa bu fikri doğru çıkmadı... Tanrı suçları örter... örter ama cezasını da verir!

Kötülükte bulundun mu kork, emin olma, çünkü yaptığın kötülük bir tohumdur, Tanrı, onu mutlaka bitirir! Birkaç kere, belki yaptığına pişman olur, utanırsın diye örter, gizler. O müminler ulusu Ömer, halifeliği zamanında bir hırsızı cellada teslim etti.

Hırsız, ey ülkenin beyi, diye bağırdı, beni öldürtme... bu, ilk suçum! Ömer dedi ki: “Haşa, Tanrı, ilk suçta hemencecik gazaba gelip cezasını vermez. Lutfunu meydana çıkarmak için defalarca örter de sonradan adaletini göstermek için cezalandırır;

Bu suretle bu iki sıfatının da meydana çıkmasını, lutfunun muştucu, kahrının da korkutucu olmasını diler.” Kadın da defalarca bu kötü işte bulunmuştu da kolaycacık işi atlatmıştı... bu iş ona kolay görünüyordu artık.

Gevşek ayaklı akıl, testinin daima ırmaktan kırılmadan sapasağlam gelemeyeceğini bilmiyordu ki! Fakat bu sefer kaza ve kader, onu öyle bir daraltmış, münafıkı ansızın ölüm nasıl yakalarsa öyle bir sıkı yakalamıştı ki!

Ne yol vardır , ne yoldaş, ne de kurtulma imkanı...(münafık, böyle bir haldeyken) can alıcı melek de gelir çatar, canına el uzatır ya! İşte kadın da o cefa odasında dostuyla belalara uğramış, öylece adeta kuruyup kalmıştı?

Sofi, gönlünden, hay kafirler hay... size kin güdüp duruyorum ama hele sabredeyim. Şimdilik bunu bilmezlikten geleyim de herkes bu çanın sesini duymasın, diyordu. Hak yolundaki er de

size gizlice böyle kin güder... istiska hastalığı gibi kinini yavaş yavaş, azar azar belirtir.

İstiskaya tutulan adam buz gibi her an erir durur... fakat her an, kendisini daha iyiceyim sanır!

Hani, “sırtlan nerede? Burada yok yahu” diye aranırlar da sırtlan bu söze inanır, bu suretle tutulur, avlanır ya! Kadının evinde de gizlenecek bir yer; bir tümsek, bir aralık, yukarıya çıkacak bir yol yoktu.

Ne bir tandır vardı, oynaşını oraya gizlesin... ne bir çuval vardı, perde gibi önüne gersin! Evin içi kıyamet günü arasat meydanı gibi dümdüzdü... ne bir çukur vardı, ne bir tepe, ne de kaçacak bir yer! Tanrı bu kıyamet gününü anlatırken mahşer meydanı için “Orada bir çukur, bir tümsek göremezsin” demiştir.

Kadın hemen çarşafını oynaşının üstüne attı, erkeği kadın şekline sokup kapıyı açtı. Çarşafın altında adam, apaçık rüsvay olmuş, görünüp durmaktaydı... adeta merdiven üstünde bir deveye benziyordu. Kadın oynaşı için kocasına dedi ki: “Şehir büyüklerinden birinin karısı... malı var devleti var, pek zengin! Yabancı birisi, cahilcesine gelmesin diye kapıyı kapadım.”

Sofi, ala dedi... ne hizmeti var,hele söyle de minnetsizce, seve seve yapayım. Karısı dedi ki: “Bize akraba olmak istiyor... iyi bir kadın ama içini Tanrı bilir artık. Kızı görmek istiyordu ama tesadüf bu ya, kız da mektepte. Fakat ister un olsun, ister kepek... onu canla gönülle gelinliğe kabul ederim dedi. Öyle bir oğlu var ki şehirde misli yok... güzel, anlayışlı, çevik, hem de iyi bir geçimi var.”

Sofi dedi ki: “İyi ama biz yoksuluz, perişanız... bu kadının ailesiyse mallı, mülklü kişiler. Nasıl olurda bize eşit olabilir? Kapının bir kanadı tahtadan, öbürü fildişinden... böyle şey olur mu hiç? Nikahta iki çiftin birbirine eşit ve denk olması lazım... yoksa iş bozulur, geçim olmaz!”

Kadın dedi ki: Ben de bu özrü söyledim, ama o, “Çeyiz filan arayanlardan değilim... Biz mala, altına doymuş, imtila olmuş, usanmışız... halk gibi hırs sahibi değiliz, mal ve para toplama düşüncesi yok bizde. Bizim istediğimiz şey, yalnız kapalı, temiz ve namuslu oluşudur. Zaten iki alemde de kurtuluş, bununla olur.”dedi.

Sofi, yine yoksulluk özrünü ortaya koydu; bunu gizli kalmasın diye tekrar tekrar anlattı. Kadın dedi ki: “Ben de bunu tekrarladım, çeyizimizin olmadığını iyice anlattım.

Fakat onun inanışı dağdan da sağlam... yüzlerce yoksulluktan bile şikayet etmiyor. Benim istediğim şey namustur, sizden dilediğim doğruluktur, himmettir deyip duruyor.”

Sofi dedi ki: “Zaten çeyizimizi, malımızı gördü... gizli aşikar başka neyimiz varsa onları da hep görür. İşte daracık bir evimiz, bir kişi sığacak kadar bir yerimiz var... öyle dar ki orada bir iğne bile gizlenemez. Temizliğe, kapalılığa, namuslu oluşa gelince: o, bunu zaten bilir!

Kapalılığını, örtülü ve namuslu oluşunu o, önünde de, sonunda da, başında da, nihayetinde de bizden daha iyi bilir, bizden daha iyi görür. Zaten kızımızın çeyizi çimeni, aşçısı, işçisi olmadığı meydanda... iyi ve namuslu oluşuna gelince: o, bunu zaten bilir.

Kızın namuslu olduğunu babanın anlatması şart değil ya... nasıl olduğu esasen onca aydın gün gibi meydandadır. Senin de yanlışın meydana çıktı, rezil rüsvay oldun... bari az söyle; bu hikayeyi onun için anlattım.

A davada ayak direyip duran, senin anlayışın, hüküm çıkarışın da bundan ibaret işte! Sen de sofinin karısı gibi hainsin, kötülükte hile tuzağını kurmuşsun! Bu suretle her yüzü yunmadık pis kişiye temizliğini anlatır durursun... kendinden utanır da Tanrı’dan utanmazsın!

Tanrı, her şeyi görür, bu görüş de daima seni korkutsun diye kendisine “gören”dedi. Kötü sözlerden dudağını yumasın diye de kendisini “duyan diye anlattı. Korkasın da bir fesat düşünmeyesin diye “bilen”adını takındı.

Fakat bunlar, mesela zenciye kafur adının verildiği gibi Tanrı’ya konmuş adlar değildir. Tanrı ismi, sıfattan türeme, sıfattan meydana gelmedir, Tanrı sıfatlarıysa kadimdir, evveli yoktur. İlleti Ula misali gibi batıl ve saçma değildir.

Öyle olmasaydı sağıra duyan, köre aydın adlarının verilmesi gibi alay olur, maskaralık olurdu. Tanınma için konan ad, mesela terbiyesiz ve utanmaz birisine mahcup, yahut kara ve çirkin birisine güzel diye konuvermiş bir addır.

Yeni doğmuş çocukcağıza hacı, yahut da soyunda var diye gazi adını koymaktır. Bu lakapları, övmek için söylerlerse övülende bu sıfatlar yoksa övüş, doğru olmaz ki. Ya alaya almaktır, yahut da öven delidir. Tanrı ise zalimlerin söylediklerinden beridir, paktır.

Ben seninle buluşmadan önce de biliyordum: Güzel yüzlüsün ama kötü huylusun sen!

Ben seni görmeden de inatçı bir adam olduğunu, kötülükte ayak diremiş, kötülüğe alışmış bulunduğunu biliyordum. Gözüm kızarırsa, az görsem bile yine o illete tutulduğumu bilirim ya!

Sen beni çobansız bir kuzu gibi yapayalnız gördün de bekçim, gözcüm yok sandın.

Aşıklar, bakılmaması lazım gelen yere bakarlar da o yüzden dertlenirler, o dert sebebiyle de ağlarlar, inlerler. O ceylanı çobansız, o esiri ucuz sanırlar. Nihayet “Gözcüsü, bekçisi benim... az bak!” diye bir bakış okudur gelir, ciğerlerine saplanır!

Ben, bir kuzudan da, keçiden de aşağı mıyım ki ardımda gözcüm, bekçim olmasın? Öyle bir bekçim var ki saltanat, ona yaraşır... bana nasıl bir yel esmekte? O bilir! O yel soğuk mudur, sıcak mı? O bilen Tanrı, gafil değildir... bilir a kötü kişi!

Fakat şehvete mensup olan nefis Hak’tan sağırdır, kördür. Ben de senin körlüğünü ta uzaktan gördüm. Onun için sekiz yıldır hiç seni sormadım... çünkü seni bilgisizlikle kat kat dolu gördüm ben. Külhandaki adama nasılsın diye neye sorayım? Nasıl olacak; baş aşağı bir halde işte!

Dünya şehveti, külhana benzer. Takva hamamı da onunla aydınlanır. Fakat takva sahipleri bu külhanda safa ve zevk içindedirler... çünkü onlar, hamama girmiş, yunup arınmışlardır. Zenginlerse hamamdakileri ısıtmak için tezek taşıyanlara benzerler.

Tanrı, hamam ısınsın, tavlansın diye onlara bir hırs vermiştir. Bu külhandan vazgeç de hamama git... külhanı terk etmek, bil ki hamama girmenin ta kendisidir. Külhanda kalan dünya şehvetine sabreden, dünyadan el etek çeken kişiye hizmetçi mesabesindedir.

Hamamda olan, yüzünden, yüzünün temizliğinden, güzelliğinden anlaşılır. Külhandakiler de yüzlerindeki ve elbiselerindeki duman, is ve tozdan belli olurlar. Yüzünü görmezsen kokusuna dikkat et... koku, her köre sopa gibidir! Kokusunu da alamadıysan onu konuştur; yeni sözden eski sırrı anla!Altın babası külhancı der ki: Bugün akşama kadar tam yirmi küfe tezek taşıdım.

Bunun gibi senin hırsın da, bu dünyada ateşe benzer... her alevi, yüzlerce ağız açmıştır! Gerçi tezek, ateşi alevler, kuvvetlendirir ama akla göre bu altın, hiç de hoşa gitmeyen fışkıdır, tezektir. Ateşten dem vuran güneş, yaş fışkıyı ateşe atılmaya değer bir hale getirir. İşte bunun gibi hırs külhanı yüzlerce kıvılcımla kıvılcımlansın, alevlensin diye o taşı altın haline getiren de yine güneştir.

Mal topladım diyen ne diyor yani? Bu kadar fışkı, bu kadar tezek getirdim diyor!

Bu söz, rezilliği arttıran bir sözdür ama külhandakiler, aralarında bununla övünürler!

Sen akşama kadar altı küfe tezek getirdin... halbuki ben, hiç zahmet çekmeden tamam yirmi küfe tezek taşıdım, derler. Külhanda doğup temizlik nedir görmeyen kişiye mis koklatsın incinir, hasta olur!

Birisi, güzel koku satanların pazarına gelince aklı başından gitti, büzülüp yere yıkıldı. Kerem sahibi attarlardan gelen güzel kokular, başını döndürdü, yere düştü! O bihaber, gü...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Kötülük Bir Tohumdur
« Posted on: 24 Nisan 2024, 13:02:41 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Kötülük Bir Tohumdur rüya tabiri,Kötülük Bir Tohumdur mekke canlı, Kötülük Bir Tohumdur kabe canlı yayın, Kötülük Bir Tohumdur Üç boyutlu kuran oku Kötülük Bir Tohumdur kuran ı kerim, Kötülük Bir Tohumdur peygamber kıssaları,Kötülük Bir Tohumdur ilitam ders soruları, Kötülük Bir Tohumdurönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes