> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > Mevlananın Eserleri > Mesnevi  > Mesnevide Geçen Hikayeler > Devin Süleymanlığı
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Devin Süleymanlığı  (Okunma Sayısı 568 defa)
15 Temmuz 2011, 14:51:50
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 15 Temmuz 2011, 14:51:50 »




8.DEVİN SÜLEYMANLIĞI


Aklın varsa başka bir akılla dost ol, görüş, danış! İki akılla bir çok belalardan kurtulur, ayağını göklerin ta yücesine korsun! Dev kendine Süleyman adını taktı, devleti elde etti, ülkeyi hükmüne aldı. Süleyman’ın yaptığı işleri görmüştü, onun gibi hareket ediyordu... fakat iç yüzden yine devliği suratına vurmakta, devliği görünüp durmaktaydı!

Halk, bu Süleyman’da o nur o temizlik yok; Süleyman’dan Süleyman’a ne farklar var. O uyanıklığa benziyordu, buysa derin bir uyku gibi. Adeta o Hasanla bu Hasan gibi aralarında pek büyük bir fark var diyordu. Dev de, “ Tanrı benim şeklimde güzel bir dev yaratmıştır. Bir dev’e benim suretimi vermiştir; sakın o, sizi aldatmasın.

Meydana çıkar da Süleyman benim diye davaya kalkışırsa sakın onun suretine itibar etmeyin” diyordu. Dev, hileyle onlara bu sözleri söylüyordu ama iyi adamların gönüllerinde bunun aksi görünmekteydi. İyiyi kötüyü fark eden adamla oyun olmaz; hele o adamın bu fark edişi ve aklı, gaypları görür söylerse!

Onlar, kendi kendilerine “A eğri sözlü, tersine gidiyorsun... Böyle tersine tersine gide gide ta cehennemin en dibine kadar gideceksin ya! Süleyman, Süleymanlıktan kaldı, yoksul oldu ama alnında o aydın dolunay parlayıp durmada. Sen, nihayet bir yüzüktür kapmışsın ama zemheri gibi donmuş kalmış bir cehennemsin yine!

Biz neredeyiz... ululuk, sayvan ve kök önünde secde etmek nerede? Böyle şeylerin önüne baş komak şöyle dursun, hayvan tırnağını bile komayız biz! Hatta gaflete düşer de baş komaya kalkarsak bile bir pençe gelir, başımızı yerden iter, mani olur...

Bu aşağılık kişiye baş komayın, kendinize gelin... bu bayağı adama secde etmeyin der” demekteydiler. Ben, bu cana canlar katan hikayeyi anlatmaya kalkardım ama Tanrı gayreti olmasaydı! Kanaat et, bu kadarcığını kabul eyle de başka bir vakit bunu anlatayım!

Dev, adını Süleyman Peygamber taktı ama ancak çoluk çocuğu kandırmak için! Namuzsuzun suretini, adını bırak... lakaptan addan kaç, manaya yürü! Onu halinden işinden sor... onu halinde işinde ara!

Her sabah Süleyman Mescid-i Aksa’ya gelir, tam bir ihlasla Tanrı’ya ibadet ederdi. Her gün mescidde yeni bir otun bittiğini görür, adın nedir, ne faydan var? Ne biçim ilaçsın, nesin, sana ne derler... kime ziyansın, faydan kime? Diye sorardı.

Her ot, adını, tesirini söyler; “Şuna can’ım, öbürüne zehir...Buna zehirim, ona şeker... adım, kader levhinde şudur diye dile gelirdi. Doktorlar Süleyman’dan o otu öğrenirler,bilgi sahibi olurlar, ona uyarlardı. Bu suretle doktorluk kitapları düzdüler... bedenleri hastalıklardan kurtardılar. Bu nücum ve tıp bilgileri, Peygamberlerin vahiyleridir...yoksa akıl ve duygunun o tarafa nereden yolu olacak?

Cüz’i akıl, bir şeyden hüküm çıkaracak akıl değildir. O, ancak fen sahibinden fenni kabul eder, öğrenmeye muhtaçtır. Bu akıl, öğrenmeye ve anlamaya kabiliyetlidir. Ama vahiy sahibi ona öğretir. Bütün sanatlar, şüphe yok ki önce vahiyden meydana gelir, fakat sonra akıl, onların üstüne bazı şeyler katar!

Dikkat ey de bak! Bizim bu aklımız, hiçbir sanatı, usta olmadıkça öğrenebiliyor mu? Hile kılı kırk yarar ama usta olmadıkça hiçbir sanatı elde edemez! Sanat bilgisi, bu akılla olsaydı ustasız bir sanat meydana gelirdi!

Mezar kazma, en bayağı bir sanat... düşünceden, düzenden, fikirden doğacak değil ya! Fakat Kabilde bu anlayış olsaydı Habili başı üstünde taşır mıydı? Ben bu ölüyü, bu kana, toprağa karışmış ölüyü ne yapayım, nasıl yok edeyim der miydi? Bir de gördü ki bir karga, ölü bir kargayı ağzına almış, hemen geldi...

Havadan indi Kabile öğretmek için mezar kazıcılığına başladı. Tırnaklarıyla yerden bir toz kopardı, yeri kazıp hemen hemen ölü kargayı o mezara koydu; gömüp üstünü toprakla örttü... bu suretle karga, Tanrı ilhamı ile bilgi sahibi oldu. Kabil, bunu görünce yuh olsun benim aklıma dedi... bir karga bile bilgide benden üstün!

Tanrı, Aklıküll’e “Mazagalbasar” dedi... fakat cüzzi akıl her yana baka durur. Has kişilerin nuru, Mazagalbasar aklıdır... karga aklıysa ölülere mezar kazma üstadı! Karga, ardınca uçan canı nihayet mezarlığa götürür! Kendine gel de kargaya benzeyen nefsin ardından git... Kafdağına, gönül Mescid-i Aksa’nda yeni bir ot yeni bir kök bitmede!

Süleyman gibi sen de onlara dikkat et... onları izle, onların üstüne ret ayağını koyma! Çünkü bu durup duran yeryüzünün halini sana çeşit çeşit otlar anlatır. Yerde şeker kamışı mı bitmiş, yoksa alelade kamış mı... her biten ot, bittiği yerin halini, kabiliyetini bildirir! Gönülden de fikirler biter, gönlün nebatatı da fikirlerdir. Bu fikirler de gönüldeki sırları gösterir.

Mecliste bana söz söyleyecek adam bulsam çimenlik gibi yüz binlerce gül bitiririm. Fakat söz söylerken de nefes öldüren bir pezevenk olsa gönüldeki nükteler hırsız gibi kaçar. Herkes

in hareketi kendisini çeken ne yandaysa o taraftadır... doğru adamın çekişi, yalancının çekişine benzemez.

Gah sapık bir halde, gah doğru yolu bulmuş olarak gider durursun...ne seni sürükleyen ip meydandadır, ne çeken adam! Kör bir deveye benzersin... boynundaki yular seni yeder durur; fakat sen çekeni gör, yuları değil!

Kafir, köpeğin ardına düşüp gittiğini görseydi güçlü kuvvetli Şeytan’a mazkara olur muydu?Hiç? Onun ardına bir namussuz gibi düşer miydi hiç? Hemencecik ayağını çeker, kurtulurdu!

Sığır kasapların ne yapacağını bilseydi hiç onların peşine düşer, dükkana gider miydi? Yahut ellerinden kepek yer miydi... yahut da onların yüze gülücüğüne aldanır onlara süt verir miydi?

Hatta ot yese bile, neden beslendiğini bilseydi o otu hazmedebilir miydi? Şu halde alemin direği gafletten ibarettir...devlet nedir? Dev yani koş kelimesiyle let yani dayak kelimesinden meydana gelme bir kelime! Önce koş... koş da sonunda dayak ye! Bu yıkık yerde devlet sahibine eşekçesine ölümden başka hiçbir şey yok!

Sen, bir işe el atar, o işe iyice sarılırsın...o işteki ayıp ve noksan o anda sana örtülüdür. Tanrı, senden o işin ayıbını örttüğünden canla başla o işe girişebilirsin. Hararetle sahip olduğun fikrin de ayıbı senden gizlidir. Sana o fikirdeki ayıp ve kusur belli olsaydı ondan kaçardın...canın, bu fikirle aramda keşke mağriple maşrik arası kadar uzaklık olsaydı der!

Nihayet ondan usanır, pişman olursun ya...bu hal, evvel olsaydı hiç ona koşar mıydın? Şu halde ona girişelim, kaza ve kadere uygun olarak o işi görelim diye önce ondaki ayıbı, kusuru, bizden gizlemiştir.

Kaza ve kader, hükmünü izhar edince göz açılır, pişmanlık gelir, çatar! Bu pişmanlıkta ayrı bir kaza ve kaderdir...bu pişmanlığı bırak da ALLAH’a tap! Pişman olmayı kendine adet edinirsen boyuna pişman olur durur, nihayet bu pişmanlığı da daha ziyade pişman olursun! Ömrünün yarısı perişanlıkta geçer, öbür yarısı da pişmanlıkta heder olur gider!

Bu fikri, bu pişmanlığı terk et de daha iyi bir hal, daha iyi bir dost ve daha iyi bir iş ara! Elinde daha iyi bir iş yoksa pişmanlığın neye? Neyi fevt ettin de pişman oluyorsun ki? Eğer biliyorsan bilirsin ki doğru yol, ALLAH’a tapmaktan ibarettir...yok bilmiyorsan herhangi bir şeyin kötü olduğunu nasıl bilirsin ki?

İyiyi bilmedikçe kötüyü bilemezsin...ey yiğit zıt zıddıyla görülebilir. Mademki bu fikri terk etmekten acizsin... o vakit günah işlememekten de acizdin! Aciz olduktan sonra pişmanlık neden? O acizlik, kimin takdiriyle, onu ara! Alemde bir kadir olmadıkça hiç kimse, ne bir acizi görmüştür, ne de böyle bir şey olur... bunu böyle bil!

Böylece, olmasına çalıştığın her isteğin ayıbından bihabersin... onun ayıbı ve noktası, sana örtülüdür! O istediğin ayıp ve noksanı sana görünseydi canın o araştırmadan kaçıverirdi! O işin ayıp ve noksanı sence belli olsaydı seni hiç kimse o işe, hatta çeke çeke bile olsa götüremezdi! nefret ettiğin öbür iş yok mu? Ondan neden nefret ettin? Çünkü ayıbı, noksanı meydana çıktı da ondan!

Ey sırları bilen güzel sözlü ALLAH, kötü işlerin ayıbını, noksanını bizden gizleme! İyi işleri de bize ayıplı gösterme de o işe gidelim ,sarılalım... çalışmamız heba olmasın, gayretimiz soğumasın! Yüce Süleyman, adeti veçhile alaca karanlıkta mescide giderdi.

Her gün, adeti veçhile mescitten yeniden yeniye hangi ot, hangi kök bitmiş... o padişah,bunu arar araştırırdı. gönül haktan gizli kalan o otları gizlice can gözüyle görür, tanır.

Sofinin biri, bir bağda neşelenip açılmak için soficesine yüzünü dizine dayamış, varlığının derinlerine dalmış gitmişti. Her zevekilin biri onun bu uykusundan usandı. Dedi ki: Ne uyuyorsun ya hu? Bir başını kaldır da üzüm çubuğuna, şu ağaçlara, “ALLAH’ın rahmet eserlerine bakın” dedi... yüzünü şu rahmet eserlerine çevir, seyret!

Sofi dedi ki: A heveskar kişi, ALLAH eserleri gönüldür... dışarıdakilerse ancak ve ancak ALLAH eserlerinin eserleridir. Bağlar, bahçeler, yeşillikler, gönüldedir... dışarıdakiyse akarsuya vuran akislere benzer. O görünen bağ, suya akseden hayali bir bağdır... suyun letafeti yüzünden oynar durur!

Bağlar, bahçeler, meyveler, gönüldedir. Onların letafetinin aksi, şu suya toprağa vurmuştur! O neşe selvisinin aksi olmasaydı ALLAH bu aleme aldanış yeri demezdi. Bu aldanış şudur; yani bu hayal, erlerin gönülleriyle canlarının aksinden hasıl olmuştur. Bütün aldananlar, cennet budur sanarak bu akse gelmişlerdir.

Asıl bağlardan, bahçelerden kaçarlar da bir hayalle eğlenir kalırlar! Fakat bu gaflet uykusu başa geldi de uyandılar mı doğruyu görürler ama o görüşte ne fayda var? Sonra mezarlığa bir feryadu figandır, bir ahu vahdır düşer... kıyamete kadar bu yanılmalarına hasret çekip dururlar!Ne mutlu o kişiye ki ölümden önce öldü... yani bu üzümün aslından bir kok...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 15 Temmuz 2011, 14:53:25 Gönderen: saniyenur »
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Devin Süleymanlığı
« Posted on: 20 Nisan 2024, 02:18:46 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Devin Süleymanlığı rüya tabiri,Devin Süleymanlığı mekke canlı, Devin Süleymanlığı kabe canlı yayın, Devin Süleymanlığı Üç boyutlu kuran oku Devin Süleymanlığı kuran ı kerim, Devin Süleymanlığı peygamber kıssaları,Devin Süleymanlığı ilitam ders soruları, Devin Süleymanlığıönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes