> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > Mevlananın Eserleri > Mesnevi  > Mesnevide Geçen Hikayeler > Dağda Halvet Eden Dervişin Hikayesi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Dağda Halvet Eden Dervişin Hikayesi  (Okunma Sayısı 766 defa)
19 Temmuz 2011, 01:51:02
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 19 Temmuz 2011, 01:51:02 »



DAĞDA HALVET EDEN DERVİŞİN HİKAYESİ

 
Dağlarda oturan bir derviş vardı. Yalnızlık, onun arkadaşı ve nedimiydi. Tanrı şarabını içmiş olduğundan erkeklerin sözlerinden de usanmıştı, kadınların sözlerinden de. Bize bir yerde oturup yerleşmek nasıl kolay geliyorsa bazı kimselere de bir yerden bir yere gezip durmak öyle kolay gelir.

Sen nasıl ululuğa aşıksan bir sanatkar da mesela demirciliğe aşıktır. Herkesi bir iş için yetiştirmişler, gönlüne o işin meylini vermişlerdir. Gönülde bir meyil olmadıkça el, ayak nasıl hareket eder. Su, rüzgar olmadıkça çerçöp nasıl akar, savulur? Kendinde göğe doğru çıkmaya bir meyil gördün mü hüma kuşu gibi devlet kanadını hemen aç!

Fakat kendinde yeryüzüne bir meyil gördün mü feryat et , ağlayıp inlemeyi hiç bırakma. Akıllılar önceden feryat ederler, bilgisizlerse işin sonunda başlarına vururlar! Sen, işin önünde sonunu sor da kıyamet günü pişman olma.

Birisi, kuyumcunun birine giderek “ Altın tartacağım, bana terazisini versene” dedi. Kuyumcu dedi ki. “ Babacığım, hadi git, bende kalbur yok!” Adam: “Alay etme benimle. Ver şu teraziyi” dedi. Kuyumcu dedi ki. “ Dükkanımda süpürge yok” Adam “ Kafi yahu, bırak alayı” ben senden terazi istiyorum. Sağırlıktan gelme şu tarafa, bu tarafa, bu tarafa gidip durma, ver teraziyi” dedi.

Kuyumcu dedi ki. “ Sağır değilim, sözünü duydum, söylediğim sözleri de manasız sanma. Sözünü duydum ama sen kuvveti, kudreti kalmamış bir ihtiyarsın, hiç şüphem yok, zayıflıktan elin titreyecek. Tartacağın altın da külçe değil, tozu var, kırık dökük bir şey, elin titreyecek, yere dökeceksin.

Sonra bana bir süpürge ver de toza, toprağa dökülen altınımı süpüreyim diyeceksin. Altını süpürüp bir yere toplayınca da güzelim kalbur isterim diye tutturacaksın. Ben işin sonunu önceden gördüm. İyisi mi hadi sen başka bir yere git.” Artık o dağlıklarda yurt tutup, orada yiyen, içen tek ve ulu şeyhin hikayesini tamamla.

O dağlarda ağaçlar, meyveler, sayısız elmalar, armutlar, narlar vardı. O derviş, meyvelerle gıdalanır, başka hiçbir şey yemezdi. Tanrıya “ Yarabbi seninle ahdım olsun. Bu ağaçlardan meyve toplamayayım. Rüzgarlarla yere düşen meyvelerden başka hiçbir meyve yemeyeyim, elimi hiçbir dala uzatmayayım.” Dedi.

Bir müddet nezrine vefa etti. Fakat nihayet kaza ve kaderin imtihanları çıkageldi. Bu yüzden, sözlerinizde daima inşallah deyin, ahitlerinizde de Tanrı dilerse sözünü söyleyin. Çünkü beni gönüle her zaman başka bir meyil verir, her an gönüle başka bir dağ vururum.

Biz her sabah yeni bi işte, yeni bir güçteyiz. Her şey, bizim dileğimize göre meydana gelir denmiştir. Hadiste “ Gönül, ovada rüzgarlara tabi bir tüy benzer. Rüzgar, tüyü her tarafa uçurur, gah sola, gah sağa götürür durur.” Denmektedir. Başka bir hadiste de denmiştir ki: “ Bu gönlü ateş üstündeki kazanda kaynayan bir su bil!”

Gönlün her an başka bir dileği vardır. Fakat bu dilek kendisinden değildir, başka bir yerdendir. Şu halde gönlün reyine, gönlün dileğine neden emin olur da ahdeder, sonunda da pişman olur, nedamete düşersin? Fakat bu yine de tanrının hükmündendir. Tanrının takdiridir. Kuyuyu görürsün de çekinmeye kudretin olmaz.

Uçan kuşun tuzağı görmeyip hapse düşmesine taaccüb edilmez ki. Şaşılacak şey şudur: hem tuzağı görür, hem mıhı görür de yine sonunda ister istemez o tuzağa düşer! Gözü açık kulağı açık, tuzak önde, yine de kendi kanadıyla tuzağa doğru uçar.

Bir kişizade görürsün. Çula, çuvala bürünmüş, baş açık belalara uğramış. Bir kahpenin sevdasıyla yanıp tutuşuyor. Elbiselerini, malını, mülkünü sarış. Elindeki avucundaki gitmiş, adı kötüye çıkmış hor hakir bir hale gelmiş, düşmanlarının isteği gibi tepesi üstüne yuvarlanıp gidiyor.

Adamcağız bir zahit gördü mü “ Ey ulu, Allah için bana bir himmet et. Bu aşağılık ve kötü sevdaya düştüm, elimdeki maldan, altından, nimetten oldum. Bir himmet et, belki bu dertten kurtulur, bu kara balçıktan sıçrar, çıkarı der”. Halktan da dua etmelerini istemektedir. İleri gelenlerden de.

“ Aman, beni kurtarın, kurtarın, kurtarın!” demektedir. Eli de açık, ayağı da. Ne onu bağlamışlar, ne başında bir adam var, ne ayağın da bukağı! A adam, hangi bağdan kurtulmak istiyor, hangi hapisten kaçmak diliyorsun? Hangi bağdan olacak? Tertemiz ruhtan başka kimsenin göremediği takdir bağından gizli olan kaza bağından!

Ortada değil görünmüyor, gizli ama zindandan da beter, demir zincirlerden de! Çünkü demir zincirleri demirci kırabilir, bir adam zindanın temelini kazıp duvarını yıkabilir. Fakat şaşılacak şey şu ki gizli olan kuvvetli bağı kırmaktan demirciler bile acizdir. O bağı Ahmed görebilir de, “ Boynunda da hurma lifinden bir ip var” der.

Ahmed, Ebuleheb’in karısının sırtındaki odun yükünü gördü de ona “ Odun hamalı” dedi. İpi de ondan başka kimse görmedi, odunu da. Ona da her görünmeyen şey, görünür. Başkaları umumiyetle tevil ederler; bu akılsızlıktan böyle söylüyor derler. Sanki onların akılları başlarındaymış!

Tevil ederler ama hakikatte onun sırtı, o odun yükünün altında iki büklüm olmuştur, gözünün önünde feryat edip durmakta. Bana bir dua edin., bir himmet edin de kurtulayım, şu gizli bağdan sıyrılayım demektir. Bu nişaneleri apaçık gören, nasıl olur da şakiyi saitten ayırt edemez.

Bilir, tanır ama tanrı sırrını açmak helal olmadığından ululuk sahibi Tanrının emriyle örter, gizler. Bu sözün sonu yoktur, gelelim hikayeye: o yoksul, açlıktan zayıf, perişan bir hale geldi, harekete bile mecali kalmadı.

Derviş tam beş gün armut ağacını silkmedi, fakat açlık ateşi de sabrını tüketmekteydi. Bir dalda birkaç armut gördü. Fakat yine sabredip kendisini çekti. Bu sırada bir rüzgar geldi, dalı eğdi. Dervişin nefsi, onları yemeye yeltendi. Galebe de etti. Açlık, zayıflık, bir yandan da takdir, zahidi nezrine vefadan alıkoydu. Ahdini bir yana bıraktı, daldaki armudu kopardı yedi. Fakat hemencecik Tanrı azabı erişti, gözünü açtı kulağını çekti.

Yirmi tane yahut daha fazla hırsız, oraya gelip konmuştu. Çaldıkları şeyleri aralarında pay ediyorlardı. Birisi şahneye haber vermişti. Derhal şahnenin adamları oraya gelip hepsini yakaladılar. Şahne hiddete gelip cellada “ Bunların ellerini, ayaklarını kes” dedi. Cellat, oracıkta hepsinin sol ayaklarıyla sağ ellerini kesmeye başladı. Bir gürültüdür koptu.

O arada zahidin eli de yanlışlıkla kesildi. Cellat, ayağını kesmek üzereyken, rütbesi pek büyük bir atlı gelip yetişti, cellada “ Behey köpek kendine gel, bu, filan Şeyhtir, Tanrı abdalıdır. Neden onun elini kestin ?” diye bağırdı. Cellat, elbisesini yırtıp giderek yana yaklaştı şahneye hali anlattı. Şahne yalınayak geldi. Tanrı şahit ki bilmedim diye özürler dilemeğe. Ey kerem sahibi, ey cennetliklerin ulusu, bu kötü işi affet, hakkını helal eyle. Beni bağıla demeye başladı.

Şeyh dedi ki: “Ben, bunun sebebini biliyor, suçumu anlıyorum. Ben onun yemininin hürmetini terk ettim, onun adaleti de benim( yeminim) sağ elimi kestirdi! Ben kötü olduğunu bildiğim halde ahdimden döndüm. Bunun kötülüğü elime geldi. ey vali sevgilinin hükmüne elimiz de feda olsun ayağımız da, beynimiz de, derimiz de! Bu bana kısmetmiş! Sana helal ettim.

Sen bilmeyerek yaptın, bir suçun yok ki. Halimi bilenin, fermanı yürür. Tanrı emrine itiraz etmek nerede?” nice kuş vardır ki uçup tane arar. Boğazı, boğazının kesilmesine sebep olur. Nice kuş vardır ki açlık ve midesi yüzünden dam kenarında, kafes içinde mahpustur.

Nice balık vardır ki su içinde her şeyden eminken boğazının hırsı yüzünden oltaya tutulmuştur. Nice namuslu, örtülü kadın vardır ki ferciyle boğazının şomluğundan rüsvay olmuştur. Nice bilgili ve iyi huylu kadı vardır ki boğazının yüzünden rüşvet almış, utanıp yüzü sararmıştır.

Hatta Harut’la Marut bile o şarabı tatmışlardır da o şarap, onların göğe çıkmalarına mani olmuştur. Bayezid, bu yüzden çekindi işte, kendisinde namaz kılma hususunda bir tembellik gördü. O çok akıllı şeyh, sebebini düşündü., fazla su içmesinde buldu. “ Tam bir yıl su içmeyeceğim” dedi. Dediğini de yaptı, Tanrı sabır ve tahammülünü verdi.

Onun bu pek ehemmiyetsiz mücahedesi, din içindi bu yüzden de sultan oldu, arifler kutbu oldu. Şeyhin de eli boğazı yüzünden kesildi ve o zahit adamın şikayet kapısı bağlandı. Adı halk arasında “ Şeyh-i Akta- eli kesik şeyh” kaldı., halk onu bu adla tanıdı.

Onu birisi ottan,çöpten yapılmış bir gölgelikte ziyaret etti. İki elle zembil örmekte olduğunu gördü. Şeyh ona “ Ey canının düşmanı, neden böyle küstahlık edip yanıma geldin? Neden izinsiz içeri girdin?” dedi. Adam, “ Sevgimden fazla iştiyakımdan” deyince, Şeyh gülümsedi de dedi ki: “ Öyleyse gel fakat ey ulu kişi, bunu gizle.

Ben ölmeden ne bir dosta, ne bir sevgiliye ne de bir aşağılık kişiye, hiç ama hiç kimseye söyleme! Bundan sonra bir bölük halk onu iki elle zembili örerken penceresinden gördüler. Şeyh “ Yarabbi, hikmetini sen bilirsin. Ben gizliyorum, sen aşikar ediyorsun” dedi. Ona şöyle ilham geldi. “ Birkaç kişi, senin elinin kesik olması kınadılar, sana münkir oldular.

O halde yolda yalancıydı ki tanrı, onu bu, tarife arasında rüsvay etti dediler. Ben onların kafir olmasını, bu azgınlıkla, bu sapıklıkla, bu kötü şüpheyle geçip gitmelerini istemem. Ben de şu kerameti aşikar ettim. İş işlediğim vakit sana iki el ihsan ettiğimi gösterdim. Ki o biçareler, hakkında kötü bir şüpheye düşüp de huzurumdan merdud olmasınlar. Ben sana bu kerametler olmaksızın da daha önce bizzat teselliler verdim. Bu mumu ancak onlar için yaktım. Sen ölümden, bedeninin cüzlerinin ayrılacağından korkmaktan geçtin. Sen de başının, ayağının gideceğine dair korku kalmadı. Vehmi bırakmak, senin için ulu bir siper oldu.”

Firavun, sih...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Dağda Halvet Eden Dervişin Hikayesi
« Posted on: 19 Nisan 2024, 11:46:41 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Dağda Halvet Eden Dervişin Hikayesi rüya tabiri,Dağda Halvet Eden Dervişin Hikayesi mekke canlı, Dağda Halvet Eden Dervişin Hikayesi kabe canlı yayın, Dağda Halvet Eden Dervişin Hikayesi Üç boyutlu kuran oku Dağda Halvet Eden Dervişin Hikayesi kuran ı kerim, Dağda Halvet Eden Dervişin Hikayesi peygamber kıssaları,Dağda Halvet Eden Dervişin Hikayesi ilitam ders soruları, Dağda Halvet Eden Dervişin Hikayesiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes