> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > Mevlananın Eserleri > Mesnevi  > Mesnevide Geçen Hikayeler > Ayıpları Örten Hekim
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Ayıpları Örten Hekim  (Okunma Sayısı 551 defa)
13 Temmuz 2011, 22:12:44
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 13 Temmuz 2011, 22:12:44 »



2.AYIPLARI ÖRTEN HEKİM

 
Birisi hastalandı. Hekimi gidip dedi ki: Nabzımı ele al da içimdeki derdi anla. Çünkü nabızdaki damar kalbe ulaşır. Kalp görünmez kayıptır. Onun hali, nabızdan anlaşılır, çünkü nabızla ilişiği vardır.

Ey emin kişi, yel de gizlidir; kopardığı tozdan, uçurduğu yapraklardan anlaşılır.

Sağdan mı esiyor, soldan mı? Onu sana yaprakların hareketi söyler. Gönül sarhoşluğu nerededir? Görmezsin. Onu nerkise benzeyen mahmur gözlerde ara.

Tanrının zatından da uzak olduğun için onu peygamberlerle mucizelerden bile bilirsin. Gizli olan mucize ve kerametler, temiz pirlerden gönüllere akseder. Onların gönüllerinde yüzlerce hazır kıyamet vardır... En aşağısı şudur: Komşuları sarhoş olur.

Kutlu bir kişinin yanına göçen talihli, Tanrı ile düşüp kalkıyor demektir. Cansız şeylere tesir eden mucize ya sopa ( nın ejderha olması) dır, ya deniz(in bölünmesi) dir, yahut da ayın ikiye ayrılışı. Fakat vasıtasız olarak cana tesir ederse gizlice bir ilgiyle ilgilenir.

Mucize ve kerametlerin cansız şeylere tesiri daimidir, birbiri ardınca ulanır durur.

Bu suretle o cansız şeyden adamın gönlüne tesir eder. Ne hoştur hamur heyulası olmayan ekmek. Ne hoştur Mesih’in hiç eksilmeyen sofrası, ne hoştur Meryem’in bağsız, bahçesiz yetişen meyvesi.

Kamil erin canından kopup gelen mucizeler, talibin canına, gönlüne hayat gibi tesir eder.

Mucize denizdir, nakıs kişiyse karada yaşayan kuş. Suda yaşayan kuş, helak olmadan emindir. Her namahremin canını aciz eder, fakat hem dem olan kişinin canına kudret bağışlar. İçinde bu kutluluğu bulamazsan her an zahirden istidlalde bulun.

Tesirler, insanın duygularında görünür durur. Bunlar, tesir edeni haber verirler. Her ilacın manası hakikati, her hünerin sanatı, sihri gibi gizlidir. Fakat yaptığı işe ve eserlerine bakarsan hakikati gizli olmakla beraber onu meydana çıkarırsın. İçinde gizli olan kuvvet, fiile gelince açığa çıkar, görünür.

Bunların hepsi, sana eserleriyle görünür de nasıl olur. Tanrı, eserleriyle görünmez? Sebeplerle tesirler, iç ve kabuk değil mi? Araştırırsan hepsi de onun eserleri değil mi? Eserlerine bakıyor da bazı şeyleri seviyorsun, peki, neden eserleri bağışlayandan haberin yok?

Bir hayale kapılıp halkı seviyorsun da doğu ve batının padişahını nasıl sevmiyorsun? Ey ulu kişi, bu sözün sonu gelmez. Bu husustaki hırsımız da dilerim bitmesin. Dön de hasta hikayesini söyle, ayıpları örten hekimle macerasını anlat.

Hekim, hastanın nabzını tutup halini anladı. İyileşme ümidi hiç yoktu.

Dedi ki: Gönlün ne dilerse onu yap da bedenindeki bu eski dert gitsin. Hatırına ne gelirse yap, geri durma da sabır ve perhiz, sana eziyet vermesin.

Bil ki sabır ve perhiz, bu hastalığa ziyandır, gönlüne geleni yap. Hastaya, Tanrının dediği gibi adeta “Dilediğinizi yapın” dedi. Hasta ala dedi, haydi sen git, hayra karşı. Ben ırmak kıyısına seyre gidiyorum.

Kendisine sıhhatten bir kapı açılsın, iyileşsin diye gönlünün dilediğince ırmak kıyısında gezinip duruyordu. Su kenarında bir sofi oturmuş, elini yüzünü yıkıyor, temizken bir kat daha temiz oluyordu. Hasta sofinin kafasını görünce hülyaya kapıldı, içinden bir sille vurmak isteği coştu. Bulgur aşına tapan sofinin kellesine vurmak için elini kaldırdı.

Hekim, içinden geçeni yapmazsan o, sana dert olur dedi. Tanrı da “Kendinizi, elinizle, tehlikeye atmayın” buyurmuştur. Hele bir sille aşk edeyim. Bu sabır ve perhiz, bir tehlikedir. Başkaları gibi çekinme, bir iyice vur bakalım diyordu.

Silleyi aşk edince sofinin kellesinden şırrak diye bir ses çıktı. Sofi, hey asi kaltaban diye bağırdı. Ona iki üç yumruk vurmak, sakalını, bıyığını yolmak istedi ama vazgeçti.

Halk da hastadır, hummalıdır, çaresizdir. Şeytanın igvasıyla böyle sille vurur durur. Hepside suçsuzları incitmeye haristir. Birbirlerinin kafasını noksan görürler. Ey suçsuzların kafasına vuran, bunun cezasını kendi kafanda görmüyor musun?

Ey hava ve hevesini hekimlik sanıp zayıfları tokatlamaya kalkışan! Sana bu ilaçtır diyen, seninle alay etmiş, sana gülmüştür. O, Adem’e de buğdaya kılavuzluk ettiydi ya!

Ey Tanrı yardımını dileyen Adem ve Havva, ilaç için bunu yiyin, “Ebedi olarak yaşarsınız” demişti ya. Şeytan, Adem’in ayağını titretti, sürçtürdü, onun kafasına vurdu. Fakat o sille döndü, şeytanın kafasına geldi, ona ceza oldu.

Şeytan, Adem’i adam akıllı sürçtürdü ama Adem’in arkası Tanrı idi, elini tutan Haktı. Adem bir dağdı, yılanla dolsa ne çıkar? Tiryak madeniydi, ona hiçbir zarar gelmedi. Sende tiryakten bir zerre bile yok, kurtulacağını nasıl umuyor, nasıl aldanıyorsun?

Nerede sen de Halil’cesine Tanrıya dayanma, nerede sende Kelim’deki keramet? Nerede o Tanrıya dayanma ki kılıcın İsmail’i kesmesin, nerede o keramet ki Nil’in dibini ana cadde yapsın?

Kutlu bir adam, minareden düşse elbisesine rüzgar dolar, onu yere yavaş indirir, kurtulur.

Ey güzel adam, o bahta inanmıyorsan neden kendini yele veriyorsun ya? Bu minareden Ad gibi yüz binlercesi tepesi üstüne düştü, başlarını da yele verdiler, canlarını da. Bu minareden tepesi üstüne düşen milyonlarca kişiye bak. İp üstünde oynamayı bilmiyorsan ayaklarına şükret, yeryüzünde yürü.

Kendine kağıttan kanat yapıp dağdan uçmaya kalkışma. Bu sevdada niceler başından oldu. O sofi, kızgınlıktan ateşlendi, ateşe döndü ama işin sonuna göz attı. Taneyi almayan ve tuzağı gören kişi, ilk saftan adım atar atmaz durur, ileri gitmez. İşin sonunu gören gözlere ne mutlu. Onlar, bedenin bozulup çürüyüşünü görürler.

Ahmed’in gözü de onu görmüş, cehennemi buradayken kıldan kıla seyretmişti. Arşı, kürsüyü, cennetleri görmüş, gaflet perdelerini yırtmıştı. Zarardan kurtulmak istiyorsan gözünü işin önünde kapa, sonuna bak. Sona bak da yokları var gör, varları, duyguyla duyulan aşağılık bir şey bul.

Yoksulluğa düşüp de cömertliği kim aramaz, dükkanlarda bir kar elde etmeyi kim istemez? Tarlalarda kim mahsul istemez, fidanlıklardan kim bir fidan ummaz? Medreselerde bilgi elde etmeyi istemeyen, ibadet yurtlarında tanrı lütfunu dilemeyen var mı? Bütün bunlar varları, artlarına atmışlar yokları istemekte, yoklara kul olmaktadırlar. Çünkü Tanrı sanatının madeni mahzeni, yokluktan başka bir yerde tecelli etmez.

Bundan önce bir remizdir söylemiştik. Sakın bunu ve onu iki görme. Demiştik her sanat sahibi, sanatını meydana getirmek için yokluk arar. Mimar yapılmamış bir yer, yıkılmış, tavanları çökmüş bir yurt arar. Saka, içinde su olmayan kap peşindedir. Dülger, kapısı bulunmayan bir ev aramaktadır. Avlanma zamanında hepsi de yokluğa saldırırlar. Ondan sonra da hepsi yokluktan kaçarlar. Mademki ümidin yoklukta, neden çekiniyorsun ondan? Tamahının enis olduğu şeyden bu çekinme nedir?

Mademki tamahın o yokluktur, yokluktan yok oluştan bu kaçışın neden? Eğer bir yuvaya enis olmuşsan neden yokluk pususunda bekliyorsun a canım? Elinde ne var, ne yoksa hepsinden gönlünü çekmiş, gönül oltasını yokluk denizine salmışsın. Öyle olduğu halde bu murat denizinden kaçışın neden? O denizden oltana yüz binlerce av düştü. Neden kârın adını ölüm taktın? Büyüye bak ki kâr sana ölüm görünmede.

Onun büyüsündeki sanat, iki gözünü de bağladı da canlar, kuyuya rağbet ettiler. Tanrı hilesiyle hayaline kuyunun üstündeki ova tamamı ile yılan zehrinden ibaret görünür. Hasılı kuyuyu, sığınılacak yer sanır, nihayet ölüm de onu kuyuya atar. Söylediğim bu yanlışları Attar’ın sözlerinden dinle azizim.

Sofi dedi ki: Kafaya yenen bir sille yüzünden körcesine baş vermeye gelmez. Teslim hırkasını giyinmişim, bana sille yemek kolay gelir. Düşmanını pek arık gördü, ben de düşmanca bir yumruk vursam. Kalay gibi eriyip akıverecek. Derken padişah kısas emredecek. Zaten çadır harap, direk kırık, yıkılmaya bahane arıyor. Bu ölü herif için kılıç altına gitmek, kısasa razı olmak yazıktır doğrusu, yazık dedi.

Onu dövemediğinden kadıya götürmek kurdu. Çünkü kadı Tanrının terazisidir. Kilesine şeytan hilesi giremez. O, hasetlerin, çekişlerin makasıdır. İki düşmanın savaşı dedikodusunu keser. Afsunu şeytanı şişeye hapseder. Kanunu fitneleri yatıştırır. Tamahkar düşman teraziyi görünce serkeşliği bırakır, onun hükmüne uyar. Fakat terazi olmazsa çok bile versen payına razı olmaz.

Kadı rahmettir, savaşı defeder, kıyametteki adalet denizinden bir katradır o. Katra küçük ve ayağı kısa bile olsa denizin letafeti, ondan belli olur. Gözündeki tozu temizledin mi katradan Dicleyi görebilirsin. Cüzüler küllerin haline tanıktır. Gün battıktan sonra batıdan beliren kızıllık, güneşin varlığını bildirir.

Tanrı “Güneş battıktan sonra batıda beliren kızıllığa and olsun” dediği zaman Ahmed’in cismine yemin etmiştir. Karınca bir tanecik buğdayı görüp harmanı anlasaydı hiç o bir tane buğdayın üstüne titrer miydi?

Sen yine sözüne gel, sofi sabırsız. Yediği sillenin cezasını acele istemekte. Ey zulümler eden, nasıl oluyor da gönlün hoş yaptığını çekmeyeceksin mi sanıyorsun da gafil oluyorsun? Yoksa yaptıklarını unuttun mu ki gaflet, perdelerini indirdi? Ardında düşmanların olmasaydı düşmanların sana haset ederdi.

Fakat sende olan hukuk yüzünden hapistesin. Yaptığın isyanlar yüzünden azar azar özür dilemeye bak. Bak da ceza veren seni birden tutmasın. Ey dost, suyunu durult.

Sofi kendisine sille vuran adamın yanına gidip davacı gibi eteğine yapıştı. Onu çeke çeke kadının yanına götürdü. Bu ters eşeği ya eşeğe bindir, halka göstererek ceza ver. Yahut da döverek cezalandır. Artık hangisini münasip görürsen onu yap. Senin verdiğin cezadan ölse bile ölür gider, soran bile olmaz. Kadını şer-an vurduğu sopayla birisi ölürse kadı, o...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Ayıpları Örten Hekim
« Posted on: 18 Nisan 2024, 23:46:58 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Ayıpları Örten Hekim rüya tabiri,Ayıpları Örten Hekim mekke canlı, Ayıpları Örten Hekim kabe canlı yayın, Ayıpları Örten Hekim Üç boyutlu kuran oku Ayıpları Örten Hekim kuran ı kerim, Ayıpları Örten Hekim peygamber kıssaları,Ayıpları Örten Hekim ilitam ders soruları, Ayıpları Örten Hekimönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes