๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Mesnevi-i Nuriye => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 09 Şubat 2011, 19:06:36



Konu Başlığı: 14. Ders 14. Lema on birinci reşha
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 09 Şubat 2011, 19:06:36
ON BİRİNCİ REŞHA

İşte, şu Zât (a.s.m.) vahdâniyetin, hakkaniyet derecesinde hak bir burhan-ı nâtıkı ve bir delil-i sadıkı olduğu gibi, haşrin ve saadet-i ebediyenin dahi bir burhan-ı katıı, bir delil-i sâtııdır. Evet nasıl ki o Zat (a.s.m.) hidayetiyle saadet-i ebediyenin sebeb-i husulü ve vesile-i vusulüdür; öyle de, duasıyla, niyazıyla o saadetin sebeb-i vücudu ve vesile-i icadıdır.

İşte, bak: O Zat (a.s.m.), öyle bir salât-ı kübrâda dua ediyor ki, güya bu cezire, belki arz, onun azametli namazıyla namaz kılar, niyaz eder.

Bak, hem öyle bir cemaat-i uzmâda niyaz ediyor ki, güya benî Âdemin, Âdem'den asrımıza ve kıyamete kadar bütün nuranî, kâmil insanlar, ona ittibâ ediyorlar, iktidâ ediyorlar. Duasına âmin diyorlar.

Bak, hem öyle bir hâcet-i âmme için dua ediyor ki, değil ehl-i arz, belki ehl-i semâvat, belki bütün mevcudat, niyazına, "Evet, yâ Rabbenâ, ver, biz de istiyoruz" diyorlar.

Hem öyle fakirâne, öyle hazinâne, öyle mahbubâne, öyle müştakâne, öyle tazarrukârâne dua ediyor ki, bütün kâinatı ağlattırıyor, duasına iştirak ettiriyor.

Bak, hem öyle bir maksat, öyle bir gaye için dua ediyor ki, insanı ve âlemi, belki bütün mahlûkatı esfel-i sâfilîne sukuttan, kıymetsizlikten, faydasızlıktan kurtarıp, âlâ-yı illiyyîne, kıymete, bekaya, ulvî vazifeye çıkarıyor.

Bak, hem öyle yüksek bir fizâr-ı istimdatkârâne ve öyle tatlı bir niyaz-ı istirhamkârâne ile istiyor, yalvarıyor ki, güya bütün mevcudata, semâvât ve Arşa işittirip, onları vecde getirip, duasına "Âmin Allahümme âmin" dedirtiyor.

Bak, hem öyle Semî, Kerîm bir Kadîrden, hem öyle Basîr, Rahîm bir Alîmden hâcetini istiyor ki, bilmüşahede, en hafî bir zîhayatın en hafî bir hâcetini, bir niyazını işitir, görür, kabul eder, merhamet eder. Çünkü istediğini, velev lisan-ı hal ile bile olsa verir. Hem öyle bir suret-i hakîmâne, basîrâne, rahîmânede verir ki, bu terbiye ve tedbir öyle Semî ve Basîre ve öyle Kerîm ve Rahîme has olduğundan şüphe bırakmaz.