๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Merak Ettiklerimiz => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 21 Temmuz 2010, 10:48:37



Konu Başlığı: Yara Nasıl İyileşir
Gönderen: Zehibe üzerinde 21 Temmuz 2010, 10:48:37
Dokularımıza Yarayı Tamir Özelliğini Kim Verdi?
 

YARA NASIL İYİLEŞİR?
 

Dr. Cenap ŞİRİN

"Ben yarayı tanzim ederim, Onu Allah iyileştirir." (Dr. Ambroise Pare)

Günlük hayatımızda oraya buraya çarparız, elimiz kesilir, ayağımıza diken batar yahut ameliyat olur, ya da yanarız. Bü­tün bunların hepsinin neticesi birdir: Yara. Bir müddet sızlar, kanar, şişer, iltihaplanır, sonra da iyileşir.

Yara iyileşir, ama nasıl? Yaranın iyileşmesi bir deprem, bir heyelan veya sel baskını gibi aniden mi olur? Yoksa bir sürü intizamlı, düzgün, birbirini takip eden hesaplı olaylar dizisi midir?

Bir yarada gelişmekte olan Fizyolojik biokimyasal ve histo­lojik hâdiseler, neden sağlam bir yerimizde olmaz? Yaralayıcı âlet yaraladığı organımızda hangi şifreleri çözmekte, hangi ka­pıları açmakta ki bu muntazam ve muazzam değişmeler vukua gelmektedir. Vücudumuzda bulunan milyarlarca, trilyonlar­ca hücre nasıl bu şekilde kodlanmış ki ayağımızın ucu da, başımızın üstü de yaralanmaya aynı cevabı veriyor.

Bir kol saatinin birkaç marifeti olması karşısında hayretimi­zi ifade ediyor, bu kadar küçük bir kutuya, bu kadar marifetin yerleştirilmesini takdir edip, teknolojiye hayranlığımızı ifade ediyoruz. Bir milimetrenin yüzde biri kadar çapta olan bir hüc­reye binlerce marifeti kodlayan, kaydeden, yerleştiren ilim sa­hibinin, ilmî kudreti ve kuvveti hayret ve hayranlık ifadelerinin ne kadar ötesindedir.

Kaza ile ya da cerrahın neşteri ile doku bütünlüğü bozuldu­ğu yani yaralanma meydana geldiği zaman bir seri çarpıcı deği­şiklikler başlar. Önce kılcal ve daha büyük damarların çapları geçici olarak daralır. Böylece kan kaybı asgarî seviyeye inmiş olur. Sonra bütün o bölgenin damarları alabildiğince genişler. Yara içine kan hücreleri ve serum hücum eder. Yara içerisinde birkaç saat içinde proteinden müteşekkil gevşek bir bağ oluşur. Bu ağın boşluklarını kan serumu alyuvarlar ve akyuvarlar dol­durur. Akyuvarlar yara içinde aktif olarak hareket ederler. Yara içindeki ölü doku ve hücreleri, artık ve yabancı maddeleri sarıp yutarlar, parçalarlar. Akyuvarlar, lökosit, monosit, lenfosit v.s. olarak isimlendirilen çeşitli kan hücreleridir. Yara iyileşmesin­de bunlardan herbırinin ayrı bir görevi vardır. Ancak bu görev­ler kısmen bilinmekle birlikte büyük kısmı henüz karanlık kalmaktadır.

Yaralanan bölgedeki diğer değişmeler ise şunlardır: Kılcal damarlar yara içine doğru uzamaya başlarlar ve yaranın karşı duvarından gelen kılcal damarla ucuca birleşirler.

Derinin üst tabakalarında gevşeme meydana gelip deri hüc­reler hızla bölünmeye ve çoğalmaya başlarlar ve yara üstünü örtecek şekilde yara üzerine doğru göç ederler. Böylece yara üzeri ikinci gün taze deri ile örtülmüş olur.

Yara içinde hücrelerin ilerlemesi rastgele olmayıp "temas yönelimi" ve "temas inhibisyonu" adı verilen kanunlara tâbidir. Göç eden hücreler, yara içindeki protein ağını bir platform ola­rak kullanırlar.

Yaralanan doku içerisinde bu bahsettiğimiz "yara iyileşmesi mekanizması"nı çalışmaya başlatan ve devamında vazife alan bir sürü kimyasal olaylar ve kimyasal maddelerin rolü olduğu bilinmekte, çoğu ise sır olarak kalmaktadır.

Yara içinde üçüncü gün kollagen adı verilen bir protein gö­rülmeye başlar. Kollagen lifler şeklindedir. Kollagen liflerinin örgüleri ve istikametleri san'atkârane bir intizam gösterirler.

Bundan 300 sene kadar önce yaşamış bir hekim olan Ambroise Pare "Ben yarayı tanzim ederim, onu Allah iyileştirir" demiştir. Günümüzde de 300 sene öncesine göre hiçbir şey de­ğişmemiştir. Bütün cerrahî müdahalelerin temeli, yaranın iki dudağını karşı karşıya getirmek esasına dayanır. Bizim karşı karşıya getirdiğimiz iki yara dudağını birleştirip kay­naştıran Allah'tır.

Eğer Cenâb-ı Hak dokularımıza yarayı tamir edip iyileştir­me hassasını vermeseydi bugün cerrahların elinden ne gelirdi acaba? Şurası bir gerçektir ki; kalb nakli ameliyatları ile meş­hur Dr. Barnard'ın mahareti ve ilmi herhangi bir iltihap hücre­sinden fazla değildir.

Bozulan bir arabanın, bir uçağın veya robotun kendi kendi­ni tamir ettiğini henüz duymadık. İnsanlığın ilmi henüz bu sevi­yeye gelmedi.

Şu kâinatta hiçbir şey başıboş ve tesadüfi değildir. Bir ders­hanedeki sıraların ardarda dizilmesi, pencerelerin salona değil bahçeye açılması, kara tahtanın ön duvara asılması, lâmbaların tabana değil tavana asılması o dershaneyi akıl sahibi bir elin düzenlediğini gösterir. Elbette vücudumuzdaki düzen ve inti­zam da o vücudu yaratan Hâlik'ımızı bize işaret eder.[185]