๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Merak Ettiklerimiz => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 21 Temmuz 2010, 10:49:55



Konu Başlığı: Şifa İlaçta mı
Gönderen: Zehibe üzerinde 21 Temmuz 2010, 10:49:55


Hastalığı Yenmede İki Büyük Etken: Tedaviye İnanç, İyi Olma Arzusu...
 

ŞİFA İLÂÇTA MI?
 

Doç. Dr. Sefa SAYGILI

Bu sorunun cevabını plâsebo'da bulabiliriz. Plâseboyu söz­lükler "hastayı tatmin etmek için verilen te'sirsiz madde" veya "Hastanın faydasına olmaktan ziyâde, onu memnun etmek için uygulanan madde" olarak tarif ederler.

Yeni bulunan bir ilâcın başarılı olup olmadığı denenirken pâsebolardan faydalanılır. Hastaların bir kısmına te'sir ettiği id­dia edilen madde; diğer kısmına ise içinde bir şey olmayan, tadlandırılmış boyalı su veya haplar verilir. İşte bu sahte ilâcın adı plâsebodur. Plâsebo, diğer maddeyle aynı ambalaj ve görü­nüşle sunulur. Ve aradaki tedavi farkı değerlendirilerek, yeni ilâcın te'sirli olup olmadığı ispat edilir.

Başağrısı, uykusuzluk, anksiete (yersiz endişe), çeşitli ağrı­lar, korku, sıkıntı, deniz tutması gibi pek çok rahatsızlıkta, plâsebo ile oldukça iyi sonuçlar alındığı dikkati çeker. Plâsebo verilen 10 hastadan 6'sının başağrısı geçmişse, analjezis (ağrı dindirici) alan 10 hastadan yine 6-7'sinin düzeldiği hayretle müşahede edilir.

Doktorlar, uykusuzluk şikâyeti ile gelen hastalara, alışkan­lık yaptığından dolayı uyku ilâcı vermek istemezler. Bunun ye­rine verdiğimiz plâsebonun genellikle ilâçlar gibi iyi sonuçlar verdiğini görürüz. Yâni, tıbben uykuyu kolaylaştırıcı hiçbir te'sirli maddeye sahip olmayan haplar, hastayı mışıl mışıl uyutabilmektedir. Tabiî hasta, hapların kendini uyutacağına ikna edilmişse...

Âcil servise bazen şiddetli sıkıntı, baş ağrısı, sancı gibi bir krizle ve "falanca" iğnenin kendisine vurulduğu zaman düzel­diğini söyleyen hastalar gelir. Bunlara, kendilerine iyi gelen iğ­nenin o olduğu söylenerek, "serum fizyolojik" adlı plâsebo enjekte edildiği zaman, hastanın gerçekten düzeldiği dikkati çe­ker. Krizi ilâç değil, hastanın inancı yenmiştir.

Bazı hastalarla karşılaşırız, bir doktorun verdiği ilâçlar yaramazken, bir başka doktorun yazdığı ilâcı "bu beni iyi etti" diye gösterirler. İki ilâcı, karşılaştırdığımızda, sadece piyasa isimlerinin farklı olduğunu ve içlerinde aynı madde­yi taşıdıklarını görürüz.

Plâsebonun te'siri üzerine çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Başarıda; tedaviye olan inançla, iyi olma arzusu ve iradesi büyük bir rol oynar.

Plâsebonun te'sir edişinde, doktora güvenmenin veya hasta­ya bakan hemşirenin davranışlarının da rolü büyüktür. Meselâ hekimin öğretim üyesi olması, hastasını bıkmadan dinlemesi ve özenle muayene ederek ona güven vermesi, tedavinin başarısını büyük ölçüde artırır. Hastaya bakan hemşirenin kendisi plâsebonun te'sirine inanmazsa, tedavinin başarı şansı da ol­dukça düşmüş demektir.

Plâsebo haplarının dış görünüşleri de, hasta üzerinde büyük rol oynar. Fazla büyük ve ufacık haplar, orta büyüklükte olanlardan çok daha iyi te'sir etmekte; kırmızı, sarı veya kahverengi olanlar ise, yeşil ve mavi plâsebolara oranla üs­tün tutulmaktadır. Öte yandan acı hapların ve alışılmadık tarifelerin meselâ günde 10 damla yerine 9 damla te'sirleri daha çok olmaktadır.

Ağrı veya ıstırapların plâsebo ile birdenbire kaybolmasının, kuruntudan ibaret olmadığı da gösterilmiştir. Plâsebolar ve daha başka yardımcı araçlar, vücutta ölçülebilen te'sirlere sebep olurlar. Plâseboya inanç, birtakım ağrı hafifletici maddeler (beyindeki endorphinler gibi) üretilmesine sebep olmakta­dır.

Bugün vücuttaki hastalıkların hepsinin % 50-80 oranın­da ruhî sistemimizle alâkalı olduğu kabul edildiğine göre, plâseboların bu geniş ölçüdeki te'sirleri de bize şaşırtmamaktadır.

Plâsebonun bu kadar müessir oluşu, bize şifânın ilâçlardan olmadığını ve Allah'tan geldiğini göstermektedir. İlâç sadece vesiledir. Cenâb-ı Hak şifâ murad etti mi, boyalı su bile faydalı olmakta, etmediğinde ise hasta için ne yapıl­sa fayda etmemektedir.

Köylünün biri müzminle şen hastalığı için ünlü bir doktora gitmişti. Doktor, hastasını muayene etti ve reçeteyi yazarak:

Bu ilâcı kaynatıp suyunu günde üç kere içecek­sin, bir şeyin kalmayacak, dedi. Bir süre sonra iyileşen köylü, doktora teşekküre gelerek,                                                       

Doktor bey, dedi Tavsiyelerinize aynen uydum ve verdiğiniz kâğıdı kaynatıp günde üç kere suyunu içtim. Tamamen düzeldim, sağolun.[184]