Konu Başlığı: İnsan Nefsine mi Hizmet Etmeli Yoksa Hakka ve İnsanlığa mı Gönderen: Zehibe üzerinde 19 Temmuz 2010, 14:30:25 Hapishane Hücresinde Hayalî Bir Sohbet
İNSAN NEFSİNE Mİ HİZMET ETMELİ, YOKSA HAKKA VE İNSANLIĞA MI?.. Ord.Prof. Ali Fuad BAŞGİL Meyvalar geldi. Kendimin nerede olduğumu unutarak postaya sordum: Oğlum, elma soymak için bıçak bulunur mu? Yasak, efendim. . Yıkamak için musluk? Sol tarafta, dipde, kapısı aralık, küçük bir yüznumaranın taharet musluğunu gösterdi. Bunu içimin almadığını gören posta hakimane bir öğüt verdi: Burada çok efendi yattı. Bir haftada alıştılar. Sen de alışırsın. Hücrede iliklerime işleyen rutubetli bir soğuk var. Tavandaki yüz mumluk lâmbayı kucaklayacağım geliyor. Dışarıda soba var mı diye hücre kapısının deliğinden baktım. Geniş ve önü açık koridorun dip tarafında gözüme bir soba ilişti. Kapıdaki nöbetçiye sordum: Soba yanıyor mu? Taş kömürü çok tozlu. Kuvvetli yanmıyor. Hayırlı olsun, dedim. Paltoma, boyun atkıma sarındım. Boz battaniye serili sedire oturdum. Beyaz badanalı hücre duvarlarına şaşkın şaşkın bakıyorum. Gözüm saatte. Dakikaları sayıyorum. Saat akşamın sekizi oldu. Hücremin demir mandalı yine gacırtiyle çevrildi, kapı açıldı. Bizim hanım, evden battaniye, yastık, kuru meyve beni otel odasında sanarak, bir de pijama getirmiş. Hepsi makbule geçti. Evden gelen battaniyeyi üstüme aldım. Yastığı da sedirin kum torbası üzerine koydum. Dirseğimi dayayarak derin bir düşünceye daldım. İçimin vicdan levhasında iki hayal belirdi. Biri, şerrin ve şeytanlığın, diğeri hayrın ve insanlığın hayali. Önce şerrin hayali konuştu: Sen, dedi, bittin, büyüdün, ihtiyar oldun, şu hayatın bir türlü mânâsını anlamadın, gittin. Birşeyler öğrendim sanıyorsun. Fakat hayatı hiç öğrenmedin. Bunu, bari kalan ömründe öğren. Hayatın mânâsı, yiyip, içip eğlenmektir. Mukaddes olan ömrü en keyifli bir şekilde yaşamaktır. Bunun için ne lazımsa yapmaktır. Millet ve memleket meselesi sana mı kaldı? Senden evvel çokları bu işlerle uğraştı, ömürlerini senin gibi kahr içinde bitirdi. Düşün biraz; İstanbul'un en nefis yerlerinde dayalı döşeli evin var. Baremin en yüksek maaşını alıyorsun. Sıfatın, mevkiin çoklarını imrendiriyor. Ne istiyorsun başka? Ye, iç, keyfine bak. İnsan dünyaya iki defa gelmez. Akan ırmaktan iki defa aynı su içilmez. Peki, benim insan olarak vazifelerim yok mu? Sen'yat keyfine bak. O vazifeleri başka insanlar görsün. Ömrünün sonlarında olsun, sözlerimi dinle: Ok gibi doğru sözlü olma. Seni yabana atarlar. Yay gibi eğri ol ki, seni elde tutsunlar. Muhitini kendine elbisen gibi giydir: Aldat, yalan söyle, olduğundan başka görün. Düşündüğünden başka konuş. Millet işleri dediğin şeylerle satranç oynar gibi oyna. Bu sözler birer zehirli ok gibi ciğerime saplanmıştı. Öyle ya, önümde rahat bir hayatın imkânları dururken, niçin başıma dert ve düşman topluyordum. Bunalmış ve içimi bir yeis ve pişmanlık bürümüştü. Yolumdan caymak ve kalan ömrümü şerrin dediği gibi, sırf kendim için yaşamak istiyordum. Birdenbire hayrın ve insanlığın hayali seslendi: Dur, karar vermeden beni de dinle. Ben şerrin ve şeytanlığın fikrinde değilim. Eğer onların fikri doğru olsaydı, insanlık bugün hâlâ mağara hayatı yaşardı. İnsanlığın bugünkü terakkisi, temiz tıynetli insanların feragat ve fedakârlığı sayesinde olmuştur. Onlar hedonizma ve egoizma edebiyatı yapıyorlar. Feragat ve fedakârlığın değerini inkâr ediyorlar. Bu meziyetlerin yüksek zevkinden seni mahrum bırakmak istiyorlar. Vatana ve insanlığa hizmet etmenin ve vazife duygusuna bağlı yaşamanın bir zevki vardır ki, bunun yerini fizikî zevklerden hiçbiri tutmaz. Tutmadığını sen kendin nefsinde duyuyor ve yaşıyorsun. Üzüntü ve keder gibi, rahat da izafidir. Başkalarına rahat gelen bir hayat, sana ızdırap kaynağı olur. İnsanlar hep aynı suyun demiri değildirler. Ve, bereket ki, böyledir. Herkes şerrin öğütlerini dînleseydi, yeryüzünden rahat ve saadet kalkardı. İnsan dünyaya borçlu gelir ve bu borç, içtimaî hayatta vazife adı alır. Hak, vazifenin bir karşılığı ve mükâfatıdır. Evvelâ ana babamız, sonra sayesinde yiyip yaşadığımız cemiyet ve milletimize karşı borçlarımız ve vazifelerimiz var. Bunları sadakatle ödemek insan için ölçülmez bir zevk ve meserret kaynağıdır. Borç ve vazifelerini inkâr eden egoist, yaşadığı mantar hayatını hayat sanıyor. Sana ilim nimeti veren kudret, bunu sırf kendin için değil, başkalarının da faydalanması için vermiştir. Gerçi, başkalarına faydalı olmak kolay bir iş değildir. Çünkü o başkaları senden faydalandıklarını çok kere görmezler. Sen bundan üzülür, ızdırap çekersin. Fakat mazur gör. Bunu onların bilmezliklerine ver. Gittiğin yol, hayrın ve insanlığın yoludur. Ondan şaşma. Üzülme, sen mazlumların gönüllerinde yaşayacaksın. Kaderine boyun eğ. Kader levhasının yazısını değiştiremezsin. Herkesin yolunun sonu ebediyettir. Ebediyette ise, erken gidenle geç giden birdir. İçime bir ferahlık düştü. Üzüntüm sona erdi. Saat on ikiyi geçiyordu. Yorgun asabım dinlenmek ihtiyacındaydı. Sarındığım palto ve battaniye beni ısıtmış, uykuya hazırlamıştı. Başımı yastığıma koyarak, daldım.[376] |