๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Mektubat-ı Şeyh Hazret => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 19 Ocak 2010, 10:37:23



Konu Başlığı: Dördüncü Mektup
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 19 Ocak 2010, 10:37:23
DÖRDÜNCÜ MEKTUP

Bitlisli Molla Abdülaziz'e ( Rahmetullahi aleyh ), Allah'a yakın olan muhabbetin kısımları, tabiiyye ile akliyye olup akli muhabbetin yollarının, salikin üstadına olan muhabbeti, ancak üstadiyyet ve vasıtalık hakkı için lazım olduğunun, tarikattan maksad, Allah'ın zatını sevmekle rızası taleb edilmesinin, salik, kendisine arız olan manevi haletlere iltifatı layık olmayıpbütün himmetini, emr olunduğu şeylerin imtisaline hasr etmesi lazım olduğunun beyanı ile, haletlerden kendisine hasıl olanları büyük bir ni'met bilmesi vacib olduğunun beyanları hakkındadır.

ALLAH'IN ADIYLA BAŞLARIM
 
Bütün hamdlar, alemin Rabbına mahsustur. İnsan ve cin nev'ilerin efendisine, al ve ashabının hepsine salatü selam olsun! Bunlardan sonra bu mektub, alem kutbu kaymakamının perverdesinden, Allah yolundaki kardeşi ve dostu Molla Abdülaziz'edir. Allah, onu kendi dostlarının zümresine dahil edip, mukarrabin (Allah'a manen yakın olan zatların ) derecelerindeki, aşk tatlısını kendisine taddırsın!

Muhabbetden yanıp yakılmanızdan, size arız olan haletlerin bazısından bahs edici yüce mektubunuz, perverdeye ulaştı. Ey kardeş! Tarikattaki muhabbet akliyye ve tabiiyye olarak iki kısma ayrılır. Tabiiyye: Hace Muhammed El- Parisa'nın (Kuddise sirruh ) buyurduğuna göre, yalnız yüce Allah'ın faziletindendir. Lakin Allah'ın mezkur fazileti, ilerde akli muhabbetin beyenında bahsi geleceği üzere, bir çok şeylere terettüp etmektedir.

Akli muhabbet ise, mürid, yüce Allah?ın ve Resulünün (onun ve alinin, ashabının üzerine salatü selamın efdalı olsun! ) haklarında mürşidi hakkında onunla mükellf olunan muhabbetdir. Tasavvuf sadatları (Kaddesallahü sirrehüm ) akli muhabbet için bir çok yollar beyan eylemişlerdir. Onlardan bazıları,

A ) Mürid, mürşidinden başkasına hatta nefsine bile kendisine yararlı olacağı ümidiyle, bakmaması.
B ) Mürşidinden başka kimselere mesela: kardeşlerine, annesine, çocuğuna hatta nefsinin bile, maneviyatına zararlı olduklarını bilmesi.
C )  üstadın vasıtasıyle, ona teslim olup emrine itaat etmesi için, kendisine hasıl olacak menfaatleri ve yüce Allah'a manevi yakınlığını düşünmesidir. İşte bunlarda tefekkür eden kimseye, yüce Allah'ın yardımıyla akli muhabbet hasıl olur. Mürşidi ona emr eylediği şey'in yapmasına devam edip, sohbet ve rabıtasını seçen kimsenin durumuna, Hace Muhammed El- Parisa'nın buyurduğu üzere, yüce Allah'ın faziletiyle, tabii muhabbet de terettüp eder.

Mektubunuzda "Tarikat'da asıl maksat, müridin mürşidine muhabbetidir. Şayet buna mensubun rızası da terettüp etse, mürid matlubuna kavuşmuş olur. Rızası hasıl olmazsa da, zarar yoktur. " Diye yazmışsınız. Ey kardeşim! Müridin mürşidine olan muhabbeti, ancak üstadlık, rehberlik cihetinden faydalı olur. Yoksa onda hiç bir fayda yoktur. Nitekim üstad-ı a'zam ( Radıyallahü anh ) buyurdular ki, bil ki: Müridin üstadına olan muhabbeti, üstadiyetinin (rehberliğinin) hakkı içindir. Ebu Yezid El-Bistami (Kuddise sirruh ):"Beni gören ceheneme girmez" dediklerinde, bu kelamının manasını anlamayan kısır fikirli bazı kimseler, bu ne diyor? Kendi nefsini Muhammed'den (ona, aline salatü selamın efdalı olsun. ) daha üstün olduğunu bilir. Çünkü Ebu Cehil onu gördüğü halde cehenneme girecektir. Dediler. Bistami (Kaddesallahü sirreh ) bunu işitince, "O Muhammed'i Allah'ın resülü olarak görmedi. Onu Ebu Talib'in kardeşinin oğlu bilerek gördü. " diye buyurdu. Burada üstad-ı a?zamın buyurduğu sözleri sona erdi.

İşte bu izahtan anlaşıldı ki, müridin üstada karşı olan muhabbeti, üstadın zatı için değil, belki kendisi bizi Allah?a kavuşturmak için, bizimle yüce Allah'ın arasında bir rehber olup, muhabbetinden yüce Barinin rızası, ona kavuşması hasıl olması içindir. Üstad bizzat müridin muhbubu sevgilisi olması lazımdır. Diye çokça, ehl-i tasavvufun dedikleri sözlerinden maksadları da budur. Veya üstada muhabbet, Allah'ı sevmekten ayrılmaz veya dedikleri bu sözlerinden anlaşılan hasr, hakiki olmayıp izafidir. Yani, üstadına karşı olan sevgisi, kendisine arız olan haletlere ve nefsani payına nispeten maksud olup hakiki mahbubu olan Allah ve Allah'ın rızasına nisbeten değildir, demektir. Bu beyanın delili Allahü tealanın:

"Resûlüm, şöyle de! Eğer siz Allah'ı seviyorsanız, hemen bana tabi olun ki, Allah da sizi sevsin" buyurduğu ayet-i celilesidir.

Mektubunuzda, " Tarikat adabına göre vird çekilmesi esnasında, Allah'ım ancak sen benim maksudumsun, rızan da benim matlubumdur. Denilidiği bu sözün hikmeti, bana müşkildir. Şöyle ki, müridin maksadı zat-ı Bari tealanın muhabbeti ise, mürid niçin zat-ı muhabbeti doğrudan doğruya taleb etmeyip de rızasını taleb eder" Diye yazmışsınız. Ey kardeşim! Yukarıda beyan ettiğim üzere, mürid, Allah'ın rızasını taleb etmesi, kendi nefsani arzusu için değil, mahbub-i hakiki olan Allah için taleb eder. Fakat bu soruya, çünki rızasının aksi olan gadâb vasfında mahbubun aczi ( kızdığı şeyden intikam alma kudreti olmadığına) delalet ettiğinden dolayı, ona rıza taleb edilir, diye verilen cevabdan maksad, mahbub-i hakiki olan zat-ı Bari ise, onu bundan tenzih etmek vacibdir. Mahbub-i mecazi olan mürşid ise bu cevab kabul edilir. Çünki mürşid beşer olduğundan dolayı kurtulamaz.

Bahs ettiğin manevi haletlere gelince, kardeşim. Onlar salike hasıl olsa, ne ala. Olmazlarsa da zararı yoktur. Belki mürdi için, üstadı kendisine emr eylediği şeylerle amel etmesi lazımdır. Kşayet o şekilde yaptığı amellerine manevi bir hal terettüp ederse, onu, üstadın kendisine eylediği nazar ve iltifatından olduğu, bir şey hasıl olmazsa, bu durum kendisi için evla olduğu bilinmelidir ki, üstadı da ona manevi haletin zuhuruna razı olmamıştır. Hülasa olarak, müridin bütün himmet ve gayreti, mürşidi kendisine emr eylediği şeyleri yapmaya hasr etmesi, ve her zaman ibadete çalışması, bir seviyede olması lazımdır. Müride kerametlerin belirmesi, bazen uyanık, bazen de aşktan dolayı kendisinden geçtiği halinde olur. Bu gaybet ( kendinden geçme) hali, uyku hali değil, tasavvufta ona mahv haleti denilir. Ama müridin kalbine hasıl olan te'sir ve aşk haletleri, bazı zamanlarda velevki bir lahza bile olsa, her ikisi de, hakir, kıymetsiz olmayıp belki büyük ni'metlerden sayılmalıdırlar. Zira sevgiliden hediye edilen hakir bir şey, haddi zatında büyüktür. Topraktan yaratılmış ( insan) nerede, vacib teala nerede? Allah, efendimiz Muhammed'e, al ve ashabına salat-ü selam eylesin.