> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > Mektubat-ı Şeyh Hazret > Birinci Mektup
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Birinci Mektup  (Okunma Sayısı 624 defa)
19 Ocak 2010, 10:14:25
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 19 Ocak 2010, 10:14:25 »



BİRİNCİ MEKTUP

Bazı vâkıaların, yüce manevi makamlara manevi seyri ile ona terettüb eden nübüvvetin, peygamberlik makamının kemâlâtı, kul cüz'i ihtiyari olduğu, kazâ ve kader hakkındaki son tetkik, bu konuda akâid imamlarına ( Rahimehümullah) tâklid etmemiz ( uymamız) lazım olduğu ve bu konu ile ilgili beyana ait validinin ( Kuddise sirruh) halifesi ve katibi Bitlisli Molla Mustafa'ya yazılmıştır.

ALLAHIN ADIYLA BAŞLARIM

Rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla başlarım. Bütün hamdler, yaptığı işlerden sorumlu olmayan Allah'a mahsustur. Salâtü selâm, bütün âlemlere rahmet için Peygamber olarak gönderilen efendimiz Muhammed'in, din temellerini teyid eden âl ve ashabının üzerine olsun.

Besmele hamd, salatü selamdan sonra, bu mektûb, alem kutbu kaymakamının (radıyallahü anhüma) perverdesinden (ilim ve amelce nezdinde terbiye görmüş kimseden) doğruluk ve temiz kalb sahibi Seyda'nın ( Kuddise sirruh) sır ve Ahfa manevi makamlarının katibi olan efendimiz Molla Mustafa'yadır. Allah, onu habibi Muhammed El-Mustafa'nın ( ona, al ve ashabına salatü selam olsun!) Yüzüsuyu hürmetleri için, temenni ve dileklerine kavuştursun.

Cevahir ve kıymetli incilerle dolu, ondan muhabbet kokusu duyulan ve ondan iltifat ışığı parlayan şerefli mektubunuz, bu hakir kimseye ulaştı. Dolaysıyla gayet sevindi. Çünkü hatırınıza onun gibi kimsenin gelmesi, muhabbetle ona bir iltifatınız, kendisi için büyük ni'metlerdendir. Velilerin hatırlarına gelmekten daha kıymetli ve âlâ ne gibi bir şey vardır? Hatta bazı kimseler, bir şiirde:

"Benden çirkin sözlerle bahsetmen, eğer beni kötülese de, hatırına geldiğimden dolayı gerçekten beni sevindirmektedir."

Denildiği üzere, velilerden kendisi hakkında sadır olan sövme ve gıybetlerinden dolayı iftihar etmiştir.
Şüphesiz mektubunuzda zikir edilen konuların izahından, perverdenin kabiliyeti olmayan şeyleri sordunuz. Taşımasına takâtı olmadığı yükleri üzerine yüklediniz. Onların beyanından, birçok merhale uzak olan mes?elelerin cevabını kendisinden istediniz. Bu teklifiniz, ona karşı şiddetli sevginizden olduğunu zan eder; ki onu bu gibi nadir mes'elelere ikaz ettiniz. Ey kardeşim! Kendisi, bu mes'elelerin beyanından uzaktır. Lakin emriniz mucibince, izahları hakkında, aklına geleni söyleyecektir. Şayet mahalli kabule geçerse, son emelidir. Yoksa, ifrat eylediği beyanı için, onu uyarınız.

Perverde, üstad-ı a'zam ( Şeyh Abdurrahman) ile şeyh-i Ekber'den ( Şeyh Fethullah'dan) ( Radıyallahü anhüma) istimdad etmekle, mes'elelerin tahkik yuları kudretinin elinde bulunan, yüce Allah'tan tevfik dileyerek sorduğunuz suallerin cevabına başlar, der ki: Mektûbda yazdığımız üzere, venabınıza tecelli eden göğe yükselip birbiri ardınca toprak unsurunuzun manevi makamlara doğru, seyrine alamettir. Zira Nakşibendi tarikatın sadatın ( uluların) ( Radıyallahü anhüm) nezdinde sabit olduğuna ve te'lif ettikleri kitablarda beyan ettiklerine, bilhassa İmam-ı Rabbani ( Radıyallahü anh) da kendi kitabında beyan eylediğine göre, tasavvuftaki yüksek makamlara, manevi seyr, alem-i emirden (kün fe yekünden) alemül halka ( kainata) gelen beş letaifte münhasır olmayıp, ancak latifelerin manevi seyrleri, tamam olup, makamlarına vasıl olduktan sonra, sıra unsurların seyrine gelir. Vilayet makamının kemalatı, letaifin seyrine terettüp eder. Veliliğin kemalatı, ilahi aşktan gelen tedrici bir şuursuzluk, nübüvvetin kemalatı ise, o aşkın şuursuzluğundan tedricen bir ayrılma haletidir. Allah, size ve perverdeye ulvi makamların manevi seyrini hasıl eylesin.

Vakıada, ulvi makamdan, yükseldiğiniz yere dönmeniz, yükseldiğiniz manevi makamdan dönmeye ve ayrılmaya kabiliyetiniz olduğuna işarettir. Öyle ise, o kabiliyetin zahir olabilmesi için tâat ve ibadete çok çalışmanız gerekir.
Vakıada, karnınızın büyüyüp, onun katiplerle dolu bir çarşı olduğunu ve bazıları mushaf şerhi ve bazıları da evliyaların eserlerini yazdıklarını gördüğünüzü demişsiniz. Bu haletiniz geçmiş zamanda, üstad-ı a'zamın başkalarına, size yazdırmış olduğu mektubların ve size yazdırıp da bitirmesine Allah?ın iradesi olmadığı ve onu tamamlamasına yakınıp çok heves ettiğinizdendir. Demek ki bu vakıa, mezkur haletlere tam bir bağlılığınız ve size katib ismi verilmesine bir alamettir. Hem de mezkur vakıada, mushafların yazıldığından anlaşıldığını göre, şeriatle amelin terk edilmemesine, hatta Kur'an'ın nisbeti hasıl olduğuna ve evliyanın eserlerinin yazılmasından da anlaşıldığı üzere, evliyanın izlerinin takip edilmesine işarettir. Yine onda, geçmiş zamanda işlediğiniz iyi ameller unutulmayıp terk edilmesine, hatta onlara çalışmak için günden güne hasretinizin artmasına işaret vardır.

Mektubda, bazı vakitlerde kul işlediği fiilde hiçbir cüz'î ihtiyari yes olmadığı belki hakiki faili,ancak Allahü teala olduğu, Kur'an Peygamberler ile hasımlarının arasında vaki olan mücadeleden haber vermiş olduğu, halbuki o Allah'ın ezeli kelamı olduğundan dolayı, haber verdiği olayların mutlaka vaki olacağı düşüncesi aklıma gelir diye sormuşsunuz. Hatta, müktulü ve eceli ile öleni öldüren ancak Allahü teala olduğu cihetle bu fiiller nasıl kula isnad edilip de dolaysıyla kul onlara karşı ya mükafatlanır veya cezalandırılır demişsiniz.

Sözünüzün hülasası: bütün vaki olan şeyler, hadiseler, Allahü tealanın kaza ve kaderiyle olup husûlünde kulların hiçbir muhtariyet hakkı olmadığını düşünüyorsunuz. Bu benim için geçici bir halet olmayıp daimi olduğunu da demişsiniz. Burada mektubda dediğiniz şeylerinin hülasası sona erdi.

Ey doğru ve şefkatli, bu geniş olarak izah edilmesi iktiza eder. Şâfii, Hanefi mezhebine mensub alimler ile diğer bütün taifelerin alimleri teker teker bu konudan konuşmuş, hatta bu konu bazı alimlerin helakine, diğer bazılarının kurtuluşuna sebeb olmuştur. Sadi El-Teftezani, Akaid ilmindeki Ömer El-Nesefi kitabının " Kulların ihtiyari fiilleri olup fiilleri tâat ise, sevablanır, masiyet ( günah) ise ona karşı ikablandırılırlar ( cezalandırılırlar)" metninin şerhinde, demiş ki, Cebriye taifesinin kul için asla fiil olmayıp ondan sadır olan hareketi, cansız mahlukattan sadır olan hareket gibi gayri ihtiyari olarak, onda hiçbir kudreti ve müdahalesi yoktur, dedikleri gibi değildir. bu davaları batıldır. Çünkü insanın iradesi ile kendisinden vaki olan hareketi, irade ve hareketi dışında kendisinden vaki olan hareketi, biribirine mugayır olduklarını, açıkça fark ederiz. Ki birincisi, kulun ihtiyariyesiyle, ikincisi ise, kendisinden gayri ihtiyari olarak, vaki olduğunu anlarız. Teftezani daha sonra demiş ki: " Eğer, Allahü tealanın ilmi, genel olduğu kabul edildikten sonra, yani kendisi ezelden, halkın başına gelecek hadiselerini ve işleyecekleri fiillerini, bildiğine göre, kul, yapacağı fiilinde, mecburiyeti hasıl olması lazımdır. Çünkü ya ezelden Allah'ın ilmi, o fiilin olmasına taalluk etmiştir ki, vücuda gelmesi vacib olur. Veya vaki olmamasına taalluk etmiştir ki, vaki olması mümtenidir. Yani ilmi taalluk etmiş bir şey, ilmine muhalif olsa, cehaletle muttasıf olması lazım gelir. Halbuki yüce Allah, cehaletten münezzehtir. Vacib olan mümteni olan vasıflarla birlikte, kulu için, hiçbir ihtiyari ivasfı yoktur." 

Denilse, bu suale cevaben deriz ki: Allahü teala, ezelden kul ilerde kendi ihtiyarıyla ( arzusuyla) fiili işleyip işlemiyeceğini bilir. Öyle ise bunda itiraz yoktur. Şayet durum böyle ise, kulun işlediği ihtiyari fiili, ya vacib veya mümteni olur. Bu ise ihtiyarilik vasfına aykırıdır denilse, bu suale cevab olarak Hayali ( akaid ilmindeki, Sadi Teftezani'nin mezkur şerhi olan kitabın haşiyesinde), demiş ki: Şüphesiz denilen bu itiraz da diğerleri gibi men edilmiştir. Çünkü ilim malum olan bir şey'e tabidir. Yani mutabakatta asıl malum ( bilinen şey) olup ilim ise, onun bir gölgesi ve hikayesidir. Öyle ise, kulun fiili vacib olmasına, ondan kudret ve serbestliği selb etmesi için ilahi ilminin hiçbir müdahalesi yoktur. Burada Hayali ile, haşiyesi Abdülhakim'den nakl edilen ibareler sona erdi. Zira , kulun kendi ihtiyarıyla işlediği, fiilin vacib olması, onda ihtiyari vasfının muhakkıkidir, muhalifi değildir. Yine mezkur mukaddimedeki itiraz, Bar-i tealanın yaptığı fiilleriyle de, iptal olunur. Çünkü Allah'ın ezeli, ilim ve iradesi, işlediği fiillere de, taalluk eder. Öyle ise, yapacağı fiillerin işlemesi üzerinde vacib olması lazım gelir. İmam-ı Rabbani ( Kuddise sirruh) bu konuyu daha tamam bir beyanla izah ederek buyurmuşlar ki: " Kaza ve kader, kuldan cüz'i ihtiyariyi selbetmez. Çünkü Allahü teala, kul, kendi cüz'i ihtiyariyesiyle o işi, yapacağına veya yapmayacağına hüküm etmiştir. Hülasa Allah'ın kazası ( hükmü), kulda ihtiyari vasfı mevcud olduğuna ve onu isbat etmesine dair bir muhakkıkdır. Ona muhalif değildir. Bari tealadan sadır olan fiiller de, bu cebir davasını iptal eder. Mezkur batıl iddiaya göre, Allah'ın fiili, kazasına nisbetle ya vacib, veya mümteni olması lazımdır. Çünkü ezeli kazası yapacağı fiilin vücuda gelmemesine taalluk etmiş ise, vuku mümteni olur. Binaenaleyh eğer ihtiyari olan fiilin vücubu ( sübutu) fiilin ihtiyariyet vasfına münafi olsaydı, Allahü teala yaptığı fiilinde muhtar ( serbest) olmayıp, mecbur olması gerekirdi. Halbuki bu düşünce küfürdür." Burada İmam-ı Rabbani'nin sözleri sona erdi.

Hayali yukarıda geçen Teftezani'nin " ihtiyari vasıf ile beraber olan vücub vasfı, kulda ihtiyari vasfının, ispatçısı olup, ona münafi değildir." dedikleri kavlinin beyanında, demiş ki, öyle ise, iradesi ile kuldan sadır olan fiilin, cansızların hareketlerine benzemez. Buradaki beyandan maksad da budur. Fakat kul hiçbir şey'i kendiliğinden icad etmeye kudreti olmadığı için, onda mevcut ihtiyari vasıf da, Allahü tealadan olduğu ve dolaysıyle cebir lazım geldiği düşüncesi, Ebu-El-Hasan El-Eş'arinin mezhebidir. Yani söz konusu olan kulun...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Birinci Mektup
« Posted on: 29 Mart 2024, 04:40:20 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Birinci Mektup rüya tabiri,Birinci Mektup mekke canlı, Birinci Mektup kabe canlı yayın, Birinci Mektup Üç boyutlu kuran oku Birinci Mektup kuran ı kerim, Birinci Mektup peygamber kıssaları,Birinci Mektup ilitam ders soruları, Birinci Mektup önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes