๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Mektubat-ı Şeyh Ahmet => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 16 Ocak 2010, 14:56:47



Konu Başlığı: Yüzikinci Mektup
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 16 Ocak 2010, 14:56:47
YÜZİKİNCİ MEKTUP

Halifesi Molla Muhammed Latife Ni’mete karşı şükür etmesine, ni’metin hakkı eda edilmediği için de istiğfar edilmesine, nefsini görmemesi için, onu korkutmasına dair tavsiyesi ve bu yüce tarikata dahil olan kimse ,teveccüh ile hacegan hatmesine girmesinde hiç bir fark olmadığına, vakit daralınca, vitir namazının tamamen kılmınası, virdin (zikrin)  tamamlanmasından evla olduğuna, tarikatta olan müridler, tarikat talimatının yenilenmesini isterlerse edep bakımından kabul edilmemesine ve irşad yapılmasına, irşad için halkın arasına çıkması için izin verdiğine ve buna benzer mes’elelere dair tavsiyesi hakkındadır.

ALLAH’IN ADIYLA BAŞLARIM

Kainatta hiç bir şey yok ki, onu hamd ile teshih etmesin. Salat ü selam, Allah’ın yaratıklarının en hayırlısı efendimiz Muhammed’in (Sallallahu aleyhi ve sellem) bütün Al ve ashabının üzerine olsun!

Bundan sonra bu mektub, yüce kapı eşiğinin hizmetçisinden, Allah için kardeşi ve dostu Molla Abdullatif’edir. Allah ,onu üzücü şeylerden koruyup, mümkün olan son manevi mertebeye ulaştırsın!

Mektubunuz hizmetçiye ulaştı. İçindekilerini anlayıp gayet sevindi. O husus ve halkın tarikata dahil olmalarına, şevk ile muhabbetin hasıl oldukları için Allah’a hamd ve şükretti. Dolayısıyla sen de şükür ve istiğfar etmekte bulunmanı tavsiye ederim. Nitekim Hazret (Allah bizi ve sizi onun sırlarıyla kutlasın) dahi gönderdiği bazı mektublarında bunu tavsiye ettiler. Şükür ve istiğfar etmemiz lazımdır. Şükrütmemizin sebebi: Hakiki hidâyetçi ancak Allahü teâladır. Mecâzi hidâyetçi ise, Hazret’dir (Kuddise sirruh). Bununla beraber, zâhiren Allah vasfı bize isnad etttirmiştir. İstiğfar etmemizin sebebi ise, bu büyük nimetin hakkına rivâyet etmediğimiz hakiki ni’meti olan (Allah’ın)  şükrünün, sâdâtla üstad’ın nazarlarının haklarını eda etmediğimizdir.

Kardeşim. Ortada bir mürşid olarak, kendini bulmaktan dolâyı, nefsini korkut. Çünkü nefis çok hilekârdır. Hile yapâmayacağına itimad edilmez. Nitekim yüce Allah, Kur’anda Yusuf Peygamberden (Allah, efendimiz Muhammed’in (Sallâllahü aleyhi ve sellem) ve onun her ikisinin de alinin üzerlerine salat ü selam eylesin. hikâyetle buyurdular ki: Hâce Bahâuddin El-Nakşibendi (Kaddesallahü sirreh) «Halk’a mum ol ve mum olma», (Başkalarını aydınlat, fakat kötü niyetinle kendini helâk etme) buyurmuştur.

Şayet sofu Halil, tarikat’ın âdâb ve talimatını bilip de ve ahvali de doğru ise ,senin yerinde halka tarikatın talimatını öğretsin! Nitekim kendisi hakkındaki zannımda ahvali istikamet üzeredir. Manevi ilerleme için, teveccüh ile hatme arasında hiç bir fark yoktur. Gerçi, birincinin ikinciye göre faydası azdır. Öyle ise, bu yüce tarikata dahil olan kimse, bunları yapmak üzere halkaya girmesinde hiç bir engel yoktur. Diğer tarikatın müridleri, Nakşibendi tarikatına girmeleri veya bir hikmete binaen girmemeleri de câizdir.

Şeriat sahibinin (onun, alinin üzerine salât ü selâm olsun) emr eylediği şey’i, mürşidin enmettiği şeyden daha evvel yapılmasına riayet edilmesi için, mürid seher vakti ibadete kalkarken vakit dar ise, vitir namazını tamamen kılmasını rivayet etmesi, virdinin tamamen yapılmasından evladır. Yatsı namazı vaktinden sonra, Kur’an-ı kerim okıınur, vird ve diğer tarikata ait şeyler yapılabilir. Mürid, tarikatın talimatını öğrenmesini yenilemek isterse, kabul edilmemesi tarikatın âdâbındandır.

Halkı irşâd edip onları tarikata dahil etmek üzere, aralarına çıkmak için, tarafımdan size izin vardır. Kadiri tarikatına mensub olan bir mürid, yalnız Hâcegân hatmesinde hâzır olması için Nakşiıbendi tarikatına dahil olmasının câiz olup olmadığının hükrnünü bilmiyorum. Çünkü bunu büyük zâıtlardan sormadım ve kitablarında da görmedim. Gerçi bu fakir, öyle bir müridin maksadı yalnız hatme ve teveccühde bulunması olmayıp da belki bu tarikat ve tarikat sâdatının (Kuddise sirruhüm) himmetleriyle teberrük ise, caiz olduğunu zanneder.

Birinci mektubun cevabını şifâhi olarak tabilerle gönderdim. Size, Molla Zeyneddin’e, özel ve genel olarak diğer mürid ve tâbilere, talebelere selam eder, hepsinden dua dileriz. Yüce Allah’ın rızası olan şeylere son derece çalışmaya cehd edip dünyanın fani olduğunu ve yalnız dünyaya çalışan, hava üzerine bina yapmaya ve su üzerine yazı yazmaya çalışan kimse gibi olduğunu, âhirete hattâ sırf Allahü teâla için çalışmanın çok faydası olup ona sayılmayacak kadar nimetler terettüp ettiklerini bilmelidirler. Cemâatla namaz kılmalarına, hatme edip, Allah’dan ve üstâdın ahval ve sohbetinden bahsetmeye de çalışmalıdırlar.

Allah, efendimiz Muhammed’in (Sallâllahü aleyhi ve sellem), âl ve ashâbının üzerine salat ü selam eylesin!