๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Mektubat-ı Şeyh Ahmet => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 13 Ocak 2010, 23:49:44



Konu Başlığı: Yedinci Mektup
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 13 Ocak 2010, 23:49:44
YEDİNCİ MEKTUP

Civarında bulunan Ayınkaflı Şeyh Fethullah ile Şeyh Şefik´e ve diğer kimselere, kendisine ve mürşidi olan Hazret´e (El-Şeyh Muhammed Ziyâüddin´e) karşı onlardan işittlği gıybet ve inkarları, Nakşibendi tarikatının esası, ister tarikat, ister şeriatta vaki olan bid´atlardan, tarikatta bulunmaması, namazlardan sonra yapılan zikir ve duaların gizli yapılmasının sünnet olduğu Kur´ân, hadis ve akli delillerle gizli zikr yapılmasının isbatı, tevbe guslü yapmayan kimse, Hâcegân hatmesinde teveccühte bulunması, tarikatça caiz olmadığı, mürid, ilk şeyhini inkâr etmedikçe, diğer başka bir mürşidle irşad olunacağı zanniyle tarikatına dahil olmasımn câiz olduğu, Hazretin tarikatında bid´at bulunmadığı ve mezkur inkarcıların bid´alar yaptıklarının isbatı, yaptıklan itirazlarının reddi, kendilerinin şeriat ve tarikata muhalefet ettiklerinden dolayı kınanması ve bu konularla ilgili mes´eleler hakkındadır.

ALLAH´IN АDIYLA BAŞLARIM

Allah´a hamd, salât ü selâm Allah´ın Resülü, (Sallâllahü aleyhi vesellem) âline ve ashâbına olsun! Sonra, bu mektüb fakir, kul, mürşidinin kölesi, hatâ ve günahkâr olan Ahmed´den, Allah için kardeşi El-Şeyh Muhammed Şefik´adır. Evvelâ size selâm eder duanızı diler, hepinizin ahvalinden sorarım. Saniyen: Naikşibendi tarikatının esası, (Allah yüce halkının sırlarını ´kutlasın) şeriat ile Peygamberin sünneti, bid´atlardan hattâ evlâya muhalif olan şeylerden de sakınılması üzerine kurulmuş olduğunun bilinmesi lazımdır. Çünkü bu tarikat ehli ,dinde azimetle amel edip, ruhsat, bid´at ve evlâya muhalif şeylerle amel etmezler ve azimetten başkasiyle amel edilmesi takvâları zâif olanların işleridir, diyorlar. Demek ki bu tarikatta bir çok şeylerden sakınılması gerekir. O cümleden biri bid´attir ki: İşte tarikattaki açık zihrin yapürnası da olsa...

Mevlâ Malksüd, Halhâli kitabının üzerine yazdığı Gencet El-Cevâhir adlı kitabında buyuruyor ki: «İki şey´i yapmasıyla mürid tarikattan red edilr. Birincisi: Gehren (yuksek sesle, âşikar) olarak zikr yapması, ikincisi: Üstadı lânilik makamında ohnadığı halde onu red etmesidir.»

Yine mezkur bid´atının başlıcaları sunlardır: Ramazan ayındaki meşhur salâvat, seferde iki namazı bir vaitte kılması, mürşidler, köylerden çıkıp girmeleri esnasında salâvatlar getirilmesi. Bayram ve bayram gününden sonra, eyyâmı teşrik günlerinden ´başka, aşikâr olarak tekbir okunması, saz dinleyip malum olan oyun oynaması, arzusuyla vecde gelerek cezibe yapmak, Hacegân (Allah yüce sırlarmı kutlasın.) hatmesini muayyen zamanmdan başka bir vakitte halkа karşı açıkça okumak, keza teveccüh etmek... yemeği yalnız yemektir. Daha başka bid´atlar da olup buna kıyas edilir. İşte bunların hepsi tarikatın bid´atlan olup bunlardan kaçınılmak lâzımdır. Güzel olsun çirkin olsun, şeriattaki bid´atlardan da sakınılması gerekir, Şeriatta bid´atların kuralı: isibatı için, âyet-i Kerime veya hadis-i şeriften bir delili olmayan şeydir.

Ey kardeş! Allah seni şeriatle amel etmeye ve Peygamberin (Sallâllahü aleyhi ve sellem) mütabeatına muvaffak eylesin! Niçin namazlardan sonra âşikâr olarâk zikir ve dua etmekle, sünnet ve şeriatin gösterdiği yolu terk ediyorsun? Halbuki, İbni Hacer Tuhfe´t-El-Muhtaç kitabında: «Namazlardan sonra, zikir ve duanın gizli yapılması sümıettir.» demiştir. Mezkür kitâbın hâşiyesi olan Dağıstâni, bu kavlinin tefsirinde ,lbni Hacer´in bu kavlinden maksadı: Hazreti Peygamber´den rivâyet edılip de namazlardan sonra yapacak zikir ve duaların gizli olmalan sünnettir ve bu Peygamber´den (Sallâllahü aleyhi ve sellem) rivâyet olup, olmayan velev ki dünyevi olan bütün dualara, imam veya tek başına namaz kılana da şamil olduğunun gerektiği demektir.

Fethulmüin ile haşiyesi olan El-la’ne El-Talibin’de, namazdan sonra, gizlice zikir ve dua etmek sünnettir, denilmiş. Fethulmüin kitabının haşiyesi olan İane-El-Talib’in bunu şöyle tefsir eder: Yani münferiden (yalnız), namaz kılan veya imam ve memumi (imamın arkasında namaz kılan) kimselere gizli olarak zukir ve dua etmeleri sünnettir. Zira Ebu Müsa’dan rivayetle dedi ‘ki: «Biz, Peygamber (Sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber yolda gidiyorduk. Bir vadiye yakm geldiğimizde, tehlil ve tekbir getirerek sesimiz yükselirdi. Bunun üzerine Peygamber (Sallal­lahü aleyhi ve sellem):

«Nefsinize acıyın (bağırmayın!) Çünkü sizler ne sağır ne de gaib olan bir rabbi çağırmıyorsunuz. Çünkü gerçekten o, hikmet sahibidir, işitir, yakındır.» diye buyurdu.

Beyhak ve başkası da zikir ve duaların gizli okunmalarına dair bu hadis-i şerif delil göstermişlerdir.

İmam-ı Şafii, Umm kitabında, buyurdu ki: İmam ve imamına uyan kimse, selamdan sonra, gizlice Allah’ı zikretmeleri görüşünü seçiyorum. Zira şübhesiz, Allahü teala buyurdular ki:

«Salatında sesini pek yükseltme, çok da gizleme.» ()
Allahü teala daha iyi bilir. Bu ayetde geçen salat kelimesinden maksad, dua olup baş­kası senden işitecek kadar, sesini yükseltme, kendin işitemiyeceğin ka­dar da gizleme! demektir. Bu ayet, gizli dua ve zikr edilmesine dair İma­m-ı Şafii için bir delildir. Hadrami ile haşiyesi Süleyman El-Kürdi kitab­larında El-Şeyh Şihabuddin Ahmed Bin Hacer El-Heytemi El-Me’kki’nin, Fetava. El-Kübra ve Ramli’ninde Fetava., Şerhul-Menhec ve diğer itimat edilir kitablarda da, gizli olarak zikir ile duanın yapılmalarının sünnet olduğun sesin yükseltilmesi, sünnete, evlaya muhalif olduğu geçmekte­dir.

Zikrin gizliliği hakkında Kur’an-ı Kerimden ve hadis-i şeriflerden bir çok deliller vardır.

Kur’anda:
«Rabbini akşam, sabah, içinden yalvararak, korku duyarak, aşikar değil içten hafif bir sesle an! Dua ve zikr et!» ()

Yine Kur’anda:
«Rabbinize yalvararak gizlice dua ediniz. Muhakkak: Allah, (bağı­rıp çağırarak) haddi aşauları sevmez.» buyurdu.

Çünkü gizli zikir matlüb olan şeylerin hasıl olmalarına yarar. Faziletçe daha çok, makam itibariyle daha büyüktür. Nasıl öyle olmasın ki: 0 muhafaza edilmiş bir incidir, inciler sandıklarında saklıdır. Ondan, Allah’ın meleklerinin bile haberi olmaz. Hafaza (insanların amelleruıi yazmakla görevli olan melekler) onu deftere yazamazlar. Gizli zikir, aşikar zikirden faziletçe daha üstün olduğuna dair, ilimde kök salan pek çok ilimler olgun arifler açık­ça belirtmişlerdir. Gizli zikir yapılması ‘hakkındaki hadis-i şerif ise, şu­dur:

Müslümanların annesi, (Allah ondan ve pederinden razı olsun) Haz­ret-i Aişe’den rivayet olunur ki;

«Resülüllah (Sallallahü aleyhi ve sellem) : Bir kısım zikir diğerinden yetmiş kat üstün olur.» diye buyurdu. Cami-El-Sagir kitabmda ise, «Zik­rin iyisi, gizli olam, rızkın iyisi, kafi gelendir.» geçmektedir. Bu konuda­ki hadis-i şerifler pek çoktur. Bu Nur-ul Hidaye kitabından nakledilmiş­tir.

Dil ile zikredilmesuıin faidesi azdır ve bir çok zamanda afetlere maruz kalıp belalardan kurtulamaz. Hatta düşünerek inceleyip insaf eder­sen yalnız dil ile yapılan zikrin hiç bir faydası olmadığını, mukaddes olan İlahi huzura yaklaşmaya sebeb olmadığını anlayacaksın. Burada (Fayd­ El-Varid) kitabının ibaresi sona erdi.

Ey kardeşim! Allahü teala seni yukarıda adları geçen kitaıbların yazdıkları şeylerle ve Peygamberin (Sallallahü aleyhi ve sellem) süune­tiyle amel etmeye muvaffak eylesin!
Akli delil dahi gizli yapılan zikrin müstehab olduğuna delalet eder. Mesela: Padişahın kölelerinden veya askerlerinden ‘birisi, luzümunda ter­biyeye aykırı olarak yüksek sesle ey padişah, ey padişah! demesi, ga­yet terbiyesizlik ve ahmaklıktır. Zira, köleler, padişah ve efendilerimrı nezdinde süküt edip ses çıkarmamaları adettir. Bu akli delil, Reşahat kitabındandır. Yine Reşahat kitabının sahibi buyurdular ki: Behauddin El-Nakşibendi (Kuddise sirruh) hazretlerinin irşadı zamanında, Şeyh, Abdülhalık’ın (Kuddise sirruh)  ruhaniyeti tarafından azimetle amel et­mekle memur olunca, gizli zikretmeyi arzü ederek aşikar zikretmeyi terk etti. Emir Külal’ın (Kuddise sirruh) müridleri, aşikar zikir ettiklerinde, Şah-ı Nakşibend hazretleri toplantılarından kalkıp onlardan ayrılıyordu. Yaptığı bu hareketi diğer ashabına hoş gelmez, fakat Hace hazretleri buna iltifat etmeyip kalblerindeki bu düşüncenin izalesine önem vermi­yordu.

Şeyh Alaüddin El-Gucdevani (Rahmetullahi aleyh) ‘buyurdu ki:
Emir Külal El-Vaşi, (Kuddise sirruh) bana gizli zikr etmemi emretti. Hatta bunu yanında oturanlardan da gizledi.

Hülasa; ey kardeşim! Na’kşibendi tarikatuun temeli, gizlice zikr et­me usulü üzeredir. Bu tarikatın sadatı (uluları) cehren zikr etmeyi kabul etmezler. Öyle ise, haketmeyip, gizli zikr etmemizden dolayı be­ni seb’ edip kınamayın! Çünkü mevlamız, mürşidimiz zamanın şeyh olan Hazret-i Sani (El-Şeyh Muhammed El-Ziyaüddin.)  (Kuddise sirruhu)  ta­rafından gizli zikr etmekle emr olundum.

Zeyl-El-Kitap sahibi Mekkeli El-Şeyh Muhammed Murad (Kuddise sirruh), «Virdler beşbin def’adan az olmaması gerekir. Çünki evradı en azı beşbindir. En çoğunun sonu, sınırı yoktur.» demiştir. Öyle ise, Şey­himiz Hazret-i Sani’nin (Kuddişe sirruh), müridlere beşbin vird vermesi­ne neden itiraz ediyorsunuz?

Hatme hakkında Nakşi’bendiye tarikatınm eski büyük zatlarından rivayet olunan usülü şudur: Onlar Haceganın hatmesini bir hadisenin, bir belanın belirmesinde, şeriatine rivayet etmekle, muayyen sayıdan ne ek­sik, ne de ziyade ederlerdi. İşte ‘bu nedenle hatmeyi yüz adet ufak taş­larla yapılmasını usül olarak ittihaz etmişlerdir. Siz neye taşsız hatme yapıyorsunuz? Tarikat adabına göre, tevbe gusülünü yapmayan hatme ve teveccühte oturması caiz değildir. Zira, Bahaeddin El-Nakşibend, (Kud­dise sirruh) «Tevbe guslü yapmayan kimse, tarikatımızdan değildir.» di­ye buyurdu. Oyle ise, halkı neye gusiilsüz, adaba riayet etmeden tarikata dahil ediyorsunuz? Halbuki ‘bunlar, tasavvuf kitablarında zikredil­miş olup, arzu edenler o kitablarda bunları araştırsın!

Ey kardeş! Yaptığı hiç bir şey’inde mürşidimiz Hazret’e (Kuddise sirruh)  itirazda bulunma! Çünkü kendisiyle arkadaşlık etmedin ve onu görmedin. Kendisiyle kalkıp oturmayan onu bilemez. Tarikatı da, sizin tarikatınız gibi Nakşibendi olduğu halde, niçin ona itiraz ediyorsunuz? Tarikatı sizin tari’katınız olup, lâkin içinde, hid’at, ruhsat ile muhalefet El-Evlâ. olan şeyler olmayıp belki bütün işlerinde azimet ile aınel eder, halka da şeriat ve Peygamberin (Sallallahü aleyhi ve sellem) siinnetiyle amel etmelerini emreder, «Tarikatımızın temeli, şeriat ve sünnete tâbi olmaktan başka bir şey üzerine kurulmamıştır.» derlerdi.

Ey kardeş! Allah seni azimetle amel ederek, bid’at ve ruhsatları terk ederek noksansız olup ziyadesiyle sadat-ı kiramın çizdikleri yol üze­rine bu yüce tarikatın âdabıyla da amel etmeye muvaffak eylesuı! Doğ­ruyu ketm etme. Çünkü insanlar, Cenâb-ı Hakk’ın Kuran-ı kerimde:

“Öyle bir gün ki (kıyamet günü), onda ne mal fayda verir, ne de oğullar... ancak Allah’a halis ve pak bir kalb ile kavuşan kimseler.” () diye buyurduğu günde Halktan sorulurlar. Cümlemizin üzerine selam ol­sun!

El-Behcet El-S’eniye kitabı sahiıbinuı buyurduğuna göre, bu tarika­tın esası azimet üzeredir. Bir şey hakkında fukahanın fetvaları muhtelif ise de tarikat sahibi kendi en ihtiyatli davranışla temessük edecektir.

Mesela: Bir yemekten yiyen kimseye birisi, bu helaldır. Diğer başkası, bu mekruhtur dese, ikincisinin kavli ile arnel edip bu hilafın şübhesinden kurtulması için daima en ihtiyatlı hüküm ile amel etmeyi arzü edecektir.

Tarikatın hakikatini hilmeyenler, bir mürid kendi mürşidinde baş­ka bir yerde irşad olunacağını anladığmda, birinci mürşidini inkar etme­den müteaddit miirşidlere gitmesini, mürşidlerin. caiz kıldıklarını bilme­diler. Burada Behcet El-Seniye’nin adâb bahsindeki ibaresi sona erdi.

Hace Ubeydullah El-Ahrar (Kuddise sirruh), buyurdular ki: Doğru bir mürid, mürşidinden daha kamil bir mürşidi bulunca, kamil olan ıniir­şidinden ayrılıp, daha kamil olan onun bu mürşidle ilişki kurması caiz­dir.

Habibullah mirza Mazlıar-ı Can-ı canan da (Kuddise sirruh) bu­yurdu ki: Sünnet-i Mustafavi’yi (Sallallahü aleyhi ve sellem) terk eden kimse, mürşid olmaya yaramaz.
İmam-ı Rabbani (Kuddise sirruh) mektublarının bazısında, «Talib olan kimse, manevi yükselme ve irşadın bir mürşidin katında bulama­yıp başka bir mürşidin nezdinde bilse ,evvelki mürşidini çıkar etmeksi­zin beğendiği diğer mürşidi hizmetine gitmesi yani tarikiatına dahil ol­ması caizdir.» diye yazdı ve bu görüşünü, Hace Bahaeddin’den (Kuddise sirruh) naklen te’yid etmiştir. Bu fetvayı Buhara alimlerinden istifade eylediğini söylemiştir. Burada, Reşahat kitabının ibaresi sona erdi.

Bil ki: Yüce ve mübarek Nakşibendi tarikatı (Allah, halkının sırları­nı kutlasın) Peygamber (Sallallahü aleyhi ve sellem) Sahabesinin (Radı­yallahü anhüm) yoludur, o esasa göredir. Ona ne bir ilave ne de bir nok­sanlık yapmamışlardır. Tarikatları, Allahü tealanın manevi huzurunda bulunmakla ,zahir ve batında Peygamberin (Sallâllahu aleyhi ve sellem) sünnetine, şeriatin azimet ahkâmından ayrılmamak, her davranışta, adet, ibâdet ve muamelelerde bid’at ve ruhsatlardan korunmaktan ibarettir. Bu tarikatın yüceleri, hasıl olan ahval ve vecdleri şeriatin ahkâmına tâ­bi kılmış, sofuların turrehatiyle (söyledikleri manasız kelimeleriyle) al­danmayıp fitneye düşmezler.

Şeriatçe mahzurlu, sünnet-i seniyyeye nu­halif olup irtikabından hasıl olacak halleri istemez, kabul etmezler. Bu nedenle semâı, raksı (Dervişlerin çalgı çalıp, ilâhileri okuyup ayin yap­malarını) câiz kılmazlar. Aşikâr olarak zikretmezler. İlkin zikirlerinin usulü, tâ. Behâeddin El-Nakşibendi’nin (Rahmetullahi aleyh) zamanına kadar, tenha. olarak gizli, cemaatta aşikâ.âr yapılırdı. Sonra El-Şeyh Behâ.­eddin., mürşid olan Hâce Abdülhâlik El-Gucdüvani ru’hâniyyetinden al­dığı ilahi bir emir üzere, tâbilerine gzli zikrin yapılmasuu emretti. Kendisi ve tâibileri tenha olsun, cemaatin içinde olsun, gizli zikrederlerdi!

Ey kardeşi Rabbani faziletle bu yüce zatların yoluna dahil olduğun için onlara mutabeat etmen lâzımdır. Muhalefet etmekten sakın! Ki: onların kemâtiyle mutlu olup, onların manevi halleriyle müşerref olasın! Rurada Behcet-El-Seniye’nin ibaresi sona erdi.
İmam-ı Gazâli (R.ahmetullahi aleyh) buyurdu ki, Alimlerin bazısı, mağrur olan kimselerdendirİer iki, ilmini halka açıklavıp «maksadım hal­ka faideli olmamdır» der. Halbuki o, dediği bu sözlerinden. dolayı riya­lârdır. Zira maksadı halkın ıshhı olsaydı, ilimce, amelce eşi veya ken­disinden daha üstü nveya daha aşağı olan kimsenin vasıtasıyla halkın salâhını arzulayacaktı. Mürşidlik davasında doğru olsa, başkaların sebebiyetiyle hasıl olacak salâha sevinecekti. Kitabının başka bir babında der ki, bazı âlimlerin gururunun sebebi, Peygamber (Sallâlahü aleyhi ve sellem):
“Riya küçük şirktir”()

«Hased (kıskanma) ateşin odunu yakması gibi, sevabları yiyerek bi­tirir» ()
«Su, sebzeyi yeşerttiği gibi, mal ve şeref sevgisi (insanda) münâfık­lığı yeşertir.» Daha başka buyurduğu kavli ile Allahü tealanın, «O gün ki ne mal fayda verir ne de oğullar... ancak Allah’a hâIis ve pak bir kalb ile varan müstesnadır»() buyurduğunu düşünmeden gafil olmalarıdır. Onlar, iç alemlerinden kafi olup, zahirleriyle meşgul oldular. İmam-ı Ga­zali’nin Kita’bul-Keşf’i ve El-Tebyin’den naklen ibaresi sona erdi. Öyle ise, bana karşı buğz ve düşmanlığmızın sebebi nedir? Halbuki gerçekten islamiyetteki bir kardeşinizim. Nitekim Allahü teala:

«Mü’minler ancak kardeştirler» () diye buyurdu. Niçin halka bu fa’kirin hatmesinde oturmayın! diyorsunuz. Halbuki tarikatımız birdir. Hatme Allah’ın zikridir. Eğer sen memleketimizi sınırında oturup halkı irşad ediyorsunuz deseniz ,bir mürşid, diğer bir mürşidin ülkesinde otur­ınası cai’z olmadığına dair deliliniz nedir? Mürşidiniz olan Şeyh Hüseyin, Musül onun ilkesi olmadığı halde neye kendi halifesini oraya gönderdi. El-Şeyh Muhammed Said’i de Haleb’â gönderdi. Niçin Şeyh Said Tavli’­den gelip Cizre’de yanınızda ikamet etti. Halk arasında niçin geziyorsu­nuz diyeceksiniz, ben mürşidimiz (Kuddise sirruh) ve (Radıyallahü and) tarafından Allah’ın kullarına din ve şeriatin ahkamını tebliğ etmekle emr olundum. Emrini yerine getirmek, üzerimde vacibdir. Nitekim, Cizreli Molla Ahmed, kasidesinde bir beyitinde demis ki: «Kur’an ve ayetleriyle yemin ederim ‘ki: eğer, Allah aşkımın meyhanesinin piri, Lat’e () secde edin dese, müridleri kendisine itaat edeceklerdir.»

«El-Hâfız El-Şirâzi de dedi ki: «Eğer, pir-i muğan (mürşidin) namazlığını şarap ile bulaştır.» dese, namazlığını şarap ile bulaştır. Muhalefet etme!

Temel ve duvarları şeriat olan bu yüce tarikattan yüz çevirenlere önem vermiyorum. Şiir:

«Her kim gelmek isterse, gelsin ve her ne isterse de söylesin. Zira bu dergâh-ı ilâhide kibir,nazlanma, bekçi, kapıcı yoktur» ()

Bana yapılan bu gıybet, buğz, itiraz, fani diinyanm sevgisinden ri­yaset, rütbe ve şöhret talebinden olduğunu zan ederim. Öyle ise, efen­dim, göziinüzde bu aşağı dünyayı etkisiz itibarsız eyleyip ahiretin güzel­liğ’ini bezeyip, bu yüce Nakşi’bendi taifesi hakkında sana muhabbetin de­vamım verip, parlak islam şeriatı ve ondan aynlmamanızı ihsan eyle­mesin, sâdat-ı kiramın yolunda ‘bulundurmasını Allah’tan rica ederim.

Sizden ve tabilerinizden dua taleb eder, dünya ve ahirette sâadeti­niz için dua ederim. Sizin ve bizim, Mustafa’nın (Sallâllahü aleyhi ve sel­lem) şeriatine tabi olanın üzerine selam olsun! Mezkür şeriat sahibinin üzerine de salat ü selam olsun!