๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Mektubat-ı Şeyh Ahmet => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 15 Ocak 2010, 21:30:03



Konu Başlığı: Seksenikinci Mektup
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 15 Ocak 2010, 21:30:03
SEKSENİKİNCİ MEKTUP

Üstâdı- a’zamın (Allah, yüce sırlarını kutlasın) torunu, yüce seydaya (Şeyh Abdurrahman’a)  mensub yüce dairenin güneşi, izzet ve gayret sahibi, dini ilimlerin yaşatıcısı Şeyh Muhammed Ma’sum’adır. Halk uzaktan gelip şevk ve muhabbet artarak çokça tarikata dahil olduğunda bu hususları Şeyh Ma’sum’a haber vermesi ve şeyh Hazretleri bu durumdan çok korktuğu, seydazâdelerden manevi yardım talep etmesi, (Nurşin’deki)  her iki türbenin ziyaretinde gidip onun için onlardan istimdad etmeleri, onlardan ve bütün üstad-ı âzamâ ev halkından, Şeyh Fethullah Oğlu Şeyh Alâuddin’den dua taleb etmesi, kendi durumunu onlara arz etmesi hakkındadır.

ALLAH’IN ADIYLA BAŞLARIM

Kainatta hiç bir şey yok ki, onu hamd ile tesbih etmesin. Salât ü selâm, Allah’ın Resullerinin en şereflisi ve son peygamberi olan Muhammed’in (Sallallahü aleyhi ve sellem), bütün âl ve ashâbının üzerine olsun!

Sonra, bu mektüb, âlemin kıblegâhı, havass ve avam tabakasına feyzlerin kaynağı, hatta tozu bile nefs, şeytan ve kötü arzuların sokmasına tiryak (panzehir)  gibi olan Nurşin dergahının kıtmirinden, bu fakirin gözünün nuru, onunla iftihârı ve itimadı olan, alem kutbunun torunu bu fakirin efendisi, Muhammed Ma’sum’adır. Allah, peygamberlerin efendisi (kıyâmete kadar onun âl ve ashâ’bının üzerine salat ü selam eylesin!) yüzü suyu hürmetine onu, kendine yakın olanların en yüksek temennilerine yüceltsin!

Bu fakir, yüzünü dergâhınıza sürerek öper, ayakkabılarmızın altındaki tozunu gözüne sürme gibi çeker. Üstâd-ı a’zam’ın (Kuddise sirruh) ev halkının ayaklarını öperek dualarını diler. Molla Muhammed Bâki ve umumi olarak üstadın evlâdının ellerinden öper, onlardan ve yüce kapı eşiğindekilerin hepsinden dualarını rica eder.

Sonra arz edilir ki, Hazret (Kaddesallahü sirreh) vefatından sonra, Kânun-i sani (ocak ayı)  ndan şimdiye kadar, halkın Allah’a olan aşkı, cezbe, muhabbet ve zevk hâletleri son derece geçen seneler gibi yükselmekte ve çoğalmaktadırlar. Çünkü halk, uzaklardan kitle halinde, Hazret, yüce şeyh ve üstâd-ı âzam (Şeyh Abdurrahman) ın (Kuddise sirruh) himmetleriyle gelip tarikata dahil olurlar. Hatta her ikisinin nisbetleri Atlas okyanusu gibi alemi bütün etrafına yayılmakta olduğu sanılmaktadır. Nitekim emelleri kâibesi (Hazret kuddise sirruh) durum böyle olacağını hayatında bana müjde vermişti. Durum öyle ki, bir çok günlerde sayılan bin, bin beşyüz, bazı zamanlarda iki bine kadar gelenler olur. Fakir ise, bu şöhret ve başına toplanan bu halk kalabalığından korktuğu için, daima istiğfar edip yalvararak, Allah sübhânehü teâla’ya niyaz etmekte, hatta çok zamanda ağlayıp, Hazret ile sâdâtın himmetlerinden istimdat eder ve burada halkın hidayetini, Allah sübhânehünun halis fazilet ve kereminden, emelleri kâbesi (kuddise sirruh) un tarafından. gelen Şimşeğin nürundan olduğunu düşünür. Bunda hiç bir etkim yoktur. Çünkü halkın gerçek hidayetçisi ancak yüce Allah’dır. Zâhirde ise, Hazret ile üstad-ı âzam (Allah sırlarını kutlasın) dırlar.

Bâzı vakitlerde ,kendisi (benim) için bu durum, bir muhafaza ve istidrac olduğunu zan eder, korkar. Çünkü hakiki nimet verici olan Allah sübbânehü teâlanın şükrünü, sâdât ile emelleri kâbesi’nin (kuddise sirruhun) bana yaptıkları nazarların hukukunu, eda etmediğimden ve hadis-i şeriften: «Şübhesiz Allah bu dini fâcir bir kişi ile te’yid eder» bu yurduğu kimse kabilinden olduğumu veya Hazret ile sâdât-ı kiram, beni insanlara fidye ve kurban ettiklerini zanneder, korkarım. İşte bundan dolayı cenâbnızdan, bütün üstadın evlâtlarından, Molla Muhammed Bâki ile, ev halkınızdan, talebelerden, her iki türbe-i şerifin nezdine gidip, ruhlarından bu fakir için, istimdat etmelerini rica ederim. Taki emel- lerin kâbesinin, sâdâtın bu ağır yükleri altından kalkıp, bu toplantıyı kendisine ve aleme bir rahmet olup, istidraç değil, aziz ve yüce Allah’a yaklaşmanın sebebi olsun. Zira kendimi Hazret (Kuddise sirruh) un elindem bir kamçı kabilinden elinin hareketiyle, salladığımı bilirim. Aziz ve yüce Allah’tan ve mezkur iki zatım himmetlerinden rica ederim ki, Hazret beni elinden atmasım. Çünkü, kamçı elinden atıl dıktan sonra, durumu kıymetten düşmek, hatta yanmaktır. Keza mum gibi halkı ışıklandırıp da, kendini yakar gibi olmayacağı için, Allah’tan sonra her iki zatın manevi nazarlarından rica edin.

Helâk olmamak için hepiniz, bu miskin, garib kimseye dua edip, her iki türbe-i şerife sahiplerinden, kendisine yardım etmelerini taleb ediniz! Ta ki: Onlar bu taraftaki yanan çıralarına gaz koysunlar ki, gazsızlıktan sönmesin!

Şeyh Alâuddinin ayaklarından öper, duasını diler. Şeyh-i Ekber (Şeyh Fethullah)  (Kuddise sirruh) un türbesi yanında ruhundan bana istimdad eylemesini rica ederim. Emeller kâbesinin vefatından sonra, Şeyh Alâuddin ile, türbenin ziyaretine gittiğimizde, ben ona tamamen sana teslim oldum. Dediğim sözümü unuttu mu? Hayret ederim ki, bu kadar uzun zamanda bu fakire ne bir nasihat, ne de tarikatın adabından hiç bir şey göndermedi. Başkasına teslim olmak ve vefa hakkı bu mudur? Bu ricam üstad ve Şeyh-i ekberin evladındandır. Haddim değilse de, fakat helâk korkusu, beni bu ınektubun münderecatnı yazmaya mecbur etmiştir. İmdat, imdat, imdat! «Ey nazlı sevgili, imdada yetiş, imdada yetiş ey Allah’ım! »

Bu fakirin evlatları ile, bütün bu tarafın halkı, ellerinizden öper, sizden dua taleb ederler. Gönlümün sevgilisi Ma’şuk’tan, bu mektupta yazılan şeylere daha çok önem vermesi rica olunur. Çünkü kendisi daha çok bu fakirin ekmeğini yemiştir. Arz edilen bu halime ait mektûb, size ulaşıp ulaşmadığına dair, bana lazım olan tavsiyelerinizi, sizin ve üstadım, ev halkının ahvalini beyan edecek bir mektûbun gönderilmesi de uınulur.

Sözün hülasası: Kapı eşiğinizin hizmetçisi, dergâhınızın kıtmiri, nezdinizdeki türbenizin, hatta avam ve havas tabakasının türbelerinin Haszret ve Seyda’nın türbelerinin memuru, üzerine yapılan halkın bu izdihamları dolayısıyle gece gündüz korku ile ümid arasındadır. Bir saat neş ‘ede, diğer bir saat merak ve üzüntüdedir. Şiir:

«Bu savaş ve kavgaya düştiim. Belkıs’tan (sevgiliden) haber gelmiyor .Ancak çavuş kuşu «seba» dan gelip, bu tarafa müjde getirinceye kadar bende bu durum devam edecektir.»

Beyit:

«Hayatınız boyunca, aşkınızda bulunduğumuz için, bir lezzet payı görmedik. Bu artan keder ve üzüntü ile birlikte bu yıl ey aşık sana (sevgiliye) kavuşmaktan nasibi nerede? (1)

Beyit:

«Her kim Hafız gibi şaşkın olmamak isterse sevgililere gönül bağlamayıp, onların peşinden gitmesin (2)

«Ta ki ben, yeraltında kefen eteğini giymeyinceye kadar, elimi eteğinden bırakacağıma inanma!» (3)

Kölenin efendilerine halinin beyanı burada sona erdi. Allah bütün peygamberlerin sonuncusu ve üstünü olan, Abdullah oğlu Mulıammed’in, (Sallallahu aleyhi ve sellem) âl ve onunla birlikte Allah yolunda cihad eden ashabının üzerine salat eylesin.


(1) Cizreli Molla Ahmed’in divanından.
(2) Hafız EI-Şirazi’nin farsça divanından.
(3) Hafız EI-Şirazi’nin farsça divanından.