> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > Mektubat-ı Şeyh Hazret > Onbirinci Mektup
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Onbirinci Mektup  (Okunma Sayısı 579 defa)
20 Ocak 2010, 10:00:04
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 20 Ocak 2010, 10:00:04 »



ONBİRİNCİ MEKTUP

Şiddetli talebin fazileti ve ona teşviki, tasavvuftaki fena makamı, bu çeşit talebden ibaret olduğu, mürid, bütün gayesini üstadın nazarına hasr etmesi, maneviyat için hiçbir şey, o nazara müsavi olmadığı, mürşidlerden müride hasıl olan himmetleri, hamdetmeye mucib olduğu, hasıl olmadığı takdirde, müriddeki nefsinin, kusurundan ileri geldiğinden, dolayı hemen istiğfar edip, Allah'a yalvarması icab ettiği, rabıtadan maksad, dünyadaki bütün şeylerden düşüncesini sıyırıp, Allah'ın huzurunda bulunması lazım olduğu bilinmesinin beyanı ile, sohbetin bazı adab ve şartları, her şey'in bir vakti olduğuna göre, yapılan ibadetten hemen istifade edilmediği takdirde, ye'se (ümidsizliğe) kapılmaması, konuların beyanı ve o mevzularla ilgili mes'eleler hakkındaki mektubları derleyen fakir Muhammed Alauddin'e gönderilmiştir. Allah, onu ( Alauddin'i) Şeyh Muhammed Ziyauddin'in kapı eşiğinde bulunan köpeklerinden ad eyleyip, kendisine zümresinden ayrılmamasını nasib eylesin.

ALLAHIN ADIYLA BAŞLARIM

Bütün hamdler insan kalbini feyzlerin mahallî yapan Allah'a olsun! Kendisi ile kullarının arasında vasıta olanın (Muhammed'in), (Sallâllhü aleyhi ve sellem ) ve sohbetiyle şereflenmiş olan âlinin ve sahabelerinin üzerine salât ü selam olsun!

Bundan sonra bu mektûb, âlem kutbu kaymakamının perverdesinden, gözünün nûru, kalbinin meyvesi, islam dinini ve milletini değerlendiren en yüce şeyhin oğlu Molla Alâuddin'edir. Allah, onu Resûllerin efendisi hürmetine mukarrebun, (Allah'a yakın olan kimselerin) temenni ettikleri en yüksek makamına ulaştırsın! Kıyâmete kadar, mezkûr Resûlün, âlinin ve sahâbelerinin üzerine salât ü selâm olsun!

Sevgili hasret ve Nâkşibendî sâdâtına (Kuddise sirruh) olan misbetine muhabbetinizden, nazarınızın üstadına hasr olduğundan bahs mektûbunuz, perverdeye geldi. Dolayısıyla Allah'a hamd ve şükretti. Zira gerçekten her ikisi de, müridin son emelleridir. Nitekim Üstad-ı a'zam, buyurdular ki, "Tâlebden başka hiçbir şey'e hasedim yoktur. Eğer bir kimse için, şiddetli tâleb olduğunu duysam, benim için olmasına hasret ederim." Hattâ, tasavvufta tâleb, ötesi önemli hiçbir şey olmadığı denilmiştir. Nitekim El-Hafız: "Maksûdum hâsıl oluncaya kadar, tâlebden el çekmiyeceğim. Ya beden mahbûba erişecek veya rûh bedenden çıkacaktır." Daha sonra, Hafız:

"Ölümümden sonra mezarımı aç da gör ki, içimdeki aşk ateşinden, kefenimden duman yükselir"demiştir. İşte Hafız'ın beytinden Allah yolunda doğru olan tâlib, ölümünden sonra da tâleb hâlinde olup tâlebden kesilmediğine belki tâlebe daha şiddetli olduğuna bir işarettir. Bunun hikmeti, tâlebin en üstün bir manevî mertebe olduğundan başka bir şey değildir.

Valîdiniz olan en büyük Şeyhimi, (Radıyallahü anh) bir vakitte huzûrunda fenâ makamının bahsi gelince, Üstad-ı a?zamdan o mevzuu şöyle hikâyet eder: Gavs-i a'zam kendisine "Bunlar (tasavvuf ehli), bize fena hâleti hâsıl olur. Sonra geçer." derler. Halbuki ben öyle değilim. Belki bana hâsıl olduğu zamandan beri, o hâlet geçmemiştir. Sen de öyle misin?" diye buyurdu. Üstad-ı a'zama bu fenâ hâlet, Hunuk'ta okurken kendisine hâsıl olduğunu zan ederim. Çünkü o vakitte onun için çok şiddetli bir tâlebi vardı.

İşte bundan anlaşıldı ki, tasavvuftaki fenâ hâleti, tâleb ile son derecede bulunan taallûk ve irtibattan ibarettir. Hattâ fenâ ancak tallûk ve irtibatın tâ kendisi olduğu denilmiştir. Öyle ise, şiddetli tâlebde, kalben ona bağlanmaya ve artması için yüce Allah'a yalvarmaya acele çalışın! Hiçbir şey, mürid himmetini üstadının nazarını kazanmaya hasr etmesini muâdil olamaz. Hattâ muhtelif manevî kademe ilerlemesi, mezkûr nazara göre olduğu sabit olmuştur. Ve o, bu yüce tarikatda hattâ diğer tasavvuf tarikatlarındaki bütün âdâbından daha âlâdır. Farsça Rübâi:

"Eğer cehennem zilletle beni yakarsa, yak de! Eğer cennet bana bahçe olmazsa, olmasın de! Ben Ashâb-ı kehf köpeği olarak yiğitlerin kapısında mukîmim. Her kapının etrafında dolaşmam. Benim için bir kemik olmasın de!" Bu Rübâi ile, tarikat sâliki, manevî hâletlere ulaşmasına göz dikmemesi, ancak Bende, düşüncesi üstadın kendisine nazar etmesi için lâzım olduğuna delâlet eder.

Ey Aziz! "Bende, sevgi, râbıta, ihlâs ve teslimiyyet vasıfların birleşmeleri az hâsıl olur. Gerçekten virdler esnasında bâzan az bir lezzet, şevk, râbıtave zikir ederken her ikisinin ve zikrin lâfız ve manâsı kalbimde birleşmeleride hâsıl olur. Bâzı vakitlerde bunlardan hiç birisi hâsıl olmaz." diye yazmışsınız. Ey Aziz! Bu Allah'ın (celle ve âlâ) bir keremidir. Bunun için ona hamd ü şükür etmek lâzımdır. Sâdât-ı Kirâmın (Kuddise sirruhüm) bir nazarıdır. Yoksa, senin dediğin, uzun bir zaman ve şiddetli meşakkâttan sonra ancak hâsıl olabilir. Öyle ise, bunu kendine büyük bir ni'met bil! Onu hakîr ve az zannetme! Lâkin durmadan bu hâletin ard arda artmasını tâleb eyle!Bu hâlin husûlü Allah (Celle ve âlâ) ve Sâdât-ı Kirâm vasıtasıyla olduğundan Allah'a (Celle ve âlâ) hamd edilmesi, hâsıl olmaması ise, nefisten ve nefsin tâlebdeki gevşekliğinden ileri geldiği için de, yüce Allah'dan (Celle ve âlâ) mağfiret tâleb edilip ona yalvarmak ve Sâdâtdan himmet tâleb edilmesi gerektiği bilinmelidir.

Yine mektûbunda "Râbıta ederken her iki dirseğimi, iki dizimin, iki elimin ayasını da, iki yanaklarımın arasına bırakıyorum. Bundan bir terki edep var mıdır" diye yazmışsınız. Ey Aziz! Bu durum fakirliğin son derecesine delâlet ettiği için, iyi bir hey'ettir. Zaten tarikatta bunlardan maksad, râbıta için kalbi, başka düşüncelerden kurtarmaktır. Bu herhangi bir hâlet üzere olurlarsa iyidir.

Halk, şeyh-i a'zamın sohbet odasında toplanmalarına sevin! Ey Aziz! Bilmelisin ki, sen ortada olmadığın hâlde, senin gürültün ve şamatan vardır. Nitekim Şeyh Bahauddin'in (Kuddise sirruh) dediği gibi: "Tiv Tiv jete hingivin je kâhbi te." Viz viz senden, bal ise, kâhpi (köyünden) geliyor.  Kendi nefsini sohbetinde bulunanların hepsinden aşağı bil! Nitekim bu tarikatın reisi, (Kuddise sirruhüm) ve (Radıyallahü anhüm) buyurdular ki:,

"Sohbetin (vaazın) şartı, meclistekilerin yek direğinde yok olmaktır." Yani cemaatte bulunanların herbirisi arkadaşından istimdat etmesi ve onun gölgesiyle gölgelenmesini arzû etmesidir. Yapacağın vaaz kendi nefsin için olup, yanında bulunanlar için düşünmeyeceksin.

Yine mektûbda, şerefli annem ağlayıp der ki: "Bize zamanında şeyh-i a'zamdan (Radıyallahü anh) faydalanmak istemediğimiz için, maneviyattan hiç faydalanamayacağımızı, bize hiçbir manevî huzûr hâsıl olmayacağını bilirim." diye yazmışsın. Ey Aziz! Menfaat ne zaman olursa olsun, o cenâbdan (şeyh-i a'zam) dır. Onun için, hayatı ile vefatı arasında bir fark yoktur. Lâkin eşyaların husûlü, Allah onları vücuda getirmesine tahsis eylediği vakitlerinin rehineleridirler. (o zaman da hâsıl olurlar.) Öyle ise, validen ameldeki çalışmasını artırıp, mezkûr cenâbdan himmet dileyerek, kendisine o hususta gevşeklik olmamak için, ilerde "hiç faydalanmayacağım" diye tefekkür etmesin! Ne zaman tâleb kendisinde hâsıl olursa, yüce Allah'dan tevfik ve üstad-ı a'zamdan (Radıyallahü anh) himmet geleceğini kat'î olarak bilmelidir ki, kendisine manevî zevk, şevk ve huzurun husûlüne sebep olsun! Mamafi kendisinde hâsil iç harâret, şevk ve manevî huzûr, Allah'ın ona verdiği son keremidir. Çünkü kendisi, eskiden ev işleri ve hizmetine meşguldü. Kendisi bu durumu ile beraber, yüce Allah'tan tevfik ve şeyh-i a'zamdan (Radıyallahü anh) himmet olmasaydı, onda bu hâletler nasıl hâsıl olur? Öyle ise, amelde çalışsın ki şeyh-i a'zamın himmetiyle, bu hâletler kendisinde devam etsin! Sonra, perverde, kendisinden, diğer vâlidenizden ve bütün ev halkından dua diler, sana ve mârufa selam edip sizin ve kardeşlerinizin gözlerinden öper, müridlere selam eder. Allah, efendimiz Muhammed'e, (Sallâllhü aleyhi ve sellem) bütün âl ve sahâbîlerine salât ü selâm eylesin.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Onbirinci Mektup
« Posted on: 26 Nisan 2024, 10:46:01 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Onbirinci Mektup rüya tabiri,Onbirinci Mektup mekke canlı, Onbirinci Mektup kabe canlı yayın, Onbirinci Mektup Üç boyutlu kuran oku Onbirinci Mektup kuran ı kerim, Onbirinci Mektup peygamber kıssaları,Onbirinci Mektup ilitam ders soruları, Onbirinci Mektup önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes