๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Mektubat-ı Şeyh Ahmet => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 15 Ocak 2010, 11:01:38



Konu Başlığı: Altmışıncı Mektup
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 15 Ocak 2010, 11:01:38
ALTMIŞINCI MEKTUP

Üstad-ı azamın torunu Molla Muhammed Ma’şük’a kendisine gönderdiği mektübun cevabı, virdlerin yapılmasının keyfiyeti ve bu konu ile ilgili mes’elelerin beyanı hakkındadır.

ALLAH’IN ADIYLA BAŞLARIM

Hamd, alemin Rabbine mahsustur. Salât ü selam, Resüllerin efendisine, (Sallallahü aleyhi ve sellem) temiz ve saf olan alinin üzerine olsun!

Bundan sonra, bu mektub, hizmetçilerin en hakiri, kendisine nimet edenin şükrü hakkında kusurlu kimseden, dergâhıyla iftihar olunan kapısının eşiğine itimat edilendir. Allah, onu mukarrebunların (Allaha yakın olanların) temenni eyledikleri en yüksek makama yücelt Amin!..

Bazı soruları kapsayan son mektubunuz, hizmetçiye ulaştı. Mektubumuz gelinceye kadar sıhhatinizden haberdar olmadığı için, sabırsızlık ve ızdırapta idi. Mektubunuz gelince sizin ve ev halkınızın olduğundan haberdar olunca sevindi.

Mektubda sabah namazından sonra, virdlerin yapılması yoksa, mezkur namazdan sonra, rivâyet olunan zikirlerin mi, yapılması daha şeklinde sorduğunuz konunun cevâbında bu fakir de mütereddiddir. Çünkü büyüklerimizin bize verdikleri talimata göre: iki tülâ (şafak ile neşin doğmaları) arasındaki zamanı virdlerle, iki gurub (güneşin ile şafak-ul ahmerin güneş battıktan sonra garb cihetindeki kırmızılığı gaib olması) vakitte râbıta ile ihyâ edilmelidir. Fıkıhlarından da anlaşıldığı üzere, herhangi bir vakit için vârid olunan zikrin yapılması aynı vakit için vârid olmayan bütün zikirlerden hatta Kur ân okutmaktan da daha üstündür diye sarâhaten anlaşılmaktadır.
Mevlanâ Câmi (Kaddesallahü sirreh) Nefâhat kitabında Şâh-ı Nakşibend’in (Kuddise sirruh) tarikatı, sabah namazından sonra, mürakaba (sâlikinin manevi huzuruna dolmak) idi. Fakat sâdâtların kavilleri, sabah namazından sonra varid olan zikirlerin yapılmasını kendisine adet etmeyen kimse hakkında olduğu diye te’vil edilse, kaviller ille hadis ve fıkıh kitablarının arasındaki çelişki kalmayıp mütabakat mümkündür. İşte bu fakirin zan ettiği şey budur. Allah, çok bilicidir.

Evrâdın yapılması hakkındaki sorunuzun cevabı şudur: Koni şeklindeki kalbine teveccüh etmen lâzımdır. Çünkü o et parçası, tasavvuftaki hakiki kalb için hücre gibidir. Ona teveccüh ederken, manasını düşünerek kalbinde Allah, Allah diyerek Allah’ın vücudunu veya sıfatından hiç birisini düşünmeden, hüküm vermeden yalnız Zat-ı Bâri’yi hatırına getir. Hayal veya hiss ile hayvâni kalbinin süretini düşünmeye ihtiyaç yoktur.

Mürşidimizin (Hazret) (Kuddise sirruh) şekli size tekellüfsüz olarak zâhir olmasının hiç bir zararı yoktur. Çünkü maksad birdir. Bu fakirin hakkınızdaki zannına hatta, kat’i olarak bildiğine göre, Aşıklar sultanının (Hazret) alem-i berzahta (dünya ile âhiret arasındaki zamanda) ki râbıtası, bizim gibilerin rabıtasından kat kat binlerce kere daha faydalı, daha güzeldir. İstersen o rabıtanın zınmında kendi mürşidinin râbıtasını da yap!

Sonra pederinizin ayaklaruıdan öper, duasına dilerim. Kalbimin meyveleri olan Üstad-ı azamın (Radıyallahü anh) evladının ellerinden öperim. Sizin de gözlerinizden öper, hepsinden, mübarek yüce kapı eşiğindekilerin ayaklarını öptükten sonra, ev halkından dua dilerim. Bu tarafta bulunan evlâdınız ve daha başkaların hepsi, ellerinizden öperek, duanızı diler ,size dua ederler. Allah, efendimiz Muhammed’in (Sallâllahü aleyhi ve sellem) bütün âl ve ashâbının üzerine salât ü selâm eylesin!