๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Mektubat-ı Rabbani => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 09 Şubat 2010, 14:37:58



Konu Başlığı: Yüzellibirinci Mektup
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 09 Şubat 2010, 14:37:58
Yüzellibirinci Mektup  

Bu mektûb, mîr Mümin-i Belhîye yazılmışdır. Hocalarımızın (kaddesallahü teâlâ esrârehüm) yolunun büyüklüğü ve bu büyüklerin kullandıkları (Yâd-i dâşt) kelimesinin ne demek olduğu bildirilmekdedir:

Fârisî mısra tercemesi:

Her ne olursa olsun, sevgiliden konuşmak dahâ tatlı!  

Yüksek hocalarımızın (kaddesallahü teâlâ esrarehüm) yolunda çok söylenilen (Yâd-i dâşt) demek, Zât-i teâlânın devâmlı huzûru, berâberliği demekdir. Şüûn ve itibârât da arada olmaksızın zuhûrudur. Eğer huzûr olup, sonra gayb olursa, yanî şüûn ve itibârât perdeleri aradan kalkar, sonra yine araya girerse, bu büyükler böyle şimşek gibi çakıp hemen gayb olan (Tecellî-i zâtî)ye kıymet vermezler. Yâd-i dâşt, gayb olmayan huzûrdur. Yanî, şüûn ve itibârât perdeleri araya girmeyen, hiç gayb olmayan, devâmlı olan Tecellî-i zâtîdir. Yâd-i dâşt, bu yolun sonunda ihsân edilir. Bu makâmda, tâm olgun Fenâ hâsıl olur. Perdeler hiç araya girmez. Perdeler araya girerse, huzûr kalmaz. Gaybet olur. Buna Yâd-i dâşt denmez. Görülüyor ki, bu büyüklerin şühûdü, tâmdır ve olgundur. Fenânın olgun olması ve bekânın tam olması da, şühûdün olgun ve tâm olmasına bağlıdır. Fârisî mısra tercemesi:

Gülbağçemi gör de, behârımı anla!