> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > Mektubat-ı Rabbani > Onsekizinci Mektup
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Onsekizinci Mektup  (Okunma Sayısı 556 defa)
14 Aralık 2009, 02:33:48
zehraveyn
Ziyaretçi
« : 14 Aralık 2009, 02:33:48 »



MEVZUU :

a) Telvinden sonra hâsıl olan temkin..
b) Üç velayet mertebesinin beyanı.
c) Vacib Taâlâ´nın vücudu zatından ayrı olduğu ve daha başka hususlar.

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz.

 bu mektubu mükerrem şeyhi Muhammed Bakibillah´a yazmıştır.
Kulların en küçüğü kusurlu Abdülahed oğlu Ahmed´in arzuhalidir.
Bu haller varidatı, devam edip geldikçe; onları arz etmek cesaretinde bulunuyoruz.
Sübhan olan Yüce Hak yüksek teveccühlerinizin bereketi ile hallerin köleliğinden kurtarıp telvinden halâs ederek temkin makamı ile şerefyab ettikten sonra; işin neticesi olarak hayret ve acizlikten başka bir şey hâsıl olmadı.
Vuslattan yana, ayrılmak ve bölünmek kaldı.
Yakınlıktan yana uzaklıktan gayrı bir şey kalmadı.
Marifetten yana da, nekreden gayrısı artmadı.

İlim olarak, cehaletten gayrısı olmadı.

İşte.. anlatılanlardan Ötürüdür ki: Arzuhallerin takdiminde duraklama vaki oldu. Sırf ayrılık günlerinin hallerini arz etmeye de cesaret edemedim, iş bununla da kalmadı; bende öyle bir soğukluk meydana geldi ki: Hiç bir şeye karşı bende bir meyil kalmadı; keza bir şevk de kalmadı. Tembellik erbabının yolunda olduğu gibi; herhangi bir amelle meşgul olamıyorum


Bu manada bir şiir şöyledir:

Bir pey değilim, daha noksanı kimdir?

Muattal kalır, o ki bir şey değildir.


***

Neyse., asıl maksada dönelim. Arzedeceğimiz şudur: Acaip bir durum; Sübhan Hak beni şu anda hakkal-yakin makamı ile müşerref eyledi. Orası öyle bir makarn ki; ilim ve ayn orada birbirine perde değil.. Fena ile beka, orada birarada.. Hayret gözünde ve emare yokluğunda ilim ve şuur var. Gaybetin özünde ünsiyet ve huzur var. İlmin ve marifetin varlığına rağmen; cehalet ve nekreden başka artan yok.

Bu manada bir mısra:

Dikkatle bakıp şaşınız, vuslattaki şaşkına..

Allah-ü Taâlâ bana, katıksız olan sonsuz inayeti ile; yakınlık ve kemalât basamaklarında nihayeti olmayan terakkiler nasib etti.


Velayet makamının üstü, şehadet makamıdır. Velayet ile şehadet makamının nisbeti; surî tecelli ile zatî tecellinin nisbeti gibidir. Hattâ, velayetle şehadet arasındaki uzaklık; bu iki tecelli arasındaki uzaklıktan bir misli daha fazladır.

Şehadet makamının üstünde, sıddıkıyet makamı vardır. Bu iki makam arasındaki mesafe, ibare ile anlatılmaktan çok uzaktır; ona işaret edilip belirtilmekten yana da çok çok yüksektir.

Sıddıkıyet makamının üstünde, ancak nübüvvet makamı vardır. Nübüvvet ehli zatlara saiât, selâm ve saygılar... Nübüvvet makamı ile, sıddıkıyet makamı arasında başka bir makamın olduğu yoktur; hatta muhaldir. İşbu hüküm, yani: Muhal olma hükmü, açık vs sağlam kesifle bilinmiştir.

Ehlüllahtan bazılarının isbata çalıştığı, bu iki makam arası vasıtalı olarak bir makam bulup adına:

— Makam-ı kurb (yakınlık makamı).
Dedikleri makama da ulaştım; hakikatına muttali oldum. Ama, nice çok teveccühten ve ağır tazarrudan sonra.. Önce bana. büyüklerden bazısının beyan ettiği durum .zuhur etti; sonradan da, işin hakikati malum oldu.

Evet., bu makamın husulü ancak: Uruc (yükseliş) zamanı sıddıkıyet makamının husulünden sonra olur.. Ne var ki, bunun vasıta oluşu da, teemmül mahalli olup düşündürür. Yani: İki makam arasında vasıta oluşu..

Neyse..

İşin hakikatini bu suretle huzurunuza vardıktan sonra; inşaallah tafsilâtı ile arz edeceğiz..

Bu makam, (yani: Sıddıkıyet makamı) cidden yüksek bir makamdır.. Yükseliş menzillerinde; bunun üstünde bir makam bilinmiyor. Allah-ü Taâlâ´nın vücudunun, zatından ayrı bir mana taşıdığı da bu makamda zahir oluyor. Ehl-i Hak bilginleri katında mukarrer olan da budur. Allah-ü Taâlâ, onların çalışmalarım şükrana lâyık eylesin.

Buradaki bu vücud, yolda kalmaktadır; sonra, yükseliş onun ötesinde devam eder.

Nitekim, üstte anlatılan manayı, Şeyh Ebülmekârim Rükneddin Alâüddevle bazı eserlerinde anlattı.

Bu vücud âleminin üstünde; Melik Vedud zatın âlemi vardır.

Sıddıkıyet makamı, beka makamı olup bu âleme bakar. Nüzul itibarı ile, âleme ondan daha alta dönük olan nübüvvet makamıdır ki: Hakikatta, sıddıkıyet makamından daha yüksektir. Zira, nübüvvet makamı, ayıklık ve beka makamıdır.

İşbu anlatılanlardan anlaşılıyor ki: Kurb makamı için; anlatılan iki makam arasında bir berzahiyet durumu yoktur; çünkü bunun gözü, sırf tenzihe dönüktür; yükselişin de tamamı sayılır. O iki makamla bunun arasında çok fark vardır.


Bu manada bir şiir şöyle gelmiştir:

Tuttular beni aynaya sanki kuşlarıyım; Kavlini ezelî ustamın konuşmalıyım.


Şer´î, nazarî, istidlali ilimler, (şeriatın görerek delillerle elde edilen bilgileri): Zarurî ve keşfi olmuştur. Bunlarla şeriat âlimleri usulleri arasında kıl kadar fark yoktur. Ancak, bu ilimler, icmal yolundan tafsile getirilmiş; nazariyattan zaruriyata çıkarılmıştır.

Bu manada, Hace-i Azam Bahaeddin Nakşibend Hz. ne şöyle soruldu:

— Sülükten maksad nedir?.

Allah sırrının kudsiyetini artırsın; söyle anlattı:

— Bundan maksad, icmal yollu olan marifeti tafsile dökmektir; istidlali olanı da keşfe getirmektir.

Bunlardan başka bilgilerin hâsıl olacağını söylemedi.

Evet., bu tarikatta, çok çok ilimler zuhur eder; çok değerli irfan duyguları hâsıl olur. Lâkin, bütün bunları geçmek gerekir.

Bir salik, sıddıkıyet makamı sayılan nihayetler nihayetine ulaşmadıktan sonra; bu hakikat ilimlerinden, yakin haline dayalı marifetlerden yana nasibi olamaz.

Ne olurdu bileydim; bu makamın ilimlerinden, marifetlerinden yana hiç bir nasipleri olmadığı halde, ehlüllahtan kimlerdir ki: Kendileri için bu makamdan nasibe kail olurlar?.. Yolu nedir?. Şu âyet-i kerime bu manada ne kadar güzeldir.

— «Her ilim sahibinden üstün bir bilen vardır.» (12/76)


Kaza ve kader meselesinin sırrına da muttali oldum. Bunlarla, Şeriat-ı garranın esasına aykırı olmayan bir yolla bu meseleyi bildim. Şekillerin hiç biri ile, onların arasında aykırılık yoktur. Hem ele, icab noksanlığından ve cebir şaibesinden münezzeh ve beri olarak. İşbu mana zuhurda; mehtaplı gecedeki ayın ondördü gibidir... Asıl şaşılacak durum şu ki: Şeriatın esasına aykırı bir durumu olmadığı halde, bu meselenin gizli tutulmasına sebeb nedir?. Şayet onda, bir aykırılık şaibesi olsaydı; gizli saklı tutma isinde bir bağlantı kurulabilirdi. Belki de bu sır şu âyet-i kerimede saklıdır:

— «Yaptığından sual olunmaz.» (21/23) Bu manada gelen bir şiir şöyledir:

O kimdir söz eder işi hakkında;

Ey sözcü, rıza ve teslim dışında.

***

Maarif ve ilimlerin feyizleri, bahar bulutlarından yağan yağmur gibi feyiz olarak gelmektedir. O şekilde ki: Kuvve-i müdrike, (idrâk akıl gücü,) onu taşımaktan âciz durumdadır. Kuvve-i müdrike, mücerred bir tabirdir. Yoksa, Yüce Sultanın ihsanları, ancak onu taşıyıcılarına yüklenebilir.

***

İlk önceleri, bu duyulmamış ilimleri kitaba yazmak için içimde bir heves vardı; ama buna muvaffak olamadım. Bu hususta, bende bir ağırlık ve zorluk oluyordu. Sonunda, kendi kendimi teselli ettim. Şöyleki:

Bu türlü feyiz yollu gelen ilimlerden gaye meleke husulüdür; onu ezberleyip durmak değildir. Nitekim, ilim talebeleri; ilmi, mevlevi bir melekeye nail olmak için öğrenirler; yoksa sarf, nahiv ve diğer ilimlerin usullerini ezberlemek değildir.

***

Yukarıda işaret edilen ilimlerden bazılarını arz etmek istiyoruz. Önce şu âyet-i kerime ile başlayalım:

— «Onun benzeri gibi yoktur: o, hakkıyla işiten, kemaliyle görendir.» (42/11)

Bu mübarek cümlenin başı; zahir olan mana gibi, sırf tenzihin isbatıdır.

— «Hakkiyle işiten, kemaliyle görendir.» (42/11) Bölümü ise, tercihi tam ve tekmil etmektedir. Bunların daha açık beyanı şöyledir:

Yaratılmışlar için işitme ve görme durumunun sübutu; toplu manada olsa dahi, bir benzeyişin sabitliği dolayısı ile vehim yollu vardır. İste, Allah-ü Taâlâ bu vehmin defi için, görmeyi ve işitmeyi onlardan nefyetmektedir. Kısaca şu mana anlatılmak istenir: Hakkiyle işiten, kemaliyle gören o Yüce Allah´tır.

Bu mana yanlış anlaşılmasın; biraz daha açılalım:

Mahluklarda, göz ve kulak mevcuttur; ama bunların, gerçek manası ile görmekte ve
işitmekte bir dahli yoktur. Sübhan olan Yüce Hak, kulağı ve gözü yarattığı gibi; görmeyi ve işitmeyi de yaratmıştır. Hem de, âdet olduğu yoldan, sözü edilen iki sıfatı yarattıktan sonra.. Bunda mahlûk sıfatların hiç bir tesiri yoktur. Bu arada bir tesir sözü edecek olsak dahi; ondaki bu tesir dahi mahluktur. O mahlukların kendileri sırf cemad nev´inden olduğu gibi; aynı şekilde sıfatları cemad nev´inden sayılır.

Üstte anlatılan manaya bir misalle yol verelim:

Allah-ü Taâlâ Kadir sıfatı ile, sırf kudreti icabı taşta bir konuşma yarattığı zaman:

— Hakikaten taş konuştu.. Onda konuşma vasfı vardır.

Denemez.

Hülâsa olarak, mana bu merkezdedir. Taş cemad (cansız) sayılır; anlatılan sıfatın onda varlığı farz edilse dahi, o da kendi gibi cansız cemaddır. Onun, asla harf ve ses çık...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı
Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Onsekizinci Mektup
« Posted on: 28 Mart 2024, 17:58:14 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Onsekizinci Mektup rüya tabiri,Onsekizinci Mektup mekke canlı, Onsekizinci Mektup kabe canlı yayın, Onsekizinci Mektup Üç boyutlu kuran oku Onsekizinci Mektup kuran ı kerim, Onsekizinci Mektup peygamber kıssaları,Onsekizinci Mektup ilitam ders soruları, Onsekizinci Mektup önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes