๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Mektubat-ı Rabbani => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 14 Şubat 2010, 16:59:02



Konu Başlığı: İkiyüzyetmişdördüncü Mektub
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 14 Şubat 2010, 16:59:02
İkiyüzyetmişdördüncü Mektub  

Bu mektûb, şeyh Yûsüf-i Berkîye yazılmışdır. Çok yükselmek için çalışmak, yolda görülen şeylere bağlanıp kalmamak lâzım olduğu bildirilmekdedir:

Allahü teâlâya hamd olsun! Onun sevgili Peygamberine salât ve selâm olsun! İyi düâlarımı bildiririm. Gönderdiğiniz üç mektûb geldi. Bildirdiğiniz rü’yâlar, hâller ve kerâmetler anlaşıldı. Son hâlinizin kesretde vahdeti görmek olduğunu yazarken diyorsunuz ki, (Sona kavuşmak demek, ilk hâle dönmek demekdir ve yok olmakdan kurtulmak demekdir. Ya’nî bir kulum, yokdan var edilmişim ve Muhammed Mustafâ “sallallahü teâlâ aleyhi ve alâ âlihi ve sellem” hazretlerinin ümmetiyim) diyorsunuz. Bu hâl doğrudur. Önce bildirdiğiniz hâllerin üstündedir. Fekat yolun sonu başkadır. Bu hâlinizden çok hem de pekçok uzakdır. Fârisî beyt tercemesi:

Gidilecek yol uzundur pek;
Uygun olmaz kavuşduk demek.  

Bundan evvelki mektûbumda yazıldığı gibi, (Lâ ilâhe illallah) güzel kelimesini çok söylemek, kesreti görmeği yok etmek içindir. Allahü teâlâya hamd ve şükr olsun ki, bu güzel kelimenin bereketi ile, o şühûd sizde kalmamışdır. Dahâ çok ilerlemek isteyiniz ve bunun için çalışınız. Yoldaki çocuk eğlencelerine takılıp kalmayınız! Allahü teâlâ, yüksek arzûları olanları sever. Dar tevhîd yolundan çıkarak ana caddeye kavuşmuşsunuz. Bu, çok büyük bir ni’metdir. Eski hâllerinizi düşünmeyiniz! Kesretle karışık olan şühûdün lezzetlerini hâtırınıza getirmeyiniz! Bir zemânınızı bu yolda ilerlemekle geçiriniz. Çok afyon çekenleri gördüm. Afyondan vaz geçmişlerdi. Onun kötülüğünü anlamışlardı. Çok zemân sonra, afyon içdikleri günleri ve o hâllerdeki zevkleri hâtırlıyarak ve konuşarak, sonunda eski hâllerine döndüler.

Yavrum! Kesret aynalarında olan şühûd, insana tatlı gelir. Hiçbir mahlûkla ilişiği olmıyan şühûd ise, herşeyi unutdurur. İnsana hiç tatlı gelmez. Rehberin yardımı olmadan bu yolda ilerlemek çok güçdür. Kıymetli kardeşim, mevlânâ Ahmed-i Berkîyi oradaki insanlar, zâhir ilmlerinde âlim sanıyorlar. Kendisi de, kendi hâllerini ve arkadaşlarının hâllerini bilmiyor.

Çünki bâtını, hiçbirşeyle ilişiği olmıyan şühûd iledir. Bu şühûd ise, herşeyi unutdurur. Onun îmânı, gaybden inanan âlimlerin îmânı gibidir. Onun bâtını, yüksek yaradılışlı olduğu için, kesretle karışık şühûdü istemiyor. Zâhiri de tesavvufcuların anlamadan söylediklerine aldırmamakda ve aldanmamakdadır. Onun kıymetli vücûdü, oradaki kardeşlerimiz için büyük bir ni’metdir. Sizde hâsıl olduğunu bildirdiğiniz hâl, onda çok önce hâsıl olmuşdur. O, hâllerini bilse de bilmese de, bu fakîre göre, oraların feyz ve bereketi mevlânâ Ahmedin vücûdüne bağlıdır “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz”. Oradaki keşf sâhiblerinin bunu anlamamış olmalarına çok şaşılır. Bu fakîrin bildiğine göre, Mevlânânın büyüklüğü güneş gibi meydândadır ve açıkdadır. Dahâ yazarak başınızı ağrıtmıyayım. Son nefesimiz için düâ buyurmanızı dilerim.
Vesselâm.