> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > Mektubat-ı Rabbani > İkiyüzseksenyedinci Mektub
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İkiyüzseksenyedinci Mektub  (Okunma Sayısı 571 defa)
16 Şubat 2010, 22:11:35
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 16 Şubat 2010, 22:11:35 »



İkiyüzseksenyedinci Mektub

Bu mektûb, hakîkatleri bilen, kardeşi meyân gulâm Muhammed hazretlerine yazılmışdır “rahmetullahi aleyhimâ”. Cezbe ve sülûk ve bunların ma’rifetleri bildirilmekdedir:

Bismillâhirrahmânirrahîm. Bize doğru yolu gösteren Allahü teâlâya hamd olsun! Allahü teâlâ, bize doğru yolu göstermeseydi, biz doğru yolu bulamazdık. Peygamberlerin hepsi “salevâtullahi teâlâ aleyhim ecma’în” doğru olarak gelmişdir. Onların sonuncusu ve en üstünü olan Muhammed “aleyhisselâm” hep doğru söylemişdir “salevâtullahi sübhânehu ve berekâtühu ve tehıyyâtühu aleyhi ve aleyhim ve alâ men’ tâbe’ahüm ecma’în ilâ yevmiddîn”.

Tâliblerin, gevşek ve yaradılışları aşağı olduklarından ve kâmil ve mükemmil olan bir Rehber bulamadıklarından, uzun yolu kısaltdıkları ve yüksekleri bırakıp, aşağı şeyler arkasında koşdukları görülmekdedir. Yolda ellerine geçen en değersiz şeyleri bile birşey sanıp, onlara bağlanıp kalmakda ve onları aranılan şey sanarak, yolun sonuna vardık, kâmil ve müntehî olduk demekdedirler. Yolun sonuna varanların ve aranılana kavuşanların, yolun sonundan ve vardıkları yüksek makâmlardan bildirdiklerini, bu aşağı yaradılışlı olanlar, hayâlleri geniş olduğu ve nefslerine uydukları için, kendi bozuk hâllerine benzetmekdedirler. Fârisî mısra’ tercemesi:

Fâre, rü’yâda deve olmuş!

Büyük denizden bir damlaya, hattâ damlanın görüntüsüne ve okyânusdan bir sızıntıya, hattâ bunun görüntüsüne kavuşunca, suya kavuşduk sanmışlardır. Maddeden yapılmış olan şeylerin ba’zısını, maddesiz, anlaşılamıyan şey bilmişler. Bunları görünce, Allahü teâlâya kavuşduklarını sanmışlardır. Benzeri olanı, benzeri olmıyana benzetmişler, onu bırakıp, buna sarılmışlar. Anlaşılamıyan bilgileri, başkalarından öğrenerek inananlar ve anlaşılamıyanı arayanlar, sülûk yolunu temâmlamıyan bu tâliblerden ve serâb ile avunan bu susuzlardan katkat dahâ iyidirler. Haklı ile haksız arasında ve doğru yolda gidenle yoldan sapan arasındaki ayrılık pekçokdur. Aradıklarına kavuşamıyarak, mahlûku sonsuz bilen tâliblere yazıklar olsun! Anlaşılabilen şeyleri anlaşılamıyan sanıyorlar. Suçları, keşflerinin yanlış olmasına bağışlanmayıp da, hesâba çekilirlerse, vay hâllerine! Yâ Rabbî!

Unutduklarımızdan, yanıldıklarımızdan bizleri sorumlu tutma! Bir kimse, hacca gitmek istiyor. Sevinerek yola çıkıyor. Yolda, Kâ’beye benzer bir ev görüyor. Yalnız şekli benziyor ise de, onu Kâ’be sanıyor. Orada kalıyor. Bir başkası, hacca gitmiş olanlardan duyarak Kâ’beyi öğreniyor. Onu seviyor. Hacca gitmek istiyor. Fekat yola çıkmamış, bir adım atmamışdır. Bununla berâber, başka birşeye Kâ’be dememiş, yalnız Kâ’beye, doğru olarak inanmışdır. Bu kimse, yanılmış olan birincisinden dahâ iyidir. İkinci, Kâ’beye varmamış, fekat başka bir binâyı da Kâ’be sanmamış olan üçüncü bir hac yolcusu, doğru inanan, fekat yola çıkmamış olandan elbette dahâ iyidir. Çünki bu, hem inanmakda, hem de, kavuşmak için yolculuk yapmakdadır. Bunun dahâ üstün olduğu meydândadır.

Doğru yolu bulamıyanlardan bir kısmı da, kendilerini maksada ermiş sanarak ve kavuşduklarını hayâl ederek, şeyhlik yapmakda, herkese yol göstermeğe kalkışmakdadırlar. Kendileri bozuk oldukları için, bu yola uygun olan çoklarını da bozmakdadırlar. Sohbetleri, kalbleri karartdığı için, tâliblerin isteklerini, çalışmalarını yok etmekdedirler. Kendileri sapıtdıkları gibi, başkalarını da, doğru yoldan sapdırmışlardır. Kendileri yıkıldıkları gibi, başkalarını da yıkmışlardır.

Kemâle geldiğini, kavuşduğunu sanmak, sülûk yapmamış meczûblarda, cezb edilmiyen sâliklerden dahâ çok olmakdadır. Çünki, mübtedîdeki ve müntehîdeki cezbeler, görünüşde ortakdır. Aşk ve muhabbetleri, görünüşde eşiddir. İşin içyüzü böyle değildir. Hâlleri başkadır: Fârisî mısra’ tercemesi:

Toprak başkadır, temiz âlem başkadır.

Nefsin istekleri karışmış olan herşey bozukdur. Doğru yolda olanın her işi, Hak içindir. Bunu biraz sonra, inşâallahü teâlâ açıklıyacağız. Görünüşdeki bu benzerlik ve bağlılık, yanlış hayâllere yol açmışdır. Ebû Bekr-i Sıddîkdan gelen yolda cezbe sülûkden önce olduğu için, bu yolda, sülûk ni’metine kavuşmamış olan meczûblarda, böyle hayâller ve bu gibi vehmler çok olur. Bunlardan birçoğuna, cezbe makâmında, çeşidli hâller hâsıl olur. Bir hâlden, başka bir hâle dönerler. Bunları, sülûk konaklarında ilerlemek ve (Seyr-i ilallah) yolculuğu sanırlar. Bu değişmeleri görünce, kendilerini (Meczûb-i sâlik) bilirler.

Bunun için, kısa aklımla düşündüm ki, cezbe ve sülûkün ne olduklarını, bu iki makâm arasındaki ayrılıkları, herbirinin, kendisini diğerinden ayırmağa yarayan hâssalarını ve mübtedî ile müntehînin cezbleri arasındaki farkları ve tekmîl ve irşâd makâmlarının ne olduğunu ve bu makâma bağlı olan bilgileri yazayım. Böylece, doğruyu açığa çıkarayım. Yanlış olanların bozukluğunu göstereyim. Suçlular, beğenmeseler de, bu hizmeti yapmağa, Allahü teâlânın yardımı ile başladım. Doğru yolu gösteren ancak Odur. O, çok iyi bir sâhib ve çok iyi vekîldir.

Bu mektûbda, iki maksadla bir hâtime vardır:

Birinci maksadda, cezbe makâmındaki ma’rifetler bildirilmekdedir.

İkinci maksadda, sülûk bilgileri vardır.

Hâtimede, tâliblere çok lüzûmlu ve fâideli olan çeşidli bilgiler vardır.

BİRİNCİ MAKSAD: Sülûkü bitirmemiş olan meczûblar, çok çekilseler de ve hangi yoldan çekilseler de, (Erbâb-i kulûb)dandırlar. Sülûk yapmadan ve (Tezkiye-i nefs) olmadan, kalb makâmından ileri geçilemez. Kalbin sâhibine varılamaz. Onların çekilmeleri, kalbe olan çekilmedir. Onların sevgileri kendilerinden değildir, dışardandır. Kendileri içindir. Sevilen için değildir. Çünki bu makâmda, nefs rûh ile birleşmişdir. Zulmet, nûr ile bir aradadır. Kalb makâmından kurtulmak ve kalbin sâhibine kavuşmak ve rûhun aranılana çekilmesi, rûh nefsden kurtulup aranılana dönmedikce ve nefs rûhdan ayrılarak kulluk makâmına inmedikce, olamaz. Bu ikisi, bir arada kaldıkca, (Hakîkat-i câmi’a-i kalbiyye) sağlamdır ve ayakdadır. Yalnız rûhun çekilmesi düşünülemez. Rûhun nefsden kurtulması ancak, sülûk konaklarını geçdikden ve Seyr-i ilallah yolculuğunu bitirdikden ve Seyr-i fillah başladıkdan ve belki de, (Seyr-i anillah-i billah) yolculuğundaki (Fark-ı ba’delcem’) makâmına kavuşdukdan sonra hâsıl olabilir. Fârisî beyt tercemesi:

Her dilenci, olur mu bir kahraman?
nerede sivri sinek, nerede Süleymân?


Müntehî ile mübtedînin cezbleri arasındaki fark anlaşılmış oldu. Erbâb-i kulûb meczûblarının şühûdları, kesret ya’nî mahlûklar perdesi arkasında olur. Anlasalar da, anlamasalar da böyledir. Bu kesretde gördükleri de, yalnız Âlem-i ervâhdır. Rûhların âlemi, letâfet, ihâta ve sereyân bakımlarından, görünüşde, kendini yaratana benzer. (Allahü teâlâ, Âdemi kendi sûretinde yaratdı) hadîs-i şerîfi, böyle olduğunu bildirmekdedir. Bunun için, rûhun şühûdünü, Hakkın şühûdü sanırlar. İhâta, sereyân, kurb ve ma’ıyyet de böyledir. Çünki sâlik, bulunduğu makâmın bir üstünü görebilir. Dahâ üst makâmları göremez. Bunların bulunduğu makâmın üstü, (Rûh makâmı)dır. Bunun için, rûh makâmından yukarısını göremezler. Rûhun şühûdünden başka, şühûdleri olmaz. Rûhun üstünü görebilmek için, rûh makâmına kavuşmak lâzımdır. Muhabbet ve çekilmek de, şühûd gibidir. Hak teâlânın şühûdü için, belki Ona muhabbet ve çekilmek için, Seyr-i ilallahın sonundaki Fenânın hâsıl olması lâzımdır. Fârisî beyt tercemesi:

Bir kimsede hâsıl olmazsa Fenâ,
Hak teâlâya yol bulamaz aslâ!


Başka söz bulunamadığı için şühûd diyoruz. Yoksa, bu büyüklerin işi, başkalarının dedikleri şühûdün çok ilerisindedir. Bunların aradıkları, anlaşılamıyan bir varlık olduğu gibi, Ona kavuşmaları da, anlaşılamıyan bir kavuşmakdır. Maddeli, ölçülü olan, Ona yol bulamaz. Sultânın hediyyelerini, ancak onun hayvanları taşıyabilir. Fârisî beyt tercemesi:

Anlaşılmaz, ölçülmez bağlantılar,
Hak ile rûhumuz arasında var!


Sülûk sâhiblerinden hakîkate varmış olanlara göre, Hak teâlânın ihâta, sereyân, kurb ve ma’ıyyeti ilm yolu ile anlaşılmakdadır. Doğru yolun âlimleri de böyle söylemişlerdir. Allahü teâlâ, bu âlimlerin çalışmalarına bolbol mükâfât versin! O büyüklere göre, Allahü teâlânın kendisi bu âleme yakındır, sereyân etmişdir sanmak, birşeye kavuşmamış olmağı, uzakda kalmış olmağı gösterir. Yaklaşmış olanlar, Allahü teâlâ yakındır demezler. Büyüklerden biri buyurdu ki, (Yakın olduğunu söyliyen, uzakdadır. Uzakdayım diyen yakındır. Tesavvuf da budur). (Tevhîd-i vücûd) bilgileri, kalbin çekilmesinden ve muhabbetden hâsıl olmakdadır. Cezb edilmiyen, sülûk yolunda ilerliyen (Erbâb-i kulûb) bu bilgilere yakalanmaz. Sülûk ile kalbden büsbütün ayrılıp, kalbin sâhibine dönmüş olan meczûblar da, bu bilgilerden uzaklaşırlar. Tevbe ederler. Meczûblardan birçoğu, sülûk yoluna girdikleri ve bu yolun konaklarında ilerledikleri hâlde, eski makâmlarını unutmazlar. Yukarı makâmlara bakmazlar. Tevhîd bilgileri, bunları bırakmaz. Bu tehlükeden kurtulamazlar. Bunun için, yakınlık konaklarına ve mukaddes makâmlara yükselmezler. Yâ Rabbî! Bu zâlimlerin şehrinden bizi çıkar. Senden bize bir sâhib gönder. Senden bize bir yardımcı ihsân eyle!

Aranılana kavuşmak, bu bilgilerden kurtulmakla belli olur. Çünki, hiçbirşeye benzemiyene yaklaşdıkça âlem, yaratandan o kadar uzak bulunur. Bu zemân âlemi yaratandan başka bilmemek ve yaratanı, âlemi çevirmiş sanmak gibi şeyler olmaz. Arabî mısra’ tercemesi:

Toprağa düşen nerede?
Herşeyin sâhibine olan nerede?


MA’RİFET 1: Hâce Nakşibend “kaddesallahü teâlâ sirrehül akdes” hazretleri, (Nihâyeti, başlangıcda yerleşdirdik) buyurdu. Bu söz,...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İkiyüzseksenyedinci Mektub
« Posted on: 20 Nisan 2024, 14:19:47 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İkiyüzseksenyedinci Mektub rüya tabiri,İkiyüzseksenyedinci Mektub mekke canlı, İkiyüzseksenyedinci Mektub kabe canlı yayın, İkiyüzseksenyedinci Mektub Üç boyutlu kuran oku İkiyüzseksenyedinci Mektub kuran ı kerim, İkiyüzseksenyedinci Mektub peygamber kıssaları,İkiyüzseksenyedinci Mektub ilitam ders soruları, İkiyüzseksenyedinci Mektubönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes