> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Hayatını Anlatan Eserler > Martin Lings > Savaş ve barış
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Savaş ve barış  (Okunma Sayısı 1465 defa)
10 Nisan 2009, 20:30:40
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 10 Nisan 2009, 20:30:40 »



M.S. 626 yılının ilk aylarında Fatıma bir erkek ço­cuğu daha dünyaya getirdi. Peygamber (s.a.v.} el-Hasan ismini çok seviyordu. Bu nedenle Faüma'nın ikinci çocu­ğuna «küçük Hasan» yani «küçük güzel adam» anlamına gelen Hüseyin adını verdi. O sıralarda «fakirlerin annesi» diye tanınan yeni zevcesi Zeyneb hastalandı ve vefat et­ti. Vefat ettiğinde, Peygamber (s.a.v.)'le henüz sekiz ay­lık evli idi. Peygamber (s.a.v.) onun cenaze namazını kıl­dırdı ve onu Baki mezarlığında kızı Rukiye'nin mezarının yakınına gömdü. Bunu takip eden ay Peygamber (s.a.v.) -in kuzeni Ebu Seleme (r.) Uhud'da aldığı -önce çabuk iyi­leşen, fakat sonradan tekrar açılan- yara nedeniyle oldu. Peygamber fs.a.vJ, öldüğü sırada onun yanındaydı ve o son nefesini verirken dua ediyordu. Öldükten sonra gol­lerini de Peygamber (s.a.v.) kapattı.

Ebu Seleme (r.) ve Ümmü Seleme (r.) birbirine çok bağlı bir çiftti. Ümmü Seleme kocasına, ikisinden biri öl­düğünde evlenmemek üzere anlaşma yapmalarını teklif etti. Fakat Ebu Seleme, eğer kendisi önce ölürse, karısının mutlaka evlenmesi gerektiğini söyledi ve şöyle dua etti  «Allah'ım, Ümmü Seleme'ye benden sonra, benden daha iyi ve ona acı ve elem çektirmeyecek bir koca ver». Ebu Seleme'nin Ölümünden dört ay sonra Peygamber fs.a.v.) Ümmü Seleme'ye evlenme teklif etti. Ümmü Seleme ken­disinin Peygamber (s.a.v.)'e uygun bir eş olmadığını öne sürdü. «Ben yaşlı bir kadınım» dedi «ve yetimlerin annesiyîm. Bunların yanısıra bir de benim kıskançlık huyum var. Ey Allah'ın Rasulü, senin birden fazla eşin var.» dedi. Peygamber ts.a.v.) şöyle cevap verdi: «Yaş konusunu ele alırsak ben senden yaşlıyım. Kıskançlığa gelince, Allah'a bu huyu senden alması için dua ederim. Çocuklarına ise Allah ve Rasulü göz kulak olacaktır». Böylece evlendiler ve Ümmü Seleme, sağlığında Zeyneb'in olan odaya yer­leşti.

Ümmü Seleme (r.), yaşı ile ilgili söylediklerine rağ­men henüz yirmidokuz yaşında genç bir kadındı. Ebu Se­leme ile Habeşistan'a hicret ettiğinde sadece onsekiz ya­şındaydı. Kıskançlığına gelince, Ümmü Seleme bu evlilikle imtihan edileceğinden haklı olarak korkuyordu. Bu korku­yu taşıyan sadece o değildi. Aişe, Hafsa ve Zeyneb'i zorluk çekmeden kabul etmişti. Fakat belki de kendi yaşı ilerle­diği için -ondört yaşındaydı- bu kez durum farklıydı. Aişe, Ümmü Seleme'yi sık sık görürdü, Fatıma'nın düğün ha­zırlıklarını birlikte yapmışlardı. Fakat Aişe hiçbir zaman ona muhtemel bir rakip gözüyle bakmamıştı. Fakat şim­di, Medine'de herkes Peygamberin yeni evliliğinden ve ge­linin güzelliğinden konuşuyordu. Aişe bunları duyduğun­da sıkılmıştı. «Onun güzelliği ile ilgili şeyler bana anlatı­lınca çok üzülmüştüm» dedi. «Onu yakından görebilmek için gittim ve onun anlatmlandan kat kat daha güzel oldu­ğunu gördüm. Bunu Hafsa'ya da anlattım. Hafsa: «Hayır, sen kıskandığın için böyle söylüyorsun o anlattıkları gibi değil» dedi. Daha sonra kendi gözüyle karar vermek için Ümmü Seleme'nin yanma gitti. Döndüğünde bana: «Onu kendi gözlerimle gördüm. Senin söylediğin kadar güzel de­ğil, ama yine de güzel sayılır» dedi. Bunun üzerine tek­rar onu görmeye gittim. Gerçekten de Hafsa'nın dediği gi­biydi. Fakat ben yine de kıskanıyordum»[1].

Ebu Süfyan'ın Uhud'dan sonra teklif ettiği ve Pey­gamber (s.a.v.)'in de kabul ettiği Bedir'de yapılacak olan ikinci çarpışmanın zamanı yaklaşıyordu. Fakat o yıl kurak bir yıldı ve Ebu Süfyan, yolculukta atların ve develerin yi­yebileceği yeşillikler olmadığının farkındaydı. Savaş bo­yunca gerekli olan yemi Mekke'den taşımaları gerekiyor­du. Fakat Mekke'deki stokları da bitmek üzereydi. Ebu Süf­yan kendi teklifinden geri dönme şerefsizliğini göstermek istemiyordu. Muhammed Cs.a.v.)'in bu anlaşmayı bozma­sını bekliyordu. Fakat Yesrib'den savaşa hazırlanıldığı ha­berleri geliyordu. Kararını değiştirmesi için ona bazı şey­ler öne sürülebilir miydi? Ebu Süfyan, Süheyl ve diğer bir­kaç Kureyş liderine danıştı. Birlikte bir plân yaptılar. Ga-tafan kabilesinin 3eni Aşça' kolunun liderlerinden olan Nuaym, Süheyl'in arkadaşıydı ve o sırada Mekke'de idi. Ona güvenebileceklerini düşündüler. O, Kureyş'ten olma­dığı için tarafsız ve objektif bir gözlemci ve tavsiyeci gibi görülebilirdi. Eğer müslümanları Bedir'deki karşılaşmadan vazgeçirmeyi başarırsa ona yirmi deve vereceklerini va-dettiler. Nuaym bu teklifi kabul etti ve vahaya doğru yola çıktı. Orada Ebu Süfyan'm Bedir'deki karşılaşma için çok büyük bir ordu kurduğu haberini yaydı. Her toplulukla ayrı ayn konuştu. Ensara, Muhacirlere, yahudilere ve mü­nafıklara tehlikenin geldiğini söyledi ve alarm haberini şöyle bir tavsiyeyle bağladı: «Burada kaim, onlara karşı çıkmayın. Hiçbirinizin sağ olarak geri dönebileceğinizi zannetmem». Yahudiler ve münafıklar Mekke'lilerin ordu hazırlamasına sevindiler ve bu haberlerin Medine'de da­ha da yayılmasını sağladılar. Nuaym, müslümanlar üzerin­de de etkili olmuştu. Çoğu Bedir'e gitmenin akıl kârı ol­madığını düşünüyordu. Müslümanların bu tutumunu Pey­gamber Cs.a.v.) de haber aldı ve kendisiyle birlikte kim­senin gelmeyeceğinden endişe etmeye başladı. Fakat Ebu Bekir ve Ömer, her ne olursa olsun Kureyş'e verdiği söz­den dönmemesi için onu uyardılar. «Allah dinini destekler» dediler, «Ve Allah Rasulüne güç verir». Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) : «Tek başıma bile olsam gideceğim" dedi.

Bu bir iki kelime Nuaym'ın develerinden olmasına ve tam başaracağım sandığı anda tüm çabalarının boşa gitmeşine neden oldu. Fakat kendisine rağmen görevinin, yan­lış olduğunu farketmişti: Medine'de kendi deneyimlerinin ve etkisinin ötesinde birşeylerin yürürlükte olduğunu an­lamış ve İslam'ın ilk tohumları kalbine yerleşmişti. Pey­gamber (s.a.v.) önceden kararlaştırdığı şekilde çok sayı­da deve ve sürücüsü ile on da atlı adamı yanına alarak yola çıktı. Çoğu Bedir Panayırı'nda satmak üzere yanla­rına ticari eşya almışlardı.

O sırada Ebu Süfyan Kureyşlilere şöyle diyordu: «Bir-iki günü yolda geçirelim, sonra geri dönelim. Eğer Muhammed (s.a.v.) ortaya çıkmazsa, bizim yola çıktığımızı ve tek­rar geri döndüğümüzü duyacaktır. O sözünde durmamış ve sözünden dönme suçu ona ait olacaktır». Fakat Ebu Süf-yan'ın ümitlerinin tersine Peygamber (s.a.v.) ve arkadaş­ları gelmişler ve Bedir panayırında sekiz gün kalmışlardı. Panayıra katılan Araplar ise Kureyş'in sözünden döndüğü ve Peygamber (s.a.v.)'in sözünde durduğu haberini tüm Arabistan'a yaymışlardı. Müslümanların moral zaferinin arttığı ve kendilerinin Arapların gözünden düştüğü habe­ri Mekke'ye ulaştığında Safvan ve diğerleri, Bedir'de ikin­ci bjr karşılaşma için söz verdiği için Ebu Süfyan'ı azar­ladılar. Fakat bu başarısızlık onların bu yeni dini ve ta­raftarlarını ortadan kaldırmak için plânladıkları büyük savaş hazırlıklarını engellemedi.

Bedir'den döndükten sonra Medine'de bir ay boyunca barış dolu bir ortam yaşandı. Fakat bir ay kadar bir süre sonra bazı Gatafan kabilelerinin Yesrib'e saldırı hazırlık­larına giriştiği haberi ulaştı. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) hemen dörtyüz kişilik bir ordu kurup Necd üze­rine yürüdü. Ama onlar oraya ulaştıklarında düşman çok­tan kaçmıştı. Bu sefer sırasında Peygamber (s.a.v.)'e «Kor­ku namazı»nı nasıl kılacağını anlatan bir vahiy geldi. Bu âyetlerde savaş sırasında ordunun nasıl namaz kılacağı, düşmandan korku anında neler yapılacağı, nasıl bir grup namaz kılarken, diğer bir grubun gözcülük edeceği anla­tılıyordu. (Nisa: 101-102).

Bu grupla birlikte yolculuk edenlerden biri de Abdul­lah'ın oğlu Cabir idi. Daha sonraki yıllarda, konak yerlerinden birinde meydana gelen bir olayı şöyle anlattı: «Biz Peygamber (s.a.v.)'in yanındayken ashabdan biri elinde yakaladığı bir kuşla geldi. O sırada yavru kuşun annesi kendisini o adamın ellerine attı. İnsanların yüzü şaşkın­lıkla dolmuştu. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) şöyle dedi: «Bu kuşa mı hayret ediyorsunuz? Onun yavrusunu aldınız, o da merhametinden kendisini sizin ellerinize yav­rusunun yanına attı. Allah'a yemin ederim ki Rabbiniz si­ze karşı bu kuşun yavrusuna gösterdiği merhametten da­ha fazla merhamet eder»3. Daha sonra adama yavru kuşu aldığı yere koymasını emretti».

Peygamber (s.a.v.), bir keresinde de şöyle demiştir: -Allah'ın yüz rahmeti vardır. Bunlardan birini insanlar, cinler, sığırlar ve diğer hayvanlara indirmiştir. Bu şekil­de, bu yaratıklar birbirlerine karşı merhamet beslerler ve vahşi yaratıklar, yavrusuna karşı merhametli olmaya yö­nelir. Geri kalan doksandokuz merhameti de. Allah kendi­sine ayırmıştır. Bununla Hesap Günü kullarına merhamet eder»[2]

Cabir (r.) Medine'ye dönerken Peygamber (s.a.v.)'le birlikte birkaç kişinin geriden takip ettiği ve diğer grup­ların çok önlerde yol aldığı haberini de vermiştir. Cabir'in devesi yaşlı ve zayıf olduğu için çoğunluğu oluşturan ilk gruba ayak uyduramamış ve geri kalmıştı. Peygamber (s.a.v.) ona rastlayınca neden bu kadar geride kaldığını sordu. O; «Ey Allah'ın Rasulü,» dedi, «bu deve bundan hızlı gidemiyor». Peygamber (s.a.v.): «Deveni çöktür» dedi, kendi devesini de çöktürdü. Cabir (r.) bundan sonrasını şöyle anlatıyor: «Şu sopayı bana ver dedi, ben de verdim. Peygamber (s.a.v.) elindeki sopayla bir iki kez ona vurdu. Daha sonra deveme binmemi istedi ve yolumuza devam ettik. Rasulünü Hak'la gönderene yemin olsun ki benim de­vem onunkini geçti.»

«Yol boyunca Rasulullah (s.a.v.)'la sohbet ettik. O ba­na: «Deveni bana satar mısın?» dedi. Ben «Onu sana hibe ederim» dedim. O: «Hayır, onu bana sat dedi.» Cabir onun sesinin tonundan pazarlık yapmak istediğini anladı. «Ona bir fiyat vermesini söyledim» dedi Cabir, Bana: «Ona bir dirhem veririm» dedi. Ben «Bu çok az» dedim. O: «Peki iki dirhem olsun» dedi. Fakat ben yine «Hayır» dedim. O da fiyatı kırk dirheme yani bir Dirim (guncel altına ulaşın­caya kadar yükseltti. Bu fiyata razı oldum. Bana. «Sen hiç evlendin mi, Cabir?» diye sordu. Ben de evlendiğimi söy­ledim. O: «Daha önceden evlenmiş biriyle mi yoksa bir ba­kireyle mi?» diye sordu. Ben: «Daha önce ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Savaş ve barış
« Posted on: 27 Nisan 2024, 01:24:04 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Savaş ve barış rüya tabiri,Savaş ve barış mekke canlı, Savaş ve barış kabe canlı yayın, Savaş ve barış Üç boyutlu kuran oku Savaş ve barış kuran ı kerim, Savaş ve barış peygamber kıssaları,Savaş ve barış ilitam ders soruları, Savaş ve barışönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes