> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > Mevlananın Eserleri > Fihi Ma Fih > 43.Bölüm
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: 43.Bölüm  (Okunma Sayısı 626 defa)
22 Temmuz 2011, 15:00:37
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 22 Temmuz 2011, 15:00:37 »



43. BÖLÜM


Bir yere gitmeyi kuran, bir yolculuğa çıkmaya niyetlenen herkes, oraya varırsam işler
başarırım; birçok işlerim kolaylaşır, halim düzene girer, dostlar sevinirler, düşmanları yenerim diye a kıllıca
düşüncelere dalar; gönlüne gelenler bunlardır; Tanrının dileğiyse büsbütün başka birşeydir. İnsan bunca
tedbirlerde bulunur, bunca kuruntular kurar, düşüncelere dalar; bir tanesi olsun, kendi dileğince olmaz;
bununla beraber gene de kendi tedbirine dayanır, dilediğini başaracağını sanır.
Kul tedbirde bulunur; takdîri bilmez;
Tanrı takdîri gelip-çattı mı, tedbir yok olur-gider.
Bu, şuna benzer: Birisi rüyâda bir şehirde garip kaldığını, orda bir tek bildiği olmadığını, başıboş
dolaşıp durduğunu görür. Ne kimse onu tanır, ne o kimseyi. Pişman olur adam; tasalara dalar, hasretlere
düşer de ne diye bu şehre geldim, bir tek dostum yok demeye, elini eline vurmaya, dudağını ısırmaya
koyulur. Derken uyanır; bir de bakar ki ne şehir var, ne halk. Anlar-bilir ki o tasalanma, o eseflenme, o
hasret, faydasızmış; o hale pişman olur, yiten zamana acır. Fakat bir kere daha uykuya dalınca rasgele
kendini gene öyle bir şehirde görür, gene gamlanmaya, hasret çekmeye koyulur, pişman olur o şehre
geldiğine; hiç düşünmez, hiç aklına gelmez de demez ki ben uyanıkken gam yediğime pişman olmuştum,
bu bir rüyâydı, faydası bile yoktu; şimdi de öyle işte. Tıpkı bunun gibi halk da kuruntusunun, tedbirinin
asılsız olduğunu, boşa çıktığını, hiçbir işi dileğince yürümediğini yüz binlerce kez görmüştür. Fakat Ulu
Tanrı, onlara bir unutmadır verir; hepsini unuturlar da kendi dileklerine uyarlar. " Gerçekten de Allah,
insanla insanın gönlü arasında bir engel olur."
İbrâhim Edhem, padişahlığı zamanında ava gitmişti; bir ceylânın ardına düşmüş, at sürüyordu.
Süre- süre ordudan iyice ayrıldı, uzak düştü. Atı da yorgunluktan terlere battı, su içinde kaldı. Gene de
çölde at koşturmadaydı. İş, sınırı aşınca ceylân dile geldi; yüzünü geri çevirdi de bunun için yaratılmadın
sen, seni bunun için yaratmadılar; yokluktan, beni avlanman için var etmediler seni; tut ki avlandın beni,
ne olur bundan dedi. İbrâhim bu sözleri duyunca bir nâra attı, kendini attan yere fırlattı. O ovada bir
çobandan başka kimsecikler yoktu. Ona yalvardı-yakardı; mücevherlerle bezenmiş padişahlık elbisesini,
silahını, atını ona verdi. Bunları al, kepeneğini bana ver, kimseye de bir şey söyleme, halimi kimseye açma
Semazen.net
dedi. Kepeneği giydi, yola düştü. Şimdi onun maksadına bak ki neydi, bir de Tanrının dileği neymiş, bir
seyret. O diledi ki ceylânı avlasın; Ulu Tanrıysa bir ceylânla onu avladı. Buna bak da bil ki dünyada onun
dileği oluyor; dilek onun malı-mülkü, maksat ona uymuş.
Tanrı râzı olsun Ömer, Müslüman olmadan kızkardeşinin evine girdi; kardeşi Kur’ân okuyordu.
Yüksek sesle "Tâhâ, biz sana eziyet olsun diye indirmedik Kur'ân'ı" diyordu. Kardeşini görünce Kur'ân'ı
gizledi, sustu. Ömer kılıcını sıyırdı; mutlaka söyleyeceksin dedi; neydi okuduğun, neden gizledin?
Söylemezsen şu solukta kesiveririm başını; hiç aman vermem. Kız kardeşi pek korktu, onun öfkesini bilirdi.
Can korkusundan söyledi, Ulu Tanrı dedi, esenlik ona, bu yakınlarda Muhammed'e bu sözleri vahyetti,
onları okuyordum. Oku da duyayım dedi Ömer. Kız kardeşi, Tâhâ sûresini sonunadek okudu. Ömer pek
öfkelendi; öfkesi birdi, yüzlere çıktı. Şimdi dedi, seni öldürürsem âcizi öldürme olur bu; önce gideyim, onun
başını keseyim, ondan sonra senin işini bitiririm. Öylece kızgın, öfkeli bir halde sıyrılmış kılıcıyla Mustafâ'nın,
Tanrı rahmet etsin, esenlik versin, Mescid'ine yüz tuttu. Yolda Kureyş uluları gördüler; Ömer dediler.
Muhammed'e kastetmiş, ne olacaksa ondan olacak. Çünkü Ömer, pek güçlü-kuvvetliydi, pek erdi. Hangi
orduya yüz tutsa mutlaka üst olurdu, mutlaka onların başlarını keser-getirirdi. Öylesine kuvvetliydi ki Tanrı
rahmet etsin, esenlik versin, Mustafâ, boyuna Tanrım derdi, benim dinime ya Ömer'le yardım et, ya Abû-
Cehil'le. Çünkü zamanlarında ikisi de kuvvetli, er, yiğit tanınmıştı. Müslüman olduktan sonra boyuna ağlar
da a Tanrı Elçisi derdi Ömer, ya Abû-Cehil'in adını önce ansaydın da Tanrım deseydin dinime ya Abû-
Cehil'le yardım et, ya Ömer'le; vay bana, nolurdu halim benim, sapıklıkta kala-kalırdım. Hâsılı Ömer,
sıyrılmış kılıcıyla Peygamber'in evine yüz tuttu; o arada Tanrı esenlik versin, Cebrâil, Tanrı rahmet etsin,
esenlik versin, Mustafâ'ya vahiy getirdi. İşte şimdicek ey Tanrı Elçisi dedi, Ömer Müslüman olmak üzere
geliyor. Onu kucakla. Ömer, eve girince apaçık gördü ki Mustafâ'dan atılan bir ışık oku uçtu, geldi, gönlüne
saplandı. Bir nâra attı, kendinden geçti, yere yıkıldı. Canında bir sevgidir, bir aşktır belirdi. Sevgisinin
çokluğundan Mustafâ'da yanıp erimek, yok olmak istiyordu. Ey Tanrı Elçisi dedi, îman arzet, o keleciyi söyle
de duyayım. Ömer Müslüman olunca şimdi dedi,sıyrılmış kılıçla senin kastına gelmiştim ya; o suçun
keffâresi olarak bundan böyle kimden, senin hakkında bir kötü söz duyarsam hemencecik şu kılıçla başını
bedeninden ayırayım, hiç aman vermeyeyim, bu da Müslümanlığın bir şükrü olsun. Evden çıkar-çıkmaz
babasına rastladı. Babası, dininden mi döndün dedi. Ömer hemencecik onun başını bedeninden ayırdı.
Elinde kanlı kılıç; yola düştü. Kureyş uluları, kanlı kılıcı görünce başını getireceğim diye vâdetmiştin ya,
nerde baş dediler. İşte baş dedi Ömer. Bu başı, buradan götürdün sen dediler. Hayır dedi, bu baş, o baş
değil. Şimdi bir bak, Ömer'in kastı neydi, Ulu Tanrının ondan dilediği neymiş; bir bak da bil ki işler, o ne
dilerse hep öyle oluyor.
Ömer, kılıç elde Peygamberin kastına geldi;
Tanrı tuzağına tutuldu, bahtı yâver oldu da görüş ıssı kesildi.
Şimdi size de ne getirdiniz derlerse baş getirdik deyin Biz bu başı görmüştük derlerse hayır deyin,
bu baş, o baş değil; başka bir baş bu. Baş ona derler ki onda bir sır bulunsun; yoksa bin baş, bir pula
değmez.
Bu âyeti okudular: "An o zamanı ki evi, insanların toplanması, eminlik yurdu olması için kurduk;
İbrâhim'in durağını namaz yeri yapın, orda namaz kılın ”Tanrı rahmetler etsin, İbrâhim dedi ki: Tanrım,
beni, râzılığının elbisesiyle yücelttin, seçtin; soyumu da bu ululukla rızklandır. Ulu Tanrı, "Zalimler, ahdime
nâil olamazlar" buyurdu; yâni zâlim olanlar, benim râzılık elbisemi giymeye, ululuğuma ermiye lâyık
olamazlar. İbrâhim, Ulu Tanrının zâlimlere, azgınlara lûtfetmeyeceğini anlayınca sözünü kayıtladı da Tanrım
dedi, inananlara, zulmetmeyenlere kendi rızkından pay ver, rızkını esirgeme onlardan. Ulu Tanrı, rızkım
geneldir buyurdu, herkesin payı var onda; bu konuk yurdundaki bütün yaratıklar, ondan faydalanırlar,
paylarını alırlar; ancak râzılık elbisesi, ululuk elbisesi hasların, seçkinlerin payı.
Zâhir ehli olanlar, evden maksat Kâ'be'dir; kim oraya sığınırsa zararlardan aman bulur; orda
avlanmak haramdır; orda hiç kimseyi incitmek caiz değildir; Ulu Tanrı orasını seçmiştir derler. Bu da
doğrudur, güzeldir amma bu, Kur'ân'ın zâhiridir. Gerçeklerse derler ki: Ev, insanın gönlüdür. Yâni Tanrım,
gönlümü, nefse ait vesveselerden, nefse âit işlerden boşalt; bozuk, asılsız sevdâlardan, düşüncelerden arıt
da orda hiçbir korku kalmasın, eminlik yurdu kesilsin; vahyinin yeri olsun; şeytanlar, kuruntular oraya yol
bulamasın. Hani Ulu Tanrı, gökyüzüne şihaplar dikmiştir ya; bunlar, taşlanmış şeytanların, meleklerin
sırlarını duymamaları, hiçbir kimsenin, onların hallerini bilip anlamamaları için onları men'etmeye
memurdur; böylece de melekler, bütün zararlardan uzak kalırlar. Yâni, Tanrım, sen de lûtuf bekçilerini
gönlümüze dik de şeytanların kuruntularını, nefis düzenlerini bizden uzaklaştırsınlar. İşte bu, bâtın ehlinin,
gerçeklerin sözüdür. Herkes, kendi yerinde oynar, neredeyse oraya göre lâf eder. Kuran, iki yüzlü bir ipek
kumaştır; kimisi bu yüzünden faydalanır, kimisi o yüzünden. Her ikisi de doğrudur. Çünkü Ulu Tanrı, iki
bölüğün de ondan faydalanmasını diler. Hani bir kadının kocası da vardır, süt emer oğlu da; her ikisi de
Semazen.net
ondan tat duyar; çocuğun aldığı tat, memesindendir, sütündendir onun; kocası da onunla buluşmadan tat
alır. Yaratıklar, yol çocuklarıdır; Kur'ân'dan zâhirî bir tat duyarlar, süt emerler. Olgunlarınsa Kur'ân'ın
anlamlarında bir başka seyir-seyranları, bir başka anlayışları vardır. İbrâhim'in durağı, şudur: İbrâhim'in
namaz yeri, Kâ'be yanında bir yerdir. Zâhir ehli, orda iki rek'at namaz kılmak gerektir derler. Bu doğrudur,
eyvâllah; fakat gerçekler katında İbrâhim'in durağı şudur: İbrâhim gibi kendini, Tanrı uğruna ateşe atarsın,
kendini Tanrı yolunda çalışıp çabalamayla bu durağa, yahut bu durağın yakınlarına ulaştırsın; çünkü o da
Tanrı uğruna kendini fedâ etti; yâni nefsini fedâ etti; ona karşı bir tehlike kalmadı, kendinden pervâsı yok
artık. İbrâhim'in durağında iki rek'at namaz kılmak güzel; fakat öylesine bir namaz ki kıyamı bu âlemde
olmalı, rükûu o âlemde. Kâ'be'den maksat, peygamberlerle erenlerin gönülleridir. Onların gönülleri, Tanrı
vahyinin geldiği yerdir; Kâ'be'yse onun parça-buçuğu. Gönül olmasaydı. Kâ'be ne işe yarardı?
Peygamberlerle erenler, tümden dileklerinden vazgeçmişlerdir; Tanrı dileğine uymuşlardır; o ne buyurursa
onu yaparlar; Tanrının lûtfuna ermeyen kişiden, babaları, anaları bile olsa bezerler, gözlerine düşman
görünür onların.
Gönlümün dizginini, senin eline öylesine verdim ki,
Pişti mi dersen sen, yandı bile derim be...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: 43.Bölüm
« Posted on: 23 Nisan 2024, 10:26:09 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: 43.Bölüm rüya tabiri,43.Bölüm mekke canlı, 43.Bölüm kabe canlı yayın, 43.Bölüm Üç boyutlu kuran oku 43.Bölüm kuran ı kerim, 43.Bölüm peygamber kıssaları,43.Bölüm ilitam ders soruları, 43.Bölümönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes