> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > Marifetname > 29.bölüm
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: 29.bölüm  (Okunma Sayısı 785 defa)
11 Mayıs 2011, 22:33:19
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 11 Mayıs 2011, 22:33:19 »



 
29.BÖLÜM


İKİNCİ KİTAB

Bedenlerin aynası olan anatomi ilmi; cisim ve canın hürriyetini, hayvanî ve

bitkisel ve üçleri, bedene ilişkin olan insanî ruhu ve geçici olan ruhun

bazı durumlarını beş bahisle hakîmâne açıklar.

 
BİRİNCİ BAHİS
 
Anatomi ilminin faydalarını, can ve cismin geldikleri ve gidecekleri yeri,

uzuvların tabiatlarını, insan cisminin bileşim ve karışımının, doğuşunu,

açık ve gizli uzuvların özelliklerini, isimlerini ve kısımlarını üç bölüm

ile anlatır.

 
BİRİNCİ BÖLÜM
 

Anatomi ilminin faydalarını, hayvanî ruhun bedende bazı tasarruflarını,

insan bedeninin geliş ve gidiş yerini, cisim ve canın yükseliş ve inişini,

bedenin değişimini, geçici ruhun bekasını, anne gibi olan cihan terbiyesini

altı madde ile açıklar.

 
Birinci Madde
 

Anatomi ilminin faydalarını topluca bildirir.

 
Ey aziz, malûm olsun ki, filozoflar, bedenlerin bileşimi ilmine: Anatomi ve

hürriyet adını vermişlerdir. Bedenlerin ve ruhların sırlarına ve

tavırlarına yetmişlerdir. İmam Şafiî (ALLAH ondan razı olsun) hazretleri:

"İlim ikidir: Bedenler, dinler ilmi," hadisi üzere, bedenler ilminin

(anatomi) önemli ve lüzumlu ilimlerden olduğunu duyurmuştur. Şu halde

anatomi, bir aziz ve leziz ilimdir ki, hakikatin hikmetine ermişlerin

neticesi, mütehassıs tabiblerin sermayesi, yakine ulaşanların nefislerinin

gıdası, din ve dünya hasletlerinin vesilesi, Mevla'yı tanımaya vasıta ve

yardımcıdır. Zira ki, anatomi ilmini bilmeyen, tıptan, hikmetten ve kendini

tanımaktan gafil, Hak'kı tanımaya ulaşmaktan uzaktır. Halbuki insanların

çoğu onu bilmekte aldanmıştır. Eğer tahsil eden olursa da, tıpla mâhir

olmak için eğilir. Ancak ALLAH'ı tanımak için onu tahsil eden metanet

bulup, kendini tanımaya ve ondan Hak'kı tanımaya ulaşır. Şu halde, eğer

anatomiyi mütalaa edip, yaratıcının kudretinin şaşırtıcılığını onda

müşahede edersen, sana üç türlü faydası olur. Birinci fayda budur ki: Böyle

bir bileşim eserini seyredip, bilirsin ki, bunun gibi bütün eşyanın

benzerlerini toplayıcı olan muhtasar binayı ve süslü şekli; en mükemmel

nizam ve en güzel yaratılış ve intizam üzere yaratan Hallak-ı zü'l-Celal'de

acz ve kusur tasavvuru muhal iştir. Şu halde ondan, hakîm olan Yaratıcının

kudretini kesin ilimle bilirsin. İkinci fayda budur ki: Bunculeyin faydalı,

anlayışlı ve süslü bileşiği icat eden yorulmaz Yaratıcı'da ilmin kemali

olmamak ne ihtimaldir. Şu halde ondan yaratıcı olan ALLAH'ın alîm ve hakîm

olduğunu yakîn gözüyle mütalaa edersin. Üçüncü fayda budur ki: Hak

Taâlâ'nın sana ondan çeşitli lütûf ve inayetlerini, şefkat ve

merhametlerinin kemalini idrak edip, ondan Rabbinin seni, he an terbiye

kıldığını yakın bir gerçekle müşahede edersin. Zira ki Yaratıcı Taâlâ,

bedenlerin bileşiminde, hikmetlerden, faydalardan ve zinetlerden bir kusur

koymayıp, hepsini en mükemmel yapmıştır. Alemlerin Rabbinin bu lütûf ve

keremleri, sadece insana mahsus değildir. Belki onsekizbin âleme şâmildir.

Hatta atlar, kediler, canavarlar, kuşlar, sinekler, arılar, yılanlar ve

karıncaların hayat ve bekasına, ziynet ve yaşayışına gerçek sebeb olan;

durumlarında ve tavırlarında hiçbir kusur koymayıp, hepsini kemal üzere

tasvir ve tadil etmiştir. Nitekim İmam Gazali (ALLAH ona rahmet etsin):

"İmkanlar âleminde daha bediî durum olamaz," buyurup, bu mânâyı

duyurmuştur.

Şu halde anatomi, insan nefsini tanımanın anahtarıdır. ALLAH'ı tanımanın

anahtarıdır. Ama nefsi tanımak, Hak'kı tanımaya nispetle, güneşten zerre,

denizden damladır.

Beden bir bileşimdir ki, insan nefsi ona binmiş gibidir. ALLAH'ı tanımak,

asıl maksattır. Şu halde bir kimse bedeninden, nefsini idrak etmeksizin,

Alemlerin Rabbini tanıma davasını eylese, o kimse öyle bir müflise benzer

ki; kendi yiyeceği ve içeceği olmayıp, beldenin fakirlerini toptan ziyafete

davet eder. Herkese lazımdır ki, önce kendi nefsini bilmeye, sonra Rabbini

bilmeye yönele. Ta ki muhabbete nâil ve sevgiliye ulaşıcı, muradını elde

edici ola. Zira ki nefsi tanımak, Hak'kı tanımayı gerektirdiği gibi, Hak'kı

tanımak dahi sevgisini gerektirir. Mesela güzel bir yazıyı veya fasih bir

şiiri görüp okursan ve bunların yazıcısını bilip, ona sevgi duyup, onunla

karşılaşmayı gönülden arzu edersin. O dahi sana dost olup muhabbet ve

muvafakat eyler. Ey ALLAH'ımız, bizi kendimizi tanımayı ve kendini tanımayı

nasip et. Sevginle rızıklandır. Ya Vedut, ya ALLAH, ya Rahman, ya Rahim!

 
 İkinci Madde
 

İnsan bedeninde olan Yaratıcı'nın garip eserlerini, Hak'kın emriyle hayvanî

nefsin bazı tasarruflarını, bedenlerin azalarının bazı özelliklerini

bildirir.

 
Ey aziz, malûm olsun ki, filozoflar demişlerdir ki: İnsanın en büyük rüknü

kalbi, en küçük rüknü kalıbıdır ki kalbin kabuğudur. Nitekim insan bedeni,

cihanın özüdür. Bunun gibi insan kalbi, bedenlerin özüdür. Şu halde özlerin

özü olan gönül, Rahman'ın evidir. Astronominin anatomiye yardımı olduğu

gibi, anatomi dahi kalb ilmine yardımcı ve yol göstericidir. Zira ki,

bedenin yaratılışında o kadar acayip sanatlar, garip hikmetler,renkli süsler

ve çeşitli hizmetler vardır ki, sınırlanamaz ve özetlenemez ve

sayılamazdır. Açık ve gizli olan azanın her birinde nice faideler vardır

ki, halkın çoğu onlardan habersizdir. Mesela insanda nice yüz adet kemikler

ve nice yüz adet sinirler ve nice yüz adet damarlar ve nice yüz adet

ihtiyarî hareketler konulmuş ve tertip kılınmıştır. Her biri bir başka

yapıda bir başka sıfatta, bir başka hizmette ve bir başka harekette

bulunmuştur. Her biri bir başka yararlı iş için yaratılmıştır. Yakînen

anlarsın ki, hepsi topluca kaleme alınmıştır.

İnsanların çoğu, bunlardan bilgisi ve keyfiyetlerinden gafil bulunmuştur.

İnsanlar ancak bunu bilirler ki, göz bakmak ve el tutmak için

yaratılmıştır. Lakin göz ki, on tabakadır. O tabakalar nedendir ve

faydaları nelerdir bilmezler. Eğe o tabakaların birine halel gelse, göz

görmekten kalır. O halel neden gelir ve niçin göz görmez olur, bilmezler.

Elde kaç kemik, kaç sinir ve kaç damar olduğunu ve her biri ne yapıda düzen

bulduğunu ve ne tarz ile hareket ettiğini bilmezler. Bedenin içinde olan

ruh uzuvlarının şekil ve tabiatları nicedir, her birin kuvvet ve hizmeti

nedir ve nefs kuvvetlerinin san'at ve menfaati nedir bilmezler. Mesela

içeride yürek, mide, ciğer, dalak, öd kesesi gibi uzuvlar; çekme, tutma,

hazmetme, dışarı atma, şekil verme ve üreme kuvveti gibi kuvvetlerin hepsi,

bedende hizmetçi tayin olunmuştur. Her biri kendi hizmetinde kaim, her ân

müdavim bulunmuştur. Her biri kendi hizmetinde kaim, her ân müdavim

bulunmuştur. Zira ki hayat kaynağı olan yürek, dembedem bu uzuvlara çeşitli

areket ve kuvvet vermektedir. Midede olan çekme kuvveti muhtelif yemekleri

mideye çekip; tutma kuvveti koruyup ve hazmetme kuvveti pişirmektedir.

Ayırıcı kuvvet, pişmiş gıdaların kesifini latifinden ayırıp, atma kuvveti

kesif olanları mideden bağırsaklara itmektedir. Ondan midede kalan latifi,

ciğer kendine çekip, ciğerde olan şekillendirme kuvveti, onu kan renginde

boyamaktadır. Onun üzerinde ortaya çıkan siyah köpük ki, ona sevda derler,

onu dalak çekip, kendinde değişime uğratmaktadır. Onda kalan sarı köpük ki,

ona safra derer, onu safra kesesi ki, öddür, kendine çekip değiştirmektir.

Onda olan balgamı dahi akciğere çekip, nefesle gırtlak yoluna itmektedir.

Daha sonra bunlardan hâsıl olan kan, ciğer içinde suyla karışıp, kıvam

bulduğundan; ondan o suyu böbrek kendine çekip değiştirmektedir.

Böbreklerde kalan tortu sidiğe dönüşüp, mesaneye gitmektedir. Sonra ciğerde

kalıp, kıvamına gelenden saf kan, damarlar yoluyla bütün uzuvlara

ulaşmaktadır. Büyüme kuvveti, ondan uzuvlara büyüme ve gelişme verip, et ve

yağ gibi kuvvet ve kudret hâsıl olmaktadır. Sonra damarla içinde kalan

kandan, üreme kuvveti erkeklerde meni, kadınlarda yumurta ve süt meydana

getirip, her biri kendi yerlerine gelmekte ve dolmaktadır.

Eğer dalağa bir illet erişip, kandan siyah köpüğü ayırıp, devretmese; o

köpük ile karışmış kalan kan, bedenin uzuvlarına gelip, ondan humma, cüzzam

ve delilik gibi hastalıklar meydana gelir. E...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 11 Mayıs 2011, 22:34:44 Gönderen: saniyenur »
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: 29.bölüm
« Posted on: 30 Nisan 2024, 22:04:01 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: 29.bölüm rüya tabiri,29.bölüm mekke canlı, 29.bölüm kabe canlı yayın, 29.bölüm Üç boyutlu kuran oku 29.bölüm kuran ı kerim, 29.bölüm peygamber kıssaları,29.bölüm ilitam ders soruları, 29.bölümönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes