> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Edebiyat Eserleri > Makale Dünyası > Yansımalar
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Yansımalar  (Okunma Sayısı 675 defa)
04 Aralık 2010, 16:17:06
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 04 Aralık 2010, 16:17:06 »



Yansımalar


Kepenk paslanmış olduğundan, güç bela çekebildi. Her bir yanı dökülmekte olan bu teneke yığınını sabahları kaldırmak, akşamları da indirmek zorunda oluşuna her seferinde lanet ediyor, fakat çaresizce tekrar ediyordu.
Bir yandan yakınıyor, bir yandan da yolun karşısında kendisini süzmekte olan fırıncıya duyurmak için sesini yükseltiyordu. Bir şeyler söylese de ağzının payını versem diye bekliyordu. İnce parmaklarının arasında tuttuğu sigarasını öfkeyle yudumlayan bu tıknaz adamı hiç sevmiyordu. Soğuktan yanmış teni, zeytin siyahlığındaki gözleri, sigara dumanından sararmış bıyıkları ve kısa boyuyla beraber ondaki her şeyden nefret ediyordu. Neredeyse bir yıldır kirasını ödemiyordu. Buna rağmen böyle üste çıkıyor olmasını, haklıymış gibi davranmasını gururuna yediremiyordu.
Açık kapıları kilitleyerek neredeyse avucunu dolduran anahtarları kemerine tutturduğu zincirle arka cebine iliştirdi. Eprimiş paltosunu çekiştirerek düğmelerini ilikledi. Havalar giderek soğuyor, birkaç güne kadar kar bekleniyordu. Elinden hiç düşürmediği çantası ve fotoğraf makinesini yerden aldı ve çarşıya doğru yürümeye başladı.
Akşam güneşi etkisini yitirirken, pazarın kalabalığı dağılmaya başlamıştı. Geride kalan birkaç pazarcı diğerlerine oranla daha büyük olan tezgâhlarındaki mallarını, soğuk havaya aldırmadan tek tek topluyor, kamyonetin içindeki arkadaşına veriyordu. Yaz kış demeden sabırla, azimle devam ediyor olmalıydılar. Güneş doğmadan kalkmak, arabanın ısınmasını bekleyip yola koyulmak, çadırları kurup, tezgâhı açmak, malları dizmek, gün boyu soğuk havada beklemek, akşam olunca da her bir şeyi toplamak… ‘Zor iş’ diye mırıldandı. Ne zamandır gazetenin işlerinden yorulduğunu söylüyor, bunca işi tek başına yapıyor oluşundan yakınıyordu. Pazarcıların halini görünce şükreder gibi oldu.
Paltosuna biraz daha sarıldı ve seri adımlarla yürümeye başladı. Kış güneşi hızla batıyordu. Kasabanın bir ucundan diğer ucuna kadar uzanan çarşıyı hiç durmadan yürümüş, bir iki dükkâna girip çıkmış, birkaç esnafa selam vermişti. Aklı hala pazarcı esnafının telaşındaydı. Hızlı adımlarla geri döndü. Çoğu, çevre beldelerden ve kasabalardan gelmiş olan pazarcılar dağılmıştı. Yanından geçen zabıtalara aldırmadan birkaç fotoğraf çekti. Hava sıcaklığı neredeyse sıfırın altına inmişti. Pazar yolunu baştan sona yürüdü. Temizlik işçileri çoktan işe koyulmuş, ısınmak için büyük variller içinde ateşler yakmışlardı. Onların da fotoğrafını çekti. Aralarından bir kaçı yaptıkları işin zorluğundan bahseder gibi olsa da, yaklaşan çavuşu görünce bu niyetlerinden vazgeçtiler. Ne de olsa Orhan’ın ne yazacağı belli olmazdı. Büyük ihtimalle belediye başkanıyla aralarındaki kavgaya malzeme yapar, bir sürü şey yazar, sağa sola telefonlar açar, hak, emek deyip manşetler atardı. Bu düşüncelerle çalı süpürgelerini ve küreklerini alarak yeniden işe koyuldular.
Hava giderek soğuyordu. Ellerini yan ceplerine sokarak yürümeye devam etti. Soğuk havanın gerdiği yüz hatlarında, yaptığı işin yılgınlığı vardı. Giderek kamburlaşan bedenini bir kütük gibi dönderdi. Sanki bütün kemikleri çatırdıyor ‘Hadi yürü git işine’ der gibi bağırıyordu. ‘Korkaklar!’ diye mırıldanarak türküler söyleyerek işlerini yapmaya devam eden işçilerin arasından geçti ve ‘Her şeye müstahaksınız’ gibi şeyler söyleyerek, adımlarını hızlandırdı.
İşçilerin endişeli tavırları ve çarşı esnafının imalı bakışları arasından sıyrılarak, eve gitmek istedi. Huzur, mutluluk, sükûnet, sevgi, şefkat gibi pek çok kelimeyi evi için saklıyor, hatta son birkaç yıldır, bu kelimeleri ulu orta kullanmıyordu. Diline doladığı, “Kelimeleri iktisatlı kullanmak lazım!” sözünün anlaşılmadığını ve karşılık bulmadığını bilerek bazı kelimeleri kullanmaktan özenle kaçınıyordu.
Neredeyse akşam olacaktı. Giderek boşalan caddeler yerini akşamın karanlığına bırakırken, içindeki boşluk giderek büyüyordu. Ne zamandır, sızlayan gözlerini biraz daha kısarak karşılara bakındı. Paltosunun yakasını kaldırmasına rağmen başını biraz daha içeri çekti. Caddeler boşalmış, kasabanın küçük esnafı türlü renklerle donattığı ışıklı tabelalarını bir bir yakmıştı. ‘Daha birkaç yıl öncesinde burası böyle değildi’ diye düşündü. Şu meydan, şu heykel, şu park ve dükkânların ışıltılı tabelaları birkaç yıl içinde nasılda belirmişti kasabanın orta yerinde. Önce toprak yollar asfaltlanmış sonra da kaldırımlar yapılmıştı. Meydana yapılan havuz da bir başka hava katmıştı kasabaya. Ama nedense altı ayı kış olan memleketin durumunu hesaba katmayanlar, birkaç sene sonra havuzu yıkmış, yerine büyükçe bir heykel kondurmuştu.
Eski bir âdetin tekrarından öteye hiçbir rengin kalmadığı bayramların çoğunu yine bu meydandan fotoğraflamıştı. Siyah takımlı adamların ön saflarda görünmek için yarıştığı, sevip sevmeyen herkesin, fotoğraf karesinde görünmek için yüzüne gülümsediği bayramları hatırladı. Hepsi de bu meydanda, şu daracık alanda olan şeylerdi. Dargınlıkların, kırgınlıkların bir anda ertelendiği, birlik ve beraberlik pozlarının verildiği, en güzel elbiselerin giyildiği bir vitrindi bu meydan. Kendisi için de öyleydi. Haftalık gazetesinde yazacağı haberler için meydanda bir iki tur atmak yeterliydi. Haber bulmak için değil, arayanların kendisini bulması için çıkar olmuştu çarşıya. Ama yıllardır tek başına yaptığı işinde artık zorlandığını, yorgun bedeninin onca işin altından kalkamadığını düşünüyordu. ‘En kısa zamanda bir elaman bulmalıyım.’ diye geçirdi içinden.
Yazlık siyah renkli pantolonun, rüzgâra karşı koyacak hali olmadığından ince bir sopa kadar çelimsiz duran bacakları üşüyordu. Ağır adımlarla yürümeye başladı. Fakat sokak lambalarının altındaki silueti görür görmez olduğu yerde kalakaldı. Lambaların sarı ışıkları, buzlar üzerinde yavaş yavaş ilerleyen siluetin geçtiği yolları bir ayin sadeliğinde aydınlatıyordu. Akşam karanlığı da bu ayine katılıyor, ara sıra görünüp kaybolan silueti esrarengiz bir şekilde saklıyordu. Merakla siluetin peşinden yürüdü. Bir an için uzanıp dokunmak, nereden geldiğini ve nereye gittiğini sormak istedi. Fakat öyle hızlanmıştı ki, halsiz bacakları bu koşuşturmaya ayak uyduramıyordu. Bir anda korku nöbetlerine tutuldu. Bir hayli ilerlemişti. Nereye geldiğine anlam veremeden etrafa bakınıyor, karanlıktan başka bir şey göremiyordu. Ara ara görünen siluete yetişmek amacıyla hızlanıyor, kaybolduğunda çaresiz adımlarla devam ediyordu. Karanlık artıyor, ışıklar kayboluyordu. Bir an için ona uzanır gibi oldu; fakat yine kaybolmuş, varla yok arasında bir yerde sır oluşmuştu. Etrafına bakındı. Şehrin dışına doğru bir hayli yürümüştü. Arkasına bakmadan geri döndü.
Karın içinde bata çıka ilerlemiş, ayakkabılarına kar dolmuştu. İlk sokak lambasının altında durdu ve ayakkabılarına dolan karı temizledi. Her geçen gün zayıflayan bedeninin böylesi maceraları kaldıracak hali yoktu. Karısına söylememeye karar verdi. Yoksa üzülür, saatlerce konuşmazdı.
Evinin olduğu sokağa saparak, yürüdü. Aklı hala ne olduğuna anlam veremediği görüntüdeydi. Evin ışıkları yanıyordu. Sokağın köşesindeki bakkala girip bir şeyler almaya karar verdi; ama girmesiyle çıkması bir oldu. Uzun boyu, beyaz saçları ve dik duruşuyla bir heykeli andıran adam babasıydı. Bu soğukta bile üzerinde palto yoktu. Hayret ediyordu. Hiç görünmeden geçip gitmek istedi; ama yaşlı kurt bir kartal heybetiyle çarşının içinde dolanır, her şeyi görüyorum edasıyla sağa sola sert bakışlar atardı. Kendisini görmemesi imkânsız gibiydi. Her zamanki gibi ne yapacağına karar veremedi. Adımlarına söz geçiremiyor, nereye gideceğini kestiremeden babasının suçlayıcı bakışlarından kaçmak istiyordu.
Alnına dökülen saçlarını yavaşça topladı. Babasının çalı gibi dik saçlarına rağmen kendi saçları zayıf ve güçsüzdü. Çökmüş yanakları, kısık gözleri, kahverengi dudakları ve hiç uzamıyor gibi duran sakalıyla babasına hiç benzemiyordu. Bir an için yanına yaklaşacağını, kulağından tutarak öfkeli bakışlarla azarlayacağını düşündü. Gerisin geri gidiyor, zayıf bedeni biraz daha büzülüyordu. Babasının suçlayıcı bakışları hala üzerindeydi. Giderek yaklaşıyor, sanki tokat atmaya hazırlanıyordu. Elindeki çantayı ve fotoğraf makinesini göstermemek için saklamaya çalışıyor, nereye koyacağını bilemediği kollarını oynatıp duruyordu. Mesleğini bir türlü kabullenmeyen babasıyla ne zamandır bir çift laf ettiği de yoktu. Kendisine ‘Ona ne söylemeliyim’ diye sorular soruyor, ‘Hemen buradan uzaklaşmalıyım’ gibi düşüncelerle boğuşup duruyordu. İlk konuşan gene o olur diye bekledi. Babası sağa sola bakınıyor, etrafı kolaçan ediyor, saldırmak için bekleyen bir aslan gibi avının çaresiz hareketlerini izliyordu. Yavaşça başını çevirip oğlunun sararmış yüzüne baktı. Bir şeyler söylemeden öylece durup hareketlerini izledi. Yıllardır doğru dürüst bir iş yapmamış, eline geçen bütün fırsatları tepmiş, araya koyduğu onca adama rağmen hiçbir işe girmemişti. Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de gazete işini çıkarmıştı başlarına.
Babasının böyle uzun uzun bakmasına, bir şeyler söylemeden sessizce durmasına anlam veremedi. Fırtına öncesi sessizliği yaşıyor gibiydi. Bir ara bakkala girmek istedi, fakat zihnine üşüşen düşüncelerin yoğunluğundan, korkuyla karışık utangaçlığının etkisinden kurtulamadı. Sanki dizleri bağlanmış, dili düğümlenmişti. Ne gidebildi, ne de bir şeyler diyebildi.
“Al şu ekmekleri de eve git!” dedi sertçe.
Tek söylediği buydu.
“Al şu ekmekleri de eve git!”
Başından aşağıya kaynar sular aktarılmış gibi hissediyor, titreyen bedeninden soğuk terler boşanıyordu. Ne diyeceğini bilemedi. Usulca elini uzatıp yüzüne bakamadığı babasının elinden ekmek poşetini aldı. Hemen oradan uzaklaşmak, koşup saklanmak istiyordu. Çaresizce iki katlı evlerinin pencerelerine doğru bakındı. Annesi olan biteni izliyor olmalıydı. Çocukluğunda olduğu gibi eve girer gir...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Yansımalar
« Posted on: 19 Nisan 2024, 10:16:03 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Yansımalar rüya tabiri,Yansımalar mekke canlı, Yansımalar kabe canlı yayın, Yansımalar Üç boyutlu kuran oku Yansımalar kuran ı kerim, Yansımalar peygamber kıssaları,Yansımalar ilitam ders soruları, Yansımalarönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes