๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Makale Dünyası => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 29 Temmuz 2010, 15:54:07



Konu Başlığı: Yağmuru beklerken
Gönderen: Sümeyye üzerinde 29 Temmuz 2010, 15:54:07
Yağmuru beklerken..

Bir de hani işleri güçleri bitmiş gibi yeni bir maraza çıkar mı diye ortaya korkutucu vede ürkütücü bir mesele sürdüler. Sürdüler de ne oldu. Birbaşlarına kaldılar ki gene baktılar öyle olmayacak bu iş onların ekmeklerine yağ sürmeyecek tuttular bütün dünyanın insanlarını kattılar işin içine. Niye kattılar acaba? derken bir de bakıldı ki ortalık ısınmaya başlıyor. Kim ısıtıyor demeye bakılmadı bile. Isınma turları devam ede ede nihayet kapımıza kadar geldi ve hatta evimizin içine kadar sirayet etti bu ebter mesele.

*

Meseleye baktığımızda inanıp inanmamak gibi bir ikilem çıkıyor karşımıza. Çünkü karşımızda sürekli sömürmeyi kendine ilke ve amaç edinmiş bir zihniyetin ağababalarıyla çömezleri elbirliği içinde ellerini büyük bir keyifle oğuşturarak bekliyorlar. Hem öyle bekliyorlar ki sanki dünyanın bütün nimetleri yalnız onlar için var. Başka insanlar, başka milletler, başka kavimler yok gibi. Ya da birer hizmetçi-köle unsur olarak varlar onların gözünde. Böyle bir çizgide giden bir trene binmek doğru mudur acaba?

*

Halbuki onların ileri sürdükleri korkuları zaten asya ve afrika milletleri doya doya yaşıyorlar. Hatta kanıksamış bir tarzda yaşıyorlar ki dünya alemin kaç asırdır umurlarında bile değil. Ama vakta ki bu korku canavarı onların kapısına da gelir gibi olunca vay bir kıyamet ki koptu kopuyor. Valla bu iş bana biraz da kendi korkularını aleme şamil kılmak için bir numara çekiyorlar gibi geliyor. Korku onlarınsa bize ne oluyor demem gerekiyor aslında. Evet korku onlarınsa çeksinler korkularını. Anlasınlar dünyanın kaç bucak olduğunu ve dünyanın afrikalarında, asyalarında, ortadoğularında insanların neler çektiklerini bir anlayıversinler en azından. Öyle yağma yok demek de geliyor içimden. Siz el bebek gül bebek büyütün veletlerinizi de başkalarının çocukları açlık-fakirlik içinde kıvranıp dursun bu bereketli dünyanın bu acılı bölgelerinde.

*

Bu bana biraz da kaç asırdır dünyaya ne kadar acı çektirdiklerini hatırlatıyor. Kendileri acının a’sını bilmezken dünyanın yoksul ve silahsız milletleri bol acılı hayatlar yaşıyorlar. Acıdan başka bir gıdaları yokmuş gibi bir tarihleri var üstelik. Acı acı üstüne gelince de diğer ufak tefek meseleler mesele olmaktan çıkıyor elbet. Yani benim meselem açlık, yoksulluk ve yoksunluktan geçiyor. İşgalden ve talandan geçiyor. Þehirleri yakıp yıkmaktan, insanları öldürmekten geçiyor. Yeraltı ve yerüstü zenginliklerine el koymaktan geçiyor. Acı bir hayat bu. Belki de bir gün bu acılardan doğacak özgürlük. Belki de budur insanı kazançlı yapan hayatta. Yakmaktan, yıkmaktan, işgalden iyidir herhalde böyle bir sınava tabi olmak. Zorbalık böylece alır gider başını belki. Kim bilir bir umut yeşerir böylece acı çekmiş insanların gönüllerinde.

*

Zihinlerin berrak olduğu bir zamanı özlemek ayıp değil. İyilikler beklerken de umutsuzluğun kapılarını kapatmak icab eder diye düşünüyorum. Umutla bakmak da var tabii etrafamıza. Bunu bir alışkanlık haline getirebilse insan. Kötünün üzerine giderken de kötüyü yok etmeyi bilse. Bileydim, dese, bileydim bu kötülük kalıcı olmaz. Bu değirmen bu kadar kötü tohumu öğütmez. Elbet bir sonu vardır bunun. Bir çaresi, bir ilacı.

*

Bu kadar lafı ederken elbet beynimize bir korku şoku halinde şırınga edilmek istenen küresel ısınma öcüsünü düşünmeden edemedim tabii. Kuraklık, susuzluk, büyük buz parçalarının eriyip sağı solu sular altında bırakması falan filan. Aslında farkına vardırmadan kendilerine yeni bir savaşın yollarını açıyorlar. Yeni bir çizgi çiziyorlar kendilerine. Ellerindeki kötü ruhlu cetvellerle giriyorlar dünyamıza. Zaten bizim dünyamız bizden habersiz bekliyor bizi. Biz kendimize gelelim, kendimize bir çekidüzen verelim de biraz dünyamız da rahat bir nefes alabilsin diye. Korkumuz ne ki bizim. Teyemmüm de bizim için değil mi?.. Varsın şeytan ve uşakları korkularıyla büyütsünler cehennemlerini.
Rabim bakarsın bir yağmur verir de bin sene yeter insanoğluna.



Nurettin Durman-