> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Edebiyat Eserleri > Makale Dünyası >  Taş gibi öylece kalsak mı
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Taş gibi öylece kalsak mı  (Okunma Sayısı 527 defa)
29 Temmuz 2010, 15:37:50
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 29 Temmuz 2010, 15:37:50 »



Taş gibi, öylece kalsak (mı?)

HİÇ KARÞILAÞMADIÐIM, ama ortalıkta olan hikayemin sözleriyle meşk eden biri, telefonun diğer ucunda inliyor âdeta:
“Artık dayanamıyorum; ne kendimi, ne de hayatı taşıyabiliyorum. Bana birşeyler söyle!...”
Bir diğeri...
Altını çizdiği cümlelerimle konuşuyor. Hayatında hissettiği boşluğu dolduran sözler söylemeye devam etmediğim için ‘elveda!’ diyor.
Kıymet-i harbiyesi olmayan azınlığın, yaz sıcaklarının dokunup geçtiği deniz manzaralı resimleri arasında; kendimi, ‘elveda’ çekenleri, birbirinden habersiz akan küçük ırmakları düşünüyorum.
Evet şimdi, bütün yaşanmışlığa rağmen, yine bir kez daha, her birisi bir dağın hikayesini omuzlamış ırmaklar birbirlerine akıyorlar. Aynı güneşin ışıklarında yıkanan, birbirine yakın yeşilliklerde serinleyen, yumuşak dokunuşlarla taşları yalayan, ıslak merhabalarla topraklara sızan ırmaklar, iki dağın gölgesinde kalmış kuytu ovalarda karşılaşıyorlar. Geldikleri yollardan topladıkları hikayeleri birbirlerine bırakarak çoğalıyorlar. Küçük iki ırmak büyük bir ırmak oluyor. Daha korkusuzca akıyorlar ovalardan böylelikle, daha bir güvenle kayaların yüzüne çarpıyorlar.
Denizde bitiyor bu yolculuk...
Uzak ülkelerin yüzleriyle dolu deniz, bir başka ülkenin hikayelerini toplamak üzere burnunu uzatıyor, ağzını açıyor.
Birbirine karışan ırmaklar, ülkelerinin hikayesini, bir dünya hikaye antolojisi olan denize bırakmak üzere akıyorlar.
Bütün yolculukları denize dökülmek, dünyalaşmak içindir. Ucu denizde kaybolmuş bir yolculuktur ırmakların akışı...
Diyorum ki kendime; ben ve sen, o ve ben, onlar ve diğerleri...
Neyiz biz?
Meselâ ben...
Bir ırmak mıyım?
Herşeyden habersiz akıp giderken zamanın içinde, kendi dağının/ovasının sözleriyle hikayesini oluştururken; yolunun uzandığı yerde, başka yerlerden akıp gelen bir diğer ırmakla mı buluşuyorum?
Gidip karıştığım o acılı hayata ne katıyorum, o bana ne sızdırıyor? Oluşturduğumuz yeni ırmağın yolculuğunda, ben ve o, varlığımızı sürdürmeye devam ediyor muyuz? Sahiden artık ben ve o yok mu? Biz mi varız, sadece? Birlikte yaşadığımız yolculuk sonrasında döküldüğümüz yer hayat mı? Irmakların çoğalttığı bir deniz mi yaşadığımız? İnsanoğlunun içine doğduğu şey mi, solukladığımız? Hayat bizden, biz hayattan ne alıyoruz?
Bu soruları soruyorum kendime, ve rahatsız oluyorum.
Elimi kaptırıyorum sorulara, elimden tutup götürdükleri yerde acılar çekiyorum.
Bazen de, coşku oluyor yaşadığım...
Coşku neyse; acı olmasa daha iyi değil miydi?
Geri dönemiyorum gittiğim yerlerden.
Haberdarım artık! Çocukların yüreğinden, çaresizliğin soğukluğundan, aşkın yıkımlarından, oturup beklemenin/sabretmenin ağırlığından, kıstırılmışlıktan...
Sonra “Keşke” diyorum, “ayağa kalkıp yürümesek, bir başkasına dokunacak yolculuğa girişmesek içimizde. Öylece kalsak doğduğumuz yerde; bakmasak, görmesek, dokunmasak, anlamasak, haberdar olmasak... Bir taş gibi, öylece kalsak...”
“Olmaz!” diyor bir ses içimde, “hayat ayağa kalkmaktır. Yaşayanlar ayağa kalkar, çekip yolculuğa çıkar, çünkü ayağa kalkanlar yaşar. Evet, sorusu olmayanın acısı yoktur. Ama acısı, hüznü ve boşluğu olmayanın coşkusu da olmaz. Taştır o, anlıyor musun, taş... Yeşermez hiçbir zaman... Sen yeşer(t)meyi tercih et... Börtü-böceğe yuva olsun bağrın... Hayata açıl, hayat ol... Kalbin maruz kalsın hayata; acıya ve coşkuya... Hisset herşeyi... Varsın, sonbahar da gelip sende konuklansın...”
“Doğru,” diyorum bu sese, “yeşer(t)mek en iyisi. Hayata doluşmuş ne kadar şey varsa kalbimizi onlara uzatmak, sıcak temastan doğan ne ise onun acısı ve coşkusuyla yürüyüşe geçmek en doğrusu... Ama zor bu! Yürümekte zorlandığımız bir yolculuktur önümüzde açılan!...”
“Ne sanıyorsun?” diyor o ses, “Çünkü bir insan doğuruyorsun içinden. Gelip sana dokunan herşey bu insanın hamurunu oluşturuyor. Kemâline ermiş bir varlık olarak yaratılmadın, kemâle erecek bir varlık olmak üzere bâtınına yerleştirilmiş karşıt nüvelerle doğmuşsun. Bu nüvelerin karşıtlığında geçen hayatında iyiyi tercih edip onu içinde büyütmekle kâmil insan oluyorsun. İçinde taşıdığın kötüyü geçmen gerekiyor bunun için. Güneşin ateşine bağrı açık kum çölünü geçmek gibidir bu; sizi yakar. Yanarak var olursunuz. Bilirsiniz, kömürün içinden geçen yolculuğa ‘elmas’ diyorlar.”



Nihat DAÐLI

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Taş gibi öylece kalsak mı
« Posted on: 23 Nisan 2024, 20:25:50 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Taş gibi öylece kalsak mı rüya tabiri, Taş gibi öylece kalsak mı mekke canlı, Taş gibi öylece kalsak mı kabe canlı yayın, Taş gibi öylece kalsak mı Üç boyutlu kuran oku Taş gibi öylece kalsak mı kuran ı kerim, Taş gibi öylece kalsak mı peygamber kıssaları, Taş gibi öylece kalsak mı ilitam ders soruları, Taş gibi öylece kalsak mıönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes