> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Edebiyat Eserleri > Makale Dünyası > Sünnetin Tesbiti ve Teşrideki Yeri
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Sünnetin Tesbiti ve Teşrideki Yeri  (Okunma Sayısı 945 defa)
06 Eylül 2010, 20:14:41
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 06 Eylül 2010, 20:14:41 »



Sünnetin Tesbiti ve Teşri'deki Yeri

Fethullah Gülen


b. Hıbrü'l–Ümme: Abdullah İbn Abbas

Hicret'ten dört–beş sene önce dünyaya teşrif etti. Allah Rasûlü (sas), irtihâl–i dâr–ı bekâ buyurduklarında 14–15 yaşlarındaydı. Bu demektir ki, dört–beş senesi, Allah Rasûlü (sas)'nden duyduğu şeyleri belleyebilecek bir yaşta geçmişti. Bu süre içinde çok şey belledi ve Allah Rasûlü (sas)'nün: "Allah'ım, ona dinin rûhunu öğret ve onu te'vile (Kur'ân'ın hakâik–i mekniyesine) âşinâ kıl" duasına mazhar oldu.1 O kadar ki, o daha sağlığında 'Hıbrü'l–Ümme' (ümmetin allâmesi), 'Bahr' (ilimde deryâ) ve 'Tercümânü'l–Kur'ân' (Kur'ân'ı bize intikal ettiren, İlâhî muhtevâyı tercüme eden)2 gibi sıfatlarla anılırdı.

Tertemiz çehresi, güzel yüzü, ağzını açtığında herkese kendisini dinleten belâgatı, babası gibi iki metreye varan uzun boyu ve çekici endâmıyla Haşimî soyunu bihakkın temsil eden bu kutlu simâ, öylesine bir hafıza gücüne sahipti ki, Amr b. Rabîa'nın: Emin âli nü'min ente gâdin femübkirun... matlaıyla başlayan seksen beyitlik şiirini bir okuyuşta ezberlemişti. Tefsir, fıkıh ve hadîsin yanı sıra, edebiyat ve şiir; bilhassa da câhiliye şiirine de vâkıftı ki, İbn Cerîr et–Taberî, tefsirinde, hemen her âyetin tefsiri münasebetiyle, İbn Abbas'tan câhiliye şiirine ait bir beyit, bir mısra nakletmektedir.3

Hz. Ebû Bekir (ra) zamanında o, elde avuçta bir gül gibiydi. Hz. Ömer, ashâbın yaşlılarından oluşan "Meşveret Meclisi"ne, yaşının küçük olmasına rağmen İbn Abbas'ı da alırdı. Bir defasında yaşlıların bunu garip karşıladığını görünc, Meşveret Meclisi'nde Nasr sûresini okudu ve ne mânâya geldiğini oradakilere sordu. "Allah'ın nusret ve fethi gelince kitleler İslâm'a dehâlet ederler. O zaman, Rabbine tesbih, hamd ve istiğfarda bulun" mânâsına gelir dediler. Hz. Ömer, bunu beğenmedi ve aynı soruyu İbn Abbas (ra)'a yöneltti. İbn Abbas, şu cevabı verdi: "Bu sûre, Allah Rasûlü'nün vefatını haber vermektedir. İnsanlar, fevc fevc İslâm'a girince, insanlara İslâm'ın mesajını getiren Peygamber'in vazifesi bitmiş demektir. (Artık, Rasûlullah'a düşen, kendisine bütün bu nimetleri bahşeden Allah'a, Müsebbibü'l–Esbâb'a tesbih, takdis ve bütün sebepleri azledip, her şeyi O'na vermek ve her ne kadar günahı yoksa da, bizzat kendisi arkada bıraktığı mertebeleri kendisi için günah telâkki ettiğinden geçen günlerine istiğfar etmektir)."

Bu cevap üzerine Hz. Ömer: "İşte ben, bunun için onu aranızda bulunduruyorum"4 buyurdular.

İbn Abbas, firâseti, kıyâseti ve fetânetiyle dillere destandı. Allah Rasûlü'nün bağlı bulunduğu ağaçtan gelmişti; haklı olarak bununla iftihar eder ve: "Biz Peygamber hânesinde büyüdük" derdi. Şahsî kemalâtı da vardı. Her uğradığı mecliste kendisi için ayağa kalkarlardı ve büyüklüğü ölçüsünde mütevazı da olan bu muhteşem insan, bundan çok rahatsızlık duyar, kendisi için ayağa kalkan ensâra, nahiv kitaplarında bir kaideye misal olarak zikredilen şu sözü söylerdi: (meâlen) "Allah yolunda Müslümanlara gösterdiğiniz barındırma ve yaptığınız yardım aşkına size yemin verdiriyorum; Allah aşkına bana ayağa kalkmayın."

Buna rağmen, Zeyd b. Sabit, ata binerken, İbn Abbas, onun atının üzengisini tutardı. Zeyd b. Sabit de ona: "Ey Rasûlullah'ın amcasının oğlu, böyle yapma" derdi. İbn Abbas da: "Âlimlerimize böyle yapmakla emrolunduk." mukabelesinde bulununca Zeyd b. Sabit (ra), hemen onun elini öper ve şöyle buyururdu: "Biz de Rasûlullah'ın yakınlarına karşı böyle yapmakla emrolunduk."5 Hayat–ı içtimâiyede, herkesin ondan görüneceği ve göreceği bir pencere vardır. Boyu uzun olan, yani şahsî kemâlâtı ve fazileti bulunan, görünmek için tekavvüs edecek, iki büklüm olacak; boyu kısa, yani şahsî kemalât ve faziletten mahrum olan ise, görünmek için tetâvül edecek ve kendini büyük gösterecektir. Büyüklerde büyüklüğün alâmeti, mahviyet ve tevâzû, küçüklerde küçüklüğün nişanı tekebbür ve gururdur. İbn Abbas, büyüktü ve büyüklüğü nispetinde de mütevâzı idi.

Onun hemen her sahada husûsî talebeleri vardı. Said b. Cübeyr, Mücâhid b. Cebr ve İkrime gibi tabiîn imamları: "Her şeyi onun kapısında öğrendik" derlerdi. Allah Rasûlü (sas)'nün bağrında yetişen bu mümtaz insanın rivayet ettiği hadîs sayısı 1600 kadardır. Şimdi kalkıp, bu hadîsler hakkında şüphe ve tereddüt ortaya atmak, hattâ fırtına koparmak ve: "Bunlar uydurmadır; Ka'bü'lAhbar'dan nakildir" demek, acaba, Rasûlullah'ın bu mümtaz sahâbî hakkındaki duasını; ve ümmetin ve bilhassa tabiînin büyük âlimlerinin onu tavsif için kullandıkları "Hıbrü'l–Ümme", "Bahr", "Tercümânü'l–Kur'ân" gibi sıfatları hiçe saymak mânâsına gelmeyecek midir?

İbn Abbas, kendisi için ayağa kalkılmasından hoşlanmazdı ama, kabrine defnedildiği zaman, âdetâ kabrin altındaki herkes ayağa kalkmıştı. Defin hâdisesini nakleden râvî: "Bu esnada, bir ses geldi, bu: "ircii" âyetiydi. Kulaklarımla duydum; yerin üstünden gelen bir ses değildi bu"6 demektedir O, kabre konurken, toprak ayağa kalkıyor, toprağın altındakiler ayağa kalkıyor ve ruhâniler de yere iniyordu.

c. Abdullah İbn Ömer

Aslında hiç öyle olmamasına rağmen, müsteşriklere göre Ka'bü'l–Ahbar'ın bir diğer talebesi de, Abdullah İbn Ömer'dir.

Hz. Ömer'in, Abdurrahman, Abdurrahmanü'l–Evsat, Abdurrahmanü'l–Asğar, Abdullah, Zeydü'l–Ekber, Zeydü'l–Asğar, Ubeydullah, Âsım ve Iyâz adlarında dokuz erkek çocuğu vardır. Ama, bunlardan yalnızca Abdullah İbn Ömer'e: "İbn Ömer", yani "tam Ömer'in oğlu.." denildi. Zira, Ömer'in oğlu denilince akla ilk gelen insan odur.

Ashâb–ı Kirâm'ı belli ölçülere vurmak bize düşmez ama, İbn Ömer'in zühdü, takvası, ibadet ü taatı, inceliği ve sünnete ittibâı ile babasından üstün olduğu yanları bile vardı. Sünnete ittibâda o, bir başka derinlik arz ederdi. O kadar ki, mevlâsı ve büyük İmam Malik b. Enes'in hocası (bu üçlü, İbn Ömer, Nâfî ve İmam Mâlik, hadîste isnadın altın zincirlerinden birini teşkil eder) Nâfi'nin nakline göre, bir gün birlikte Arafat'tan inerlerken İbn Ömer, bir yerde bir çukura iner ve tekrar yukarıya çıkar. Nâfî "Ey İmam, ne yaptın orada?" diye sorunca, şu cevabı verir: "Ben, Arafat'tan inerken Rasûlullah'ın arkasındaydım. Burada inip, def–i hacette bulundular. Benim öyle bir ihtiyacım yoktu ama, O'na muhalefette bulunmak istemedim."7

Allah Rasûlü, suyu üç yudumda içmiş,8 bu noktada İbn Ömer'in dört yudumda su içtiği görülmemiştir. Bu ölçüde bağlıydı sünnete. Bu öyle bir bağlılıktı ki; gösterdiği bu denli hassasiyet, o devirde bile biraz fazla bulunurdu. Rica ederim, böyle bir insanın sünnet adına, Efendimiz (sas)'e karşı hilâf–ı vâkî beyanda bulunması mümkün müdür?

İslâm'ın ilk yıllarında doğmuş, babasının gördüğü işkencelere de şâhit olmuştu. "Babamın başına yığılır, döver döver, döverlerdi; bir defasında Âs b. Vâil, gelip onu kurtarmıştı" diye bunları nakleder.9 Hicrette on yaşında vardı yoktu. Bedir'de akranlarıyla birlikte Rasûlullah'a arzedilmiş ve ayak parmaklarının uçlarına basıp, büyük görünmek istemelerine rağmen, Rasûlullah kendilerini orduya dâhil etmemişti. Boyları uzun da olsa, Rasûlullah (sas) yaşlarını soruyordu. Uhud'da da arzolunmuş, yine yaşı tutmadığı için orduya alınmamıştı. Arkadaşları gibi gözleri dopdolu, içi de hüzünlü evine dönmüştü. O gece sabaha kadar da hiç uyuyamamış ve: "Ne günahım var ki, beni Rasûlullah (sas), yolunda mücadele edecek sahâbî topluluğu içine almadılar?"10 demiş, sızlanmıştı. Ancak bir–iki sene sonra reşit görülmüş ve Hendek Savaşı'na katılabilmişti.11

İbn Hallikân, Vefeyâtü'l–A'yân'da İmam Şa'bî'den şöyle bir vak'a nakleder: "Bir gün gençliklerinde Abdullah İbn Zübeyr, kardeşi Mus'ab İbn Zübeyr, Abdülmelik b. Mervan ve Abdullah İbn Ömer, Kâbe'nin karşısında oturuyorlardı. Her birimiz, şurada Kâbe'nin karşısında birer dua edelim; Allah'ın rahmetinden umulur ki, hepsini kabul buyurur" dediler. Abdullah İbn Zübeyr: "Yâ Rabbi, azametin hürmetine, ızz ü celâlin hürmetine, beni Hicaz'da melik kılmanı Sen'den diliyorum" diye duâ etti. Mevsimi gelince, İbn Zübeyr Mekke'de muvakkaten melik oldu; orada Allah Rasûlü (sas)'nün âsârını bîhakkın temsil etti. İslâm uğruna cansiperâne mücâhedede bulundu ve nihâyet Haccâc–ı Zâlim tarafından şehid edilerek, mübarek cesedi de annesi Hz. Ebû Bekir'in kızı, Zâtü'–Nitâkeyn Hz. Esmâ'nın gözleri önünde günlerce asılı bırakıldı. Bu kahraman kadın, Haccac'a: "Siz onun dünyasını berbad ettiniz; o da sizin ahiretinizi berbad etti!.." deyip Haccac'ı su–i âkıbetine karşı uyarmıştı.

Mus'ab b. Zübeyr: "Allah'ım, ızz ü celâlin hürmetine, azametin hürmetine, arşın, kürsün hürmetine Irak'ta emirlik istiyorum" demişti. Allah onun da duasını kabul buyurmuş... Mevsimi gelince, o da muvakkaten Irak'ın kaderine hâkim olmuştu. Abdülmelik b. Mervan: "Allahım, beni bütün Müslümanların başına emir kılmanı ve karşı çıkanların kelleleri pahasına da olsa, İslâm Birliğini temin etmeyi istiyorum" duasında bulunmuştu. Abdülmelik'in duasının da aynen kabul buyrulduğunu zaman gösterdi. En son Abdullah İbn Ömer duâ etmiş ve şöyle demişti: "Allahım, Sen'den cenneti bana vâcip kılmadan rûhumu kabzetmemeni istiyorum."12

Hâdiseyi nakleden İmam Şa'bî: "Üçünün dualarının kabul edildiğine şâhit olduk; imamın duasının kabul edilip edilmediği ise orada belli olacak" der. Şa'bî'nin bildiği bir şey vardır. İbn Ömer, hiçbir zaman Ehl–i Beyt'e muhalif ve Emevîler'in yanında olmamıştı. Bilhassa Haccâc'ın en çok endişe duyduğu bir insandı. Bir defasında Haccâc, ihtimal zulümlerini haklı göstermek için hutbeyi uzattıkça uzatmış ve neredeyse öğle namazının çıkma vakti gelmişti. İbn Ömer, durduğu yerden seslendi: "Ey emir, zaman senin hutbeni beklemeyip geçiyor" Ve, Haccac iğbirar üstüne iğbirar şişiyordu.13 Nihayet bir hac mevsiminde, Harem–i Şerif'te bu büyük sahâbinin şehâdetine tevessül etti; hem de arkasında ihramıyla. Adamlarından biri ucu z...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Sünnetin Tesbiti ve Teşrideki Yeri
« Posted on: 26 Nisan 2024, 13:22:25 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Sünnetin Tesbiti ve Teşrideki Yeri rüya tabiri,Sünnetin Tesbiti ve Teşrideki Yeri mekke canlı, Sünnetin Tesbiti ve Teşrideki Yeri kabe canlı yayın, Sünnetin Tesbiti ve Teşrideki Yeri Üç boyutlu kuran oku Sünnetin Tesbiti ve Teşrideki Yeri kuran ı kerim, Sünnetin Tesbiti ve Teşrideki Yeri peygamber kıssaları,Sünnetin Tesbiti ve Teşrideki Yeri ilitam ders soruları, Sünnetin Tesbiti ve Teşrideki Yeriönlisans arapça,
Logged
06 Eylül 2010, 20:16:14
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #1 : 06 Eylül 2010, 20:16:14 »

e. Hz. Âişe–i Sıddîka (r. anha)

Gözünü Hâne–i Saâdet'te açtı. Efendimiz (sas), Medine'ye hicret buyurur buyurmaz, bu hâneye girdi ve on yılını Efendimiz'le geçirdi. Allah Rasûlü (sas), çok gecelerinde onun yanında kaldığından, bu derin zekâ, firâset ve fetânet sahibi kadın, aile hayatına ait hemen bütün husûsiyetleri Rasûlullah'tan öğrendi ve bunları kadınlık âlemine taşımakta hiç kusur etmedi. Kadınlık âlemi, bütün Ezvâc–ı Tâhirat'a çok şey borçludur; hususiyle de: "Dininizin yarısını şu Hümeyrâ'dan alın" senetzede hadisîyle anlatılan22 Hz. Âişe Validemiz'e borçludur. Zekî, içtihada açık ve duyduğu her şeyi sorup tahkik eden bu müstesnâ validemizin çok hadîs rivayet etmesinde istib'ad ve istiğrâb edilecek hiçbir şey yoktur.

Onunla alâkalı denebilecek her şeyi muhakkikin–i izam yazıp, çizip anlattıklarından onlara havale edip geçiyorum.


f. Ebû Saîdi'l–Hudrî (Sa'd İbn Mâlik)

Kendi zamanında Medine'nin âlimi sayılmıştır ve Medine'de merci' kabul edilmiştir. Babası ensârın ilklerindendir. Bu fakir sahâbî, babasını Uhud'da şan ve şeref içinde uhrevî âleme gönderince, geriye kendisi kalmış ve Allah Rasûlü (sas)'nden hiç ayrılmamıştır. Onun günleri de Ebû Hureyre'ninkiler gibi Suffe'de geçiyor, vahiyle besleniyor,23 ve haki-kat–ı Ahmediye'nin vâridatla köpüren ikliminde dolu dolu yaşıyordu. Daha sonraki mülâhazaları ve mülâhazamız her sahâbi gibi...


g. Câbir b. Abdillah

Hz. Câbir, İkinci Akabe Bey'atı'nda bulunan, Uhud'un şanlı şehitlerinden ve şehâdetinden sonra Cenâb–ı Hakk'ın huzûr–u kibriyâsına alıp vicâhî olarak görüştüğü büyük sahâbî Abdullah b. Amr b. Harâm el–Ensârî'nin oğludur.24

2. Akabe Bey'atı'ndan itibaren küçük olduğu için babasının engellemesinden dolayı katılamadığı Bedir ve Uhud hariç, seferde de hazerde de devamlı Efendimiz (sas)'in yakın çevresinde bulunan Hz. Câbir'in çok hadîs rivâyet etmesinden daha tabiî ne olabilir ki? Bunda yadırganacak bir şey olmasa gerek!

İşte bu âlim sahâbî Şam'a ve Mısır'a geldiğinde halk, Efendimiz (sas)'den duyduğu hadîsleri almak için çevresinde halkalanırlardı. Ayrıca Hz. Câbir'in25 Medîne'de Mescid–i Nebevî'de de bir tedrîs halkası vardı. Amr b. Dînâr, Mücâhid ve Atâ' b. Ebî Rebah gibi tâbiînin büyük imamları talebelerinden bazılarıdır.26


h. Enes b. Mâlik

Tam on yıl fasılasız Efendimiz (sas)'e hizmet etmiştir.27 Altı ayda Kur'ân ezberlenebildiğine göre, Enes b. Mâlik'in, on yılda yirmi Kur'ân kadar tutacak hadîs ezberlemiş olması her zaman mümkündür. Oysa eldeki bütün hadîsleri içine alan Kenzü'l–Ummal'de topu topu 46.624 hadîs vardır. Zaten, hadîs külliyatına büyük ölçüde hacim kazandıran da isnâd zinciridir. Burada bizim maksadımız, menkıbe yazmak ve sahabiyi tanıtmak değildi. Maksadımız, dinimizin nâkil ve muhafızlarından, yarım düzine pakdâmenin, dâmenlerine atılmak istenen, atanların düşünceleri, levsiyatı, bu meydanın, yüzlerce muhakkikin kahramanının yanında, sırf şefaatları hakkındaki ümidimizi beslemek ve onca kahraman müdafi arasında kadirşinaslık deyip bu mini gayreti, o insanlığın kerimlerine bir adres gibi sunmaktı. Niyet, amelden daha büyük, daha tutarlı; Allah'ın inayeti ise her şeyden daha vâsi'dir.q


Dipnotlar

1Müsned,1:266; Buhari, Vudu, 10; Müslim, Fezailu's–Sahabe, 138.
2İbn Esir, Üsdü'l–Ğabe, 3:291.
3İbn Kesir, Bidaye, 8:114
4Buhari, Tefsir (110) 3.
5İbn Hacer, el–İsabe, 2:332
6İbn Kesir, Tefsir, Fecr: 27–30. ayetler tefsiri, Mecmau'z–Zevaid, 9:285.
7Müsned,2:131
8Buhari, Eşribe, 26; Müslim, Eşribe,122,123.
9İbn Hişam, Sire,1:374; İbn Hacer, el–Bidaye, 3:203.
10Buhari, Meğazi, 6; İbn Sa'd, Tabakat, 4:143.
11İbn Sa'd, a.yer
12İbn Hallikan, Vefeyat, 2:30.
13İbn Esir, a.g.e., 3:244; İbn Sa'd, Tabakat, 4:159.
14İbn Sa'd, a.g.e., 4:185–87.
15Buhari, Menakıb, 27; Müslim, Fezail, 110.
16Buhari, Fezailu'l–Ashab, 27; İbn Sa'd, a.g.e., 3:153.
17İbn Mace, Mukaddime, 11; Müstedrek, 2:318; İbn Hacer, a.g.e., 2:369.
18Tirmizi, Tefsiru'l–Kur'ân, 5.
19İbn Sa'd, a.g.e.,, 3:155.
20İbn Sa'd, a.g.e., 3:157.
21İbn Kesir, el–Bidaye, 7:183.
22Deylemi, Müsnedü'l–Firdevs, 2:165; İbn Kesir, el–Bidaye, 8:100; Aliyyu'l–Karî, el–Esraru'l–Merfûa, 198; Aclunî, Keşf, 1:374.
23İbn Esir, a.g.e., 3:244; İbn Hacer, a.g.e., 2:35.
24İbn Mace, Mukaddime, 13, Cihad, 16.
25İbn Esir, a.g.e., 3:307.
26İbn Hacer, a.g.e., 1:213.
27 Tirmizi, Menakıb, 46; İbn Hacer, a.g.e., 1:71; İbn Esir, a.g.e., 1:152.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes