๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Makale Dünyası => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 11 Kasım 2010, 20:51:13



Konu Başlığı: Söylesem tesiri yok sussam gönül razı değil
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 11 Kasım 2010, 20:51:13
Söylesem tesiri yok sussam gönül razı değil


Şimdilerde çoğumuz selamsıza döndük, ama rahmetli babam, önüne gelene selâm verirdi...
Bir gün tanımadığı insanlara neden selâm verdiğini sormuştum.
“çünkü” demişti, “Peygamber’imin ‘Selâmı yayınız’ şeklinde bir emri var. Bu emri yerine getiriyorum. Selâm vermek, ALLAH’ın rahmetini dilemektir. Tanımadığım insanlar da rahmete muhtaçtır.”
“Ama bazıları selamını almıyor.”
“O takdirde selamı kendim alıyor, rahmeti kendime dilemiş oluyorum.”
Anlayacağınız selâm, babadan kalma bir alışkanlıktır bende. Her sabah büroma girdiğimde kendime en anlamlısından bir selam veririm…
“Esselamualeyküm…”
Varlığına kendi varlığımdan çok inandığım meleklerle birlikte alırım selamımı:
“Vealeykümselam.”
Sonra masama oturur, bilgisayarımı açarım. Bilgisayar açılana kadar da masamdan eksik etmediğim şiir kitaplarından birini rasgele alır, birkaç mısra okurum.
Dün sabah, büromda kendi kendime selâm verirken, Fuzulî’nin meşhur mısrası dolandı yüreğime: “Selâm verdim, rüşvet değildir deyu almadılar.”
Alışkanlıkla masamdaki şiir kitabına uzandım. Rasgele bir yerini açtım. Karşımda Fuzulî (Azeri asıllı Türk divan şairi. 1556’larda öldü):
O sabah yüreğime dolaşan şair çıkmıştı bahtıma…
Gözlerim mısralarda gezinmeye başladı. Vaktim son derece sınırlıydı. Bu yüzden, okuduğum mısraların mâna derinliğine inmeye hiç niyetim yoktu. Buna rağmen bir süre sonra kendimi, “bilmek ve susmak” üzerine efkârlanırken yakaladım.
Fuzulî’nin şiir kudreti beni benden almış, kendine götürmüştü.

“Derdime vakıf değil canan, beni handan bilir,
“Hakkı vardır şâd olanlar, herkesi şâdân bilir…
“Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil,
“çektiğim alâmı bir ben bir de ALLAH’ım bilir.”
(Derdimi sevdiğim bilmez, o beni neşeli bilir… Mutlu olanlar herkesi kendileri gibi mutlu zannederler… (Derdimi) söylesem etkisi olmaz, sussam içime sinmiyor… Neler çektiğimi sadece ALLAH biliyor).

Fuzulî: Hani şu, “Aşk imiş her ne var ise âlemde/ İlim bir kil ü kal imiş” diyerek, tek mısrada hayatın özünü, özü ile birlikte de en dinamik yüzünü yakalayan şair…
Hani şu, “Selâm verdim, rüşvet değildir deyu almadılar/ Hüküm gösterdim, faydasızdır deyu mültefit olmadılar” diyerek, kendi dönemine meydan okuyabilen adam…
1550’li yıllarda “Ben konuşamıyorum” diye bağırmak da, rüşvetten yakınmak da yürek isterdi.
Demek ki, Fuzulî de o yürek varmış, Oysa şairlerin bir parça “ürkek” olduğu söylenir. Hoş, “Süleyman” olan ismini “lüzumsuz” anlamına gelen “Fuzulî”ye dönüştüren bir pervasızı ne ile korkutabilirsiniz ki?
Yine de susmakla söylemek arasında tükendiğini itiraf etmekten çekinmemesi çok enteresan:
“Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil,
“çektiğim alâmı (elemleri-acıları) bir ben bir de ALLAH’ım bilir.”

Bilenin bildiğini söyleyememesi böyle bir azaptır işte…
Acıtır, incitir, inim inim inletir.
Sonunda ALLAH’a yöneltir…
Şairce duyarlılık, fikirce sabır içinde “özgürlük” duaları etmeye başlarsınız.
“ALLAH’ım! ülkemi, bildiklerimi özgürce söyleyebileceğim bir konuma getir.”

Birden hatırladım ki, susmaktan, susturulmaktan yakınma konusunda Fuzulî yalnız değil; bizim Yunus Emre de aynı dertten muzdaripmiş:
“Aşkım galip geldi yüreğim harlar,
“âşık olan arı namusu neyler!..
“Be hey Yunus sana söyleme derler,
“Ya ben öleyim mi söylemeyince.”

Bildiklerini, düşündüklerini ve inandıklarını söyleyememeyi ölümle eşleştirmesindeki sırrı ancak o duruma düşenler anlayabilir.
Kısacası: Söyleyememek, söyletilmemek dünyanın en büyük işkencesidir!
Yüzyıllar sonra Mehmed âkif de bundan yakınmaktadır:
“Ağlarım ağlatamam; hissederim, söyleyemem,
“Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bîzarım!”
Anladınız sanırım: Maalesef benim kalbimin dili de zaman zaman tutuluyor ve ben de bundan çok bizarım, sevgili dostlarım!

Yavuz Bahadıroğlu


Konu Başlığı: Ynt: Söylesem tesiri yok sussam gönül razı değil
Gönderen: Sümeyye üzerinde 11 Kasım 2010, 22:41:33
Esselamu aleykum kardesim ; beğenerek okudum güzel bir paylasim olmus bazen kalbimizin dili tutuluyor gerçekten güzel bir ifade olmus..Rabbim (c.c.) razi olsun.


Konu Başlığı: Ynt: Söylesem tesiri yok sussam gönül razı değil
Gönderen: Ekvan üzerinde 12 Kasım 2010, 00:20:46
Allah razı olsun..çok güzel paylaşım..kaç gündür susmakla ilgili yazılar çıkıyordu karşıma..susmak lazım diyordum..bu yazı da tuzu biberi oldu..

    SÖYLESEM TESİRİ YOK...SUSSAM GÖNÜL RAZI DEĞİL...


Konu Başlığı: Ynt: Söylesem tesiri yok sussam gönül razı değil
Gönderen: Salihalp üzerinde 12 Kasım 2010, 00:24:47
Esselamu aleykum kardesim ; beğenerek okudum güzel bir paylasim olmus bazen kalbimizin dili tutuluyor gerçekten güzel bir ifade olmus..Rabbim (celle celâluhû) razi olsun.
Ael

Aleykum selam Sümeyye kardeş hakikaten ifade hoş ve bazen yerini buluyor doğrusu..
paylaşım için teşekkürler..


Konu Başlığı: Ynt: Söylesem tesiri yok sussam gönül razı değil
Gönderen: Hadice üzerinde 12 Kasım 2010, 08:49:52
Allah razı olsun kardeşim gerçekten güzel paylaşımdı


“Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil,
“çektiğim alâmı (elemleri-acıları) bir ben bir de ALLAH’ım bilir.”


Konu Başlığı: Ynt: Söylesem tesiri yok sussam gönül razı değil
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 12 Kasım 2010, 16:24:57
 Beğenmenize sevindim, okunan yazılardan insan mutlaka kendinden birşeyler bulabiliyor

Selametle..


Konu Başlığı: Ynt: Söylesem tesiri yok sussam gönül razı değil
Gönderen: Ekvan üzerinde 29 Kasım 2010, 21:47:44
Sustum… Öylesine… Bir nefeste… Aheste… Varsın güller açılmasın bundan sonra… Varsın olsun! Eksik olsun… Çoklar aza, anlar hiçliğe, canlar ecele devrile dursun… Koygar şahinler uçurmam bundan gayrı, turna kanadıyla yaralanmış göklerimde… Kıyılmış ne varsa beyhudedir bundan böyle… Sustum… Dertli kalem… Artık sen söyle!


Sustum… Bu vakte kadar, söz kalesinin burçlarında niçin mahpustum? Viran olmanın noksan kıldığı bir tutam acıyla, mürekkep renginde içimi kustum… Siyahın üstüne renk tanımakla yapılan hatayı, saçımda an be an artan aklardan öğrendim… Ve öğrendim susmayı, akıtmaya kıyamadığım sağanaklardan… Uyan ey zaman! Bedel iste bitirdiğim yarınlardan…


Sustum… Kelamın koridorlarında infilak eden sedamı, yunmuş yıkanmış kızıllıklara yar eyledim… Sustum ve nihayet kar eyledim… İncecikten bir sızıyla inlerken neyler, son sözümü, sona ermeden evvel suskunluk alfabesiyle söyledim… Evet! Belkide bir zamanlar meyustum… Ama korkmayın artık… Sustum… Sustum…


Sustum… Cana, canana, zamana, mekana, zekana, korkana, yürek burkana, gökten sarkana, yerle bir olan arkana… Tuş oluşunu gördüm, sustum… Yaratık mesabesine indirgenmişlerin haliyle sustum! Tersine açan bir çiçek gibi, topladım yapraklarımı gün ışığından, goncamın içine pustum… Sustum… Sustum…


Sustum… Olmayan saygının kaygısını çekerek… Bağrımdaki çorak toprağa Mecnun’un efkarını ekerek… Bir ceylanın toynaklarıyla ezildim, geçip gitti sekerek… Ormanlar uğuldadı gözümdeki son billuru da dökerek… Hıçkırmak istedim olmadı, sendeledim olduğum yere çökerek… Harman vakti bir başak kesildim, biçmekten imtina etmeyen kader adlı orağın önünde boyun bükerek… Sustum…


Sustum… Konuş deseler de… Söz gümüşünü biriktiririm artık yamalı keselerde… Özüm her ne kadar kavrulsa da, Leyla menşeli vesveselerde… Veya… Kısıtlamış hülyalarım, açı ortayını yitirse de lüzumsuz hendeselerde… Söz dedim ya… Hani ağlamaklı baktığında kelam kesilen mevzu… İşte o artık bundan böyle, sözü geçmez köselerde… Sustum… Hakikatte susmak dil çeliğini örseler de… Neyse… Sustum…


Sustum… Gemiler kalkıyordu limandan… Fora yelkenlerin kirlettiği simandan, bir hüzün aksetti sonra… Küçük bir çocuk çehresiyle kanadı ufkun derinlikleri… İçimdeki ateşler terk ederken o ıtri serinlikleri… Yaseminler de bivefa, kokmayınca bu bahar! Hanımeli saltanatını devirince Akdeniz’in rutubet kokan nefesi… Ansızın yıkılınca zincirlere hükmeden aslanların kafesi… Sustum…



Sustum… Sebepsiz yere… Ruhum yara bere…

Eyvahları yollamadan mutebere…

Biliyor musun ah aziz dostum… Ben sustum!


Allah razı olsun çok güzel paylaşımdı bende ilave ettim