๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Makale Dünyası => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 07 Ekim 2010, 04:14:48



Konu Başlığı: Sempozyumda göze takılanlar gözden kaçanlar!
Gönderen: Zehibe üzerinde 07 Ekim 2010, 04:14:48
Sempozyumda göze takılanlar, gözden kaçanlar!

Herkesin “ben” dediği bir devirde binlerce, milyonlarca insanı “ben” sevdasından koparıp arkasına takmak, onlarla beraber “Her Şeyin Sahibi”ne koşmak, O’nun rızası için yardan ve serden geçmek herkesin harcı değildir. Günümüzde bu Üstad Bediüzzaman’a nasip olmuştur.

Onun cezbesine ve cazibesine kapılan ne kadar insan varsa baktım, inceledim, hep zeki insanlar olduklarını gördüm. Bu zekiler cemaati içinde ne kadar zirve şahsiyet varsa, baktım onlar da cezbe ve cazibelerini, sürükleyici özelliklerini Onun cezbe ve cazibesinden almışlar. Tabiî o da Resullah’dan, Resûlullah da (s.a.v) Şems-i Ezelî’den almıştır.

Kuvvetimiz, kudretimiz, hikmetimiz, rahmetimiz, bereketimiz, ışığımız, hayatımız, ilmimiz, şefkatimiz, hareketimiz, heyecanımız, muhabbetimiz, medeniyetimiz ve her şeyimiz Ezelî Sevgili’mizden, Allah’tan geliyor. Ona ilmi ve mahlukatı sayısınca hamd ve şükürler, bunu fark ettiren Çağın Düşünürü’ne teşekkürler, bütün çağların düşünürü ve kutup şahsiyetlerin sultanına da Allah’ın ilmi ve yarattıkları sayısınca salat ve selamlar olsun.

Bediüzzaman nasıl Bediüzzaman oldu? Onu ilahiyat, diyanet, siyaset, ticaret üstü kılan neydi?

Düşündüm, araştırdım, inceledim, baktım, gördüm ki o, bunlardan gelecek makama, mevkiye, maaşa ve rütbeye, dünyalık adına hiçbir şeye talip olmamış. O eğer bunlara talip olsaydı; onun da herkes gibi, sesi ve nefesi kesilirdi. O Allah’a ve O’nun ihsanı olan özgürlüğe talip olmuş, ücretini yalnız Allah’tan istemiş; sözüne ve özgürlüğüne vurulmak istenen prangaları kırıp dağıtmış, en büyük zalimlere, en güzel usul ve üslupla meydan okumuştur.

O, kitaplarını, para ve dünyalık kazanmak için değil, unutturulmak istenen dini ihya etmek, gündemden çıkarılan Kur’an’ı gündemin birinci sırasına oturtmak için kaleme almış, onun bu ihlas ve imanına mukabil, Allah da onu herkesin önüne almış, makamlar, mevkiler ve rütbeler üstü bir paye vererek layık olduğu konuma çıkarmıştır. “Siz Allah’a yardım ederseniz, Allah da size yardım eder…” hakikati kemaliyle onda tecelli etmiş.

O bizim gibi mükellef sofralara oturmadı, mükemmel elbiseler giymedi, marka arabalara binmedi, uçaklarla seyahat yapmadı. Dünyayı dolaşmadı. Ama dünya onun etrafında dolaştı. Dünyanın her tarafından insan, ona teveccüh etmiş bulunuyor. Dünya onun kitaplarını okuyor. Her ülkeden akademisyenler, onu anlatıyor, onu tartışıyor. Onu buldukları için, onun vesilesiyle Rahmetenlilaleminin ümmeti olduklarının farkına vardıkları için Allah’a şükrediyorlar. Nedendi bütün bunlar? Onu bu konuma çıkaran neydi? Çünkü o dünyaya değil, Dünyanın Sahibi’ne ve O’nun rızasına talip olmuştu.

Başka yerlerdeki programlarım nedeniyle birinci sadece iki-üç saatlığına katılabildiğim sempozyumda, beni gören dostlarımdan birinin:
-Hocam siz neden konuşmadınız, siz neden sempozyuma bir tebliğ sunmadınız? şeklinde bir sorusuna muhatap oldum. Cevabım şöyle oldu:
-Tebliğimle sempozyumda yer almayışımın sebebini, sempozyum organizatörlerine sormak lazım. Bu bir tarafa. Sorunun diğer kısmına yani “siz neden konuşmadınız?” şıkkına gelince:
- Oradaki konuşanların hepsi bendim, şeklinde cevap verdim.  Oradaki konuşmacılarla ve dile getirdikleri hakikatlerle iftihar ettim.
Konuşmacı olsaydım belki bu kadar ihlaslı göz yaşı dökemezdim. Sevinç göz yaşlarıyla Bediüzzaman’ın düğününü devletini, kudretini, haşmetini satvetini şevketini seyrettim. Dev şahsiyetlerin nasıl onun etrafında pervane olduklarını görmenin keyfini ve saltanatını sürdüm. Bir zaman onu zindanlara atan devletin, şimdi nasıl onu başa tac ettiğini görmenin hazzını yaşadım. Elhamdulillahi hâzâ min fadli Rabbi, dedim.

Keşke salon Bediüzzaman’ın farklı posterleriyle süslense, her posterin altına uygun iri harflerle yazılmış vecizeler konulsaydı. Çünkü ehl-i dünyadan da sempozyumu izlemeye gelenler vardı. Bu da onlar için çarpıcı, şoklayıcı birer mesaj olurdu.

Keşke Bekir Berk gibi kahramanlar sadece sempozyumlarda değil, özel anma geceleriyle anılsa, anlatılsaydı. Bu vesile ile hem vefa borcumuz ödenmiş olur, hem de Bediüzzaman dikkatlere sunulmuş olurdu.
 
Keşke sempozyuma gelen vatandaşlarımıza sempozyum içeriğini özetleyen broşürler ve kitaplar sunulsaydı.

Keşke hayatını namaz şuurunu kazandırmaya vakfetmiş bir Üstad’ın sempozyumu için kiralanmış bir spor salonunda, namaz kılma sıkıntısı yaşanmasaydı!

Keşke genelkurmay başkanımıza davet gitseydi ve onlar da davete icabet etseydi. Devlet erkânıyla, millet erkânı buluşsaydı, tokalaşsaydı. O günlerin yakın olduğuna inanıyorum.

Keşke diğer cemaat ve tarikatlerin büyükleri de davet edilseydi, edildiyse keşke onlar da orda yerlerini alsaydı. Almış oldukları halde ben görmediysem, beni affetselerdi.

Her şeye rağmen organizasyon heyetine, hizmet elemanlarına, orayı teşrif eden devlet ve hükümet erkânına, dışardan ve içerden Bediüzzaman’ın düğününe iştirak eden akademisyenlere, tüm ağabeylere, dost ve kardeşlere ve tüm halkımıza şükranlarımı arz ediyorum.

Vehbi Karakaş