> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Edebiyat Eserleri > Makale Dünyası > Selefilik Itikadi Bir Mezhep midir_?
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Selefilik Itikadi Bir Mezhep midir_?  (Okunma Sayısı 889 defa)
04 Kasım 2009, 22:09:17
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« : 04 Kasım 2009, 22:09:17 »



Selefilik Itikadi Bir Mezhep midir_?

 

     Nazariyede doğru kabul edilebilir gibi görünen, fakat pratikte yanlış neticelere sebeb olan hükümlere “Paradoks” denilir. Bu hal, insan aklının kendi kendine kurduğu bir tuzaktır. Muhakkak ki her mü’min; Resûl-i Ekrem (sav) ve Ashabının takip ettiği yolu (yani Asr-ı Saadeti) esas  kabul eder.   Ehl-i  Sünnet  ve’l  cemaate   mensup  olabilmenin  ilk  şartı budur. Son yıllarda “Selefilik” adı altında; herhangi bir usule bağlanmayı ve müctehid imamlara  tabi  olmayı  hakir  gören  bir  akım  teşekkül  etmiştir. Daha ziyade sloganlarla ve suçlayıcı  mantıkla  yürüyen bu  akımın,   selefi salihin  ile  bir  alakası  yoktur. Bazen hak bir  söz  ile batıl murad  edilebilir.  Nitekim   hariciler;  “Hakem Hadisesini” bahane ederek  ve  “Hüküm ancak Allahû Teâla (cc)’ya aittir”  diyerek, Hz. Ali (ra)’yi küfre düşmekle suçlamışlardır. Bunu duyan Hz. Ali (ra):  “- Hak bir söz!.. Ancak bununla batıl murad  edilmekte”  demiş  ve  üzüntüsünü  beyan  etmiştir.

 İslâm   teşri  tarihinde; “Selefilik” diye bir mezhep ve usûl mevcut değildir.  Selef-i  Sali-hin’e  muhabbet  noktasında  her  mü’min  samimidir.  Bazı kimselerin “-Biz selefiyiz” diyerek,  diğer  mü’minleri   “Selef-i  Salihin’e   muhalefetle” suçlamaları  iftiradan  ibarettir.

     Son yıllarda yayınlanan bazı  eserlerde; itikadi mezhepler tasnif edilirken “Selefilik, Eş’arilik ve Maturidilik” seklinde ifade edilmektedir.  İmam-ı  Eş’ari’nin  ve  İmam-ı  Maturidi’nin “Selef-i Salihin’e” bağlı olmadığını  ima eden bu tasnif, son yüzyılda ortaya çıkmıştır.   Aşağıda   giriş bölümünün tercümesini bulacağınız S. Ramazan El Buti’nin “Es Selefiyye” isimli  eseri,  bu  konudaki  güzel  bir  araştırmadır.

SELEF KELİMESİ[1]


Selef kelimesi lügat manası itibariyle, nisbi bir mana taşımaktadır. Birbirini takibeden zaman  dilimlerinden  her birisi, kendisinden sonra gelen zamanlara göre selef (geçmiş)tir. Daha önceki zaman dilimleri itibariyle  ise  halef  (gelecek)tir.

      Ancak bu kelime, zamanla bundan çok farklı  ıstılahi  bir  mana  kazanmış  ve  hep bu yeni manasıyla kullanılır olmuştur. “İslâm ümmetinin ilk üç asırlık dönemi” diye tarif edilebilecek olan bu yeni mana, ifadesini   İslâm  tarihinin en şerefli ve en çok itibara layık nesillerinden  bahseden   şu   hadis-i  şerifte  bulmaktadır:

      Buhari ve Müslim, Abdullah b. Mesud (ra)’dan Rasülûllah (sav)’ın şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: “İnsanların en hayırlısı benim asrım  (daki Ashabım)dır. Sonra, onlara yakın  olanlar  (Tabiin)dir.   Sonra da onlara  yakın  olanlar (Etba-ı Tabiin)dir. Sonra bir takım  kavimler gelir ki,  onlardan  birinin şehadeti (ihtirasla) yemininin,  yemini de  şehadetinin  önüne  geçer.”[2]

       Fakat Rasülûllah (sav)’ın  genel  olarak  derecelendirdiği  bu  hayırlı  nesillerden maksat acaba,  bu sıfatı taşımayan kimseler de bulunmakla birlikte, o dönemde yaşayan müslümanların  geneli  mi,  yoksa  bir  tek  istisna  bile  olmadan  Ümmetin  bütün  fertleri midir?

     Bu mevzuda cumhur ulemanın görüşü şudur: Hz. Peygamber (sav)’in selef için tesbit ettiği, insanların en hayırlıları olma özelliği, İslâm’a bağlılık ve yaşantı noktasındaki farklılıklarına  rağmen, bütün fertler için geçerlidir. İbn Abdil Berr (h. 363-463) ise, bu özelliğin  müslümanların   geneline (îlk üç asırda) ait olduğunu, daha  sonraki  nesiller içerisinde  selef  asrı  müslümanların  pek  çoğundan daha  faziletli  insanlar bulunabileceğini ifade  etmiştir.[3]

    Şüphesiz o insanlara bu şerefi kazandıran, daha sonraki nesilleri nübüvvet kaynağına ve risalet  öğretilerine  ulaştıran  zincirin  ilk  halkalarını  temsil  ediyor  olmalarıdır.

     Birinci halka:  İslâm’ın temel prensip ve inanç esaslarını bizzat Allah Rasülû (sav)’nden alan, dinin ahkâm ve adabını her türlü  şüphe  ve  bid’at  tehlikesinden  uzak olarak zihinlere ve dillerine  nakşetmiş  olan  ve  kendilerine  sahabe  denilen  öncü  grubtur.

     İkinci halka:  Tabiin neslini temsil eder. Ashabın, Rasüllûllah (sav)’i  bizzat görüp onun nasihatlarına  muhatap  olmak  suretiyle elde ettiği  aydınlık yolu takip etmeleri yönüyle,   tabiin  müslümanlarını da  nübüvvet   nuru  ışıtmakta  idi.

      Üçüncü  halka ise:  Fitnelerden arınmış  İslâm  fıtratının  ve  fikir duruluğunun yok olmaya  yüz tuttuğu  bir devrenin müslümanlarını, etba-ı Tabiin’i temsil eder. Artık bu dönemin  sonuna  doğru bid’atlar hızla ortaya çıkmaya başlar. Üç kutlu asrın aydınlık yolundan ayrılan sapık fırkalar birbirini izler ve her bir fırka, sırat-ı müstakimden ayırdığı sokağın  başına  geçip  insanları   oraya  çağırır.   Ama  hiçbirisi  şu ilahi düsturu çiğnediğini düşünmemektedir:

     “Şüphesiz bu (Kur’an veya İslâm) benim dosdoğru yolumdur. (Sırat-ı Müstakim). (Başka) yollara  (sapıklık, bid’at ve şüphelere) uymayın. Zira o (başka) yol sizi Allah’ın yolundan ayırır.  İşte  (kötülükten)  sakınmanız  için  Allah  size  bunları  emretti.” (Enam 154.)

     Günümüze kadar devam edecek olan heva, bid’at ve sapıklık rüzgarları artık esmeye başlamıştır.  Nitekim,  müslümanlar  Enes b. Malik (ra)’a Haccac’ın zulmünden şikayet ettikleri  zaman  şöyle  demişti:

     “Sabrediniz! Çünkü  bundan  sonra  üzerinize gelecek zaman, muhakkak bundan daha şerli olacaktır. Ve bu fenalık (siz ölüp de) Rabbinize  kavuşuncaya  kadar (asırlarca) böyle sürüp gidecektir. Ben bu sözü Peygamberimiz (sav)’den işittim.”[4] Öyleyse daha sonra yaşayan  müslümanlar  ne  yapmalıydı?

SELEFE  BAĞLILIK


Fikir  ve  davranışları  itibariyle  bir  çok  üstünlüklere  sahib  olan  altın  nesil  kendilerine  tabi  olunması  gereken  insanlardır. Ama  tabi  oluş  herşeyden  önce,  bir  samimiyet  ve  sevgi  ister.  Selefe  tabi  olmak  onların  şeri  tashih  ve  ikmal  ederek  muhafaza  etmektir.   Sonra  üzerinde  ittifak  edilmiş  olan  itikad,  ibadet  ve  ahlak  prensiplerine  bağlı  kalarak  bu  ittifaka  değer  vermeyen  kimselere de  itibar  eetmemektir.  Bu  konuda  Resulullah  (sav)  Efendimizin  bizlere  bir  vasiyyeti  vardır: “Şüphesiz İsrailoğulları  yetmişiki  millete  ayrılmıştı.  Benim  Ümmetim de  yetmiş üç  fırkaya   ayrılacaktır.Biri  hariç  tamamı  cehennemdedir.”  O  müstesna  topluluk  kimdir  Ya  Resulullah?  sorusuna  ise  şöyle  cevap  vermişdi: “Benim  ve  Ashabımın yolunda olanlar (Ehl-i  Sünnet ve’l-Cemaat)dır.”[5]   

    “Kur’an ve sünnete sımsıkı sarılmak” diye kısaca ifade edilebilecek olan bu talimata hakkıyla uyabilmek, selef-i salihinin metodlarına bağlı kalmadan mümkün olmayacaktır. Burada gaye, zaman  itibariyle bizden bir süre önce yaşamış olan bir gurup insanı, bunlar bizim  atalarımızdır  diye,  taklid  etmek  değildir. Onlar, Allah kelamının manalarına vakıf olma  ve  nebevi  sünneti  anlama hususunda ümmetin önde gelenleri oldukları için bu böyledir. Zira, yaratılışları itibariyle Arap dinini en iyi anlama kabiliyetine sahib idiler.  Arapça’yı  ve  İslâm’ı  sonradan öğrenmenin sebeb olabileceği birtakım problemleri yoktu. Yine onlar, Rasülûllah (sav)’in hayatıyla içiçe yaşadıkları için, onu  en güzel şekilde yorumlayıp daha sonraki nesillere aktarmışlardır. Yaşayış itibariyle Peygamber Efendimiz (sav)’in hayatına en yakın, fıtratları, en temiz, bütün bid’at, yapmacık ve gösterişlerden en uzak,  dolayısıyla   itimad  edilmeye  en  layık  olan  yine  onlardı.

   Öyle anlaşılıyor ki, fikir ayrılıkları ve münakaşalar ortaya çıktığı, özellikle birçok müslümanın  Arapça’nın  temel mantığını yitirmesiyle dildeki fesahat ve belagat bozulmaya yüz  tuttuğu  zamanlardan  bu  örnek  neslin  eğiliminden  geçmek  gerekmektedir.

    “Selefe bağlılık” manasına  gelecek  olan  bu tedrisat, bazı cüzi meselelere saplanıp kalmak ya da onların cümlelerine, ifadelerine harfiyyen ve körükörüne sarılmakla olmayacaktır. Zaten onları kendi seleflerine karşı tavırlarında da böyle bir uygulamaya rastlamak  kabil  değildir.  Yapılması gereken, nassların (ayet ve hadislerin) tefsir ve te’vili için koydukları  prensipler  ile ictihad  usûllerinde  onlara  müracaat  etmektir.

    Üzerinde durulması gereken önemli bir husus da şudur. Bu kaide ve prensiplere bağlı kalmak, daha sonra yaşayacak müslümanların bütünü için geçerlidir. Yoksa sadece herhangi bir devirde yaşamış veya belli özellikleri taşıyan bir grup bundan sorumludur, demek son derece anlamsızdır. Zamanları ve mekanları ne kadar farklı olursa olsun, bütün müslümanlar bu  ortak  paydada  birleşmek  zorundadırlar.

    Bu  mevzuda altın nesle yakın olanların bir üstünlüğünden bahsedebilir ki biz de bu yönüyle onları  örnek almak durumundayız. Altın neslin takipçileri, devraldıkları ilim ve kültür mirasının  ne  kadar  önemli  olduğunun  farkına varmış ve altın neslin koymuş olduğu kaide ve  usulleri daha sonra geleneklerin de hizmetine sunmak için tedvin etmişlerdir. Bu meziyetleri  de  daha  sonra  kazanacakları  başarıların   ana  sebebi  olmuştur.

SELEFİLİK


Selef  kelimesinden, daha  sonraları,  İslâm düşünce ve teşri tarihinde hiç rastlanmamış olan yeni bir ıstılah türetilmiştir: Selefiyye (selefilik). Yapılan hata buradadır. Adeta bu kelimeyi,  müslümanlardan belli bir grubun özel ismi yapıyoruz ve onlar da bu isimden hareketle  kendilerine  has  bir düşünce yapısı ve buna bağlı olarak bir takım ayırdedici özellikler kazanıveriyorlar. Böylece de, sürekli münakaşa ederek müslümanları üzen ve çoklukları  ile  -sanki-  iftihar eden müslüman fırkalardan birisi oluyorlar. Öyle bir fırka ki, fikir  ve  arzuları,  kendilerine  has  karakter ve ölçüleriyle diğer müslümanlardan farklı bir yapı   arzediyor..

   İşaret  ettiğ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Selefilik Itikadi Bir Mezhep midir_?
« Posted on: 26 Nisan 2024, 02:48:32 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Selefilik Itikadi Bir Mezhep midir_? rüya tabiri,Selefilik Itikadi Bir Mezhep midir_? mekke canlı, Selefilik Itikadi Bir Mezhep midir_? kabe canlı yayın, Selefilik Itikadi Bir Mezhep midir_? Üç boyutlu kuran oku Selefilik Itikadi Bir Mezhep midir_? kuran ı kerim, Selefilik Itikadi Bir Mezhep midir_? peygamber kıssaları,Selefilik Itikadi Bir Mezhep midir_? ilitam ders soruları, Selefilik Itikadi Bir Mezhep midir_?önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes