๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Makale Dünyası => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 06 Eylül 2010, 15:48:37



Konu Başlığı: Sad Bin Muaz
Gönderen: Zehibe üzerinde 06 Eylül 2010, 15:48:37
SAD BİN MUAZ

Cahid Salihoğlu


Mus'ab b. Umeyr (ra) müessir bir edâ ile Kur'ân'dan bazı âyetler okumaya başladı. Hz. Sa'd ise gözlerini yere dikmiş, âdeta kılını bile kıpırdatmadan O'nu dinliyordu. Ruhu huşu ve teslimiyetle dolmuştu. Gözlerinden sevinç yaşları boşanıyordu. Bu hali, O'nun îmanını ve müslüman oluşunu müjdeliyordu. Başını kaldırdı ve "bu dine girmem için ne yapmam gerekir?" diye sordu. Mus'ab b. Umeyr ve Esad b. Zürâre (r.anhüma) "Üseyd'in yaptığı gibi gusul yapar, temizlenir ve elbiselerini de temizler sonra da (Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Rasûlullâh) diyerek şehadet getirirsin" dediler. Sa'd (ra) kalktı, gusul yaptı, temiz elbise giydi, şehâdet getirdi. İki rek'at namaz kıldı.
Sa'd b. Muâz (ra), o günkü adıyla Yesrib daha sonra da Efendimizin teşrifiyle Medine olan Peygamber şehrinde, Evs kabilesinin Abdüleşhel oğullarının neslinden dünyaya geldi. Künyesi Ebu Amr'dı. İçinde neş'et ettiği Evs kabilesinin reisiydi. Peygamber Efendimiz (sav)'in yanında muhacirler içinde Ebu Bekir (ra)'in makamı ne ise, ensar içinde de Hz. Sa'd (ra)'m makamı o idi. Aleyhissalatü vesselâm O'nu sever ve değer verirdi. Cenâb-ı Allah'ın kendisine verdiği doğruluk, ileri görüşlülük, yiğitlik ve her müslümanın üzerinde taşımakla şeref kazandığı üstün vasıflarla O, kendisine verilen bu dereceye lâyık idi.
Hz. Sa'd b. Muâz (ra), Mus'ab b. Umeyr (ra)'in vesilesiyle hidayete erdi. O'nun vasıtasıyla da Abdüleşhel oğulları müslüman oldular. Ensardan İslâm'a ilk giren kabile onlardır. O'nun müslüman oluşu, tarihde İslâmî hayatın akışını değiştiren ve müslümanlığın inkişafında çok mühim rolü olan bir hâdisedir.

SA'D'IN MÜSLÜMAN OLUŞU
Peygamber Efendimiz (sav), ilk müslümanlardan Mus'ab b. Umeyr (ra)'i, Medinelilere İslâm'ı tebliğ etmesi, müslüman olanlara dini öğretmesi ve namazlarda onlara imamlık yapması için ilk muallim ve mürşid olarak Medine'ye göndermişti.
Bir gün Hz. Sa'd (ra)'a teyzesi oğlu Es'ad b. Zürâre başta olmak üzere Evs kabilesinden bazılarının Hz. Mus'ab ile birlikte yakın bir bahçede oturup İslâm dinini öğrendikleri haberi geldi. Derhal onlara Evs kabilesi reislerinden Üseyd b. Hudayr (ra)'ı gönderdi. Böylece, dîni açıktan öğrenmelerine mâni olmak, kavminin gençlerini aldatmalarına meydan vermemek ve bu yeni dine girmelerini engellemek istiyordu. Lâkin Üseyd onların yanına varınca okumuş oldukları Kur'ân'ı dinledi. Dinledikçe küfür buzları çözüldü ve Allah, kalbini İslâm'a ısındırdı. Müslüman olarak Sa'd'ın yanına döndü. O'nun da İslâm'a girmesini arzu ediyordu. Bir çare düşündü. Hârise oğullarından bir cemaatin, Es'ad b. Zürâre ve beraberindekilerin üzerlerine hücum etmek için toplandıklarını söyledi. Sa'd teyzesinin oğlunu korumak için hemen harekete geçti. Silahını alarak hiddet ve telaşla topluluğun bulunduğu yere doğru yürüdü. Yanlarına vardığında orada ne bir harb, ne de bir kavga görebildi. Üseyd b. Hudayr'ın kendisini oraya getirip konuşmalarını dinlettirmek için bir oyun yaptığını anladı.
Sa'd b. Muaz, onların başucunda durarak bir müddet hepsini süzdü ve Es'ad b. Zürâre'ye hitaben "Yâ Ebâ Ümame! Eğer aramızdaki akrabalık olmasaydı böyle hareket edemezdin. Kavmimizin istemediği birşey mi yapmak istiyorsun?" dedi. Mus'ab b. Umeyr (ra) hemen ileri atılarak "Oturup dinlemez misin? Eğer hoşunuza gider ve isterseniz kabul edersiniz. Aksi halde reddedersiniz" dedi. Hz. Sa'd "doğru söyledin" diyerek kargısını yere sapladı ve yanlarına oturdu. Mus'ab b. Umeyr (ra) müessir bir edâ ile Kur'ân'dan bazı âyetler okumaya başladı. Hz. Sa'd ise gözlerini yere dikmiş, âdeta kılını bile kıpırdatmadan O'nu dinliyordu. Ruhu huşu ve teslimiyetle dolmuştu. Gözlerinden sevinç yaşları boşanıyordu. Bu hali, O'nun îmanını ve müslüman oluşunu müjdeliyordu. Başını kaldırdı ve "bu dine girmem için ne yapmam gerekir?" diye sordu. Mus'ab b. Umeyr ve Esad b. Zürâre (r.anhüma) "Üseyd'in yaptığı gibi gusul yapar, temizlenir ve elbiselerini de temizler sonra da (Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Rasûlullâh) diyerek şehadet getirirsin" dediler.
Bu arada Üseyd b. Hudayr da Sa'd'ın durumunu görmek, Kur'ân'ı bir defa daha dinleyebilmek, İslâm'ın ve onu öğretmenin faziletlerinden istifade edebilmek için oraya gelmiş ve manzaraya şahit olmuştu.
Sa'd (ra) kalktı, gusul yaptı, temiz elbise giydi, şehâdet getirdi. İki rek'at namaz kıldı. Sonra kargısını sapladığı yerden alarak Üseyd b. Hudayr ile birlikte kavminin bulunduğu yere doğru yöneldi. Kavmi uzaktan O'nun kendilerine doğru geldiğini görünce "Allah'a yemin ederiz ki, Sa'd bizden ayrılırken gittiği yüzle geri gelmiyor" dediler.
Onlar böyle kargaşa ve gürültü içindeyken Hz. Sa'd yanlarına vardı ve "Ey Abdüleşhel oğulları! Beni nasıl tanırsınız?" diye sordu. Onlar da cevaben "sen bizim reisimiz, en şereflimiz, akrabalık itibarıyla en yakınımız, fikir yönüyle en ileri görüşlümüz ve en faziletlimizsin" dediler. Bunun üzerine Hz. Sa'd (ra) "Allah'a yemin ederim ki hepiniz Allah'a ve Resûlüne îman etmedikçe erkekleriniz ve kadınlarınızla konuşmak bana haram olsun" dedi. Daha sonra onları İslâm'a teşvik etmeğe, imanın faziletlerini ve insan kalbine kazandırdığı rahat, rahmet, nur ve itminanı anlatmaya, büyüklere ve putlara tapmayı tenkide ve kötülemeye başladı. O gün daha güneş batmadan Abdüleşhel oğullarının hepsi -kadınıyla erkeğiyle- İslâm'a girdiler.
Hz. Mus'ab (ra), Es'ad (ra)'ın evine geri döndü. Fakat sürekli olarak İslâm'a davetine devam etti. Öyle ki içinde -erkek veya kadın- müslümanın bulunmadığı hiçbir ensar evi kalmamıştı. Ancak Ümeyye b. Zeyd oğullan Vâil ile Vâkıf oğullan bundan müstesna idiler: Çünkü bu aileler Ebu Kays b. Eslet'e itaat etmişlerdi. Ebu Kays ile bu aileler, Efendimiz (sav) Medine'ye hicret edinceye, hatta Bedir, Uhud ve Hendek savaşları olup bitinceye kadar müslüman olmamışlardı.
Medine'de Hz. Sa'd (ra)'ın müslüman oluşu tarihi bir hâdisedir. O'nun müslüman olmasıyla kalabalık bir halk topluluğu İslâm'a girdi. Artık İslâm sözü gece gündüz herkesin dilinde dolaşmaya başlamıştı.
Sonra Medine'de İslâm'ın yayıldığı haberleri duyulunca Mekke'den Medine'ye hicret başladı. Medine, inanç ve ibadet hürriyetinden menedilenlerin, zulme ve işkenceye maruz bırakılanların sığınacakları güçlü bir kale oldu. Resûlullâh Efendimiz (sav) de onlara hicret için izin verdi. Daha sonra kendisi de onlara katılmak için hicret etti. Medine'ye vardığında yaptığı ilk bina Mescid-i Nebevi ve kendi evi oldu. Muhacirlerle ensarı birbirlerine kardeş yaptı. Ensardan olan Hz. Sa'd b. Muâz (ra) da İslâm'ın büyük kumandanlarından ve aşere-i mübeşşereden biri olan Ebu Ubeyde ile kardeş oldu.

İLK ÎMAN-KÜFÜR HARBİNDE DURUM
Allah Resûlü, hicretin ikinci yılında, Ebu Süfyan kumandasında 30-40 kişi tarafından korunan Kureyş'e ait bir kervanın Şam'dan dönmekte olduğunu haber almıştı. Kendilerini yerlerinden, yurtlarından çıkaran Kureyş'ti. Bu Kureyş'i savaşa zorlayabilmek için kervan bahane olacakdı. Vurmak için 300 küsur ashabıyla yola çıktı. Fakat Ebu Süfyan durumu öğrenip hem Kureyş'e, kervanı korumak için çabuk yetişmeleri hususunda haber salmış, hem de yolunu değiştirerek kervanı kurtarmıştı. Ama Kureyş, 1000 kişi civarında bir kuvvetle kervanı korumak için yola çıkmıştı. Müslümanlar durumu öğrendiler. Şimdi artık 40 kişilik kafile ile değil, Kureyş'in en cengaverlerinden seçilmiş ordusuyla savaşacaklardı. Karşılarındaki kuvvet, kendilerinin üç misli idi. Geri dönmek ise korkaklık olurdu. Efendimiz (sav) de harbetmek taraftarıydı.
Peygamberimiz (sav)'le beraber olan ashâbının çoğu ensardandı. Ensarın, Peygamber Efendimiz (sav)'e canları pahasına da olsa yardımcı olmak için verdikleri söz, Medine dışında harbetmelerini gerektirmiyordu. Efendimiz (sav) onların durumlarından emin olmak istedi. Harbin kuvvetle muhtemel olduğunu anlatarak onlarla istişare etti. Harbin çıkması halinde nasıl hareket edeceklerini sordu ve "görüşlerinizi söyleyiniz" dedi. Bunun üzerine muhacirlerden bazıları atılarak Efendimiz (sav)'in münasib göreceği şeyi yapmaya hazır olduklarını söylediler. Efendimiz (sav) sözünü tekrar etti. Sa'd b. Muâz (ra), o müthiş zekâsıyla Resûlullâh'ın maksadını anladı ve "vallahi ya Resûlallâh herhalde bizi kastediyorsunuz' dedi. Efendimiz (sav) "evet" buyurdu. Bunun üzerine Sa'd (ra) : "Şüphesiz biz Sana îman ettik, Seni tasdik ettik. Getirdiğin şeylerin hepsinin hak olduğuna şehadet ettik. Ve Senden işittiğimiz her şeye itaat edeceğimize dair ahd ü peymanda bulunduk. Bizi dilediğin yere sür ya Resûlullâh, Seninle beraber geleceğiz. Seni Hak Resul olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki, eğer denize dalıp bizim de dalmamızı istesen seninle beraber dalarız ve bizden hiç kimse de geri kalmaz, yarın düşmanla karşılaştığımızda sabredecek, sözümüze sadakat göstereceğiz. Umulur ki, Allah (cc) gözünün aydınlanacağı şeyi Sana gösterecektir. Bizi Allah'ın bereketi üzerine yürüt ya Resulellâh" dedi.
Peygamber Efendimiz (sav), Sa'd (ra)'ın bu sözlerine sevindi ve "yürüyünüz ve sevininiz. Şüphesiz Allah (cc) bana iki taifeden birini va'd etti. -ya Mekke müşriklerine karşı zafer, ya da Kureyş'in ticaret kervanını ele geçirmek- Vallahi şimdi ben, o kavmin yıkılıp gebereceği yerleri görüyorum" buyurdu. Bu hâdise ile alâkâlı olarak şu âyet-i kerime indi: "Allah size, iki taifeden birinin sizin olduğunu va'dediyordu; siz ise kuvvetsiz olanın sizin olmasını (ona galip gelmek) istiyordunuz. Oysa Allah, sözleriyle hakkı gerçekleştirmek ve (kuvvetli olan taifeyi yok ederek) kâfirlerin kökünü kazımak istiyordu" (Enfâl/7).
İki ordu karşı karşıya gelip harb zamanı yaklaşınca Sa'd b. Muâz (ra), müslümanların saflarının ortasında duran Nebi (sa)'nin yanına geldi ve "Yâ Resulellâh! Senin için, içinde duracağın bir çardak yapmamızı ve binebileceğin bir deve hazırlamamızı istemez miydin? Eğer Allah (cc) bizi aziz kılar ve düşmanlarımıza galip getirirse -ki bu bizim de arzu ettiğimiz şeydir- ne âlâ. Yok şayet mağlub olursak devene biner ve Medine'de kalan müslümanlara iltihak edersiniz. Onlardan hiç kimse sizden ayrılmaz. Ey Allah'ın Nebisi! Onlar sizi bizden daha az sevmiyorlar. Cihad ve cihada niyet hususunda da en az bizim kadar size itaatkâr ve iştiyaklıdırlar. Eğer harbe çıkılacağını bilselerdi sizden ayrılmazlardı. Ancak onlar, sadece ticaret kervanı için çıkıldığını zannediyorlardı. Allah sizi onlarla korur. Size yardımcı olurlar. Ve sizinle beraber cihad ederler" dedi. Aleyhissalatü vesselâm Efendimiz "Allah bundan daha hayırlısıyla hükmetmiyor mu?" buyurdu. Bununla birlikte mühim bir korunma tedbiri olarak, harb alanını görüp kontrol edebileceği yüksek bir tepe üzerine bir çardak yapıldı. Ve Peygamberimiz (sav)'i korumak için Sa'd b. Muâz ve muhacirlerle ensardan seçilmiş bir topluluk kapısı önünde durdular.

KAHRAMANLIK SENELERİ VE ALLAH YOLUNDA ŞEHADETİ
Ahzâb harbinde (Hendek harbi) müşriklerin kalbleri birbirine isindi. Bölük bölük müslümanlarm üzerine geldiler. Bütün müşrik hizipler birleştiler ve onüç bin kişi ile Medine'yi kuşattılar. Bu arada yahudilerin Gatafan kabilesi de, Allah Resulü (sav) ve müslümanlarla savaşmak üzere Kureyş ve diğer müşrik kabilelerle anlaşma yaparak Medine'ye gelmişlerdi. Allah Resûlü (sav) Kureyş'lilerle Gatafan kabilesinin aralarındaki anlaşmayı bozup onları zayıflatacak bir siyaset yapmak istedi. Gatafan kabilesine bir elçi gönderdi. Elçi onlara "şayet bu harbden vazgeçip geri dönerseniz bu sene Medine meyvelerinin üçde birini size veririz" dedi. Gatafan kabilesi anlaşmayı kabul etti ve bunu yazarak Peygamber Efendimiz (sav)'e gönderdiler. Efendimiz (sav) bu mevzudaki görüşünü öğrenmek içinde Sa'd b. Muâz (ra)'a haber saldı. Sa'd (ra) geldi ve bu husustaki değişmeyen tavrını ortaya koydu. O'nun fikri şu merkezdeydi: Düşmanla anlaşmayı terketmek ve Allah (cc) mü'minlerle müşriklerin aralarını ayırıncaya kadar harb meydanından ayrılmamak. Ve yine düşmanın sayı ve silah bakımından fevkalâde üstünlüğüne ve müslümanların azlığına bakmamak. Sa'd b. Muâz (ra), Efendimiz (sav)'e "Ya Resulellah! Yapmak istediğiniz bu iş, Allah'ın emrettiği dolayısıyla bizim de mutlaka uymamız gereken bir şey midir? Yoksa, sırf bizi düşündüğünüz için mi yapıyorsunuz!" diye sordu. Resulullâh (sav) Efendimiz "Bilakis bu işi sizin için yapıyorum. Vallahi ben bu işi yapmazdım ama görüyorum ki araplar sizin üzerinize bir yaydan ok atıyorlar. (Yani ittifak etmişler) Ve sizi her taraftan kıskaca almışlar. Bu anlaşmayla belli bir ölçüde onların gücünü kırmak istedim." buyurdular. Bunun üzerine Hz.Sa'd (ra) şöyle dedi: "Ya Resûlellah! Bizler ve bizimle beraber harbetmek üzere buraya gelmiş olan şu topluluk Allah'ı tanımaz, O'na kulluk etmez, şirk koşar ve putlara tapardı. Bu haldeyken bile onlar, Medine'nin meyvelerinden hediye ve alışverişin dışında alıp da yiyemezlerdi. Halbuki şimdi Allah bize hidayet etti. İslâmiyet'i lutfetti. Hem sizinle hem de İslâm'la bizi aziz kıldı. Eski halimizle bile vermediğimiz mallarımızı şimdi mi onlara vereceğiz? Vallahi, bizim buna ihtiyacımız yok. Allah, bizimle onlar arasındaki hükmünü verinceye kadar harb edecek, onlara kılıçlarımızın tadını tattıracak, meyvelerimizden tattırmayacağız." Resulullâh (sav) Efendimiz "Dediğin gibi olsun yâ Sa'd. Artık Allah'a tevekkül et" buyurdu. Hz. Sa'd, anlaşmanın yazılı olduğu sayfayı yırttı ve "dilerlerse bizimle çarpışsınlar" dedi.
Sa'd (ra), Hendek harbinde kahramanca savaştı. Müşrikler hendeği geçmeye çalışırlarken kendisine bir ok isabet etti. Tertemiz kanı, âdeta şehadetini ve kahramanlık destanını yazmak için toprağa akarken O. Rabbine şöyle duâ ediyordu: "Ey Allah'ım! Eğer Kureyş müşrikleriyle herhangi bir çarpışma daha olacaksa o savaşta bulunmak için beni yaşat. Zira, Resûlü'ne işkence ve kötülük eden, O'nu yalanlayan ve yurdundan çıkaran o Kureyş kavmiyle çarpışmayı istediğim kadar, çarpışmak istediğim ikinci bir kavim yoktur. Ey Allah'ım! Eğer bu harb aramızda son harpse aldığım yarayı benim için şehidliğe sebep kıl. Beni manevî huzuruna al. Fakat Kurayza yahudilerinin akıbetlerini, cezalandırıldıklarını görüp gözüm aydınlanıncaya kadar da beni öldürme." Bir müddet sonra harp sona erdi. Hizipler hüsran içinde yüklerini de bırakarak dağıldılar. Zafer müslümanlarındı.

BENU KURAYZA GAZVESİ
Resul-ü Ekrem (sav), Kureyş'in harbi bırakarak geri dönmesinden sonra, Sel dağından ayrıldı ve öğle vakti Medine'ye geldi. Hz. Aişe'nin (ra) evine girdi, bir müddet sonra dışarı çıkarak şu talimatı müslümanlara ulaştırması için Hz. Bilal'e (ra) emir verdi: "Bize itaat edenler ikindi namazını Beni Kurayza yurdundan başka yerde kılmasın!" Bu emir üzerine müslümanlar gruplar halinde Kurayzaoğulları mahallesine akmaya başladılar. Müslümanlar, anlaşmayı bozarak müşriklere yardım ettikleri için Beni Kurayza'ya karşı çok kızgın idiler. Öyle ki, Kurayza'lıların da düşmanla işbirliği etmeleri neticesinde müslümanlann düştüğü zor durum âyet-i kerimede şöyle anlatılmıştır: "... Gözler (şaşkınlıktan ötürü) yerinden kaymış, yürekler (korkudan) ağızlara gelmişti." (Ahzab/10).
İslâm askerini gören Kurayzaoğulları korkularından ne yapacaklarını şaşırdılar. Güç ve kuvvetleri kırıldı, artık sonlarının geldiğini anladılar. Müslümanlara karşı yapmış oldukları kötülükten büyük pişmanlık duyarak Resulûllâh (sa)'dan af dilediler. Peygamber-i Zişân Efendimiz, onların bu dileklerini kabul etmeyerek 25 gün uzayan muhasarayı sıkı bir şekilde devam ettirdi. Nihayet Kurayzaoğulları, kendilerinin salıverilmeleri için müttefikleri olan Evs kabilesinin aracılık yapmasını istediler. Bu sırada Evs kabilesi fertleri ileriye atılarak: "Ey Allah'ın Resulü! Onlar bizim müttefiklerim izdi, dediler, Resulullâh (sav) onlara hitaben: "Ey Evs topluluğu! Sizden birinin onlar için karar vermesine razı olmaz mısınız?" diye sorunca: "Evet" karşılığını verdiler. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz: "Bu işi Sa'd b. Muâz a havale edelim" buyurdular...
İbn-i Hişam'dan nakledilen diğer bir rivayete göre ise Ali B. Ebi Talib (ra), Kurayzaoğulları muhasara altında tutulurken "Ey iman ordusu" diye bağırdı ve Zübeyr b. Avvam ile birlikte ileri atıldı ve "Vallahi, bugün Hamza'nın tattığını tadacağım. O'nun gibi şehid olacağım veya onların kalesini fethedeceğim" dedi. Bunun üzerine telaşa kapılan Kurayzaoğulları "Ey Muhammed! Sa'd b. Muâz'ın hakemliğine başvur..." dediler.
Sa'd (ra) getirilince O'nu karşıladılar ve: "Ey Amr'ın babası! Resulullah, dost ve müttefiklerin hakkında hüküm vermek için seni görevlendirdi" dediler. Sa'd (ra), her iki taraftan, vereceği karara uyaracaklarına dair ahd ve misak istedi. Resulullah ve Kurayzaoğulları bunu kabul ettiklerini "Evet" diyerek bildirdiler. Bunun üzerine Sa'd (ra) kararını şöyle açıkladı: "Erkeklerin öldürülmesi, malların taksimi, küçükler ve kadınların da esir olarak alınmasına hükmettim." Resulullâh (sav) Sa'd'a (ra): "Şüphesiz onlar hakkında, Allah'ın hükmü üzerine karar verdin" buyurdular. Müteakiben çukurlar kazıldı, erkeklerin boyunları vuruldu; boynu vurulanların sayısı 700 civarındaydı. Kadınlardan sadece Hakem el-Kurazi'nin Bunâne isimli karısı, Hallâd b. Süveyd (ra)'in üzerine taş atarak öldürdüğü için Hallâd karşılığında kısasen öldürüldü; bunun dışında hiçbir kadın öldürülmedi.
Hz. Sa'd (ra)'ın Hendek harbinde aldığı yarası, kısa bir müddet sonra iyice azdı. Allah, ihlas ile yaptığı duasını kabul buyurdu ve Sa'd, şehid oldu. Şehitler kafilesine iltihak etti. Zaten O'nun en büyük arzusu, bütün varlığıyla sahip çıktığı akidesi uğranda, Allah yolunda şehid olarak ölmekti.
Hz. Sa'd (ra)'ın şehadetiyle dünya ihtizaza geldi. Yer ve gök hüzne boğuldu. Resûl-ü Ekrem (sav), O'nun ölümü hakkında şöyle buyurdu: "Sa'd (ra)'ın ölümüyle Rahman'ın arşı titredi." Ensardan birisi de O'nun ardından şöyle mersiye söyledi: "Hiçbir faninin ölümünden dolayı Allah'ın arşı sarsılmaz. Ama biz Sa'd'ın ölümüyle Arşın sarsıldığını işittik."
Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a)'ın rivayet ettiği bir hadîs-i şerifte Efendimiz (sav): "Sa'd b. Muâz (ra)'ın cenazesine iştirak etmek için daha önce hiç yeryüzüne inmemiş yetmiş bin melek indi" buyurdular. Ebu Bekr'in oğlu Abdullah rivayet ediyor: "Sa'd b. Muâz, Hendek günü aldığı yaradan dolayı şehid oldu. Bize ulaştığına göre O'nun cenazesinde Hz. Cebrail aleyhisselâm başında ipekten bir sarık olduğu halde indi ve "Ey Allah'ın Peygamberi! Kendisi için sema kapılarının açıldığı, arşın titrediği bu zât kimdir?" dedi. Efendimiz (sav) koşarak evinden çıktı. Koşarken açılan cübbesinin eteklerini topluyordu. Vardığında Hz. Sa'd (ra)'ın ruhunu kabzedilmiş buldu.
Hz.Enes (ra), Sa'd (ra)'ın cenazesinin taşınmasını söyle anlattı: "Biz Sa'd b. Muâz'ın cenazesini taşırken münafıklar "cenazesi ne kadar da hafifmiş, halbuki O, iri yan ve uzun boylu birisiydi" dediler. Bunun üzerine Aleyhissalatü vesselâm Efendimiz "O'nu melekler taşıdı" buyurdular.
Müslümanlar büyük bir alay halinde Hz. Sa'd'ın cenazesini teşyi ettiler. Resulullah (sav) başı önünde alayın en önünde yürüyor. Ve Sa'd'ın, sahabeleri içinde yeri doldurulamayacak bir boşluk bıraktığını düşünüyordu. Hz. Sa'd b. Muâz (ra)'ın bütün bu faziletine rağmen; kabri toprakla doldurulduğunda; Resul-u Ekrem Efendimiz (sav) başında şehâdet ediyor ve şöyle diyordu: "Eğer kabrin sıkıştırmasından bir kişi kurtulsaydı Sa'd b. Muâz kurtulurdu."
Hicret-i Nebeviye'nin dördüncü senesinde otuzyedi yaşında vefat etmişti.
Ey "insanlar için yaratılan en hayırlı ümmet" zincirinin altın halkası Sa'd b. Muâz! Allah ebediyyen senden razı olsun. Seni ve emsâlini kıyamete kadar önümüzde rehber eylesin. Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerine olsun.


FAYDALANILAN KAYNAKLAR:
1) Ebu'l-Fida İsmail b. Kesir, Tesir-u İbn Kesir.
2) Süleyman Ateş, Kur'ân'ı Kerim ve Yüce Meâli.
3) Şihâbuddin Ebil-Fadl Ahmed b. Ali b. Hacer'il-Askalâni, el-İsabetü fi Temyiz'is-Sahabe.
4) İbn-ü Abdi'l-Berr en-Nemri el-Kurtubi, el-İstiab fi mârifet'il-Ashâb.
5) İbn Hişam. Es Siretü'n-Nebeviyye.
6) Hasan İbrahim Hasan. İslâm Tarihi.
7) et-Terbiyetü'l-İslâmî Dergisi, II. sayısı.
8) İbnü'l-Esir, el-Kâmil fi't-Târih.
9) M. Yusuf Kandehlevi, Hayâtü's-Sahâbe.