๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Makale Dünyası => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 16 Mayıs 2010, 01:25:37



Konu Başlığı: Namazsız gömülenin ardından
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 16 Mayıs 2010, 01:25:37
Namazsız Gömülenin Ardından

Bir başka coğrafyada yatan A. için

Bir arkadaşım vardı. Nazlı, hanım hanımcık, iyi huyluydu. Ancak birçok yönden silik, özelliksiz biriydi.

Sonra birden ameliyatla yüzünün bazı bölümlerini değiştirdi. Birkaç kez eş değiştirdi, birkaç kez meslek, vatan, milliyet ve din değiştirdi. Bir zihniyetin, bir hayat tarzının bayraktarı olarak reklam edildi. Şöhret buldu. Gazete haberlerine geçti. Hakkında yazılar yazıldı, kitap yazıldı.

Nihayet erken yaşta ecel gelip çattı. Kaza mı cinayet mi belli olmayan bir sadmeye maruz kaldı.

O, bir başka ülkede, bir başka coğrafyada, bir yoğun bakım ünitesinde son çilesini doldururken, bir gece bu fakirin rüyasına girdi.

Biçare, beyaz tüylü bir köpek şekline girmişti. Her yanına serumlar takılmış, yoğun bakımda, gözetim altında bir köpecik. Gözlerinden sicim gibi gözyaşı akıyor, "Bana dua et, bana dua et... Beni namazsız gömecekler" diyordu..

Kalktım, abdest aldım, iki rekat namaz kılıp dua ettim.

İki gün sonra gazetede ölüm haberi yayınlandı. Şiirler, söylevler, org müziği, aryalar, alkışlar eşliğinde uğurlandığı öğrenildi.

Onu, tedirgin edici azabını zihnimden kovmaya çabaladım.

Sonra bir gece, o beyaz tüylü, hüzünlü köpecik bir kez daha rüyama girdi. Süslü, aynalı bir makyaj masasının üstünde, aynanın önünde oturmuş, gözlerini derin derin, gözlerime dikmişti. "Seninle aynı okulda, aynı çevrede yetiştik. Senin yerinde ben olabilirdim. Bir şey yap, bir şey yap benim için.." diyordu....

Uyandım. Ne yapabilirim diye düşündüm. Başucumdaki taburede, bir gün önce, yazılarımın karşılığı olarak gönderilmiş bir telif ücreti, zarf içinde duruyordu. Zarfın içindekilerle, ölmüş arkadaşımın ruhu için bir bağışta bulunmaya karar verdim.

Ertesi gün, elimde zarf, hayır işleri için kurulmuş bir vakıfta görevli bulunan bir dostun kapısını çaldım. O bağışı, falancanın ruhu için, gerçek bir ihtiyaç sahibine iletmesini rica ettim.

Hayır kurumunda çalışan dost, gerçek zaruret içinde bulunan birini tanıdığını söyledi. Öyle bir kişi ki, acından ölse, kimseden yardım talebinde bulunmaz... Seyyid bir zatın dul eşidir. Kendi hasta, kızını evlendirecek. Geçimi, zar zor ürettiği tığ işi oyalardan..

Zarfı o dosta bıraktım, vedalaşıp yürüdüm. Garip boşluk duygusu içimi kaplamıştı.

Birkaç mahalle ötede olan evime doğru yürümeye başladım. Ama caddeden saparak girdiğim yan sokakta, beyaz tüylü köpecik yoluma çıkıverdi. Neşeyle havlıyor, etrafımda dönüyordu. Derken gitti, beton, tek katlı, orta halli bir evceğizin önünde durdu. Havlamaya başladı.

Bir süre sonra evin kapısı açıldı. Başı örtülü, nurani yüzlü, orta yaşlı bir teyze, elinde iki kapla eşikte durdu, elindekileri ağır ağır yere, eşiğin önüne koydu.. Kapların birinde ekmek paparası, birinde su olduğunu gördüm.

Köpecik paparayı afiyetle yedi, suyu içti. Nurani yüzlü hanımefendi köpeciği okşadı.

"Ya Rahman, ya Rahim.... Şerleri hayra çevirip bizleri sıfatlarınla yüzleştiren, esmalarına tevcih eden Sensin. Zatın ise bir sır"...

Sokak da, köpecik de, kendim de, yok olup silinmiştim. Herşey sırdı. Sır olan yolda, hayal meyal, yürüdüğümü hissediyordum. Namazsız gömülen de, kendim de, sonsuza kadar aynı izin, aynı sırrın ardında sürüklenecektik. Bu sürükleniş, dur durak bilmeyecekti. Bildiğim tek şey hayret, sırra duyulan hayretti, hayret de sonsuza kadar bitmeyecekti...