> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Edebiyat Eserleri > Makale Dünyası > Modern Donem Kuran Telakinleri..
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Modern Donem Kuran Telakinleri..  (Okunma Sayısı 804 defa)
05 Kasım 2009, 23:40:49
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« : 05 Kasım 2009, 23:40:49 »



MODERN DÖNEM KUR'AN TELAKKİLERİ

 



İki kesit

1

Hz. Osman (r.a)’ın şehadetiyle baş gösteren toplumsal kargaşa ve ayrışma süreci Hz. Ali (r.a) döneminde ve sonrasında itikadî fırkalaşma hareketine dönüştü. Hz. Ali, Abdullah b. Abbâs, Ebû Mûsâ el-Eş’arî gibi sahabîlerin (Allah hepsinden razı olsun) Havariç, Kaderiye, Şia gibi bid’at fırkaları ile fikrî ve fiilî mücadeleleri[1], Tabiun’dan el-Hasanu’l-Basrî[2], Ömer b. Abdilazîz, İmam Ebû Hanîfe, daha sonraları el-Hâris b. Esed el-Muhâsibî, Abdullah b. Küllâb gibi isimlerin mezkûr fırkalara ilaveten Mu’tezile, Mürcie, Cebriye’ye karşı Ehl-i Sünnet itikadını ilmî ve fikrî zeminde müdafaaları Kelam tarihi ile iştigal edenlerin malumudur.

 

Bu dönemlerden itibaren gelecek yüzyıllar içinde de gövdeyi kemiren, sadece Şia’sından Havaric’ine, Mu’tezile’sinden Mürcie’sine, Felasife’sinden Cebriye’sine bid’at fırkalar değildi; Yahudiler, Hristiyanlar, Sabiiler, Karamita, Dehriyyûn, Zenadıka… gibi gayri İslamî fırka ve gruplar da son derece hareketli ilmî ortam içinde kendilerine yer buluyor, ilmî/itikadî gündemin baş aktörleri arasında arz-ı endam ediyordu.

Burada bir noktanın altını önemle çizelim: Bilhassa bid’at fırkalarının her biri farklı bir “İslam anlayışı”nı temsil etmiştir. Her birinin ayrı bir Kur’an, Sünnet, Allah, Peygamber, insan tasavvuru/yorumu vardır. Ne var ki, Şia’yı parantez içine alarak konuşursak, bu tasavvur ve yorumlar ana gövde üzerinde hiçbir zaman kalıcı bir etki yapmamıştır. 218-232/833-846 arasında 15 yıl süreyle Abbasi Devleti’nin resmî mezhebi olan Mu’tezile’nin toplumsal tabana yayılması amacıyla ulemaya uygulanan sistematik işkence ve sindirme politikası bile arzu edilen neticeyi vermemiştir.[3]

Tarih içinde ya tamamen ortadan kalkmış ya da Şia gibi başka fırkaların bünyesine intikal etmek suretiyle kısmen dönüşüme uğrayarak varlığını devam ettirmiş bulunan bu fırkalar İslam Ümmeti’nin tarih içinde ortaya koyduğu ve şekillendirdiği kültür ve medeniyet varlığına kayda değer herhangi bir etki yapabilmiş değildir.

2

7/13. yüzyıl İslam dünyası için oldukça karanlık bir zaman dilimidir. Bir yandan Uzakdoğu’dan bir çığ gibi kopup gelen –sadece İslam dünyasını değil, Çin’i ve Avrupa’yı da derinden sarsan– Moğollar’ın taş üstünde taş bırakmayan barbarca akınları[4], diğer yandan yaklaşık bir yüzyıl öncesinden beri sürmekte olan Haçlı seferlerinin sebebiyet verdiği kargaşa ve istikrarsızlık… Aşağı yukarı 1 asır süren bu dönem, özellikle Moğol istilası dolayısıyla “Dünya yaratılalı beri insanlığın bir benzerini daha görmediği bir ibtila dönemi” olarak tasvir edilmiştir.[5]

Moğollar’ın İslam coğrafyasında, bilhassa payitaht Bağdat’ta sergilediği, hakkında mersiyeler yazılan, ağıtlar yakılan, tarihçilerin dile getirmekte, yazıya dökmekte zorlandığı bir vahşet olmuştur.[6] Buhara’nın, Semerkant’ın, Erzurum’un, Azerbaycan’ın, Horasan ve tümüyle Maveraünnehir’in Moğol istilalarında yaşadığı akıbet de Bağdat’ınkinden farklı değildi…

İslam dünyasının bir “halife”si vardı, evet, ancak onun varlığı sadece görüntüden ibaret idi. Selçuklular’dan Harzemşahlar’a, Memlüklüler’den Eyyubiler’e kadar birçok sultanlığın mevcudiyeti, dönemin parçalı yapısını yeterince izah ediyordu.

İslam coğrafyası tarih boyunca bu boyutta ilk defa maruz kaldığı çok yönlü haricî tasallut konusunda –bütün dezavantajlara rağmen– “direnmek” ve “def etmek”ten başka bir seçenek düşünmemiş, hatta Moğol istilasının alimleri ve kitapları yok etmek suretiyle bünyede yol açtığı sarsıntı ve zafiyete rağmen beşinciden sonuncuya kadar üst üste 4 haçlı seferini püskürtmesini bilmişti. Bu asrın sonunda ne Moğol istilasının, ne Haçlı seferlerinin, hatta ne de bu puslu havayı seven Hristiyan dünyanın/Papalığın bölgeye –bilhassa Türkistan bölgesine– gönderdiği misyonerlerin[7] etkisi kalacaktı. Haçlılar’ın, modern zamanlara kadar bir daha dönmemek üzere terk ettiği bu coğrafyada Moğol istilası da aradan yarım asra yakın bir zaman geçtikten sonra bünye tarafından absorbe edilecekti.

Tarihin garip bir tecellisi olarak Cengiz Han’ın torunlarından Moğol İlhanlı hükümdarı Hülagü’nün Bağdat’ı yakıp yıktığı sırada (1258), yine Cengiz Han’ın torunlarından bir isim, Moğol Altın Ordu devletinin tahtında oturan Berke Han (1255-1266) İslam’ı seçecek, hatta bilahare yeğeni Hülagü ile aralarında savaş dahi çıkacaktı.[8] Bağdat’ı yakıp yıkan Hülagü’den yaklaşık yarım asır sonra da Moğol İlhanlı Devleti’nin başına geçen Gazan Han (1295-1304) İslam’ı seçerek “Muhammed” adını alacaktır.[9] Bilahare Moğol Çağatay ulusunun İslam’ı seçerek Alaeddin adını alan hükümdarı Tarmaşirin (1326-1344)’in[10] hakimiyet döneminden itibaren Moğollar, bu coğrafyada, hatta Hint altkıtasına uzanacak şekilde varlıklarını muhtelif devletler halinde fakat Müslüman olarak uzun yüzyıllar sürdüreceklerdir…

Yaşanan onca sarsıntıya, vahşet ve yıkıma rağmen bu dönem, İslam Ümmeti’nin müstakim yürüyüşünde ve güzergâhında herhangi bir sapmaya, kırılmaya, kıvrılmaya yol açmamıştır.

Yukarıda kısaca resmetmeye çalıştığım iki kesite, Osmanlı’nın gerileme döneminin başlarından itibaren ilim-irfan sahiplerinin Padişaha sunduğu muhtelif “ıslahat risaleleri”ni de eklemek uygun olacaktır. Gerilemenin sebeplerini teşhis etmek ve çareler önermek maksadıyla kaleme alınan bu risalelerin hemen hepsinin ortak yanı, “işi mecraına döndürme” temasını işlemeleridir. İdarî ve toplumsal hayatta meydana gelen aksaklıklar tesbit ve hal çareleri teklif edilirken yönetim zaaflarına, ahlakî inhitata ve dinî hassasiyetin kaybolmasına dikkat çekilmesi bunun en somut ifadesidir…


Modern dönemin geçmişten farkı

Moğol ve Haçlı saldırılarının “fiilî/dışarıdan”, bid’î ve gayri İslamî mezhep ve inanç sistemlerinin de “fikrî/içeriden” yaptığı tahribat İslam Ümmeti’ni bir “kimlik sorgulaması”na sürüklememişken, modern zamanlarda yaşadığımız, yaşamakta olduğumuz yabancılaşmayı ve krizi nasıl izah etmeliyiz?

Şu sorunun cevabını aramakla başlayabiliriz: İslam dünyasının “din telakkisi” bağlamında modernite ile ya da Oryantalist faaliyetlerle tanışmasının, sömürgeci Batı’nın Doğu’yu işgal ve istilası ile aynı zaman dilimine denk düşmesi tesadüf müdür?

Bu soruya verilecek cevap, problemin doğru teşhisi bakımından son derece önemlidir. Öyleyse bu noktada bir parça detaya girmemiz gerekiyor:

Fırkalaşma hareketlerinin ve yabancı dinî oluşumların İslam toplumunun bünyesinde herhangi bir dönüşüme ve istikamet sapmasına yol açmamış olması şu başlıklar altında izah edilebilir:

1. Asr-ı saadetin üzerinden henüz çok fazla zaman geçmemiş, dolayısıyla dinî şuurun her seviyedeki toplumsal katmanda son derece canlı olması.

2. İslamî ilimlerin her dalının mutlak içtihad seviyesinde, “sistem kurucu” yetkinlikte ilim adamları kadrosu tarafından şekillendirildiği bir dönem olması.

3. Dinî, toplumsal ve askerî anlamda “güvenlik”le ilgili herhangi bir problemin söz konusu olmaması.

Moğol istilalarının ve Haçlı seferlerinin İslam toplumunun din telakkisi hakkında herhangi bir değişikliğe yol açmamış olmasına gelince;

1. Her ne kadar “taklid dönemi” diye ifade edilen geniş zaman diliminin bir kesitinden bahsediyorsak da, bütün olumsuzlukları “taklid” olgusunun omuzlarına yükleyen anlayışın isabetsizliği burada kendisini net olarak göstermektedir.

2. Dinî hayatta hâlâ yetkin ulemanın belirleyiciliği söz konusudur.

3. Siyasî anlamda olmasa bile bilinç düzeyinde “süreklilik” mevcuttur. Mesela Selef temel referans noktalarından biridir. Kur’an ve Sünnet’in anlaşılması noktasında ortaya çıkabilecek izafilikler, Selef’in tutumu nirengi noktası kabul edilerek mümkün en asgari noktaya indirilir.

4. Savaş stratejisi, cesaret… vd. unsurların da rolü bulunmakla birlikte savaş meydanındaki güç dengesi büyük ölçüde “asker sayısı” ile sağlanır ya da bozulur. Bu sağlandığı zaman her türlü dış tehdide karşı koymak mümkündür; ya da hiçbir dış tehdit “kalıcı” olmaz.

5. Özellikle Moğol istilaları bağlamında dikkatte tutulması gereken bir unsur da, Moğollar’ın bir süre sonra İslam’ı seçerek gönüllü bir şekilde “asimile” olmalarıdır.

Şu halde tarih boyunca İslam Ümmeti’nin istikametinde yaşanan tek ve en büyük kırılmanın modern dönemde yaşanmış olmasının, bu dönemin yukarıdaki iki kesitten farklı bir hususiyete sahip olmasıyla doğrudan ilişkili bulunduğunu tesbit etmek durumundayız. Bu hususiyet, yukarıda da işaret ettiğim gibi Müslümanlar’ın hem topraklarının, hem de bilinçlerinin aynı anda işgal edildiği vakıasından yola çıkılarak izah edilmelidir. İslam Modernizmi’nin ilk defa, Batılılar’ın fiilî işgaline maruz kalmış olan Hindistan (Seyyid Ahmed Han, Çerağ Ali, Şiblî Numanî, Muhammed İkbal…), Mısır (Muhammed Abduh, Reşid Rıza, Ahmed Mustafa el-Merâğî, Ahmed Emîn…) gibi coğrafyalarda filizlenmiş olması elbette tesadüf değildir.

Endonezya’dan Fas’a kadar bütün bir İslam coğrafyasının maruz kaldığı işgal ve istila, yeryüzünde eşi benzeri görülmemiş bir “sömürgeleştirme” olgusunu da beraberinde getirmiştir. Dünyanın kuzeyi güneyini ve batısı doğusunu, tarihte daha önce rastlanmamış bir tarz ve ölçekte sömürmüş, dilini, kültürel ve medenî varlığını, yeraltı ve yer üstü kaynaklarını… hasılı “her şeyini” elinden almıştır.

Buna Oryantalizm’in “mankurtlaştırma” faaliyetini de eklediğimizde, “Batı’ya her şeyiyle teslim olmuş bir Doğu” manzarası ile karşılaşmamızın izahı kendiliğinden tebellür etmiş olacaktır. Artık ortada fiilî bir durum vardır: Galipler ve mağluplar!


Mağlubiyet psikolojisi ve Din sorgulaması



Geçmişte ulemanın, muhtelif zaman, biçim ve seviyelerde yaşanan travmaları teşhis ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Modern Donem Kuran Telakinleri..
« Posted on: 19 Nisan 2024, 01:02:37 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Modern Donem Kuran Telakinleri.. rüya tabiri,Modern Donem Kuran Telakinleri.. mekke canlı, Modern Donem Kuran Telakinleri.. kabe canlı yayın, Modern Donem Kuran Telakinleri.. Üç boyutlu kuran oku Modern Donem Kuran Telakinleri.. kuran ı kerim, Modern Donem Kuran Telakinleri.. peygamber kıssaları,Modern Donem Kuran Telakinleri.. ilitam ders soruları, Modern Donem Kuran Telakinleri..önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes