> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Edebiyat Eserleri > Makale Dünyası > Kader İnancının Önemi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Kader İnancının Önemi  (Okunma Sayısı 830 defa)
15 Eylül 2010, 16:52:37
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 15 Eylül 2010, 16:52:37 »



Kader İnancının Önemi




Bazı kimseler kader inancının Müslümanları olumsuz yönde etkilediğini iddia ediyor. Acaba bu mülâhaza veya iddianın doğruluk payı ne kadardır?
Gündeme getirilen bu yaklaşımlar üzerinde yeniden düşünmemiz gerekmektedir. Öyle anlaşılıyor ki kader inancı, ‘kadercilik’le karıştırılmaktadır. Gerçek şu ki İslâm dini kaderi bir inanç esası olarak tespit etmiştir, ama kaderciliği (kaderde ne varsa o olur, deyip ameli terk etmeyi) yasaklamıştır. Bu cümleden olarak diyebiliriz ki, eğer Müslümanların dünyasında yaşadığımız zaman diliminde ters giden bir şey varsa bunu kader inancına değil de, tembelliklerine ve ihmalkârlıklarına kılıf arayan insanların kadercilik yapmalarına bağlamak daha uygun olacaktır.

Bugün perişan bir vaziyette bulunan İslâm dünyasının içinde bulunduğu durum, İslâm’ın bildirdiği kader akidesinin değil, inananların içinde bulundukları çağı iyi okuyamamalarının ve iradelerinin hakkını verememelerinin bir sonucudur.

Kaza ve kadere iman, eğer Müslümanların faaliyetlerine engel olmuş olsaydı, İslâmiyet’in yüksek devirlerindeki o fevkalâde terakkiler nasıl meydana gelebilirdi? Bu dinin hayata hayat kılındığı devirlerde, böyle bir akide, Müslümanların ilerlemesine ve medeniyet öncüleri olmalarına asla mani olmamıştır. Mustafa Sabri Efendi’nin de ifade ettiği gibi amelî/pratik yönden bir araştırma yapıldığında, kalblerinde dinî düşüncenin etkisi daha fazla olan önceki Müslümanların tembel olmadığı, diğer milletler tarafından da mağlûp edilemedikleri görülecektir. Onların kaza ve kadere inanmadıklarını ise hiçbir kimse iddia etmemiştir, edemez. (Mustafa Sabri, Mevkıfu’l-Beşer, s. 219.) Bu kısa girişten sonra şimdi doğru bir kader inancının insan hayatındaki yerini iki açıdan ele alıp değerlendirmeye çalışacağız.

A. Kâinatta Hâkim Olan İlâhî Program Açısından
1. Her şeyden önce, kadere iman, tesadüf düşüncesini ortadan kaldırır. Materyalizm gibi felsefî akımların düşünceleri, son derece mükemmel bir nizamın hâkim olduğu kâinatın bir tesadüfler zinciri neticesinde bugünkü hâline geldiği noktasında odaklaşmaktadır. Müslümanları, bu çeşit yanlış düşüncelerden yalnızca kader inancı kurtaracaktır.

Çünkü ‘kadere iman etmek’ demek, kâinatta tesadüflere yer olmadığına iman etmek demektir. Nitekim varlıkta hiçbir şeyin tesadüflere bağlı olmayıp, bir plân ve programa tabi olduğu Kur’ân’da açıkça ifade edilen bir gerçektir: “Allah’ın yanında her şey bir ölçüye göredir.” (Ra’d sûresi, 8); “Muhakkak ki, biz her şeyi bir kaderle yaratmışızdır.” (Kamer sûresi, 49.)

Kâinatta en küçüğünden en büyüğüne kadar, her şeyde bir düzen müşahede etmekteyiz. Tabiata Yüce Yaratıcı tarafından konulan kanunlar, ilâhî kaderin (ilâhî programın) birer parçasıdır; bu kanunların hepsi kader dairesinde cereyan etmekte ve bunların kaderlerinde Kur’ân’ın ifadesiyle bir değişiklik görülmemektedir: “Allah’ın yaratmasında bir değişiklik bulamazsın.” (Rum sûresi, 30)

2. Kadere iman, kozmolojik açıdan ‘her şeyin Allah tarafından bir tertip ve ölçüye bağlandığına iman’ mânâsına geldiğinden, insan zihninde, kâinatta tesadüflere yer olmadığı şuurunu ve bir nizam fikrini yerleştirip insanı devamlı ve programlı bir çalışmaya sevk eden bir esas olmuştur. (Bkz.: Tabbara, Ruhu’d-Dini’l-İslâmî, s. 153)

Vakıa bu iken, ‘kadere iman’ denince, bazı zihinlerde hemen koyu bir cebir düşüncesi belirmektedir. Hâlbuki, insanların ihtiyar ve irade sahibi hür bir varlık olduğunu çok önceden dile getiren ve mutlak cebir fikrini çürütenler kaderi bir iman esası olarak kabul eden Müslüman âlimler olmuşlardır.

3. Bu esasa göre, Cenab-ı Hak, kâinattaki her şeyi ezelde tespit ettiği ilâhî plân ve yüce nizama göre idare etmektedir. O hâlde âlemde vaki olan maddî, manevî her türlü hâdise, maksatsız ve gayesiz olarak rastgele meydana gelmemektedir. Varlık ve olaylar Allah’ın her şeyi kuşatan ezelî ilmi, mutlak irade ve sonsuz kudretiyle ilâhî nizam ve plâna uygun olarak yaratılmaktadır. Allah’ın kazası, kaderine daima uygun olarak tecelli etmektedir. Aksi hâlde, kâinatın nizam ve düzeni bozulur, varlığı devam edemezdi. Bu yönüyle kaderin ispatı, tevhidin ispatı olmaktadır. Nitekim bir hadis-i şerifte de “Kadere iman tevhidin nizamıdır.” (bkz.: el-Muttakî, Kenzu’l-Ummal, 1/106) denilerek, bu esasın, tevhid akidesiyle doğrudan alâkalı olduğuna dikkat çekilmiştir.

Hâsılı, kader inancı, kâinatta meydana gelen bütün hâdiselere, ‘sebeplerin doğurduğu neticeler’ nazarıyla bakmaya engel olur ve bize her şeyin arkasında bir hikmet ve kudret elinin daima tasarrufta bulunduğunu bildirir.

B. İnsanla Alâkalı Takdir Açısından
Bu hususu da maddeler hâlinde sıralayıp ele aldığımızda karşımıza şu esaslar çıkar:

1. İman edilmesi gereken esaslar arasına girmesinin önemli hikmetleri bulunan kader, insanı gaflete ve inkâra götürebilecek yolu baştan kapatan bir set gibidir. Şöyle ki insan, nefsi cihetiyle, kendisine bir takdirle bahşedil

miş olan üstün vasıf ve güzelliklerle övünüp iftihar etmek, kusur ve günahlarına ise bahaneler arayıp bulmak, yahut bunları başkalarına yüklemek ister. İnsanın kendisinde bulunan yüksek istidat ve güzellikleri, Cenab-ı Hakk’ın takdirine dayanan bir ihsanı olarak bilmemesi, gurura ve kibre yol açar. Bu gurur damarı, insanlardan birçoğunu hemcinslerine karşı büyüklenmeye sevk ederken, bazılarını ise, ‘her şeyi kendinden bilme ve kendine ait görme’ saplantısına kadar götürüp, nihayetinde kendi üstünde hiçbir irade ve kudreti tanımama düşüncesine mahkum etmesi söz konusudur.

Esasında insan fıtratında, meziyetlere ve iradesiyle irtibatlı olarak meydana gelen her bir güzel neticeye sahip çıkıp, onunla övünme, iftihar etme, hatta daha da ötesinde gururlanıp kendinden geçme duygusu vardır. İşte, yapılan güzel işler karşısında gurura düşmemek için ‘ilahî takdir’ karşısına çıkar ve ‘Aldanıp gururlanma, bu işleri bizzat gerçekleştiren sen değilsin’ diyerek, insanı kibre, gurura düşmekten korur. Ona, hem, iyiliklere vesile olan irade ve istidatlarının rabbinin bir takdiri/planı olduğunu, hem de, ihtiyacı anında muhtaç bulunduğu gücün kendisine verilmesinin bu takdir çerçevesinde olduğunu hatırlatır. Çünkü iyiliklerin yapılmasını isteyen, ilâhî irade olduğu gibi; onların yerine getirilmesi için lâzım olan gücü/kuvveti veren de yine o Kudret’tir. Tam bu noktada insan mes’uliyetinin ortadan kalkmaması için de İslâm’ın ‘ihtiyar prensibi/irade’ devreye girer ve ‘Dikkat et, sorumlusun! Zira tercih eden/seçen sensin’ der, ona sorumluluğunu hatırlatır. (Bkz. Bediüzzaman, Sözler, 26. Söz)

Kur’an-ı Hakîm meselenin her iki yanına da “Sana gelen her iyilik Allah’tandır, her bir kötülük ise nefsindendir/kendindendir.” (Nisa sûresi, 79) ayetiyle dikkat çekerek, ‘bütün güzellik ve hayırların gerçek sahibinin insan değil, Allah (c.c.) olduğunu, buna karşılık bütün kötülük ve günahların ise insanın kendinden kaynaklandığını’ bildirir.

2. Doğru bir kader inancı insanı ümitsizlik ve gevşekliğe sevk etmez. Sonra kadere inanan insan, başarıya ulaştığı zaman tevazuu ve alçak gönüllüğü de elden bırakmaz; zafer sarhoşluğuyla kendini kaybetmez. Kadere imanın, insana, gerek maruz kaldığı musibetler karşısında bir güç kaynağı olduğu, gerekse onu gururdan kurtardığı hususu, şu âyet-i kerimede veciz bir şekilde ifade edilmiştir: “Ne yerde ne de nefislerinizde (gerek üzülmenize gerekse sevinmenize sebep olacak şekilde) başınıza gelen hiçbir şey yoktur ki, Biz onu yaratmazdan önce bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu Allah’a göre kolaydır. Bu, kaybettiğinize üzülmeyesiniz ve Allah’ın size verdikleriyle de şımarmayasınız diyedir. Allah çok övünen kibirlileri sevmez.” (Hadid sûresi, 22-23)

Kader inancı, sıkıntı ve musibetler açısından düşünüldüğünde, ümitsizliğin, hüznün ve bunların doğurduğu stresin müessir bir ilâcıdır. Her şeyin Allah’tan olduğunu bilen ve buna iman eden insan, O’ndan gelen acı ve tatlı her şeyi rıza ile kabul eder. O’nun rahmet ve hikmetine itimat eder. Sabretmekle, kederden ve musibetin getirdiği üzüntüden kurtulur. Bir musibet karşısında, ‘Ben Allah’ın kuluyum, sonunda yine O’na döneceğim. Allah’ın dilediğinde hayır vardır, inşallah böylesi hakkımda daha hayırlıdır. Allah’ım beni sabredenlerden eyle, beni daha büyük musibetlerden koru!’ der, huzur bulur. Nitekim Kur’ân’da bu mânâları teyit eden âyetler mevcuttur: “Olur ki, sizin hoşunuza gitmeyen bir şeyde Allah birçok hayırlar takdir etmiş olur.” (Nisa sûresi, 19);“ Onların başına bir musibet geldiği zaman, ‘Biz Allah’tan geldik ve O’na döneceğiz.’ derler.” (Bakara sûresi, 156).

Musibetlere kaderde yer alan ‘imtihan edilme’ gerçeği açısından bakamayan insanın, her ümit kırıcı ve kahredici hâdise karşısında apışıp kalması, sürekli hâlinden şikâyet etmesi, kafasını şuraya buraya vurması hatta neticede günah ve isyan bataklığına düşmesi bir bakıma kaçınılmaz olur. Böyle birisi en küçük bir musibet karşısında dahi ezilir ve dünyayı ‘ah’ ve ‘of’larla kendine zindan eder. Kadere inanan bir mü’mine gelince, o, -Kur’ân’da da değinildiği gibi- ne dünya işlerinden kazandığıyla sevinip gurura kapılır, ne de kaybettiği şeye mahzun olur. Zira o bilir ki, her şey bu hayat boyutundan/dünyadan ibaret değildir; her şeyin en iyisi ve güzeli ahiret hayatındadır.

3. Kaderin iman esasları arasına girmesinin bir diğer hikmeti de, insanı hayatın ağır yüklerinden kurtarıp ruhuna bir rahatlık ve hafiflik vermesidir. İnsan, kâinatla alâkalı bir varlıktır; nihayetsiz maksatları ve arzuları vardır. İnsanın kudreti ve iradesi ise ihtiyaçlarının milyonda birisine dahi kâfi gelmez. Ayrıca insan çevresinde görüp hikmetini anlayamadığı bazı hâdiselerin tesirinden kendisini çoğu kere kurtaramaz, huzursuz olur. Meselâ, acıklı bir sahne...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Kader İnancının Önemi
« Posted on: 19 Nisan 2024, 06:38:14 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Kader İnancının Önemi rüya tabiri,Kader İnancının Önemi mekke canlı, Kader İnancının Önemi kabe canlı yayın, Kader İnancının Önemi Üç boyutlu kuran oku Kader İnancının Önemi kuran ı kerim, Kader İnancının Önemi peygamber kıssaları,Kader İnancının Önemi ilitam ders soruları, Kader İnancının Önemiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes