> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Edebiyat Eserleri > Makale Dünyası > İlklerin Namaz Hayatları
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İlklerin Namaz Hayatları  (Okunma Sayısı 540 defa)
07 Eylül 2010, 14:39:36
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 07 Eylül 2010, 14:39:36 »



İlklerin Namaz Hayatları

Mustafa Yılmaz

Peygamberlerin (alâ nebiyyinâ ve aleyhimüsselam) gönderiliş gayelerinden en önemlisi kulluk olsa gerek. Tebliğ, güzel örnek olma gibi diğer gayelerin de ancak kulluk vazifesinin yerine getirilmesiyle mümkün olabileceği düşünüldüğünde bu tespit kuvvet kazanıyor. Nitekim ubûdiyet derinliği olmadan ne tebliğ yapılabilir, ne başkalarına güzel bir misal teşkil edilebilir ve ne de dünya- ukbâ muvazenesi temin edilebilir.

Güzel ve makbûl her hususta olduğu gibi ubudiyet mevzuunda da -Kalbin Zümrüt Tepeleri’ndeki ifadesiyle ‘ubûdet’ demek daha doğru olabilir- Efendiler Efendisi zirveyi tutar. Çünkü O (aleyhi ekmelü’t-tehâyâ), mutlak mânâda insan-ı kâmildir; başkalarının terakkisinin sona erdiği yer ancak O’nun yola başladığı yer olabilir. Namaz da en kâmil insanın en kâmil ve en câmi ibadetidir. Evet, namaz ibadeti Peygamber Efendimiz’in işte bu mukayeseler üstü, derin ibadet hayatında farklı bir önemi haizdir. Biz, daha ziyade O’nun ilk dönem çıraklarının namaz hususundaki hassasiyetleri üzerinde durmak istediğimiz bu makalemizde, Allah Resûlü’nün namaz hususundaki hassasiyetine sadece bir-iki cümleyle değinmek ve mücelletlere konu teşkil edebilecek bu hususu işin erbabına bırakmak istiyoruz; ta ki, sönük cümlelerimiz Efendimiz’in ibadet hayatının enginliğinin -şayet kâbilse- idrakine perde olmasın.

Allah Resûlü’nün Namaz Hayatından Örnekler

Peygamber Efendimiz “namaz benim gerçek göz aydınlığım” vecîz sözüyle ifade buyurur, namazın nezdindeki önemini. Bir başka hadis-i şerîfinde ise “Allah her peygambere bir arzu ve istek vermiştir. Bana verilen de gece kalkıp namaz kılmaktır” buyurarak, başkalarının şehvetle bir kısım şeylere arzu duyduğu kadar, namaza karşı o derecede belki daha fazla bir iştiyak duyduğunu ifade eder. Allah’ın “elçim” demeden önce “kulum” dediği o gerçek kul, Namaz İnsanı, Rabbisinin huzurunda o kadar çok kıyamda duruyordu ki, çok zaman mübarek ayaklarının altı kabarıyordu. “Ey Allah’ın Resûlü, Allah Senin gelmiş-geçmiş günahlarını affetti; niçin kendini bu kadar helâk ediyorsun?” denilince de, “Rabbime şükreden bir kul olmayayım mı?” cevabını veriyordu. Namaza karşı alâkası işte bu ölçüdeydi.

Efendimiz’in namaz ufkuna işaret etmesi bakımından, Sonsuz Nur’dan istimdatla bir-iki örnek zikretmek istiyoruz:

Hz. Âişe Validemiz (radiyallahü anhâ) anlatıyor:

“Bir gece uyandığımda, Allah Resûlü’nü yanımda göremedim. Aklıma, diğer hanımlarından birinin yanına gitmiş olabileceği ihtimali geldi. El yordamıyla etrafı yokladım. Elim ayağına dokundu. O zaman Allah Resûlü’nün namaz kılmakta olduğunu anladım.. başı secdedeydi. Kulak verdim, hıçkıra hıçkıra ağlıyor ve şöyle yakarıyordu: “Allahım! Senin gazabından Senin rızana sığınırım. İkâbından affına sığınırım. Allahım! Başka değil, Senden yine Sana sığınırım. Zâtını senâ ettiğin ölçüde, Sen’i senâ etmekten âciz olduğumu itirâf ederim.” “Senin komşuluğun, yakınlığın, azizliktir. Senin senâ ve övülmen, yücedir. Senin ordun mağlup edilemez. Sen va- ’dettiğin şeyde, va’dinden dönmezsin. Senden başka ilah, Senden başka ma’bûd da yoktur.”

O, namaza bir türlü doyma bilmiyor, adetâ hiç doyum noktasına varamıyordu.

Şimdi de İbni Mes’ûd (radiyallahü anh)’ı dinleyelim. Diyor ki: “Bir gün Allah Resûlü’yle beraber gece namazı kılmaya azmettim. Geceyi O’nunla geçirecek ve O’nun yaptığı ibadeti ben de yapacaktım. Namaza durdu, ben de durdum. Fakat bir türlü rükûa gitmiyordu. Bakara sûresini bitirdi, “şimdi rükûa gider”, dedim; fakat O, devam etti; sonra Âl-i İmran’ı, sonra da Nisâ sûresini okudu ve ardından rükûa vardı. Namaz esnasında o kadar yoruldum ki, bir ara aklıma kötü düşünceler geldi. Dinleyenler arasından biri sordu: Ne düşünmüştün? İbn-i Mes’ûd (radiyallahü anh): “Namazı bozup, O’nu namazıyla baş başa bırakmayı düşünmüştüm.”

O, ömrünü kullukla geçirmişti. Namaz, O’nun en sevdiği gözdesiydi. Gece gündüz namaz kıldı ve hep öyle yaşadı. Nasıl yaşanırsa öyle ölüneceğini zaten O söylememiş miydi? Ve her fâni gibi O da ölecekti. Ama o, “namaz” demiş yaşamıştı ve namaz deyip hayata veda edecekti...

Son günleriydi. Gözlerini açacak dermanı dahi kalmamıştı. Başından aşağıya bir miktar su dökülünce gözlerini açıyor, şayet bir tek kelime söyleyecek kadar dermanı varsa, “Cemaat namazı kıldı mı?” diye soruyordu. Ancak bu kadarcık dahi, enerji sarfı, efor, O’nun dermanını tüketiyor ve yine bayılıyordu. Dökülen soğuk suyla kendine gelince sorduğu soru yine aynı soruydu: “Cemaat namazı kıldı mı?”

Hayır, cemaati saatlerden beri O’nu bekliyordu. Gözler hep kapısındaydı. Ne zaman perde aralanacak ve mescide yine güneş doğacaktı.. işte bunu gözlüyorlardı. Çoğu, O Güneşin batmak üzere olduğunun farkındaydılar; ancak buna bir türlü inanmak istemiyorlardı. Bu arada, Allah Resûlü, artık namaz kıldıracak tâkâtının olmadığını anlayınca “Ebu Bekr’e söyleyin namazı kıldırsın” buyurdu. Biraz kendinde iyileşme hissedince de mescide doğru yürüdü. Bir kolundan amcası Abbas (radiyallahü anh), diğerinden de amcasının oğlu ve aynı zamanda damadı, Hazreti Ali tutmuş, zorlukla mescide götürülmüştü. Kendisinden sonra imam olacak zâtın arkasına durdu ve namazını oturarak kıldı. O, bu şekilde mescide sadece iki defa gelebildi. Birinde namazı Allah Resûlü kıldırdı, Hazreti Ebu Bekir (radiyallahü anh) da arkadakilere onun sesini duyurdu. Diğerinde ise, namazını Hazreti Ebu Bekir (r.a.)’ın arkasında kıldı. Cemaatine kendisinden sonra gelecek imamı âdetâ iş’âr buyurdu.

Bir kere daha, evet O, namazla ve cemaatla bu derece bütünleşmişti. Son anına kadar da cemaati terketmemişti... (S. Nur, 2. cilt, sh. 247-248)

Allah Resûlü’nün Çıraklarının Hayatında Namaz

Efendiler Efendisi’nin çırakları denilince aklımıza ilk gelenler şüphesiz O’nunla aynı asrı paylaşmış sahabe-i güzîn efendilerimizdir. Bir mânâda sahabenin rahle-i tedrîsinde yetişen tâbiîn efendilerimiz ve onların talebeleri olan tebe-i tâbiîn hazerâtı ve günümüze gelene kadar Peygamber terbiyesinde yetişmiş bütün Allah dostları Efendiler Efendisi’nin çırağı sayılırlar. Onun için bir İmam-ı Azam, İmam Şafiî, diğer fakihler, müçtehidler; bir İmam Gazzalî, Şah-ı Nakşibendî, Üstad Bediüzzaman (radiyallahü anhüm ecmaîn), evet bunlar ve bunların emsalleri hep Allah Resûlü’nün çıraklarıdır. Zira hepsi silsileler halindeki yüksek sıradağların birer parçası gibidirler ve hepsi yaşadıkları farklı zaman dilimlerini aynı mektepte, Peygamber mektebinde almış oldukları nur ile nurlandırmışlardır.

İşte ümmetin bütün bu seçkin simalarının hayat-ı seniyyelerinde namaz ibadetinin ayrı bir yeri ve önemi vardır. Nasıl olmasın ki, namaz imanla ikiz kardeş, en büyük kulluk, küfürle iman arasındaki perde, mü’min bir kulun mânevî terakkisinde en hızlı bir mirac yani asansör ve Allah’a en yakın olunabilecek secde gibi bir rüknü içinde bulunduran zikir, şükür, tevbe, dua, tefekkür gibi içiçe ibadetlerden müteşekkil en kıymetli bir ibadettir. Onlar namazın dünya işleri arasında geçiştiriliverecek kadar önemsiz bir iş olmadığını; en önemli bir vazife olduğunu, bu itibarla da her zaman ciddiyetle ele alınması ve öyle eda edilmesi gerektiğini iyi idrak etmişlerdi. Bunun için de onların, o kutluların namazları hep mirac buudlu namazlardı.

Gelelim onların namazlarına ve bakalım bu kadar önemli bir ibadet karşısında onlar nerede duruyor; biz nerede duruyoruz:

Hulefâ-i râşidin efendilerimizden Hazreti Ali (radiyallahü anh) ayağına saplanan bir ok için “ben namaza durayım; siz de onu çıkarın” diyordu. Yani namazdayken, vücuduna saplanan okun acısını duymayacak kadar fizikî âlemle alâkası kesiliyordu.

Peygamberimiz’in “Benden sonra peygamber gelecek olsaydı, o Ömer olurdu” dediği, İslam’ın yüzakı, Hazreti Ömer’in namaz hassasiyetine bakalım: O devâsâ insan, talihsiz bir İranlının hançeriyle yaralanmış ve yığılıp kalmıştı. Bir sesi çıkmıyor, birşey sorulunca da ya bir cevap vermiyor ya da gözleriyle ‘hayır’ deyip geçiştiriyordu. Fakat “ey mü’minlerin emiri, namaz!” denilince hemen kalkmaya çalışıyor, “namazı terkeden dinden nasipsizdir” diyerek yarabere içinde namazını kılmaya gayret ediyordu.

Sahabenin seçkinlerinden -aslında onların hepsi seçkin, hepsi farklıydı- Ebû Talha (radiyallahü anh) namazda bir kuşun dikkatini dağıtması üzerine kaybettiği manevî kazancın yerini tutacağını umarak bahçesini Allah yolunda sadaka vermişti. Ahiret kazancı karşısında dünya adeta bütünüyle gözünden siliniveriyordu.

Sahabe efendilerimizden Hazreti Adiyy b. Hâtim şöyle diyor: “Müslüman olduğum günden beri bir vakit bile yoktur ki, namaz için kâmet okunmuş olsun ve ben abdestli olarak mescitte hazır bulunmuş olmayayım.” (Zehebi, 3/164)

Sahabenin rahlesinde yetişmiş büyüklerden Atâ ibn-i Ebî Rebâh (radiyallahü anh) artık yaşlanmış, zayıflamış ve tâkatsiz düşmüştü. Buna rağmen kalkıyor, bir rekatta Bakara sûresinden yüz ayet okuyordu. Okuyordu da ne yerinden kımıldıyordu, ne de üzerinde bir yorgunluk emaresi gözüküyordu. Namazdaki konsantrasyonu ona bedenindeki yorgunluğu hiç hissettirmiyordu. İbn Cüreyc onun hakkında diyor ki: “Mescid tam yirmi sene Atâ’nın yatağı oldu.” (Zehebi, 5/84)

Müslim b. el-Ferâhidî tebe-i tabiînin büyük imamlarından Şu’be b. Haccac hakkında şunu ifade ediyor: “-Kerahet vakitleri dışında- ne zaman Şu’be’nin yanına girdiysem onu hep Rabbisine karşı kıyamda namaz kılıyorken gördüm.” Ebû Katan da “Şu’be’nin elbisesinin rengi toprak rengiydi; kendisi de namazı çok kılan, orucu çok tutan ve gönlü zengin bir kimse idi. Onun rükûda beklediği süreye şahit olsaydınız ‘secdeye gitmeyi herhalde unuttu’ derdiniz; iki secde arasında otururken izleseydiniz ‘galiba ikinci secdeyi unuttu’ diye düşünürdünüz” der. (Ebu’l-Ferec, 3/349)

İbrahim ibn-i Ar’ara anlatıyor: “Tabiîn ulemasından A’meş (Sü...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İlklerin Namaz Hayatları
« Posted on: 29 Mart 2024, 09:28:11 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İlklerin Namaz Hayatları rüya tabiri,İlklerin Namaz Hayatları mekke canlı, İlklerin Namaz Hayatları kabe canlı yayın, İlklerin Namaz Hayatları Üç boyutlu kuran oku İlklerin Namaz Hayatları kuran ı kerim, İlklerin Namaz Hayatları peygamber kıssaları,İlklerin Namaz Hayatları ilitam ders soruları, İlklerin Namaz Hayatlarıönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes